03 Aralık 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Kültür-Sanat

 

Nur mesleğinden damlalar

Bediüzzaman Said Nursî bir eserinde, “Risâle-i Nur(un), bu asrı, belki gelen istikbali tenvir edebilir bir mu'cize-i Kur'âniye olduğunu (…)” beyan ediyor.

Onun bu gücü, hiç şüphesiz, hükmü kıyamete kadar sürecek olan Kur’ân ve sünnet-i seniyye güneşlerinden aldığı nurları yansıtmasından kaynaklanıyor.

O nurların gücü sayesindedir ki, Bediüzzamanın tek başına çıktığı hizmet yolunda bu gün artık milyonlarca talebesi vardır. O talebeler ve “çileli bir hayatın meyvesi” olan Nur Risâleleri bütün dünyaya yayılmıştır.

Onun eserleri ve onlardan ders alanlar, beşeriyetin fikir dünyasına büyük katkılarda bulunmaya devam etmektedirler.

***

Nur Mesleğinden Damlalar isimli kitap yayınlarımız arasında yerini aldı.

Sami Cebeci’nin, zihninden süzülen tefekkür damlalarını bizlerle paylaştığı çalışma, üç ana bölümden oluşuyor. Çalışmada, farklı mevzuların işlendiği 42 altbaşlık bulunuyor.

Yazar birinci bölümde yer alan makalelerde, en geniş geniş daire olan “içtimaî ve siyasî” mevzuları Risâle-i Nur perspektifinden ele alarak değerlendiriyor.

Dinin toplum hayatındaki müspet tesirlerinin inkâr edilemez olduğunu, sadece polisiye tedbirlerle emniyet ve asayişin sağlanamayacağını, suç işlemeyi önlemek için kalplere birer “manevî yasakçı” konulması gerektiğini, bunu sağlayan şeyin ise ancak “din” olduğunu, dini toplum hayatından dışlamakla aslında emniyet ve asayiş düşmanlığı yapıldığını belirtiyor.

Dünya hayatının ebedî hayat yanında hiç hükmünde olduğunu, sadece şu kısa ve fani hayat-ı dünyeviyeye çalışmanın, hayatını sefih eğlenceler içinde geçirmenin gerçek anlamda bir mutluluk getirmeyeceğini “Mutluluğun doğru adresi”nin ancak ve ancak “sünnet-i seniyye ekseninde yaşanan bir hayat” olduğunu belirtiyor.

Ehl-i dalaletin sinsice yürüttüğü “dünyevileştirme projeleri”ne dikkat çekerek, insanlığı yutacak bu büyük ve tehlikeli girdaba karşı insanlığın, hususan Müslümanların uyanık olması gerektiği ikazı yapılıyor.

İkinci bölümde ise, dar daire olan fakat büyük ve sürekli vazifeler bulunan “şahsî daire”ye dair konular işleniyor. İlim ile tekemmül etmek için dünyaya gelen insanın kemalatını kuvvetlendirecek meseleler ele alınıyor. Adab-ı muaşeret üzerinde durularak, Peygamberî (asm) ahlâkın toplamından ibaret olan sünnet-i seniyye ekseninde, şahsî ve içtimaî hayatımızı süsleyecek tavsiyelerde bulunuluyor.

Okumanın ehemmiyeti; haram-helale dikkat edilmesi; olumlu-olumsuz verilen bütün duyguların yerli yerinde kullanılması; başta namaz olmak üzere ibadetlerin mânâsı ve önemi; başarının sırları gibi konularda fikirler serdediliyor.

Üçüncü bölümde ise, tecdid silsilesinin son halkasını teşkil eden Risâle-i Nur’un meslek ve meşrebine dair mevzular işleniyor.

Bir dâvânın ve dâvâ adamının vazgeçilmez özelliklerinden bir tanesi olan “fedakârlık” hasletinin ehemmiyeti üzerinde duruluyor. Asr-ı Saadet’ten günümüze, İslâm kahramanlarından “fedakârlık” örnekleri sunuluyor.

Nur Talebelerinin hizmetlerini, ihlâs dairesinde yapmaları gerektiği; Nur mesleğinin tarikatten ziyade hakikat mesleği olduğu; hılletin düsturunun mânâsı ve önemi; Nur Talebelerinin sadece tebliği düşünmeleri gerektiği, kabul ettirmenin Cenâb-ı Hakkın vazifesi olduğu; meşveretin önemi ve esasları; problemler ile, tesanüdü muhafaza ederek mücadele edilmesi gerektiği; hadiselere tevhid nazarıyla bakılması; hizmetlerin ibadet şuuru içinde yapılması gibi farklı konular işleniyor. Risâle-i Nur’a esas teşkil eden prensipler akıcı ve anlaşılır bir dille izah ediliyor.

İsmi, kitabın daha çok Nur Talebelerine hitap ettiği izlenimini verse de, bu kanaatimizce doğru olmasa gerek. Kitabın; satırları arasında gezinirken, hayatını istikamet üzere yaşamayı arzulayan ve bunun yollarını araştıran herkese, bütün Müslümanlara, faydalı olacak bilgileri ihtiva ettiğini fark ediyoruz.

Önümüzdeki hafta buluşmak üzere, hoşça kalın.

