"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Film içinde film

Erhan AKKAYA
20 Eylül 2012, Perşembe
Tahrip kolay, tamir zor. Birisi bir ateş atar, tüm dünya söndürmeye çalışır.
Başta Peygamberimiz (asm) olmak üzere, İslâm, Kur’ân ve Sahabîler gibi bütün mukaddes değerlere yönelik ağır hakaretler içeren filme tepkiler tüm dünyada devam ediyor. Her dinden, her milletten sağduyulu birçok insan filmi ve destek verenleri kınıyor.
Protesto gösterileri düzenleyen, zaman zaman aşırıya kaçarak asayişi ihlâl eden Müslümanlar sakinleştirilmeye çalışılıyor.
Hristiyanlar ve Hristiyan Kıptiler bu filmin, Müslümanlarla aralarının bozulması için yapıldığını, bu tuzağa düşmeyeceklerini söylüyorlar.
Mescid-i Aksa’nın altını kazan; camide içki festivali düzenlemek isteyen; 11 Eylül saldırısından sonra “Kâbe’nin bombalanmasını” isteyen; hazırladıkları film ve programlarda, güya “fikir özgürlüğü” adı altında Hz. İsa ile ahlâksızca dalga geçen kesimlerden (ki ayrı bir yazı konusudur) ise bir tepki yok. Filmi kınayan bir beyanda bulunmadılar, sadece susuyorlar. Bu “sükût”u nasıl değerlendirmek lâzım geldiği ferasetinize havale...
Operasyonel ve istihbarî üstünlüğe sahip olduğu söylenen CIA ve FBI’ın, Libya’daki 4 büyükelçilik personelinin ölümünü mercek altına almaması, faillerin peşine düşmemesi ise son derece kuşku uyandırıcı. Meselâ, olaydan 48 saat önce ABD’li yetkililerin haberdar edildiği söyleniyor. Neden buna rağmen güvenlik tedbirleri arttırılmadı? Güvenlik zaafiyetinin sebebi nedir?
Libya’da diplomatların katledildiği hadisenin aslında “plânlı bir operasyon” olduğu; operasyonu yönetenlerin kendilerini gizlemek ve Müslümanları zan altında bırakmak için protesto gösterisinde yaşanan karmaşayı kullandıkları söyleniyor… Bu ve benzeri soruların cevaplanmaması, meselenin karanlıkta kalması, ABD gizli servislerine dair şüphelerin haklı olarak devam etmesine sebep olacaktır.
Filmin bir Amerikan vatandaşı tarafından ABD’de hazırlanması ve yayınlanması; öldürülenlerin ABD’li diplomatlar olması, ABD’li yetkililerin bu işin faillerini bulup, “nefret” ve “terör” suçları kapsamında yargı önüne çıkarmasını ve hesap sormasını gerektirmez mi? “Terör tehdidi,” “ulusal güvenlik” bahanesiyle binlerce Müslümanı, dünyanın değişik yerlerinde kurdukları hapishanelerde yıllarca tutanlar bu hadisede neden bu kadar ağırdan alıyorlar?
***
İfsat şebekelerinin perdeler, paravanlar, taşeronlar arkasında iş gördüklerini, saftirikleri ve menfaatperestleri âlet ederek gerçek kimliklerini gizlediklerini daha önce söylemiştik.
Filmi yapan/yaptıran/destek veren çevreler, fitnenin kaynağına ulaşmayı engellemek için hadiseden hemen sonra şeytanca bir dezenformasyona başladılar.
Sahip oldukları medya kuruluşları ve ajanslar aracılığıyla hedef saptırıcı yayınlar/haberler yapmaya başladılar.
Filmin yapımcısı bir dolandırıcı imiş; o kadar para ile böyle bir film değil çok iyisi yapılırmış; aslında “Sam Bacile” isminde birisi yokmuş; oyuncular kandırılmış imiş; dublajda oynama yapılmışmış...
Birincisi, filmi kaliteli bir Hollywood filmi tarzında çekseler kendilerini ele vereceklerdi. Son derece amatör bir yapımla bu işin tezgâhlanması, zihinlerde “5 milyon dolarlık film böyle mi olurmuş, demek ki bu bir dolandırıcının işi!” kanaatini uyandırmaya yöneliktir. Böylece iş, kimliği bile henüz meçhul bir “sahtekâr”ın üstüne yıkılmış, asıl faillerle bağlantı kurulması engellenmiş olmaktadır. Ucuz bir maliyetle istediklerini elde etmeleri de “bonus”udur.
İkincisi, dublajda oynama yapıldığına, oyuncuların masum oldukları fikrine hiç katılmıyoruz. Film izlendiğinde, oyuncuların bilerek ve isteyerek oynadıkları; seslendirme ve dublajda bazı senkronizasyon hataları dışında hiçbir oynama yapılmadığı kolayca görülecektir. Belki birkaç yerde birkaç kelime değiştirilmiş olabilir, fakat filmin tamamında dublajın değiştirilmesi söz konusu değildir. Değiştirilen birkaç kelimenin “dublajın değiştirilmesi” olarak sunulması ise ayrı bir kurnazlık. (Ses ve görüntü konusunda uzman kişilerin analiziyle bu konu vuzuha kavuşabilir)
Bunlar kafa karıştırmaya yönelik, son derece iyi düşünülmüş bir planlanın uygulanmakta olduğunu göstermektedir.
Neredeyse film ve onu yapanlar unutulmuş; zihinlerde galeyana gelen Müslümanların vurup kırmaları, bağırıp çağırmaları kalmıştır.
Tek istedikleri Müslümanları şiddete ve asayişi ihlâle sevk etmekti. Maliyeti düşük bir prodüksiyonla, dinde hassas muhakeme-i akliyede noksan bir kısım Müslümanları harekete geçirerek bunu kısmen gerçekleştirmiş gibi görünüyorlar.
***
Evet, ehl-i dalâlet görevini yerine getiriyor. Peki, ya biz, bizler, yani Müslümanlar ne âlemdeyiz?
Müslümanları radikalleştirmeye yönelik oyunlar bitmeyecek gibi görünüyor. İslâm’ı ve Müslümanları zor durumda bırakmaya yönelik “fitne”lere karşı ne kadar hazırlıklıyız?
Müslümanlar, İslâm âlemi ne yapmalı ki, provakasyonlara kapılmasın, şiddet içeren hadiseler önlensin, masumlar zarar görmesin?
Öncelikle medya kuruluşlarının ve haber ajanslarının büyük bir çoğunluğunun ehl-i dalâletin ve ifsat komitelerinin elinde olduğu gerçeğini bilmemiz gerekiyor.
O yüzden, ajanslardan gelen ya da sosyal medyada yer alan haberlere hemen inanmamalı. Doğru olup olmadıkları, herhangi bir yönlendirme ya da dezenformasyon içerip içermedikleri “tahkik” edilmeli.
Özellikle yerli haber ajanslarımız yabancı kaynaklardan gelen haberler konusunda son derece dikkatli olmalı. Haberleri “dezenformasyon süzgeci”nden geçirdikten sonra servis etmeli. Ajanslar “ters köşeye yatma” ya da “âlet olma” durumunda kalmamalı.
İslâm ülkelerindeki, âlimler, hocalar, kanaat önderleri bu tip hadiseler zuhur ettiğinde, gerek bulundukları bölgelerde bizzat, gerekse bölgesel ve ulusal çapta yayın yapan tv, radyo ve gazete gibi kitle iletişim araçları vasıtasıyla Müslümanları bilgilendirmeli; özellikle “ehl-i tahkik” olmayan ekseriyete rehberlik ve liderlik etmelidir. (1990’lı yıllarda Naim Hocanın bir Türk-Kürt çatışmasını önlemesi gayet güzel bir misâldir. Erzurum’da galeyana gelen halk karşısında vali çaresiz kalınca Naim Hoca olaya el koymuş, birkaç cümlesiyle heyecanlı kalabalığı teskin etmişti. Yüzlerce, binlerce güvenlik görevlisinin engelleyemeyeceği bir hadiseyi Naim Hoca tek başına önlemişti.)
Aslında en iyisi bu tip hadiseler henüz meydana gelmeden, “müsbet hareket” hususunda Müslümanların bilgilendirilmesidir ki, nâhoş hadiseler hiç meydana gelmesin.
***
Dünyayı ateşe vermek, kaosa sürüklemek, oradan “düzen devşirmek” isteyen ifsat şebekeleri, “film” içinde film çeviriyorlar, ama farkında değiller. Asıl “film”in sahibi, “film”in sonunu bakın nasıl haber veriyor.
“Allah nurunu tamamlayacaktır, kâfirler hoşlanmasa da…”
Okunma Sayısı: 1389
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı