Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 05 Eylül 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Eğitim

Otur da kendi Heidi’ni yaz!

Heidi kitabı başta olmak üzere, Batı klasiklerini Türkçeye çeviren milliyetçi-muhafazakâr kesimden tercümanlar diyalogları ve isimlendirmeleri de Türkleştirme ve Müslümanlaştırma çabasına girişmişler ve bu da basının diline düşmüştü geçen haftalarda. Bazı kitaplardaki küfürlü, argolu, belden aşağı bilmeceli kitapları gündeme getiren Radikal gazetesi, Müslümanlaştırma çabalarıyla dolu tercüme işlerini de gündeme taşımayı başardı. Hatta dünya gazetelerinde haber bile olmasını sağladı. Başarılı bir gazetecilik örneğiydi bu.

MEB’in bu konularda pek günahı yok. Ancak o kitabı tavsiye ettiğinde yanlışa ortak olmuş oluyor. Millî Eğitim Bakanı bu tür suçlamalarda yayıncılara kızarak güzel bir cümle sarfetti: “Otur da kendi Heidi’ni yaz!” dedi.

Güzel bir ifadeydi doğrusu, Sayın Bakanın sarfettiği bu cümle. Sayın Bakan bir edebiyatçı. Alanında çok sayıda makaleleri de var. Geçmişte değişik gazetelerde, dergilerde ve internetteki sayfalarında bu makalelerini okudum. Keşke kendi Heidi’mizi nasıl yazacağımızı da yazılarında söz ederek, yazarları teşvik etseydi.

Hüseyin Çelik’in tavsiyesini önemsiyorum. Kendi gerçeklerinden uzakta kalan ve topluma yabancılaşmış aydınlar kadar, kendi gerçeğinden uzak, hayal dünyasında yaşayan entelektüel Müslüman kimliği taşıyan aydınlar da sorumlu bu konuda. Geçmişte tiyatroya, sinemaya, sanata din karşıtı diye karşı çıkan insanlar; sonra bu konulara el atsalar da iş işten geçmişti çoktan. Aynı şekilde, roman, şiir ve müzik gibi sanat ve edebiyat alanlarında da gerilerde kaldı sağduyu. Tarihî romanlarda Yeni Asya markasının yetiştirdiği bir Yavuz Bahadıroğlu’nun verdiği hizmet unutulabilir mi hiç? Ama yine de çok geçti. Kısacası kendi Heidi’sini yazması gerekenlerin bu konuya el atmalarına sanırım sıra yeni geldi.

Hem topluma yabancı ve hem de kendini toplumun bir ürünü olarak gören aydınlarımız da oldukça değişti. Eskiden Batı hayranı olma modası şimdi demode artık. Sinema ve TV dizilerindeki kendi gerçekliklerimiz daha popüler oldu. Anadolu’nun manevî değerlerini göz ardı eden bir TV dizisi artık komik kaçıyor. Bunlar elbette güzel gelişmelerdir.

Hangi kimliği taşırsa taşısın, aydınlarımızın kendi sosyal gerçekliğinden kopmaması gerektiğini vurgulayan bir alıntıyla noktalayalım yazıyı. Alıntı Sayın Bakan’ın sitesinde yayınlanan bir makaleden…

“Her şeyin ifrat ve tefriti, yani aşırı uçları zararlıdır. Eklektizm tefrit ise, bütün hayat boyunca ihtisasın spesifik bir noktası ile yetinmek ifrattır. Bu konuda derinleşen insanlar genelde sığlaşıyorlarsa ortada ifrat var demektir. Bir insan ziraat profesörü olup, spesifik bir böcek türü üzerinde mütehassıs olabilir. Unutulmaması gereken şey şudur: Böcek profesörü de sosyal bir varlıktır, kendi ailesiyle, çevresiyle, toplumuyla, tarihiyle, ekonomisiyle v.s. ilgilidir. Dolayısıyla ana hatlarıyla da olsa en azından ülkesinin tarihini, edebiyatını, musikisini hatta sosyolojisini bilmek durumundadır. İhtisas mazeretine sığınıp sığlaşan, sosyal bilimlerden habersiz ama din, dil, hukuk, siyaset lâfı geçti mi ahkâm kesen, teknede hamur bırakmayan mütehassısları, akademisyenleri hepimiz tanımıyor muyuz? Dikey derinleşme aşırı bir yatay sığlaşmaya yol açıyorsa, bundan kaçınmak lâzım.”

(www.huseyincelik.net)

B. Sait ÇİFTÇİ

05.09.2006


Bir şeyler eksik ama...

82  yıldır sistem, insanlarımızı eğitmeye uğraşıyor, ama maalesef,  hem maddî ve hem de manevî eğitim konusunda pek fazla mesafe aldığımız söylenemez. Bu yüzden umudumuz AB, ama hükümet ondada pek istekli görünmüyor.

Üniversitelerimiz dünyanın ilk 500 sıralamasında yerini hâlâ alamadı. Yasak koyma- da ve yasakları takip etmede epeyce başarılı sayılır. Tâ Ahmet Yesevi Üniversitesine kadar başörtüsü yasağını götürdü.

9 Ağustos 2006 tarihli Sabah Gazetesinin  Cumartesi ekinde Almanya’da yaşayan sosyolog Necla Kelek ile bir röportaj yapmış. Bakın neler demiş  sosyolog hanım: “İslâm aşkı ve cinselliği yok etti, kadını kapatırsan erkek kime bakar, kadını başörtüsüyle bağlarsan kadınlığını bağlarsın, İslâm kadın  özgürlüğünü engelliyor”. El insaf. Kadın bir de sosyolog olacak. İslâmiyet’ten önce kadın ne haldeydi. İnsan bir araştırır. Belki de biliyor da, işine gelmediği için bahsetmiyor. Cahiliye dönemi insanları kız çocuklarını diri diri gömmüyor muydu? Kızların hayatını kurtaran bir dine nasıl olurda “İslâm aşkı ve cinselliği yok etti” iftirasını yapıyor. Türkiye günde 2490 kişi çoğalıyor. Türk milleti Müslüman olduğuna göre, aşkı da cinselliği de biliyor demek ki!

21 Ağustos 2006 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde Mümtaz Soysal da İslâmiyet’te nefis terbiyesinin olduğundan bahsediyordu. Kaç babayiğit var hanımına, kızına ona, buna kötü gözle baktıracak. Türk insanı sıcakkanlıdır. Namusuna kötü gözle bakanı, “kodu mu oturtur!” Avrupalı kadınların çoğu bile erkeklerin kendilerine  kötü gözle bakmalarından rahatsız oluyorlar. Avrupa’da namusunu korumak için düello yapılmıyor mu?

Geçen yıl Yeni Asya yazmıştı. Japonya’da yapılan araştırmada “harama bakmak gözleri kör ediyor.” İnsanlar ne kadar özgür olurlarsa olsunlar, sonuçta Allah’ın kullarıdır.

Bilmiyorum, bu sosyolog Müslüman ismi taşıyor, ama Müslüman mı gerçekten?

Eğitimin millîlik vasfına göre de bu yanlış bir tesbit, manevî eğitime  göre  zaten tamamen ters. Geçen yıl yapılan bir ankette Türkiye nüfusunu % 93‘ü başörtüsüne evet  demişti. Bu bayana göre, bu %93’ün aşkı ve cinselliği yok mu olmuş oluyor? Pes doğrusu! Bu ne cüret kardeşim? Lütfen biraz hoşgörü ve tahammül. Şu güzel ülkede kardeş kardeş yaşayalım. Bırakın kardeşim örtünen örtünsün, örtünmeyen örtünmesin.  Neredesin adalet, neredesin demokrasi?

Ankara’da ve Konya’da  annelerini öldüren kızlar başörtülü değillerdi.

Manevî eğitim yoksa, bizim ülkemizde maddî eğitim pek sonuç vermiyor. İşte size bir örnek! Resmî devlet binalarını yapan müteahhitler eksik malzeme kullanmıyorlar mı? İstanbul’da bir çok okul yıkılıp yeniden yapılmayı beklemiyor mu? Yasa korkusu olmayan bu adamlarda, bari Allah korkusu olsaydı eksik malzeme kullanırlar mıydı hiç?

Başörtülülere ya da başörtüsüne saldırı son 10 yıldır belli bir merkezden-Fehmi Koru bunun dünya masonlarının Paris merkezi olduğunu yazmıştı daha önce. Türkler ve Anadolu insanı bin yıldır başını örtüyor. Başörtüsü insan hakkı değil diyen CHP Genel Başkanı D. Baykal, İlhan Selçuk ve kadınları teşhirciliğe teşvik eden Ertuğrul Özkök gibi insanlar, acaba bu yetkiyi nereden alıyorlar? Ayıp oluyor beyler.

Eğer gerçekten demokrasiye inanıyorsanız-ki inanmanız gerekir çağdaş olduğunuza göre-başörtüsü yasağının kalkması için çalışmanız gerekir.

İNSANLARIN TERCİHLERİNİ NASIL OLUR DA SINIRLAYABİLİRSİNİZ? BIRAKINIZ YAPSINLAR, BIRAKINIZ ÖRTSÜNLER.

Erdoğan AKDEMİR

05.09.2006


Ders çalışma alışkanlığı üzerine yaşananlar

Genelde velilerle yaptığımız görüşmelerde şu yakınmaları, şikâyetleri sıklıkla duyuyoruz: “Oğlum bir türlü derse başlayamıyor. Oyalanıp duruyor. Ben de dayanamıyorum ‘hadi oğlum artık otur’, diyorum. Bu sefer hiç oturmuyor, ‘bana karışma’ diyor.”

Burada sorumluluk kimin, diye bakarsak sorumluluğun çocuğa ait olduğunu görebiliriz. Ona ders çalış artık dediysek o büyük ihtimalle çalışmaya niyeti varsa da bundan vazgeçecektir. Sorumluluğu ona bırakın. Ancak bunun yerine “Bugün neler yapmayı düşünüyorsun, hangi derslerle ilgilenmeyi düşünüyorsun?” gibi açık uçlu sorularla savunmaya geçmesini önleyebiliriz. “Benim senin için yapabileceğim bir şey var mı?” diye sorarak isterse yardımcı olabileceğinizi belirtebilirsiniz.

Sık sık duyduğumuz diğer bir yakınma “Geçen sene ablası hazırlandı. Her gün ders çalışırdı. Notları da daha iyiydi. Bu öyle değil. Kime benzedi bilmem. Geçen sene alt komşunun oğlu da sınava girdi. Bütün gün ders çalıştı ve kazandı.” Çocuğunuzu başkalarıyla kıyaslamak, karşılaştırmak veya onun sınırlarını zorlamak bu süreçte hatalı bir yaklaşım olabilir. Çünkü bu, çocuğunuzda kırılma, incinme, stres, kaygı oluşturabilir. Bu duygu halleri de öğrencinin başarısını aşağı doğru çekecektir. Çocuğunuzun sınırlarını zorlamak yerine sizin istekleriniz, arzularınız ile çocuğun kapasitesi arasında bir denge kurmaya çalışın. İkiz kardeşler bile birbirinin aynı olamaz. Çünkü bazı öğrenciler bir konuyu 2 saatte öğrenebilir, bazı öğrenciler ise 5 saatte öğrenebilir. Öğrenme konusunda kişilerdeki bireysel farkları göz ardı etmemek gerekir. Her öğrencinin her dersi algılama süresi aynı olamaz. Bu sebeple öğrencinin kapasitesini anlamaya çalışmak daha doğru olacaktır.

Sınavı kazanma yolunda verilen mücadele sırasında çocuğunuzla aranızdaki sıcaklığın bozulmamasına dikkat etmelisiniz. Çünkü bu mücadele uğruna, çocuğunuzla duygusal açıdan uzaklaşma durumunda kalabilirsiniz. Eğer çocuğunuzla ilişkiniz genel olarak iyi ve yumuşak ise ölçülü miktarda ders çalışmasını hatırlatmak, sorumluluğunu hatırlaması konusunda işe yarayabilir. Çünkü kaç yaşında olursa olsun kişilerin zaman zaman harekete geçmek için uyarıya ihtiyaçları olabilir. Ancak çocuğunuzla aranız sık sık sertleşiyorsa ve sık sık tartışıyorsanız çalış vb. uyarılar aradaki gerginliği daha da arttırır. Bunun yerine ona niçin çalışması gerektiğini anlatmak daha fazla işe yarayabilir. Çünkü motivasyonun temelini niçinler oluşturmaktadır.

