Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 23 Mayıs 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Sami CEBECİ

En büyük kuvvet kaynağı



İslâm tarihi boyunca Allah’ın adını yüceltmek ve dini dünyaya yaymak için çalışan kahraman insanlar, en büyük güçlerini parada, pulda ve kalabalıklarda değil, ihlâs ve samimiyette bulmuşlar.

Allah’ın rızasını esas maksat yapan nice cihangir kumandanlar, az bir kuvvetle kendilerinden birkaç kat orduları mağlûp etmişlerdir. Asr-ı Saadetteki savaşlar ilk örnekler olduğu gibi, Malazgirt Meydan Muharebesiyle Anadolu kapılarını İslâma açan Alpaslan da öyledir. Bir Cuma günü elli bin kişilik ordusuyla, iki yüz bin kişilik Bizans ordusunu yenmiş ve Romen Diojen’i esir almayı başarmıştır.

Dört yüz kırk dört çadırlık bir aşiretten, yirmi iki milyon kilometre karelik Osmanlı Devletini ortaya çıkaran, üç kıt'ada hâkimiyet kurup, hükümranlığını altı yüz yirmi beş sene devam ettiren ecdadın gücü de yalnız Allah’ın rızasına dayanmalarıydı. Ne zaman fitne ve ihtilâf içlerine girdi ve tarafgirlik hastalığına tutuldular, o zaman da tarih sahnesinden silinip gittiler. Emeviler, Abbasiler, Selçuklu ve Osmanlılar gibi devletler bunun en açık şahitleridir.

“Ben, Allah yolunda cihad etmekle vazifeliyim. Galip etmek, mağlûp etmek Allah’ın vazifesidir. Onun vazifesine karışmam” diyerek Allah’a tam teslim olan ve harp tekniklerinin en mükemmellerini tatbik ederek, Moğol imparatoru Cengiz Han’ı defalarca mağlup eden Celâleddin-i Harzemşah, sonunda içerden gelen ihanetler yüzünden mağlûp ve şehit olmuştur.

İslâm Tarihini çok iyi bilen ve son çağın mânevi kumandanı olan Bediüzzaman Hazretleri, en büyük kuvvet kaynağı olarak samimi ihlâsı görmüş ve bilfiil yaşamıştır. Allah’ın rızası dışında olan her türlü hâl ve hareketlerden alabildiğine uzak durmuştur. İkinci bir kuvvet kaynağı olarak da tesanüdü göstermiş ve “İhlastan sonra en büyük kuvvetimiz tesanüddür” açıklamasında bulunmuştur. Enfal Sûresi 46. âyetiyle ikaz yapmıştır. Yani “İhtilafa düşmeyin, sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz elden gider.” Birbiriyle boğuşanların müsbet hareket edemeyeceğini de belirten Üstad, her vesileyle ihlâs ve tesanüde dikkat çekiyor. “Hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir. İmtizaçkârâne ittihat gittiği zaman, mânevî hayat da gider. Tesanüd bozulsa, cemaatin tadı kaçar” tespitlerinde bulunan Bediüzzaman, ihlâs ve tesanüd üzerinde âdeta titriyor.

Bu hususta, Şuâlar’da geçen mesleğin temel noktalarından biri çok dikkat çekicidir. “Gaflet ve dünyaperestlikten çıkan dehşetli bir enaniyet, bu zamanda hükmediyor. Onun için ehl-i hakikat,—hatta meşrû bir tarzda dahi olsa—enaniyetten, hodfüruşluktan vazgeçmeleri lâzım olduğundan, Risâle-i Nur’un hakiki şakirtleri, buz parçası olan enaniyetlerini şahs-ı mânevide ve havz-ı müşterekte erittiklerinden, inşallah bu fırtınada sarsılmayacaklar. Evet, münafıkların ehemmiyetli ve tecrübeli bir plânı, böyle her biri birer zabit, birer hâkim hükmündeki eşhası, müşterek bir meselede böyle kaçınmak ve birbirini tenkit etmek asabiyetini veren sıkıntılı yerlerde toplattırır, boğuşturur, mânevî kuvvetlerini dağıttırır. Sonra, kuvvetini kaybedenleri kolayca tokatlar, vurur. Risâlei Nur şakirtleri, hıllet ve uhuvvet ve fenâ fi’l-ihvan mesleğinde gittiklerinden, inşallah bu tecrübeli ve münafıkâne planı da akîm bırakacaklar.” (Şuâlar, s. 267)

Zübeyr Ağabey “Kardeşlerim! Siz problemlerin kökünü kazımak istiyorsunuz. Bu, mümkün değil. Burası imtihan dünyası. Problemlerin biri biter, diğeri başlar. O biter, başka biri daha başlar. Bu, böyle devam eder gider” diyormuş. Üstad da “Sizi kaç defa altın mı, bakır mı diye denemek için üç dört eleklerle elemek kader iktizâ etti ki, bu hadise başımıza geldi” açıklamasını yapmıştır.

Şuâlarda geçen tek cümlelik bir ikaz mektubu, her zaman kulağımızda bir küpe olmalı diye kanaatim var: “Aziz kardeşlerim! Evvel âhir tavsiyemiz; tesanüdünüzü muhafaza; enâniyet, benlik, rekabetten tahaffuz ve itidal-i dem ve ihtiyattır.” (Şuâlar, s. 262)

Bu temel prensiplerle birlikte, suyu getirenle testiyi kıranı fark etme basiretini göstermeli ve tesanüdü bozmaya sebebiyet veren her türlü hareketleri de ferasetle keşfedip tedbiri alınmalıdır. Her zaman Allah’ın inayeti altında olduğumuz da hatırdan çıkarılmamalıdır.

23.05.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (16.05.2007) - Küçük dairedeki büyük vazifeler

  (09.05.2007) - Fedâkârlık

  (02.05.2007) - Hırs duygusu

  (25.04.2007) - Adana ve Antakya konferansları

  (18.04.2007) - Merhamet hissinde ölçü

  (11.04.2007) - Duygular dünyasından şefkat hissi

  (14.02.2007) - Enfüsî tefekkür ve akıl nimeti

  (07.02.2007) - Musibetlerdeki mesaj

  (24.01.2007) - Ödemiş ve Tire ziyaretleri

  (03.01.2007) - Dünyaya ve âhirete çağıranlar

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004