31 Ekim 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Kazım GÜLEÇYÜZ

İman-hürriyet, küfür-istibdat


A+ | A-

Said Nursî, “istibdad-ı mutlak”a cumhuriyet namı verildiğini söylediği beyanlarında, bu yapılırken, “irtidad-ı mutlak”ın rejim altına alındığı, “sefahet-i mutlak”a medeniyet namı verildiği ve “cebr-i keyfî-i küfrî”ye kanun ismi takıldığı gibi, son derece çarpıcı ifadeler de kullanıyor (Tarihçe-i Hayat, s. 638).

Üstelik bunları, haksız ithamlarla suçlanıp yargılandığı mahkeme salonlarında seslendiriyor. Böylece, kendisini yargılatan zihniyeti ve arkasındaki mihrakları asıl yargılayan o oluyor.

Ve kısa, ama çok vurucu ifadelerle dile getirdiği tesbitleri, o zihniyeti deşifre ve teşhir eden kayıt ve zabıtlar olarak tarihteki yerini alıyor.

Kap karanlık bir dönemi tanımlayan en karakteristik özellikleri dört kelimeyle özetliyor:

İfade ettikleri mânâların en uç sınırına işaret için “mutlak” sıfatını ekleyerek telâffuz ettiği istibdat, irtidat ve sefahet ile cebr-i keyfî-i küfrî.

Bunların her biri için ayrı ayrı yapılacak tahliller ve ondan sonra tamamını kapsayacak şekilde ortaya konulacak değerlendirmeler, öncelikle baskıcı müstebit rejimlerin çıkış noktasını materyalist felsefe olarak gözler önüne seriyor.

Bu tercihin, hak dini terk ve ona ihanet anlamındaki “irtidat” şeklinde tezahürü, acımasız tahripkârlığını daha da katmerli hale getiriyor ve söz konusu istibdadı iyice saldırganlaştırıyor.

Bu saldırganlıkla günlük hayatta hakim kılınmak istenen yaşayış tarzı, “sefahet-i mutlak” terkibiyle ifade edilen hali beraberinde getiriyor.

Ama dessasça bir cerbeze uygulanarak:

Mutlak irtidat rejim altına alınıyor.

Mutlak istibdada cumhuriyet deniliyor.

Kaynağı küfür ve inançsızlık olan zorlama, tazyik ve keyfîlikler, kanun adı altında yapılıyor.

Ahlâkî ve manevî değer ve ölçüleri hiçe sayan sefih bir hayat tarzı da, medeniyet kisvesine büründürülerek teşvik ve tervic edilmek isteniyor.

Peki, bunu yapanlar kimler?

Bediüzzaman onu da şöyle ifade ediyor:

“Sizi (mahkeme heyetini) iğfal eden ve adliyeyi şaşırtan ve hükümeti bizimle vatana ve millete zararlı bir surette meşgul eyleyen muarızlarımız olan zındıklar ve münafıklar...” (a.g.e.)

Yani, haksız ithamlarla tutuklanıp hapse atılmalarını ve yargılanmalarını adliye görevlilerinin, savcı ve hakimlerin, hükümetlerin işi olarak görmüyor Said Nursî. Devlet yöneticilerini yanıltıp dindarlara karşı harekete geçiren perde gerisindeki dinsiz komitelere dikkatleri çekiyor.

Ve Risale-i Nur’la ortaya koyduğu hizmetin toplum hayatındaki müsbet sonuçlarını anlatırken, irtidat, istibdat, sefahet ve cebr-i keyfî-i küfrî bağlantısına bir başka boyut daha ekliyor:

“Risale-i Nur’un gerçi siyasetle alâkası yoktur; fakat küfr-ü mutlakı kırdığı için küfr-ü mutlakın altı olan anarşiliği ve üstü olan istibdad-ı mutlakı esasıyla bozar, reddeder.” (a.g.e., s. 630)

Demek ki, istibdat da, hayatın her alanında yol açtığı anarşi de, sefahet de küfr-ü mutlakın ürettiği neticeler. Bunları izale ve tedavi etmek için ise, küfr-ü mutlakı kaynağında kurutacak iman hizmetlerine ihtiyaç var—ki, Risale-i Nur onu yapıyor. Ve bunu yaparken “emniyeti, asayişi, hürriyeti ve adaleti temin ediyor.” (a.g.e.)

Bu noktadan yola çıkarak devam ettiğimizde, imanla hürriyet, güvenlik ve adalet arasındaki sağlam irtibatı da net bir şekilde görebiliyoruz.

Evet, istibdadın her türlüsünün ortadan kalktığı, hürriyetin her alanda hakim olduğu, sefahet yerine ahlâkî ölçülerin yaşandığı, adalet ve güvenlik ve huzurun sağlandığı, anarşinin esamesinin bile okunmadığı bir toplum düzeni ancak tahkikî iman temeli üzerine inşa edilebilir.

Bediüzzaman’ın hayatında gördüğümüz üzere, iman hizmetinin hürriyet mücadelesiyle birlikte ve iç içe gerçekleşmesi; ahlâklı bir hayat disiplinini netice vermesi; adalet, güvenlik ve asayişi temin etmesi, bu gerçeğin bir yansıması.

İman-küfür, hürriyet-istibdat mücadelelerinin paralel şekilde bir arada veriliyor olması da.

31.10.2010

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (30.10.2010) - Laik cumhuriyet

  (29.10.2010) - Cumhuriyet

  (28.10.2010) - Münih-Augsburg notları

  (24.10.2010) - Cennet kuşları

  (23.10.2010) - Savrulmalar ve denge

  (22.10.2010) - “Bürokratik adalet?”

  (21.10.2010) - Aile mi, devlet mi?

  (20.10.2010) - AYM çözüme engel mi?

  (19.10.2010) - Resepsiyon çatlağı ve ötesi

  (17.10.2010) - HSYK seçimi ve sonrası


Son Dakika Haberleri

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Abdullah ŞAHİN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet BATTAL

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Ali Rıza AYDIN

  Atike ÖZER

  Baki ÇİMİÇ

  Banu YAŞAR

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H.İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Hakan YILMAZ

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehmet YAŞAR

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Muzaffer KARAHİSAR

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Saliha FERŞADOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  YENİ ASYA NEŞRİYAT

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.