YENİ ASYA NEŞRİYAT

[email protected]

03.12.2010


 

Kuklacılık Ankara’da yeniden hayat buldu

ANKARA Büyükşehir Belediyesi’nin geleneksel sanatlara verdiği destekle yeniden gün yüzüne çıkan kuklacılık, 16 yıllık emeğin ardından bir disiplin olarak sürdürülen ve bilimsel olarak ele alınan bir sanat haline geldi.

Tiyatronun perde arkası kahramanı olan kuklacıların Ankaralı son ustalarından Başkent Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Mehmet Tahir İkiler, 1994 yılında Büyükşehir Belediyesi çatısı altında kurulan Başkent Kukla Tiyatrosu’nun Türkiye’de bir ilk olduğunu vurguladı. Bu tiyatronun Türkiye’de bir umut ışığı olduğunu ve atölyede 2004 yılına kadar yetiştirdiği öğrencilerin bugün Anadolu’nun çeşitli illerinde bu sanatı icra ettiğini dile getiren İkiler, kukla sanatını yeniden halka sevdirmelerinden dolayı duyduğu mutluluğunu dile getirdi.

Geleneksel temaşa sanatı olan Karagöz ve Hacivat’ın sayısı her geçen gün artan ustalar tarafından yeniden icra edilmeye başlandığını ifade eden İkiler şöyle konuştu: “Kukla ile Karagöz-Hacivat her zaman eş tutulmuştur. Ancak tasvir yapımıyla kukla yapımı çok farklıdır. Bundan yıllar önce kukla sanatçısı el becerisi ile bebek yapıp sahneye çıkabiliyordu ama karagöz sanatçısı oldukça azdı. Karagöz derisi bulmak da çok zordu. Gençler asetattan naylonun üzerine çizdiği boyalarla perdeye çıkıyordu. Üzerine ölü bir toprak atılmıştı sanki. Yaklaşık 4 yıl öncesine kadar da Karagöz sadece 2-3 ustanın eline kalmıştı. Ama gururla söylüyorum, bugün itibariyle 20’yi aşkın Karagöz sanatçısı var ve iddia ediyorum yarıdan fazlası Büyükşehir Belediyesi Başkent Kukla Tiyatrosu’ndan eğitim almış insanlar.”

Atölyelerinde 200’e yakın kukla bulunduğunu belirten İkiler, bir kukla sanatçısının iyi bir ressam, iyi bir terzi, iyi bir marangoz ve iyi bir heykeltraş olabilmesi gerektiğini vurgulayan İkiler, “Elinizdeki malzeme ile kuklayı işliyorsunuz. Elini, kolunu, şeklini her şeyi düşünerek yapıyorsunuz” diye konuştu.

BİR KUKLA 15 GÜNDE YAPILIYOR

Bir kuklanın ortalama 15 günde hazırlandığını kaydeden İkiler, kukla yapımıyla ilgili de şu bilgileri verdi: “En çok kullandığımız şey pamuk, sonra tahta, tutkal, kağıt hamuru gibi materyaller. Ama en son, maske tarzı kalıplarda kağıt kullanıyoruz. Onlar bu sene oyunlarda yer alacak. Ama geçen seneki kukla oyununda malzememiz süngerdi, yatak süngerinden kukla yaptık. Benim kurslarımda kukla yapan ve oynatan da aynı kişidir ama bundan önce sadece oynatıcılar vardı, dedelerinden kalan kuklaları oynatırlardı. Kuklalar çocuklarım gibidir, bir tanedir, ikincisini yapabilme şansım hiç yoktur.” Geçen sezon tiyatro izleyen 60 bin kişinin 14-15 binini kukla seyircisinin oluşturduğunu söyleyen İkiler, “Salt eski ustaların vermiş olduğu yazılı metini oynamış olsak bugünün çocuğu için olmaz. Çünkü sözler ağır, metin ağır. Biz sözleri biraz daha güncelleştiriyoruz. Çocukların çok hoşuna gidiyor açıkçası” dedi.

RECEP GÖREN/Ankara

03.12.2010


 

Gençler Deniz Dünyası’ndaydı

EMEK Genç Yaklaşım okuyucuları bir deniz dünyası hatırası yaşadı.

Okyanustaki hayat işleyişini yakından takip etme imkânı bulan gençler orada balıkların değişik hal ve tavırlarını müşahede ve aynı zamanda Allah’ın Cemil ismini görebilme lezzetini tattılar. Programa katılan gençler, böyle bir gün geçirmelerine sevinerek, teşekkürlerini, memnuniyetlerini dile getirdiler.

Mesnevi Nursöz

03.12.2010


 

Mavi Marmara'nın aktivistleri panelde

ZEYTİNBURNU Kültür ve Sanat Merkezi, Aralık ayına hızlı bir giriş yaparak yılın son ayında da dolu dolu bir faaliyet programı sunuyor.

Bugün saat 19.00’da gerçekleşecek olan “21. Yüzyıl ve Sivil Vicdan” konulu söyleşi 7 düşünce adamını ve aktivisti bir araya getiriyor. Moderatörlüğünü İlhami Atmaca’nın yapacağı programın konukları, Mavi Marmara Gemisi Aktivistleri; Hakan Albayrak, Sadık Battal, Ebubekir Kurban, Zeynep Songür, Sinan Albayrak, Samet Doğan, Bülent Akyürek.

03.12.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Bütün haberler

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.