Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 24 Haziran 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Yargı nereye gidiyor?

Ankara mahreçli haber aynen şöyle: “Adalet Bakanlığı’nın 2000 yılında hazırladığı Türkiye Hakimler ve Savcılar Birliği’nin kurulmasını reddeden yargıç ve savcılar, şimdi kendi aralarında kurmaya hazırlandıkları Yargıç ve Savcılar Birliğinde örgütleniyor.” Haberin devamında, örgütün kısa adının “YARSAV” olacağı, başka bir haberde ise, konunun 12 yıldan beri Adalet Bakanlığının gündeminde olduğu bildiriliyor. Aynı haberde, Adalet Bakanlığının hazırladığı “Hakim ve Savcılar Birliği Kanun Tasarısı”na göre, sivil toplum örgütü olarak kurulacak olan birliğe, halen görevde olan tüm hakim ve savcıların zorunlu olarak üye olmaları ayrıca hükme bağlanıyor.

İlk merakım şu ki, Adalet Bakanlığı 6 veya 12 yıl önce hakim ve savcıları acaba neden bir “birliğin” içine sokmak istedi? Ve ardından da, bunu kabul etmeyen hakim ve savcılar, daha sonra bu defa kendileri aynı birliği acaba neden kurmak istiyorlar?

“Görünen o ki, hakim ve savcılar örgütleniyorlar.”

Bilindiği gibi hakim ve savcılar, önce Anayasanın “kuvvetler ayrılığı ilkesi”, sonra da mahkemelerin, yani “yargının bağımsızlığı ilkesi” sebebiyle, başta siyasî iktidarlar olmak üzere haricî bütün baskı ve etkilenmenin dışındalar. Bu sebeple, özlük hakları ile atama ve nakilleri de, ayrı bir kanunla ve yine bağımsız bir yüksek kurul olan HSYK tarafından yapılıyor. O kadar ki, Anayasanın 138. maddesinden, l65. maddesine kadar yargının bağımsızlığına, işlevine ve otoritesine dair kesin ve sağlam güvenceler ve hükümler getirilmiş.

Şimdi, aklımıza hemen şu soru geliyor. Devletin verdiği bu kadar geniş yetki ve güvenceden sonra, yargıç ve savcılar acaba kime karşı örgütleniyorlar? Eğer, devlete karşı değilse, adına karar verdikleri millete karşı mı acaba?

BU GÜVENCELER, ACABA YETMİYOR MU?

Bu kadar güvence yetmiyor mu ki, hakim ve savcılar “birlik” kurup, örgütlenme ihtiyacını duyuyorlar ya da Adalet Bakanlığı öyle istiyor? Türkiye’de toplam 9 bin civarındaki hakim ve savcıya karşılık, onlar gibi kamu görevi yapan ve hiçbir güvencesi olmayan yaklaşık 2,5 milyon devlet memuru var. Tamamen göstermelik olup, atama ve istihdam organına karşı hiçbir yaptırımı olmayan “Memur Sendikaları”nın varlığı bile tartışılırken, yargı mensuplarına acaba yeni ve farklı bir hak mı verilmek isteniyor?

Enflasyon artışını önlemek için, 3 yıldan beri memur aylıklarına, üstelik iki seferde hükümet toplam % 5 zam yaparken, hakim ve savcılara bir defada % 28 zam yapmamış mıydı? Daha iki hafta önce açıklanan yeni bir düzenleme ile, hakim ve savcıların aylıkları, kademeli de olsa neredeyse milletvekili aylığına yakın hale getirilmedi mi?

Bütün bunları sıralamamın sebebi, oluşturulan birlik, yargı mensuplarının özlük haklarının iyileştirilmesi peşinde her halde koşmayacaktır. Verilen haberin devamında, birliğin, “demokratik, laik hukuk devleti” sloganını seçtiği belirtiliyor, ama bu hüküm zaten Anayasada var.

İşte, bütün bunlar alt alta getirildiğinde, birliğin amacının ne olduğu doğrusu anlaşılamıyor. Ve aklıma hemen şu soru geliyor: “Acaba, yargı nereye gidiyor?”

ÖRGÜTLENME, TARAFSIZ

YARGIYI TARAFLI HALE GETİRİR

12 Eylül askerî darbesinden önce kurulan memur sendikaları ve kapatıldıktan sonra yerini alan dernekler, memurları bölüp, parçalamaktan başka hiçbir işe yaramamıştı. Kısa sürede memurlar, üyesi oldukları derneğin adeta oyuncağı haline getirildiler. Üstelik, birbirlerine de düşman edildiler. Bu arada, kamu otoritesini sağlamakla yükümlü polislere de bu hak verilince, bu mesleğin mensupları “POL-DER” ve “POL-BİR” diye hemen ikiye bölünmüştü. Birbirlerine hasım olan dernekler, hem kendilerine, hem de kamu düzenine zarar verdiler.

Kamu otoritesini sağlamaktan öte, başta yaşama hakkı olmak üzere, kanunların tanıdığı bütün hakları adalet ölçüleri içinde halkımıza dağıtmakla ödevli olan hakim ve savcılar, bir birliğin otoritesine acaba nasıl girebilirler? Bu birliğin tüzüğüne tabi olup, kararlarında birbirlerinden ve bu toplumsal dayanışmadan etkilenmemeleri hiç mümkün müdür? Meselâ, bu birliğin yapacağı bir açıklama, hakim ve savcıları böylece bağımlı ve taraflı bir hale getirmez mi? Ve böylece “yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı” kendi elleriyle ortadan kaldırılmış olmaz mı?

Yargı mensuplarının, dinlenme ve sosyal dayanışmaları için böyle bir örgütlenmeye eğer ihtiyaç varsa, “Hakim evleri” bu ihtiyacı karşılamaya acaba yetmiyor mu?

Öte yandan, sosyal yardımlaşma ve dayanışmalarını Orduevlerinde sürdüren Ordu mensupları da, yeni başka “birlik”ler kurmak istemezler mi acaba?

BAZI YARGI MENSUPLARI,YARGIYI YIPRATIYOR

Ülkemizde çok değerli hakim ve savcılar var. Onların varlığı ve adaleti, halkımıza büyük huzur ve güven veriyor. Eskiden, “Yetiş hakim baba, yetiş hakim amca” diyerek, halk mahkemelere koşardı, ama şimdi koşamıyor. Çünkü, son yıllarda baskı altına alınan yargı bağımsızlığı büyük ölçüde zedelendi. Bu yetmiyormuş gibi, kimi hakim ve savcıların karıştığı sevimsiz olaylar, yargının gücünü ve otoritesini iyice zayıflattı. Ayrıca, mahkemelerde verilen çelişkili ve beklenmedik kararlarla, bu kararların çoğunun bozularak Yargıtay’dan geri dönmesi, vatandaşların yargıya olan güvenini büsbütün sarstı. Mahkemede hakkını alamayan, üstelik haklı iken bazen suçlu çıkan vatandaş, ya “ihkak-ı hak” yani kendi hakkını kendi elde etme yolunu seçiyor ya da uğradığı haksızlığı sineye çekiyor.

Yıllardan beri yapılması beklenen “yargı reformu”, artık bir “yargıç reformu” beklentisine dönüştü. Çünkü, haricî bir müdahale olmadan, içindeki çürükleri yargı bir türlü temizleyemedi. “Kararlarında dürüst, cesur ve adil olan bütün hakim ve savcılar, işte bu durumdan son derece şikâyetçiler.” Hakim ve savcı aylıklarını yeniden düzenlerken, Adalet Bakanlığı’nın bu mesleğe lâyık olanlarla, olmayanları da birbirlerinden ayırması gerekirdi.

Bütün bunları yazarken, “yargının zulmüne uğramış bir kişi olarak” ben hep, benim gibi yargı mağdurlarını düşündüm. Çünkü, suya hiç muhtaç olmadım, adalete muhtaç olduğum kadar.

Son sözüm şu ki, hakim ve savcılar eğer böyle bir birlik altında örgütleneceklerse sloganları “demokratik, laik, hukuk devleti” değil de, “Biz güçlünün değil, haklının adaletini savunuyoruz” olmalıdır.

Naci AKAY (E.) İstanbul Millî

24.06.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004