Tarihçe-i Hayat - page 348

”Bu Kur’ân Müslümanlar›n elinde varken, biz onlara
hakikî hâkim olamay›z. Bunun kald›r›lmas›na ve çürütül-
mesine çal›flmal›y›z.” ‹flte, bu kâfir muannidin bu sözü,
otuz senedir nazar›m› Avrupa feylesoflar›na çevirmifl ol-
du¤undan, nefsimden sonra onlarla u¤rafl›yorum. Dahi-
liyeye pek bakam›yorum ve dahildeki kusuru, Avru-
pa’n›n hatas›, ifsad›d›r derim. Avrupa feylesoflar›na hid-
det ediyorum, onlar› vuruyorum. Felillâhilhamd, Risale-i
Nur, o muannit kâfirin hülyas›n› k›rd›¤› gibi, maddiyyun,
tabiiyyun feylesoflar›n› tam susturur bir vaziyete girmifl-
tir. Dünyada, hangi flekilde olursa olsun, hiçbir hükûmet
yoktur ki, kendi memleketinin böyle mübarek mahsulü-
nü ve sars›lmaz bir maden-i kuvve-i maneviyesini yasak
etsin ve naflirini mahkûm eylesin! Avrupa’da rahiplerin
serbestiyeti gösteriyor ki, hiçbir kanun, tarik-i dünya
olanlara ve ahirete ve imana kendi kendine çal›flanlara
iliflmez.
Elhâs›l:
On sene kadar sebepsiz bir nefye mahkûm;
ihtilâttan, muhabereden memnu, gurbetzede bir ihtiyar
adam›n, saadet-i ebediyenin anahtar› olan iman›na dair
hat›rat-› ilmiyesini yazmas›n›, dünyada hiçbir kanun ona
yasak diyemez ve demez kanaatindeyim. Ve flimdiye ka-
dar hiçbir âlim taraf›ndan tenkit edilmemesi, elbette o
hat›rat ayn-› hak ve mahz-› hakikat oldu¤unu ispat eder.
Benim ittiham›m ve tevkifime sebep gösterilen,
DÖRDÜNCÜ MADDE:
Devletçe yasak edilen tarikat
dersini vermekle ihbar edilmifl olmakl›¤›md›r.
ahiret:
öbür dünya, öteki dünya,
k›yametten sonra kurulacak olan
âlem.
âlim:
ilim ile u¤raflan, ilim adam›.
ayn-› hak:
hakk›n, gerçe¤in tâ
kendisi.
dahiliye:
ülkenin iç içiflleri, dahilî
durumu.
dair:
belli bir fley hakk›nda olan,
alâkal›, müteallik, ait, ilgili.
elbette:
kesinlikle, mutlaka, flüp-
hesiz.
elhâs›l:
has›l›, netice itibariyle, so-
nuç olarak, özetle, sözün k›sas›,
uzatmayal›m, k›sacas›.
feylesof:
felsefe ile u¤raflan, filo-
zof.
gurbetzede:
gurbet görmüfl, gur-
bete düflmüfl olan, memleketinin
d›fl›nda kalan, gurbetçi.
hakikî:
gerçek, sahici.
hâkim:
sözünü geçiren, egemen.
hât›rât:
an›lar.
hât›rât-› ilmiye:
ilmî hat›ralar,
ilimle ilgili hat›ralar.
hiddet:
öfke, k›zg›nl›k, gadap, h›-
fl›m.
hükümet:
yönetim.
hülya:
hayal.
ifsat:
fesada u¤ratma, bozma,
düzensizlik meydana getirme.
ihbar:
haber verme, bildirme, an-
latma, duyurma.
ihtilât:
kar›fl›p görüflme, iliflkide
bulunma, beraber yaflama.
ihtiyar:
yafllanm›fl kimse, yafll›.
ittiham:
suç alt›nda bulunma,
töhmetli olma, töhmet alt›nda ol-
ma.
kanaat:
görüfl, fikir.
kanun:
devletin yasama kuvveti
taraf›ndan herkesçe uyulmak
üzere konulan her türlü kaide,
yasa.
kusur:
suç, kabahat.
lillâhilhamd:
ne kadar hamd ve
flükürler varsa ve olmuflsa, cüm-
lesi Allah’a mahsustur, Ona gider,
Ona aittir.
maddiyyun:
maddenin ezelî ve
ebedî oldu¤una, sonradan yarat›l-
mam›fl bulundu¤una inananlar.
maden-i kuvve-i manevîye:
mo-
ral kayna¤›, yürek gücünün kay-
na¤›, insanda psikolojik ve moral
gücünün kayna¤›.
mahkûm:
bir mahkemece hü-
küm giymifl, hükümlü.
mahsul:
husul bulan, has›l olan,
meydana gelen fley.
memnu:
yasaklanm›fl, menedil-
mifl, mâni olunmufl, yasak edil-
mifl, yasak.
muannit:
inatç›, ayak direyen.
348 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
E
SK‹fiEH‹R
H
AYATI
muhabere:
haberleflme,
mektuplaflma, yaz›flma.
mübarek:
hay›rl›, mutlu, kut-
lu, u¤urlu.
naflir:
eser neflreden, yay›nla-
yan.
nazar:
dikkat.
nefis:
kötü vas›flar›, nitelikleri
kendisinde toplayan, kötülü-
¤e sevk eden, flehevî istekleri
kamç›lay›p hay›rl› ifllerden al›-
koyan güç.
nefiy:
sürme, sürgün etme,
cezaland›rarak baflka bir yer-
de ikamet etmeye mecbur
etme.
rahip:
H›ristiyan din adam› ve
bilgini, papaz, keflifl.
saadet-i ebediye:
zevalsiz,
sonu olmayan mutluluk, son-
suz mutluluk.
serbestiyet:
serbestlik, rahat
ve serbest olma hâli.
tabiiyyun:
tabiatç›lar.
tarik:
vas›ta, vesile.
tarikat:
Allah’a ulaflmak için,
fleyhin gözetiminde müridin
takip edece¤i terbiye usul ve
yolu, seyir ü sülûk s›ras›nda
tutulan yol.
târik-i dünya:
dünyay› terk
eden, dünya ifllerinden elini
aya¤›n› çekip bir köflede otu-
ran.
tenkît:
elefltirme, elefltiri.
tevkif:
cezaî tahkikat s›ras›n-
da, zanl›n›n mahkeme karar›-
na kadar geçici olarak hapse-
dilmesi.
vaziyet:
bir kimse veya fleyin
durumu, hâli.
1...,338,339,340,341,342,343,344,345,346,347 349,350,351,352,353,354,355,356,357,358,...1390
Powered by FlippingBook