"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İsim verilemeyen manevî tahribat !

20 Mayıs 2014, Salı
İçinde bulunduğumuz zaman diliminde, insanların fikir ve ruh dünyalarında acaib değişim ve dönüşümler oluyor. İnsanlık acaib bir süreçten geçiyor. Bu değişim ve dönüşüm çok farklı biçimlerde dışarıya yansıyor. Çok garib bir hal yaşanıyor. Çok tipik örneklerle arzı endam ediyor. Eskiden fikrinde ısrar edenlere ve inatlaşanlara, fanatik veya peşin hükümlü deniyordu. Bağnaz ve yobaz karalamaları da yapılıyordu. Gerçi bugün de bu yaftalamalar yapılmıyor değil. Fakaf bu gün değişik bir hal ve keyfiyetle karşı karşıyayız. İnsanların fikir ve düşünce dünyasında büyük değişiklikler var.
Görebildiğim kadarıyla bu yeni dünyada, muhakeme, muvazene, mantık, ilmi ölçüler, temel prensipler, kaideler, insaf ve vicdan v.s. fazla görülmüyor. Bu  fevkâlade önemli kavramlar zihinlerden silinmiş gibidir. Bilhassa yakın tarihle ilgili gerçekler hafızalardan ya tamamen kazınmış veya sadece kırıntıları var. Sanki kafalara bir format  atılmış, eskiye ait ne varsa silinip süpürülmüştür.  “Hafıza-yı beşer nisyan ile  maluldür” derler. Evet beşer hafızası  unutur ama doğruları yazan tarih unutmaz. Tarihî gerçekler hatırlatıldığında, insaf sahipleri, hakkı, doğruları  tastik eder.
 Adam değişik kanallardan elde ettiği yalan yanlış bilgilere o kadar şiddetli sarılıyor ki onun dışında hiçbir şeyi  doğru kabul etmiyor.Tek hak ve tek doğru kendi fikri (arzusu, yaklaşımı, bakışı, anlayışı) olduğuna o kadar inanmış ki, onun dışında hiçbir şeyi ne düşünebiliyor, ne de kabul ediyor. En parlak fikir ve düşünceleri  öne  sürüyorsunuz, meseleleri en kuvvetli  delillerle isbat ediyorsunuz, muhatabınız sizi dinlemiyor, fikir ve düşüncelerinizi muhakemenin süzgecinden geçirmiyor; çünkü o belli noktalara kilitlenmiştir. Onun zihni o noktalarla esaret altına alınmıştır. Kafasında başka, farklı görüş ve düşüncelere yer kalmamıştır. Zihinler ipotek altında. Bu tip insanlar dinleme melekesini kaybetmiş desem mübalağa etmemiş olur muyum diye düşünüyorum. Bunlar  tek yönlü yanlış algılamalarla aşılanmış ve fanatizme dönüştürülmüşlerdir. Derme çatma, yalan yanlış bilgiler kafalarda o kadar yer etmiş, yerleşmiş, tutunmuş, bunları söküp atmak fevkâlade zor. Bu bilgiler âdeta bir itikada dönüşmüş, müzakeresi yapılamaz hale getirilmiştir. Siyasi ve içtimai bilgilere ve arzulara  bir kudsiyet  kazandırılmıştır.
Bu konuda en büyük role elbette ki  televizyonlar sahiptir. Daha başka etkenlerde vardır. Yeni bir anlayış ve yaklaşım, yeni bir tutum ve davranış, hissin zirveye çıktığı, ilmi ölçülerin pek işe yaramadığı, mantık ve muhakemenin işlemediği, inadın hüküm sürdüğü, tek bakış açısının kısmende olsa hâkim olduğu, hakperestliğin  rafa kaldırıldığı, vicdanların dumura uğradığı, şefkat ve merhametin yerini maddî çıkarların aldığı bir zamanı yaşıyoruz. İnsanların iç dünyasında bulunması gereken, ihlasın muhabbetin, fadakârlığın, yardımlaşmanın, uhuvvetin, ulvî  hedeflerin, yüksek duyguların, kudsî himmetlerin aşındırıldığı, zedelendiği, bir zaman ve zemindeyiz.
İşte insanların iç âleminde yapılan bu mânevi  dehşetli  tahribatlara, değişim ve dönüşümlere değişik cümlelerle işâret etmeye, ifade etmeye çalıştım. Bu tip insanların iç âlemini ne derece anlattım bilemiyorum, bildiğim bir şey varsa buna isim bulamadığımdır. Maalesef teşhis edemedim, isim koyamadım. Bu sahanın uzmanları olan sosyologlar, psikologlar, siyasi ve soyal bilimciler, gelsinler buna bir isim bulsunlar. Evet bu iç dönüşümü keşfedip ad koysunlar. Zararlarından korunmak için halka izah ve ilân etsinler.
Asırlarca insanlığı inim inim inleten istibdat belasına da isim konamamış. Mazide Semâvi bir belâ gibi çeşit çeşit istibdatlar insanları asırlarca büyük ızdıraplara maruz bırakmış fakat ne olduğu anlaşılamadığı için isim verilmemişti. Ta ki; asırların manevî  rehberi  gönüller sultanı Bediüzzzaman buna istibdat diyene kadar…
Evet o zamana kadar insanların ah-ı eninleri, feryadü figanları arşa yükseliyor, ve mütemadiyen taşlar feleğin sinesine fırlatılıyordu. Ve semâvi bir belâ gibi herkesi canından bezdirmişti bu istibdat. İstibdat çeşit çeşitti. Üstadımız, “istibdat ne şekle girerse girsin rast gelsem sille vuracağım” diyor. Evet, maalesef bugün de İslam âlemi  büyük keşmekeşlikler, zulümler içinde çeşit çeşit istibdatların pençesinde kıvranıyor kıvranıyor…
Ve yukarıda işaret ettiğim ve isimlendiremediğim bir manevî  afat ve belâ ile karşı karşıyayız! Ama bu durum bizi yeise sevketmemeli. Belki şevkimizi kamçılamlı, daha fazla hizmete ve gayrete vesile olmalıdır, Vesselam.
Okunma Sayısı: 1277
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı