Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 26 Ağustos 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Haberler

 

AKP’li Fırat: Başörtülülerin başka ülkelerde okumasından utanıyorum

AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, başörtülü kızların başka ülkelerde okumasından ve bazı ülkeler tarafından davet edilmesinin kendisini üzdüğünü ve utandırdığını söyledi.

Mersin Gazeteciler Derneği’ni ziyareti eden Fırat, gazetecilerin sorularını cevapladı. “İran’ın başörtülü olarak Türkiye’de okuyamayan kızları ülkesine davet etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?” şeklindeki bir soruya Fırat, bu olayın kendisini üzdüğünü ifade etti.

Hangi ülke olursa olsun. İsterse Avustralya olsun bir inancın sonucu olarak, inancını yaşayan, başını örten bir genç kızın kendi ülkesinde okuyamaması ve başka ülkeler tarafından “buyrun gelin” burada okuyun denmesini içine sindiremediğini vurgulayan Fırat, “Ben, her Türk vatandaşının inanç özgürlüğüne sahip olduğunu sanıyorum. Böyle olması lâzım. Her Türk insanının eğitim hakkı olduğuna inanıyorum. Devlet olarak da bunu sağlamakla görevli olduğumuza inanıyorum. Dolayısıyla o beni üzer. Eğer genç kızlarımız başlarını örttükleri için burada okuyamıyor, Avusturya’da okuyorlarsa veya bir İran kalkıp böyle bir davette bulunabiliyor ise bu şahsen beni üzer ve utandırır. Keşke böyle birşey olmayaydı. Çocuklar burada okusa, gelişmiş ülkelere doktoraya gitselerdi. Bu konu bana üzüntü veriyor” diye konuştu.

MECLİS’E GÖTÜRMEDEN DE ASKER

GÖNDERME HAKKINA SAHİBİZ

Fırat, Lübnan’a asker gönderilmesi ile ilgili bir soruya ise, Türkiye’nin bölgesinde gelişen bir olaya kayıtsız kalamayacağını belirtti. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e üzüldüğünü belirten Fırat, “Günde 5 defa aynı şeyi tekrarlıyor. Çok basit olarak şunu söylüyoruz. Diyoruz ki , sürekli bir ateşkesin sağlanmış olması lâzım. Yani BM tarafları bir araya getirecek. Bir ateşkes imzalayacak. Çünkü şu anda geçici bir durum var. Yani her an yeniden alevlenebilir. Kesin ateşkes sağlanmadan bizim oraya gitme gibi bir lüksümüz yok. Biz barışı yapan değil barışı devam ettiren bir güç olarak düşünüyoruz. Silâhsızlandırma, bir tarafın yanında yer almayı da kesinlikle kabul etmiyoruz.” diye konuştu.

Hükümetin meclise götürmeden de asker gönderme hakkına sahip olduğunu ifade eden Fırat, “Ama biz onu da düşünmüyoruz. Biz diyoruz ki şartlar oluştuktan sonra devlet ve hükümet olarak alınacak kararı meclise götürüp tartışırız. Meclisin vereceği karara da tabiî ki uymak durumundayız. Bu üç şart olacak fakat bazen muhalefet bazen de köşe yazarları, bunun dışında bize bazı yükümlülükler yüklüyor. Bu konuda kararı sivil hükümet verecektir. Efendim Türkiye’nin bu kadar sorunu varken Türkiye niye gitsin buraya karışsın, Türkiye önce kendi iç problemlerini halletsin deniyor. Tabiî bunu anlamak mümkün değil” dedi.

/ MERSİN

26.08.2006


 

Okullar barınma merkezi

Beyrut’taki UNICEF sözcüsü Simon Ingram, İsrail ile Hizbullah arasında 34 gün süren savaşta, Lübnan’ın güneyinde 50 kadar okulun tamamen yıkıldığını, 300 kadar okulun da ciddî biçimde hasar gördüğünü belirtti. Ingram, okul binalarının, bombardımanların verdiği zarar dışında, evlerinden olan 150 bin kişi için barınma yerlerine dönüştürülmeleri sebebiyle de zarar gördüğünü kaydetti.

Eğitim yardımı yapılacak

UNICEF, bombardımanlarda zarar gören 150 okuldaki 350 bin öğrenciye eğitim ve okul malzemesi sağlamaya hazır olduğunu da açıkladı. Lübnan’da yaklaşık bir milyon öğrenci bulunu-yor. Okula gitme oranının yüzde 75 olduğu Lübnan, okuma yazma oranının en yüksek olduğu Ortadoğu ülkeleri arasında yer alıyor.

26.08.2006


 

Türkiye Lübnan’a asker gönderecek

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Türkiye’nin İsral’in Lübnan’a saldırıları sırasında 10 bin insanın bölgeden tahliyesinde önemli rol oynadığını belirterek, Barış Gücü’nde Türkiye’nin yer almasıyla ilgili olarak, “Muharip birlik olarak değil, sosyal hayatın normale dönmesi için Türkiye bu işin içerisinde olacaktır. Bu konuda kararsızlığa düşmenin hiçbir anlamı yoktur” dedi.

Kars’ta incelemelerini sürdüren Bakan Yıldırım, Kars Valiliği’ni ziyaret etti. Vali Yardımcısı Muharrem Balcı tarafından karşılanan Bakan Yıldırım’a burada ilin sorunları hakkında brifing sunuldu. Gazetecilere açıklamalarda bulanan Bakan Yıldırım, Lübnan’a gönderilecek Barış Gücü’ne Türkiye’nin katkısı konusunda sorulan bir soru üzerine de, “Ülkemizin iç ve dış güvenliği için ne lazımsa yapılacak. Huzurumuzu bozacak her türlü olaylara karşı ne gerekiyorsa yapılacak. Bu bizim asli görevimizdir. İsrail meselesi, bu dengesiz bir savaştır. Ancak orada o bölgenin huzuru için kayıtsız kalınamaz. Ateşkes sağlanınca muharip birlik olarak değil, sosyal hayatın normale dönmesi için Türkiye bu işin içerisinde olacaktır. Türkiye 10 bin insanın tahliye edilmesinde en önemli rolü almıştır. Bu konuda kararsızlığa düşmenin hiçbir anlamı yoktur” şeklinde konuştu.

/ KARS

26.08.2006


 

Bağış: Lübnan'a asker gönderilmeli

Türkiye-ABD Dostluk Grubu Başkanı ve AKP İstanbul Milletvekili Egemen Bağış, Türkiye’nin, bölgedeki tarihi ve coğrafi sorumluluğu gereği Lübnan’da temsil edilmesi gerektiğini söyledi.

Bağış, TBMM’de, değişik üniversitelerin uluslar arası ilişkiler bölümünde eğitim gören öğrencileri kabul etti. Bağış, tesbit ettikleri 15 stajyerin, 2 ay süreyle internet ortamında fikir alış verişinde bulunarak dış ilişkiler konusunda çalışma yaptığını bildirdi. Kabulde, stajyerlerden çalışmaları ve projeleri hakkında sohbet eden Bağış, daha sonra Lübnan’a asker gönderilmesi konusunda görüşlerini aldı.

Egemen Bağış da konuşmasında, Türkiye’nin zamanında Kore, Somali, Bosna Hersek, Arnavutluk, Kuveyt ve Afganistan gibi birçok ülkeye asker gönderdiğini anımsatarak, “Ülke çıkarı gözetildiğinde, Lübnan’a asker gönderilmesi, Somali’ye asker gönderilmesinden daha önemli’’ dedi.

/ ANKARA

26.08.2006


 

Depremzedeler: Kıyamet koptu sandık

Prof. Dr. Ali Köse ile Doç. Dr. Talip Küçükcan'ın uzun süren araştırmanın ardından kaleme aldığı ''Deprem ve Din'', afetzedelerin anlatımıyla 17 Ağustos gecesinde yaşananları aktarıyor.

Kitap, 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi'ni yaşayan çadır kent sakinleri, özel çadırlarda kalanlar ve bölge esnafıyla yapılan görüşmeler ile kamu kurumu yetkilileri, sivil toplum örgütleri ve yerel basınla iletişim sonucunda yapılan araştırmanın sonuçlarını iletiyor. Eser, insanların tarih boyunca depremi ve afetleri algılayış biçimlerini de ele alıyor.

“KIYAMET GİBİYDİ”

Depremzedelerin afete ilişkin görüşlerinden alıntılar ve röportajların da yer aldığı kitaba göre, afetzedelerin 17 Ağustos gecesine ilişkin anlatımları şöyle:

''Deprem anında 'artık gittik' dedim. Dünyanın sonunun geldiğini ve kıyametin koptuğunu düşündüm. Kaçacak bir yer yoktu. Çocuklara, 'olduğunuz yerde kalın' demekten başka bir şey yapamadım.

''Hani 'kıyamet' denir ya, öyle bir manzara vardı. Herkes kendi derdine düşmüş, kimse diğerini tanımıyordu. Örneğin, bir kadın kendi çocuğu diye başkasının çocuğuna sarılıp almaya çalışıyordu. Delikanlı evladını kaybeden bir baba, bir başka gence sarılarak 'şükür kurtuldun oğlum' diye seviniyordu.''

''Tepkiler aşamalı oldu. Bir çok insan, depremin kıyamet olduğunu zannetti. Şaşkınlık içinde dünyanın sonunungeldiğini zannettiklerini söylüyorlar. Bu ilk şok ve ilk yaygın tepki... Şahsen benim aklıma kıyamet geldi ilk olarak... Arkadaşlarım da aynı şeyi düşünmüşler.''

/ ANKARA

26.08.2006


 

Suçla mücadeleye yeni model

Avrupa Birliği uyum yasaları kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğünce eş üye ülke İspanya ile işbirliği halinde yürütülen ‘’Türk Polis Teşkilatının Sorumluluğunun, Verimliliğinin ve Etkinliğinin Güçlendirilmesi-Twinning (Eşleştirme) Projesi’’ ile 10 ilde pilot uygulaması yapılan ‘’toplum destekli polis’’, mahalleli ile emniyet teşkilatı arasında köprü görevi üstlenecek.

Osmanlı devletin döneminde de uygulanan sistemle halk ile emniyet teşkilatı arasındaki ilişkilerin daha da güçlendirilmesi hedefleniyor.

Alınan bilgiye göre, sözleşmesi geçen yıl şubat ayında imzalanan projeyle AB ülkelerinde polis teşkilatının ‘’olmazsa olmaz’’ şartı arasında yer alan güvenlik güçlerinin halktan destek alarak suçla mücadele yöntemi Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Erzurum, İzmir, İstanbul, Kayseri ve Trabzon’daki pilot mahallelerde uygulanmaya başlandı. Proje kapsamında Asayiş Şube Müdürlüğü çatısı altında kurulan Toplum Destekli Polislik Büro Amirliğinde görev yapacak memurlar Asayiş, Terörle Mücadele, Güvenlik, Çocukları Koruma, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Şube Müdürlüğü yetkililerinden oluşan kurul tarafından özenle seçiliyor. Çoğunluğu üniversite mezunlarından oluşan ‘’toplum destekli polisler’’, eş üye ülke İspanya’dan gelen uzmanlardan yaklaşık 1,5 yıl Avrupa’daki uygulamalarla ilgili eğitim aldı. Projenin daha sağlam uygulanması ve Avrupa’daki örneklerinin daha iyi anlaşılması için toplum destekli polisler İngiltere, Belçika ve İspanya’ya giderek yerinde incelemeler yaptı. Toplum Destekli Polislik uygulamasının sonuçlarıyla halkın güvenlik hizmetlerine katılımına ve desteğine ilişkin göstergeler dikkate alınarak ülke genelinde yaşama geçirilmesi için Emniyet Genel Müdürlüğünce çalışmaların program dahilinde etkin bir şekilde yürütülmesi planlanıyor.

Polis ile halk arasında ilişkiyi güçlendiren, toplumda ortaya çıkan problemlerin altında yatan nedenleri bulmaya çalışarak suçla etkin bir mücadele sağlayan ve bütün bunların neticesinde de sosyal alandaki hayat kalitesini artıran polislik anlayışı olarak değerlendirilen toplum destekli polislikle suç oranların da önemli düşüşler yaşanması bekleniyor.

Sadece görevli olduğu mahalleden sorumlu olacak polisler, Emniyet Müdürlüğünün yetki alanı dışındaki sorunlara da çözüm önerileri hazırlayacak. Bu polislerin örneğin görevli olduğu mahallede bulunan dinlenme parkının vatandaşlar tarafından güvenlik gerekçesiyle kullanılamaması yönünde hazırlayacağı rapora göre, bölgeye yerleştirilecek asayiş ekiplerinin yanı sıra çevre düzenlemesi ve ışıklandırma problemleri için belediyeler, TEDAŞ yetkilileri gibi kamu kuruluşlarından da destek alınacak. Böylece halkın karanlık sokaklar veya parklardan, çevre düzenlemesi olmayan izbe tesislerden kurtulmasına yardımcı olunurken polise güveni de sağlanacak.

10 BİN KİŞİYE BİR POLİS

Toplum Destekli Polislik uygulaması kapsamında, 10 bin nüfuslu bir mahalleye bir polis görevlendirilirken, mahallenin büyüklüğüne, coğrafi yapısı ve suç oranına göre bu sayının artacağı belirtildi.

Suç ve suçlularla toplum desteğini almadan mücadelenin mümkün olmayacağını vurgulayan emniyet yetkilileri, proje kapsamında görev alan polislerin halkla iyi diyalog kurması gerektiğini, bunun için eğitimlerinde iletişim bilimleri, empati, beden dili, hitabet konularında da bilgiler aktarıldığını bildirdiler. Toplum destekli polislerin gerekirse görev aldığı mahalleye yerleşeceği, oradaki halkla yaşayıp onlarla aynı ortamı paylaşacağı, halkın güvenini kazanmak için görev yerlerinde uzun süreli hizmetler vereceği vurgulandı.

/ ADANA

26.08.2006


 

Ormanı ‘sıcak’ yakıyor

Hacettepe Üniversitesi (H.Ü) Çevre Mühendisliği Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Cemal Saydam, NASA’nın uydusundan 24 saat yaptığı gözlemle dünyanın dört bir yanında orman yangınlarının olduğunu belirlediğini kaydederek, ‘’Ormanları teröristlerin yaktığına katılmıyorum. Tek sebep aşırı sıcaklardır’’ dedi.

Saydam, NASA’nın uydusu aracılığıyla orman yangınlarının dünyanın hangi bölgelerinde olduğunun rahatlıkla görülebildiğini söyledi.

Şu anda Yunanistan’ın Mora Yarımadası’nda da orman yangınının sürdüğünü ifade eden Saydam, ‘’Afrika’da, Brezilya ormanlarında, Portekiz’de, İspanya’da, İtalya’da, Yunanistan’da ve ülkemizde... Şu anda aşırı sıcaklar nedeniyle ormanlar tutuşmuş, yanıyor’’ diye konuştu.

Dünyada 21 Ağustostan bu yana yılın en sıcak günlerinin yaşandığına işaret eden Saydam, 36.5 santigrat derecenin üzerine çıkan sıcaklıkların orman yangınlarına da adeta ‘’davetiye çıkardığını’’ kaydetti.

/ ANKARA

26.08.2006


 

Dinleme delil sayılmaz

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, yasadışı elde edilen bir delilin (telefon dinleme) soruşturma ve kovuşturma aşamalarında kullanılmasına olanak bulunmadığına karar verdi.

Alınan bilgiye göre, Yargıtay Ceza Genel Kurulu, bu kararı 4. Ceza Dairesinin ilk derece olarak yaptığı yargılama sonucunda verdiği kararın temyiz incelemesini yaparken verdi.

Anayasa’nın 22. maddesi gereğince kural olarak herkesin haberleşme özgürlüğüne sahip olduğu, bu kural uyarınca telefon ile yapılan haberleşmenin de gizli olduğu anımsatılan kararda, ancak hakim kararıyla bazı durumlarda gizlilik kuralının askıya alınabileceği vurgulandı.

/ ANKARA

26.08.2006


 

Malazgirt Zaferi coşkuyla kutlanıyor

Müslüman Türklere Anadolu’nun kapılarının açan Malazgirt Zaferi, 935. yıl dönümünde coşkuyla kutlanıyor.

Bu zafer Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Alparslan ile Bizans İmparatoru Romen Diyojen kuvvetleri arasında, 26 Ağustos 1071 tarihinde, Doğu Anadolu’da Malazgirt Ovasında meydana gelen savaşın neticesinde kazanıldı. Tarihçiler tarafından bu muharebe, dinî, millî, siyasî, askerî neticeleri bakımında Türk-İslâm tarihinin en büyük zaferlerinden biri olarak değerlendirilmektedir.

Bizans İmparatoru Diyojen, 13 Mart 1071’de İstanbul’dan 200 binden fazla ücretli askerlerle birlikte doğu seferine çıktı. Bizans ordusunun doğuya hareketini haber alan Selçuklu Sultanı Alparslan, Mısır Seferinden vazgeçti. Gerekli savaş hazırlıklarını yaptı.

Sulh teklifini götüren Sultan Alparslan’ın elçi heyetine, Diyojen, “Sultânınıza söyleyiniz; kendileriyle sulh müzakerelerini Rey’de yapacağım, ordumu İsfahan’da kışlatıp, Hemedan’da sulayacağım” dedi. Heyet başkanı da, Diyojen’e; “Atlarınızın Hemedan’da kışlayacaklarından ben de eminim, fakat sizin nerede kışlayacağınızı bilemiyorum” diyerek, gereken karşılığı verdi.

Sulh ümidinin kalmaması üzerine Sultan Alparslan, âlim ve devlet adamlarının tavsiyesiyle, muharebeyi Cuma günü yapmayı tercih etti. 26 Ağustos 1071’de Cuma günü başlayan savaş Sulçuklu ordusunun kendinden en az 4 kat büyük Bizans ordusunu yendiği kesin zaferle neticelendi.

26.08.2006


 

Yangında görev yapan uçaklar arızalandı

Genelkurmay Başkanlığı, yangın söndürme görevlerinde kullanılan 4 adet C-130B uçağının gövde ve kanat bağlantı bölgelerinde tesbit edilen teknik arızalar giderilinceye kadar yangın söndürme uçuşları da dahil, “tüm görevlerdeki C-130B uçuşlarının durdurulduğunu’’ bildirdi.

Genelkurmay Başkanlığı Şehit Gazeteci Hasan Tahsin Basın Bilgi Merkezinden, Hava Kuvvetleri Komutanlığına ait uçakların son zamanlarda meydana gelen orman yangınlarına müdahale etmesi konusunda, bazı basın-yayın organlarında çıkan haberlerle ilgili açıklama yapıldı. Hava Kuvvetleri Komutanlığı ile Çevre ve Orman Bakanlığı arasında 1998 yılında orman yangınlarıyla mücadele için bir protokol imzalandığı ve C-130 nakliye uçaklarının bu yangınların söndürülmesinde kullanılmaya başlandığı anımsatılan açıklamada, şunlar kaydedil di: “Bu kapsamda, her yıl yenilenen protokol doğrultusunda, Haziran ayı başından Ekim ayı sonuna kadar yeterli miktarda C-130B uçağı, Antalya ve 12. Üs Erkilet/Kayseri meydanlarında yangın görevlerine müdahale için hazır bekletilmektedir.”

/ ANKARA

26.08.2006


 

Memur Ankara’da bugün meydana iniyor

Memur sendikaları ile hükümet arasındaki toplu görüşmelerde sona yaklaşılırken, Türkiye Kamu-Sen, bugün ‘’Büyük Ankara Mitingi’’ gerçekleştirecek. Alınan bilgiye göre, miting için çalışanların 400’e yakın otobüsle başşehre gelmesi bekleniyor.

Mitinge katılacaklar yarın sabah saatlerinde Gar Binası önünde toplanmaya başlayacaklar. Düzenli kortejlerin oluşturulmasının ardından mitinge katılacaklar Sıhhiye Meydanı’na doğru yürüyüşe geçecekler.

Yürüyüş ve miting sebebiyle Talatpaşa ve Atatürk Bulvarı ile buralara açılan bazı cadde ve sokaklar kısmen trafiğe kapatılacak.

Sıhhiye Meydanı’nda gerçekleştirilecek mitingin saat 11:00’de başlaması planlanıyor. Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Bircan Akyıldız da mitingde bir konuşma yapacak. Miting sebebiyle Ankara Emniyet Müdürlüğünde izinler kaldırıldı. Türkiye Kamu-Sen, en son, hükümet ile memur sendikaları arasında sürdürülen toplu görüşmelerin uyuşmazlıkla sonuçlanması üzerine 2002 yılı Ağustos ayında Sıhhiye Meydanı’nda miting düzenlemişti.

Öte yandan BASK Genel Başkanı Resul Akay, ‘’KESK’in çekilmesinden sonra, Kamu-Sen ve Memur-Sen’in de toplu görüşme masasını tek etmesi gerektiğini’’ savundu. Akay, yaptığı yazılı açıklamada KESK’in Hükümet’le memur sendikaları konfederasyonu arasındaki toplu görüşme müzakerelerinden çekilmesini, olumlu ancak gecikmiş bir karar olarak gördüklerini kaydetti. Akay, ‘’Hükümet’in memur maaşlarında 2007 yılı için yüzde 4 oranında artış yapmaya hazırlanması, memûr ve emeklileri açlığa ve sefalete mahkum etmenin bir başka adıdır’’ görüşünü dile getirdi.

/ ANKARA

26.08.2006


 

Umuda yolculuk Aksaray’da bitti

Aksaray’da yurda kaçak yollarla giriş yapan 54 Afgan ve 2 Pakistanlı, bir kamyon kasasında yakalandı.

Edinilen bilgiye, bir ihbarı değerlendiren Aksaray İl Jandarma Komutanlığına bağlı ekipler, Aksaray-Ankara karayolu Topakkaya mevkisinde 65 DF 226 plakalı kamyon ile 65 DK 824 plakalı otomobili durdurdu. Jandarma, yaptığı araştırmada kamyonun kasasında 54 Afganistan ve 2 Pakistan uyruklu toplam 56 kişi buldu. 56 kişi ile kaçakları para karşılığında götürdükleri belirtilen 6 Türk vatandaşı Aksaray İl Jandarma Komutanlığı’na getirildi. 56 kişinin Afganistan’dan İran’a geldikten sonra kaçak yollardan Türkiye’ye girdikleri öğrenildi. Tercümanları aracılığıyla 3 gün boyunca kamyondan indirilmeden yolculuk yaptıklarını anlatan kaçaklar, yemek ve tuvalet ihtiyaçlarını bile karşılayamadıklarını söylediler. Bunun üzerine jandarma, Afganistan ve Pakistan uyruklu kaçaklara yemek verdi. Çoğunluğu 15-20 yaşları arasındaki gençlerden oluşan 56 kişinin önce İstanbul’a daha sonra da Yunanistan üzerinden Avrupa ülkelerine geçmeyi planladıkları öğrenildi.

/ AKSARAY

26.08.2006


 

Kaş yangını 7. gününde kısmen kontrol altında

Antalya’nın Kaş ilçesine bağlı Kemer köyünün kuzeyindeki Kıbrıs Deresi kanyonunda 7 gün önce başlayan orman yangını, kanyonun kuzey ve güney yönlerinde açılan karşı ateşle kısmen kontrol altına alındı.

Orman Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Kurtulmuşlu, yaptığı açıklamada, yangını kanyon içerisinde tutmayı başardıklarını belirterek şu bilgileri verdi: “Şu an için korkulacak herhangi bir şey yok. Yangın kısmen kontrol altına alındı diyebiliriz. Kanyonun ‘ucu açık’ olarak tabir ettiğimiz kuzey ve güney cephesine karşı ateş yakmak suretiyle hatlarımızı açtık. Şu an yangın kontrol altına alındı. Çalışmalarımız sürüyor.’’

/ KAŞ

26.08.2006


 

Bitlis’te sıcak satışma

Bitlis’te, güvenlik güçleriyle, terör örgütü PKK mensupları arasında çıkan çatışmada, bir vatandaş öldü, biri uzman çavuş 2 kişi yaralandı.

itlis yakınlarındaki Sehi Ormanı civarında devriye görevini sürdüren güvenlik güçlerine, terör örgütü PKK mensuplarınca ateş açıldı. Güvenlik güçlerinin, karşılık vermesi üzerine çıkan çatışmada, ormanda odun toplamaya giden Sıddık Alptekin, teröristlerce öldürüldü. Çatışmada, bir uzman çavuş ile bir vatandaş da yaralandı. Yaralılar, Bitlis Devlet Hastahanesine kaldırılarak tedavi altına alındı. Bitlis Valisi Mevlüt Atbaş, kaçan teröristlerin yakalanması için bölgede geniş çaplı operasyon başlatıldığını söyledi.

/ BİTLİS

26.08.2006


 

Bakan Pepe: Asbestli gemiyi iade ettik

Çevre ve Orman Bakanlığı, asbest miktarının beyan edilen miktardan fazla olduğu bildirilen “Otapan’’ gemisinin Türk karasularına kesinlikle sokulmayacağını bildirirken, Bakan Osman Pepe, konuyla ilgili Trabzon’da bir açıklama yaptı.

“Otapan’’ gemisinin beyan edilen miktardan fazla oranda zehirli madde içerdiğini kaydeden Bakan Pepe, “Çevre ve Orman Bakanlığı olarak Sahil Güvenlik Komutanlığı’na talimat gönderdik. ‘Otapan’ isimli gemiyi beyan ettikleri değerin üzerinde asbest taşımaları nedeniyle iade ettik. Zaten Türk karasularına girmemişti, sokmamıştık ve gönderdik” dedi.

/ TRABZON

26.08.2006


 

İlmî olarak ispatlandı: Artık bahar erken geliyor

Avrupa’da yapılan bir araştırmaya göre, iklim değişikliği artık baharın erken gelmesine yol açıyor.

Avrupa’daki 17 ülkeden bilim adamları, baharın 30 yıl önceye kıyasla artık 6 ila 8 gün daha erken geldiğini saptadılar.

Isı yükselmesinin en çok görüldüğü İspanya’da, bu mevsimin 2 hafta kadar erken başladığı ortaya çıktı. Araştırma sonucu, çiçeklerin ne zaman açtığı ve yaprakların ne zaman filizlendiği gibi, tabiattaki rutin olaylardaki değişimleri inceleyen 125 bin araştırmaya dayandırıldı. Araştırma ekibi, 1971-2000 yılları arasında, 21 Avrupa ülkesinde 542 bitki ve 19 hayvan türü üzerinde yapılan gözleme dayalı araştırmaların sonuçlarını değerlendirdi.

‘’Global Change Biology’’ dergisinde yayınlanan araştırmada ayrıca, sonbaharın da ortalama 3 gün geciktiği belirlendi.

Bilim adamları, ‘’bu araştırmanın, kıt'a iklimindeki değişikliklerin mevsimlerin zamanını etkilediğini ispatladığını’’ belirttiler.

/ ANKARA

26.08.2006


 

3 milyar ağaç yandı

TEMA Vakfı Afyonkarahisar İl Temsilcisi Önder Çelik, Cumhuriyetin ilk yıllarından bugüne, 3 milyardan fazla ağacın kaybedildiğini belirterek, “Ülkemizde, hâlâ yılda ortalama 2 bin orman yangını çıkıyor. Bu yangınların yüzde 94’üne, ne yazık ki insanlar neden oluyor” dedi.

Orman yangınları konusunda uyarılarda bulunan Önder Çelik, İstanbul’un 3 katı büyüklüğünde orman alanının, yangınlarda kaybedildiğini söyledi. Yangınlar için alınan tedbirlere, yapılan uyarılara rağmen orman yangınlarının önlenemediğini kaydeden Çelik, “Türkiye’de, 1937 yılından bu yana 72 bin 785 adet orman yangını çıktı. Bu yangınlarda, yaklaşık İstanbul’un 3 katı büyüklüğünde 1 milyon 583 bin 847 hektar orman alanı yok oldu. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın son 5 yıla ilişkin verilerine göreyse 2000 yılında, 26 bin 352, 2001’de 7 bin 394, 2002’de 8 bin 513, 2003’te 6 bin 644, 2004’te 4 bin 876 ve 2005’te de 2 bin 825 hektar, orman alanı yandı. Orman yangınlarının, yüzde 5-6’sı doğal, diğer yangınların yüzde 94’ünün çıkış sebebi insan kaynaklıdır. İnsan kaynaklı yangınların yüzde 13’ü kasıt, yüzde 47’si ihmal ve kazalar nedeniyle çıkarken, yüzde 40’ının çıkış nedeni de tam olarak bilinemiyor” diye konuştu.

Ormanların, bir ülkede toprağı ve suyu koruyan en önemli faktör olduğunu vurgulayan Çelik, şunları söyledi:

“Ağaçlar, kökleriyle toprağı sararken hem erozyonu önler, hem de çıplak toprakta akıp giden su ve yararlı maddelerin ormanda depolanmasını sağlar. Seller ve taşkınlar da erozyon gibi, yine ormanlar sayesinde önlenir. Ancak ne yazık ki, tüm bunlara rağmen ormanlarımızı, hızla tüketmeye devam ediyoruz. Ormanlarımız sonsuz değil ve tehlike çanları uzun zamandır çalıyor. Geleceğimizi ipotek altına almak istemiyorsak ormanlarımızın yanıp kül olmasına seyirci kalamayız.”

Ormanların korunması konusunda tavsiyelerde bulunan Çelik, “Ormanda, ya da ormana yakın yerlerde ateş yakmayın, dumansız piknik yapın. Çevreye sönmemiş sigara izmariti, kibrit gibi yanıcı maddelerin atılmaması konusunda duyarlı olun. Aracınızdan herhangi bir şekilde yola dökülecek olan yağ veya benzinin üzerini kalın bir toprak tabakasıyla örtün. Tarlanızdaki anızları kaldırmak için yakma yöntemini kullanmayın. Küçük yangınlara kendiniz müdahale edin. Ormanlık alanda herhangi bir duman ya da ateş gördüğünüz takdirde, “Alo 177 Orman Yangın İhbar, Alo 156 Jandarma veya Alo 155 Polis İmdat” telefonlarını arayın.”

/ AFYONKARAHİSAR

26.08.2006


 

Yananların yerine otuz katı ağaç

Çevre ve Orman Bakanlığı Ağaçlandırma Genel Müdür Yardımcısı Necati Cengiz, yanan orman alanlarındaki ağaçların yerine otuz kat ağaç dikileceğini söyledi.

Son dönemlerde çıkan yangınlar da dahil olmak üzere çıkan orman yangınlarının yüzde 95’inin insan kaynaklı olduğunu söyleyen Necati Cengiz, “Yanan her alan karşılığında misli misline hatta otuz kat ağaçlandırma çalışması yapacağız” dedi.

Çevre ve Orman Bakanlığı’nın bu yılki Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü ve Bozuk Orman Alanlarını Rehabilitasyon Programı’nın üç yüz bin hektar olduğunu ifade eden Cengiz, bu alanlara dikilmesi planlanan fidan sayısının ise 350 milyon adet olduğunu belirtti. Gerekli tüm hazırlıklara başladıklarını ve fidanların ellerinde mevcut olduğunu aktaran Cengiz, “Kasım ayından itibaren bu dikimler başlayacak. Önümüzdeki İlkbahara kadar yanan 4-5 bin hektar orman alanına karşılık olarak 300 bin hektar orman alanı kazanılacaktır” şeklinde konuştu. Cengiz, 1941 yılından bu yana yanan orman alanlarının toplam miktarının 1 buçuk milyon hektar iken, ağaçlandırılan alanın 4 milyon hektar olduğunu da ifade etti.

/ ANKARA

26.08.2006


 

“Pakize” yeniden yuvada

Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) içindeki hayvanat bahçesinden yaklaşık iki ay önce kaybolduğu bildirilen piton, yuvaya döndü.

“Pakize” olarak adlandırılan pitonun, dün gece hayvanat bahçesi içinde bulundu. Kafesine geri konulan pitonla ilgili soruşturma sürdürülürken, hayvanat bahçesi yetkilileri, pitonun önceki gece, yılanların korunduğu binada demire sarılı vaziyette bulunduğunu ifade etti. Altı metre uzunluğunda, 60-70 kilogram ağırlığında olduğu bildirilen “Pakize” adlı pitonun, 10-11 Haziran 2006 gecesi kaybolduğu belirtilmişti. Olay sonrası üç özel güvenlikçi gözaltına alınmış, daha sonra savcılık tarafından serbest bırakılmıştı.

/ ANKARA

26.08.2006


 

Lübnanlı ailelere yardım

Kimse Yok Mu Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Mardin’in Midyat İlçesi Söğütlü Beldesi’ne İsrail savaşından kaçarak gelen yirmi beş Lübnanlı aileye yardımda bulundu.

Söğütlü Belediyesi’nin Lübnanlı aileler adına yaptığı başvuruyu değerlendiren dernek, yirmi beş aileye gıda, giyim ve nakit para yardımı dağıttı. Dernek yetkilileri, İsrail zulmünden kaçarak Söğütlü’deki akrabalarının yanına sığınan vatandaşlara yardım etmekten büyük mutluluk duyduklarını ve yardımlara devam edeceklerini ifade etti. Tek tek ziyaret edilen Lübnanlı ailelere yardım paketleri dağıtılırken, beldede yardıma muhtaç birkaç aileye de aynı yardımlar yapıldı.

/ MARDİN

26.08.2006


 

“İslâmofobi bir düşünce değil, suçtur”

Avrupa Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığını İzleme Merkezi’nin (EUMC) İslamofobi raporuna göre, iş hayatında ayrımcılık, özellikle Müslüman göçmenleri hedef alıyor.

Fransa’da Müslüman göçmenlerde işsizlik oranı, Müslüman olmayan göçmenlerden iki kat fazla. Fransız Meclisi, Müslümanların iş hayatında ayrımcılığa uğramasını engellemek amacıyla iş başvurularında “fotoğrafsız özgeçmiş” kullanılmasını öngören bir kanunu onayladı. Ülkede birçok göçmenin iş başvurusu, mülâkata dahi çağrılmadan reddediliyor.

Müslüman göçmenler, ev kiralamakta da büyük zorluklar yaşıyor. Avrupa Konseyi Irkçılık ve Hoşgörüsüzlükle Mücadele Komisyonu, birçok Avrupa ülkesinde Müslüman nüfusun banliyölerdeki ucuz konutlarda yaşamak zorunda kaldığını ve bunun gettolaşmaya yol açtığını belirtiyor. Yetersiz şartlarda eğitim gören göçmen öğrencilerin büyük çoğunluğu, üniversiteye girmeyi başaramıyor.

Avrupa’da, özellikle 11 Eylül’den sonra artışa geçen Müslümanlara yönelik sözlü ve fizikî ırkçı saldırılardaki artış dikkat çekiyor. Avrupa’nın en büyük Müslüman nüfusunu barındıran Fransa, İslâm karşıtlığının en yoğun olduğu ülkelerden biri. Fransa İslâmofobiyle Mücadele Birliği’nin (CCIF) raporuna göre, sadece geçen yıl göçmen asıllı vatandaşlar 300’e yakın İslâmofobik saldırıya maruz kaldı. Mağdurların büyük çoğunluğunu başörtülü kadınlar oluşturuyor.

Bunlar arasında başörtülü olduğu için bowling salonuna girmesi engellenen, banka şubesinden zorla çıkarılan, öğretmenlik yaptığı özel bir eğitim kurumundan kovulan ve fiziksel şiddete maruz kalanlar bulunuyor. Tüm dünyayı sarsan karikatür krizinin patlak verdiği Danimarka’da da benzer bir durum var. Geçen sene, Danimarkalı milletvekili ve Kopenhag Belediye eski Başkanı Louise Frevert, kendi web sitesinde Müslümanları Danimarka toplumundaki ‘kanserli tümör’e benzetmişti. Radio Holger adlı radyo, Londra saldırılarının ardından yaptığı bir yayında, terörizmle mücadele için “ülkedeki Müslümanların öldürülmesi” çağrısında bulunmuştu.

Danimarka emniyeti gizli istihbarat servisi verilerine göre, ülkede ırkçı saldırılar her yıl artış gösteriyor. Son olarak, geçen hafta Kopenhag’da dönercilik yapan Kerim Bulduk isimli Türk vatandaşı, ırkçıların ölüm tehdidine maruz kaldı. Bulduk’un işyerine bırakılan notta, ülkeyi 15 gün içinde terk etmesi istendi. Birçok uzman, karikatür krizinin aşırı sağ partilerin güçlü olduğu Danimarka’da patlak vermesinin sürpriz olmadığını düşünüyor. Danimarka, aynı zamanda Avrupa’nın en sert göçmen yasasına sahip ülkesi olarak biliniyor.

3 milyona yakın Türk’ün yaşadığı Almanya’da da, Müslümanlara karşı hoşgörüsüzlük artıyor. Allensbach Enstitüsü’nün Mayıs ayında yaptığı bir araştırmaya göre, Almanların yüzde 56’sı ülkedeki camilerin kapatılmasını savunuyor. Yüzde 91’i İslâmın kadınları baskı altında tuttuğuna inanırken, yüzde 62’si Müslüman ve Hıristiyan medeniyetleri arasında büyük bir savaş yaşandığına inanıyor.

Allensbach Enstitüsü, sonuçları “Öyle görünüyor ki, medeniyetler çatışması şimdiden Almanların zihninde başladı” sözleriyle yorumladı. Hıristiyan Demokratlar’ın iktidarda olduğu Almanya’da, bir milletvekili, okullarda “Türkçe konuşan öğrencilere bahçe süpürme cezası” uygulanmasını teklif etmişti. Aşağı Saksonya Eyaleti İçişleri Bakanı Uwe Schünemann ise, “şüpheli görülen Müslümanlara pranga takılmasını” yasa teklifi olarak sunmuştu.

Avrupa’da yükselen bu yeni ırkçı dalganın kurbanı olan Müslümanlar, İslâmofobiye karşı kanunî yaptırımlar icra edilmesi için mücadele ediyor. Özellikle İngiltere’de ve Fransa’da Müslüman sivil toplum örgütleri, yükselen İslâmofobi dalgasına karşı önemli kampanyalar yürütüyor. Fransa’da birçok Müslüman sivil toplum örgütünü bir araya getiren Fransa İslâmofobiyle Mücadele Birliği (CFCM), Haziran ayında 50 bin kişinin imzaladığı bir bildiriyi Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’a sundu.

Bildiride, Danimarka’nın Jyllands Posten gazetesinde yer alan karikatürlerin bazı Fransız dergilerinde de yer almasının ülkedeki Müslümanların imajını yaraladığı belirtilirken, İslâm dininin kutsal değerlerine ilişkin nefret içeren yayınlara karşı kanunî bir tedbir almasını istedi. Fransa’daki Müslüman örgütler, antisemitist fikir beyan etmeyi yasaklayan 1990 tarihli Gayssot Yasası’nı örnek alıyor. İngiltere’de İslâmî İnsan Hakları Komisyonu da, parlamentoya CFCM’nin kanun teklifine benzer bir teklifte bulundu.

İSLÂMOFOBİYE KARŞI İBNİ SİNA ENSTİTÜSÜ

Öte yandan, Fransa’da Müslüman sivil toplum örgütleri, “İslâmofobi bir düşünce değil, suçtur” sloganıyla ulusal bir kampanya yürütüyor. İngiltere’de de uçakları hedef alacağı belirtilen ikinci terörist saldırı iddiasının ardından, Pakistan asıllı Müslümanlar ülke çapında yürütülecek “İslâmı tanıtma kampanyası” başlattı. Bu çabalardan en dikkat çekici olanlardan biri de, Fransa’nın Lille şehrinde açılan İbni Sina Enstitüsü. Laik yapıya sahip Fransa’da devlet desteği alan ilk İslâmî kurum olan enstitü, ülkede hizmet verecek imam ve vaizleri yetiştirecek.

İbni Sina Enstitüsü’nün dekanı ve Fransa İslâm Konseyi Başkan Yardımcısı Muhammed Beşari, İslâm üzerine akademik çalışmaların yapılacağı enstitünün “İslâmofobiye karşı güçlü bir mücadele yürüteceğini” belirtiyor. Beşari, projeyle ilgili olarak, “Avrupa’da hüküm süren İslâmofobiye karşı böyle bir kuruma ihtiyaç vardı. Biz, İslâmın hoşgörüsünü ve açıklığını Avrupa’ya anlatmak istiyoruz. Fransa’da yaşayan 6 milyona yakın Müslüman’ın dinî eğitim hakkı için bu kurumların sayısının artması gerekiyor” diyor.

