Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 15 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Cevher İLHAN

Kuzey Irak perspektifi...



Türkiye’nin hararetle “sınırötesi harekât”ı tartıştığı bir sırada, en son Baykal’ın seslendirdiği “Kuzey Irak’ı kazanma” perspektifi oldukça önemli.

Hatırlanacağı üzere, daha önce Demokrat Parti Genel Başkanı Ağar da, Güneydoğu’da yüzbinlerce gencin terör örgütünün yanına itilmesinin engellenip, millete kazandırılması yaklaşımını dile getirmişti.

Bu kapsamda, öncelikle terörün tasfiye edilip iç huzurun sağlanması, bölgenin ekonomik ve sosyal destekle takviyesinin yanısıra, Osmanlının muhteşem misyon ve verâsetini taşıyan Türkiye’nin tabiî bir uzantısı olan, ortak inanç, tarih ve kültürü paylaştığımız Kuzey Irak’taki Kürtlere sahip çıkmasını temel perspektif edinmesini teklif etmişti.

Ne yazık ki, bu esaslı açılım, “düz ovada siyaset” demagojisiyle gürültüye getirilmiş; politik kıskançlık ve tartışmalara kurban edilmişti.

Neticede, akıl için yol birdir. Güneydoğu’da ekonomik ihtiyaçlarının karşılanması, yatırım seferberliğinin yeniden başlatılması ve işsizliğe karşı iş imkânlarını üretilmesi gibi maddî tedbirlerle birlikte topyekûn mânevî birlik bağlarının güçlendirilmesi gerekir.

Yegâne köklü çâre, karşılıklı komşuluk ve kardeşlik sorumluluğunu yüklenmektir...

Bundandır ki, Bediüzzaman asıl sorumluluğun, “İslâmiyet milliyetinin sâdefi ve kal’ası hükmünde o kal’a-i kudsiyenin nöbettarı olan Arap ve Türk hakikî iki kardeş”in omzunda olduğunu bildirir.

İslâm dünyasındaki “küçük tâifelerin menfaati ve saadet-i dünyeviyeleri ve uhreviyeleri, sizin gibi büyük ve muazzam taife olan Arap ve Türk gibi hâkim üstadlara bağlıdır” diye ifâde eder. (Hutbe-i Şâmiye, 39-49)

* * *

Aslında, Irak halkını kazanmaya yönelik orta ve uzun vâdede geleceğe dair bir program çerçevesinde ciddî stratejilerin ortaya konulması, geç kalınmış temel tedbirlerin başında geliyor.

Irak’la ticaretin arttırılması, ilâve sınır kapılarının açılması, her türlü ekonomik, ticarî, sosyal, kültürel ortaklıkların geliştirilmesi, Irak ve diğer komşu ülkelerden öğrencilerin Türkiye’de okutulması, hayatî önemi hâiz.

Bu bakımdan Türkiye, Balkanlardan, Kafkasya’ya, Ortadoğu’dan Orta Asya’ya uzanan Osmanlı hinterlandındaki geniş bir coğrafyada aktif olmalıdır.

Türkiye-Irak Dostluk Derneği Başkanı Mehmet Emin Değer’in dediği gibi, Ankara’nın artık günübirlik geçici ve geçiştirici önlemleri aşıp, ciddî bir biçimde uzun vâdeli köklü çözümlere yönelmesi; sağlıklı ve istikrarlı bir temel politika belirlemesidir. Değer’in de tespitiyle, silâhlı mücadeleden bıkmış bölgenin beklentisi budur...

Doğrusu, bu süreçte Kuzey Irak’taki aşiret reislerinin vâhim hataları oldu. Ankara’nın verdiği pasaportlarla ancak dışarı çıkabilen “yerel yöneticiler”, ne yazık ki küresel gücün tuzaklarına, uluslararası sermayenin saptırmasına kandılar.

Ancak ne olursa olsun, hiçbir sâik kuzeydekileri hunhar işgalcilerin “işbirlikçiliği”ne itmemeli idi. Ülkelerini işgâl eden hâricî düşmanın saldırısında dahildeki adavetleri unutup, bir milyondan fazla sivilin öldürülmesini netice veren katliama karşı bütün Irak halkının yanında yer almalıydılar.

Türkiye’ye yönelik terörün yuvalanmasına müsaade etmemeli, uyuşturucu, silâh ve insan kaçakçılığının bölge üzerinden yapılmasına göz yummamalıydılar...

* * *

Sonuçta başta İngiltere ve ABD olmak üzere, yabancı güçler, hegemonyaları ve çıkarları uğruna Irak’ın kuzeyini üs edinip uzun zamandır çeşitli çıkar ilişkilerinde istimal edildikleri vâkıası ortada...

Gelinen noktada, “yerel yöneticiler”in bugünden yarına yıllardır içine çekildikleri cendereden kısa zamanda kurtulmaları elbette beklenemez.

Lâkin, şurası muhakkak ki, işgalciler, bizzat Neçirvan Barzani’nin itirafıyla daha önce olduğu gibi, ülkenin mâddî ve mânevî kaynaklarını sömürüp aralarında bölüştükten sonra, yine Irak halkını kaderiyle başbaşa bırakır. Irak ve Türkiye kıyamete kadar komşu kalır.

Bunun için, Irak ve Kuzey Irak yöneticileri, Birinci Dünya Savaşında istilâcı İngilizlerin, ihtilafla çatışma fitnesi çıkarmak amacıyla cetvellerle kentlerin, kasabaların ve köylerin ortasında çektikleri yapay hudutla çizginin öteki tarafına düşürüldüklerini asla unutmamalı.

“Millet-i İslâmiyenin en mühim ve mücâhid ve muazzam bir ordusu olan Türk milleti”ne kurulan komplolara âlet olmaktan uzak durmalı...

Bir defa daha ilk adımı Türkiye atmalı. Asırlarca Osmanlı idâresi altında bulunmuş, beraberce işgalci ecnebilere karşı savaşmış, ecnebilerin çizdiği sun’î sınırlar dışında kalan dindaşlarına, “vatandaşlarının akrabaları”na bir büyük ağabey anlayışıyla yardım elini uzatmalı...

Türkiye’nin perspektifi bu olmalı...

15.11.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (14.11.2007) - “Özerklik talebi” ya da “meyl-i iftirak” fitnesi...

  (13.11.2007) - Ve Gürcistan gâilesi...

  (12.11.2007) - Pakistan dramı...

  (10.11.2007) - İtirafların gösterdiği

  (09.11.2007) - Ve AB çarpıtması...

  (08.11.2007) - AB ihmali...

  (07.11.2007) - En vâhimi

  (06.11.2007) - Karartılan gündem...

  (05.11.2007) - Türkiye kozlarını kullanmalı

  (04.11.2007) - Oyalama oyunu

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri