Tarihte yaşanan menfi ve müsbet hadiseler istikbalde farklı libas ve isimlerle vukua geliyor.
İstikbalin müsbet hadiselerinin Asr-ı Saadette nümûnelerinin bulunması dinin teyidi ve tasdiki anlamındadır. Bu zamanda yaşanan menfîliklerin aynısının o dönemde de yanlış telakki edilmesi, dinen ve ahlaken tasvip edilemez olduğuna açık bir delildir.
Hz. Bediüzzaman, meşrutiyetin (demokratik cumhuriyet) istibdatla arasındaki farkın izahını asr-ı sadetteki hilafet ve saltanat arasındaki mukayese ile bütünleştirir. Hilafet bugün demokratik cumhuriyet olarak yad edilirken, istibdat ise saltanat olarak isimlendirilmiştir. Ruhlar aynı fakat isimler farklı.
Demokratik cumhuriyet ve hilafette ‘’kuvvet kanundadır, şahıs hiçtir. İstibdatta ve saltanatta kuvvet şahısta olur, kanunu kendi keyfine alet edebilir, hak kuvvetin mağlubu. Fakat bu iki ruh her zamanda birer şekle girer, birer libas giyer.’’ (Münazarat, sh 125)
Peygamberimiz (a.s.m) ‘’Hazret-i Hasan’ın altı ay hilâfetiyle Cihar-ı Yâr-ı Güzinin (Hulefa-i Raşidînin) zaman-ı hilâfetlerini ve onlardan sonra saltanat şekline girmesini, sonra o saltanattan ceberut ve fesad-ı ümmet olacağını haber vermiş. Haber verdiği gibi çıkmış.’’ (Mektubat, s. 125)
Hilafet dönemi adalet-i mahzayı, kanun hakimiyetini ve hukukun üstünlüğünü ve hakka dayanmayı esas alan nûranî bir sistemdi. Kur’anın haktan gelen kuvvetiyle tesis edilmişti.
Saltanat ise; çok su-i istimale açık adaleti izafiye, şahsi imtiyazlar, üstünlerin hukuku ve kuvvete dayanan anlayış üzerine bina ediliyordu. Hz. Hüseyin’in (r.a) şehid edilmesiyle ısırıcı rejim olduğunu ispatladı.
Saltanat, hilafeti mağlup etmek için dini siyasete alet etti. Sıffin harbinde Kur’an sahifelerinin mızrakların ucuna takılması bunun en bariz misalidir. ‘’Din dâhilde, menfî tarzda istimal edilmez’’ (ESDE, s. 423) kaidesi ihlal edilmiştir.
Kur’an’ın hak kuvveti, hakkı kuvvete feda eden saltanata geçmek için kullanıldı. Şeriatın hak yüzüğü Hz. Süleyman-ı meşrutiyetin parmağına layık iken, istibdat ifriti (şeytan) hile yoluyla şeriat yüzüğünü parmağına takarak dini menfi emeline alet edip ısırıcı rejim tesis edilmiş oldu.
Günümüzdeki dehşetli siyasi istibdat, hürriyete karşı mücadeleyi, dinin kudsi kuvvetinin vesilelerini kullanarak yapıyor: camiler sanki miting alanı, seccadeler ise mızraklara takılıyor.
Dinin kutsi kuvvetiyle bu milleti anarşilikten ve ahlaksızlıktan kurtarmaya çalışmak varken, bu kuvveti anarşi ve ahlaksızlaştırmak için kullanmak bu milleti perişan ve serseri hale getirmektir. Dinin siyasete alet edilmesi bu milletin mevcudiyetini, şerefini, haysiyetini ve mefâhir-i tarihiyesini berbat edecektir.
Risale-i Nurlarda dinin hiç bir şeye alet edilmemesinin altı çizilirken, bu derece aleni olarak adaletsizliğe, yolsuzluğa, liyakatsizliğe ve de süfyani siyaset uğruna insanları dinsiz görmek ve göstermeye çalışılmasına kaşı nurları okuyanların öncelikle dikkatli olmaları gerekmektedir.
Kaderi ilahi namazın terkine cepheden cepheye koşturmakla, orucun ihmaline kıtlıkla, zekatın terkine mal zayiatıyla ceza verdiği gibi; hayat-ı içtimaiyede Risale-i Nurların siyasi mesleğinin göz ardı edilmesinin bedeli nasıl olur acaba?