Muhammed Beşari, İslâmofobiye karşı kanunî yaptırım öngören bir düzenleme için lobi çalışması yürüteceklerini de dile getiriyor. Lille Üniversitesi’ne bağlı olarak faaliyet gösterecek İbni Sina Enstitüsü, Fransa ve Katar hükümetleri tarafından destekleniyor. Ancak Aix-en-Provence Siyasi Bilimler Enstitüsü öğretim üyesi Vincent Geissen’e göre, Müslüman nüfusun en yoğun olduğu Fransa’da bile Müslüman sivil toplum örgütleri, yeterince profesyonel değil ve çabaların arttırılması gerekiyor.

VİNCENT GEİSSEN: İSLÂM

KARŞITLIĞININ KAYNAĞI DİN FOBİSİ

Birçok uzman, Avrupa’daki İslâmofobi dalgasını, Nazi soykırımına sebep olan antisemitizmle kıyaslıyor. Bazıları ise, bunun 20. yüzyıl başlarındaki ırkçı hareketlerle kıyaslanamayacağını, İslâmofobinin kaynağının İslâm’la Hıristiyanlığın ilk karşılaştığı yüzyıllara dayandığını savunuyor. Aix-en-Provence Siyasi Bilimler Enstitüsü öğretim üyesi Vincent Geissen, İslâm karşıtlığının din fobisinden kaynaklandığını savunuyor. “Yeni İslâmofobi dalgası, sadece Arap karşıtı veya göçmen karşıtı ırkçılığın yeniden canlanması olarak yorumlanmamalı. İslâmofobi, aynı zamanda ‘din fobisinden’ besleniyor. Fransa’daki yeni kuşak Müslümanlar, günden güne ‘daha fazla Fransız’ kabul edilir oldu. Ancak İslâm hâlâ ‘problem çıkaran din’ olarak sunuluyor. Bunun altında, “Müslümanların gerçek Fransız olması için dindarlıklarını sulandırmaları gerektiği” anlayışı yatıyor. Çünkü Müslümanların dindarlıkları, asimilasyona bir engel görülüyor. Bir Müslüman, dindarlığından sıyrıldığı an, ‘iyi bir Fransız’ olarak tanımlanıyor.”

Geissen’e göre, iş hayatının birçok dalında dinî yükümlülüklerini yerine getirmeyi tercih eden Müslümanlar büyük zorlukla karşılaşıyor. İçki içmeyen, namaz ve oruç gibi dinî sorumluluklarını yerine getiren Müslüman asıllı Fransızlar, işyerlerinde dışlanmaya maruz kalıyor. Geissen, “Profesyonel İslâmofobinin daha da yaygınlaşacağını düşünüyorum. Avrupa’daki Müslüman sivil toplum örgütlerinin bu alandaki mücadelelerini daha ciddî düzeyde sürdürmeleri şart” ifadelerini kullanıyor.

Guardian yazarı Madeleine Bunting, 21 Aralık 2005’te bu soruna şöyle değinmişti: “Britanya, alkolün Müslümanların sosyal hayata katılımı için ne kadar büyük bir engel teşkil ettiğini kavrayabilmiş değil. Hızla artan alkol tüketimiyle birlikte, İngiltere Müslümanları, okulda, işte veya komşularında çok zor durumda bırakılıyor. Alkol, muhtemelen en etkili ve en az sorgulanan dışlama biçimi.” Vincent Geissen de, Avrupa’da sosyal hayat kurallarının Müslümanları “dindarlıklarını bir kenara bırakmaya zorladığını” belirtiyor.

‘LONDRA SALDIRILARI MİLAT OLDU’

Her ne kadar 11 Eylül saldırıları Müslümanlara yönelik baskıyı artırsa da, Avrupa Müslümanları için zor günlerin esas milâdı, geçen seneki Londra saldırıları oldu. Başta İngiltere ve Fransa olmak üzere birçok AB ülkesi, terörle mücadele yasalarını sertleştirirken, Avrupa’da özellikle Müslüman göçmenlerin hayatını zorlaştıran birçok yasal düzenleme hayata geçirildi. AB’ye bağlı Avrupa Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığını İzleme Merkezi (EUMC), Avrupa hükümetlerinin yeni yasal düzenlemelerle, Müslümanlara karşı artan ayrımcı ve dışlayıcı muameleye göz yumduğunu savundu.

İngiltere’de Tony Blair hükümetinin saldırılardan sonra hazırladığı yeni terörle mücadele yasası, “güvenlik güçlerinin terörle mücadelesini kolaylaştırma” amacı güdüyordu. Ancak bu yasa, en önemli eleştiriyi İngiliz emniyet teşkilâtının en üst düzey Müslüman yetkilisi Tarık Gaffour’dan aldı. Gaffour, yasanın ülkedeki Müslümanları yabancılaştırdığını ve Müslüman gençleri radikalleştirdiğini söylemişti. İngiltere Müslümanları, 2 hafta önce ortaya çıkan “ikinci 11 Eylül saldırısı planı” iddiasının ardından, kendilerini hedef alan ırkçılığın daha da artmasından endişe ediyor.

İngiltere’nin başlattığı sert uygulamaları, sağ hükümetlerin iktidarda olduğu Fransa, Almanya ve Hollanda takip etti. Fransa’da terörle mücadele ve göçmen yasaları, çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu göçmenlerin haklarına önemli kısıtlamalar getirdi. Almanya ve Hollanda ise vatandaşlığa başvuran Müslümanları hedef aldığı belirtilen vicdan testi uygulamalarını ilk başlatan ülkeler oldu. İki ülkede başlayan vicdan testlerinin tüm Avrupa’ya yayılabileceği belirtiliyor. Mart ayında Almanya’da bir araya gelen AB liderleri, ortak bir vatandaşlık testi ve uyum sözleşmesi hazırlanması konusunda mutabık kaldı.

(Haberalemi.net)

26.08.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004