"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Güle güle babacığım

NUR HACINEBİOĞLU
11 Haziran 2013, Salı
Hafızama nakşolan mutlu manzaraların ilkinde uçan küçük bir kız çocuğu olarak hatırlarım kendimi. Sırtında Medrese-i Yusufiye’den getirdiği yatağı, eşyaları; vakur, mütebessim genç dâvâ adamını, babacığımı; baba ocağı üç katlı evin en üst katına çıkan merdivenlerden çıkarken gördüğümde sevinçle zıpladığım an. Dört-beş yaş masumiyetiyle, anlamlandıramadığım ayrılığın sona erişi.

Şimdiyse büyüdük ve anlamlandırdığımız bir ayrılığın ilk demlerindeyiz. Bu sefer dünya zindanında kalan yavrusunun terhisini bekleyip hasretle kucak açmayı beklemek babacığıma kaldı.
Manisa’nın şirin ilçesi Demirci’nin Osmanlı taşıyla döşeli engebeli yollarından teyzemin elimden tutarak geçip; yüksek duvarların, kilitli demir kapıların ardında ziyaret saatlerinin küçücük vuslat anlarını beklerdik. Sonraysa yine onu alamadan geri dönüş. Babamın arkadaşlarıyla neden orda kaldığını bir türlü anlayamazdım. Bildiğimi sandığım tek şey vardı o da babam “Nurcu”ydu. Bu soğuk ve geniş mekâna gelmeden önce bana da “Nur Çocuk”dan bölümler okur; kitaptaki tesettürlü, sevimli kız çocuklarının resmini gösterirdi. Manasını bilmeden “Ben Nurcuyum” derdim. Jandarmanın kelepçe takış sebebinin “Nurculuk” oluşunu idrak edemeden ve babamın o kelepçeli haliyle uhrevî ve dünyevîlerin şahitlinde bunun iyi bir şey olduğunu hissederek. Güzel bir şey olmasa o kadar huzurlu görünür müydü? Pişman bir hâli hiç yoktu. Peki jandarma amcalar neden babamı evimizden alıp kocaman taş bir eve götürmüştü? Çocuk dünyamda cevap yoktu.
Babamla ilgili hatıralar nasıl kırmızı kitaplar ve kırmızı kitapları okuyan dost mütebessim çehrelilerle başladıysa öylece de bitmişti. Günlük işlerde kullanılmasına günü geçmiş dahi olsa tahammül edemediği gazetesi Yeni Asya’nın gitti gideli günlerdir sayfalarında adı yazılıyordu. Kendisi dünya gözüyle göremese de, yine Nur çehreliler hayırla yad ediyordu ardından.
Babamın çekyatın üzerinde Risaleden bir miktar okuması hatırladığım yaşlarımdan beri her sabah aşina olduğum bir sahneydi. Her gün ekmek yemek, içilen su gibi; hayatın tam içinde. Abartısız, fıtrî, hayatın vazgeçilemez temel bir parçası. Risalenin içinde ne yazdığını bilmediğimiz yıllarda bile risale bizim etrafımızda hava gibi vardı. Daraltmadan, bunaltmadan; cana can kattığını dahi hissettirmeyecek kadar can gibi yakın.
İşini zamanında, olması gerektiği gibi yapmanın hassasiyeti meşveret akşamlarına daha bir titizlikle yansırdı. Geç kalınamaz ve ne pahasına olursa olsun mazeret kabul edilemez akşamlar. Katılmak için böylesine özen gösterilen meşveretlerde ne olup bittiğine dairse sonunda en ufak bir ima bile taşınmazdı eve.
Kâinatın bir mescid olması sırrınca, Demirci’de halı tüccarlığı yaptığı yirmili yaşlarında henüz dershanenin açılmayışına takılmayıp mağazayı akşamları Medrese-i Nuriye’ye inkılâp ettirirdi. Oturacak koltuklar olmasa da nasıl olsa bütün mağaza halı doluydu ya, şartlara takılmadan gün be gün katılanlar artardı. Kırk yıl sonra babaannemin bakımı için üç yıllık mecburî ikametten belki de en çok memnun olanların arasında o halı dershanenin müdavimleri vardı.
Herkesin babası kendisi için kocamandır. Benim güçlü kocaman babam demez mi duygularımız. Peki ahiret yurduna göç eden bir babanın ardından Babalar Gününde ne söylenebilir ki. Yazılacaklara bir derginin kaç sayılık sayfaları yeter? Bu yüzden yarım asırlık dâvâ adamının, dâvâ arkadaşım oluşu yönünden küçücük bir iki anekdot paylaşabildim siz sevgili okurlarımızla.
***
Evlâd nasıl ebeveyne hediyeyse, anne ve baba da evlâda bir hediye aslında. İhtiyacını karşılayan, hissiyatına muhatap olan, kendisinden üstün olmasını isteyen tek varlık ebeveyn. Rab isminin parlak bir aynası. Ani bir fırtına benim aynamı kırdı. Aldı, götürdü. İşte bazen aniden koşarcasına uçup gidiyor elinden. Şükürler olsun ki gittiği yeri biliyoruz. Emaneti kimin aldığını biliyoruz.
Allahın bize bahşettiği nimetler içinde sizce en büyükleri nedir? Var olmak mı? Ya da iyi bir soydan olmak, eli yüzü düzgün olmak, sağlıklı olmak, zeki olmak… Hangisi? Bence varlık sahnesine sokulduktan sonra ahiretin yaratılması ve ezeli kelâmla bunun mükerreren hatırlatılması. Yoksa alıştıktan, sevdikten sonra kavuşmamak üzere ayrılmak çok zor olurdu. Dayanılmazdı. Dünya hayatının zorluklarından genç, sağlıklı, mutlu, problemsiz olmaya açılan bir kapı… Bu ayrılık muvakkat. Ne gam, bu ayrılık kısa. Ehl-i dalâlet ağlasın.
Aslında hepimizin ömür binasından bir taş düşmede her gün. Etrafta onca dikkat dağıtıcı şeyin arasında ömür binamızın yıkılışını fark edemediğimiz gibi, daha uzun yaşayanları baz alan duygularımız en yakınımızdakilere konduramıyor ölümü. Hâlbuki Azrail dakiktir. Şaşmaz…
Asıl vatan ahiret yurdu. Dünya ise sürgün yeri Adem babamızın… Bizim için de imtihan meydanı. Baba ocağı ahiret, dost simalarla dolu. En başta gül simalı Habib (asm)  orda. Kişi sevdiğiyle berabermiş ya. Babacığım da seni severdi ey Güllerin Efendisi (asm).
Babacığım sen bu dünya zindanından terhis oldun. Dünyevîlerin seni Nurlar adına zindana atışı beratın olsun. Güle güle git. Gül’e (asm) gülerek git…
***
6 Mayıs’ta Rabbin’e kavuşan babam Mehmet Ali Hacınebioğlu’nun ruhuna üç ihlâs bir Fatiha…
Bu arada İzmir, Isparta, İstanbul, Ankara vesair yerlerden cenazeye iştirak ederek, hastalık esnasında ya da vefattan sonra gerek bizzat telefonla arayarak, mail atarak, Yeni Asya gazetesine ilân vererek ya da bizzat gelip ziyaret ederek hüznümüzü paylaşan, teselli veren, yanımızda olduğunu hissettiren Risale-i Nur Talebelerine, hısım akraba ve dostlarımıza Hacınebioğlu ailesi adına teşekkürü borç bilirim.

Okunma Sayısı: 1367
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı