Üstad Bedîüzzaman Said Nursî Hazretleri On Dokuzuncu Sözde “Evet şu söz güzeldir. Fakat onu güzelleştiren, güzellerin güzeli olan evsaf-ı Muhammediyedir” (asm) der.
Biliyorum ki ne kadar Senden bahsetsem de Seni (asm) övmüş, güzel göstermiş olamam. Ancak şu kutlu günlerde hâlimi bir nebze de olsa arz etmek, âcizcane Sen’den (asm) bahsetmek isterim.
Sen Güllerin Efendisi, Allah’ın elçisi, son dinin, hak dinin Peygamberi, Kur’ân’ın şâhidi, âlemlerin Nur-u Muhammedisi (asm), Sen (asm) eminler emini, şu kâinatın güneşi, nurun hayran etmiş ve ediyor herkesi, Senin (asm) verdiğin ders dize getirmiş kâfirleri, Sen (asm) şu âlemin fahri, Sen (asm) kâinatı bize tarif eden üç külli muariften biri, Sen (asm) güneş gibi parlayan hakikatlerin nâşiri, Sen (asm) yaşattın Asr-ı Saadeti, hoş geldin Efendiler Efendisi (asm)…
Senin (asm) yaşadığın Asr-ı Saadette yaşayan küçük bir çocuk olaydım. Senin (asm) dizinin dibinde filizlenen bir genç olaydım. Senin (asm) zamanında yaşlanıp vatan-ı asliyesine sevk olunan bir ihtiyare olaydım. Seninle (asm) hurma dallarının gölgesinde gölgelenen bir yolcu olaydım. Senin (asm) hatip olduğun bir toplulukta en arka sırada Seni (asm) dinleyen bir dinleyici olaydım. Senin (asm) imam olduğun mescitte en arka safta bulunan mahcup, günahkâr bir kul olaydım. Senin (asm) “ukulü hayret içinde bırakan” sohbet-i nebeviyende ben de bulunaydım. Sen (asm) bütün mevcudata hutbe-i ezeliyeyi tebliğ ederken yanı başında bulunan Seni (asm) dinleyen bir kulak da ben olaydım. Senin (asm) yer aldığın savaşlarda melekler Seni (asm) korurken ben de Sana (asm) atılan oklara kendim siper eden fedai olaydım.
Ey Gül-i Rana! Ben Senin (asm) hizmetinde çalışan bir hizmetkâr olaydım. Sen (asm) karşıdan gelirken Senin (asm) nurundan gözleri kamaşan bir ümmet olaydım.
Ey hasretiyle yanıp tutuştuğum Habib-i Ekrem! Seni (asm) gören imanlı bir çift göz olaydım. Şakk-ı Kamer Mu’cizesini müşahade eden bir mütefekkir de ben olaydım. Ah Efendim! Ben ki ahir zamanın gaflet karanlıklarında yaşayan âciz bir kulum! Seni (asm) görmeden seven ahir zaman ümmetiyim. Mekke sokaklarında dolaşan bir garip divane değilim. Mekke sabahlarında yollara güller seren gözü yaşlı biri değilim. Benim hâlim hâl değil Efendim! Nefsimin peşinden giderim. Nasıl ıslâh etmeli bu nefsi diye kendi kendimi heder ederim. Mesele nefsi terbiye etmektir bilirim. Her defasında planlar, programlar yaparım, karar veririm. Kur’ân’dan, Risale-i Nurlardan nasihatler dinlerim. Nefsimin ıslâhı için duâlar ederim. Bilirim bu dünyada vazifeli bir neferim. Ve inşallah nefsime mağlûp olmayacağım. Sana teslim olmayacağım ey nefis, bunu bilesin.
Üstad Bediüzzaman der ki; “Hz. Peygamber (asm) gelmeden önce kâinat bir mâtemhane idi. Peygamberimizin (asm) verdiği ders ile mâtemhane olan kâinat şevkli ve cezbeli bir zikirhane oldu”. Bu Kutlu Doğum Haftasında Rabbimden gönül matemhanemin şevkli ve cezbeli bir zikirhane olmasını niyaz ederim. Sen ki Efendiler Efendisi (asm), serçesi ölen 5 yaşındaki çocuğa taziyeye giden bir Peygambersin! (asm) Rabbimden bize Senin (asm) hürmetine merhamet ihsan etmesini, rahmet yağmurlarını göndermesini dilerim. Zannetme nefsim ben senin esirinim. Bak ne diyor Nebiler Nebisi (asm); “Kalpler tıpkı demir gibi paslanır cilâsı ise istiğfardır”. Ben dünyada ve ahirette ümitliyim ve inşallah çok çok istiğfar etmeye gönüllü bir acizâneyim.
Üstad Bedîüzaman’ın o güzel ifadeleriyle Sana salât ve selâm etmek isterim, ey Âlemlerin Efendisi! Rabbimin dünya ve Cennetler dolusu salât ve selâmı Senin üzerine olsun. Allahım! Kulun ve Resûlün olan, iki cihanın efendisi, iki âlemin medâr-ı iftiharı, iki dünyanın hayat vesîlesi, dünya ve âhiret saadetinin sebebi, peygamberlik ve kulluk olmak üzere iki mânevî kanadın sahibi, ins ve cinnin peygamberi olan Habîbine, onun bütün âl ve ashâbına, kardeşleri olan diğer peygamber ve resûllere salât ve selâm eyle. Âmin.
Hoş geldin on sekiz bin âlemin medar-ı iftiharı, hoş geldin! Hoş geldin beşerin andelîb-i zîşânı! Hoş geldin Şeref-i Benî âdemi! Hoş geldin kulluğun en güzel tarifi! Hoş geldin Efendiler Efendisi!