Çocuğunuz için ders çalışmanın bir anlamı olmalı. Bir anlamı yoksa çalışma davranışını göstermesi çok zor. Tabiî ki bu anlamı da kendisi bulacaktır. Ancak bu konu üzerinde düşünmesi ve niçin çalıştığını anlaması ile ilgili ona yardımcı olabilirsiniz.

Kamil KAYMAK

05.09.2006


Üniversiteye alternatif eğitimler

Üniversitede her şey mi? Üniversite eğitimi başarılı bir kariyerin tek başlangıç noktası değildir. Lise mezunu pek çok genç, aldıkları eğitim ve kurslar sayesinde büyük şirketlerde üst düzey görevler alabilmektedir. Gerek uluslar arası, gerekse Türkiye’de geçerli olan sertifikalarla iş bulma ya da yükselme imkânları mevcuttur.

Gençlerin, eğitim alacakları sertifika programlarını belirlemeleri ve en uygun zaman aralığını seçmeleri gerekir. Yarıda bırakılan kurslar, başarının önünde büyük bir engel olarak karşımıza çıkmaktadır. Sabır ve dikkatle sürdürülen eğitimler, sonraki dönemlerde meyvesini vermeye başlayacaktır.

Halk Eğitim Merkezleri ücretsiz eğitim verir

Büyükşehir belediyeleri ile ilçe belediyelerince açılan Halk Eğitim Merkezleri tüm alanlarda eğitim hizmeti vermektedir. Bu merkezlerde bilgisayar, muhasebe, grafik tasarımı, teknik resim, tamircilik, spikerlik, turizm işletmeciliği gibi aklınıza gelen her türlü alanda eğitimler devam etmektedir. Ankara Büyükşehir Belediyesi BELTEK’te (Teknik Eğitim Kursları), elektronik-bilgisayar, mobilya-dekorasyon, metal, döküm, elektrik, makine, matbaa, yapı, kişisel gelişim alanlarında 68 branşta eğitim verilmekte ve eğitimler Gazi Üniversitesi’nde gerçekleştirilmektedir. Yine BELMEK (Meslek Edindirme Kursları) öğrencilerin istedikleri alanlarda geliştirmelerine yardımcı olmaktadır. İSMEK (İstanbul), KOMEK (Konya), BUSMEK (Bursa) ve KO-MEK (Kocaeli) benzer eğitimleri sürdürür. Hemen hemen her ilçede halk eğitim kursları mevcuttur. Bu kurslar ücretsizdir. Sadece eğitim gideri katkısı alınır. Bu merkezlerin sertifikaları, MEB veya İŞKUR tarafından kabul edilebilmektedir. Kabul şartları, merkezlerden öğrenilebilir. Eğitim saatleri, çalışan bireyler göz önüne alınarak düzenlenmektedir. Kurslara yoğun talep olduğu için, kayıt tarihleri hakkında önceden bilgi almakta yarar vardır.

Akademiler, gelişime hazır bireyler için…

Uluslar arası geçerlilikte eğitim veren akademiler, özellikle lise mezunlarına kariyerde yükselme açısından büyük avantaj sağlamaktadır. Popüler ve talep olan alanlarda uzmanlık sertifikaları verilmektedir.

Akademiler; sistem uzmanlığı, ticketing uzmanlığı, 3D animasyon ve dijital video tasarımcılığı, hava yollarında hosteslik, network uzmanlığı, İngilizce, insan kaynakları uzmanlığı, muhasebe, autocad, tur operatörlüğü, IATA-UFTAA diploma programı, yazılım uzmanlığı vb. gözde alanlarda eğitim imkânları sunmakta ve İK danışmanlık hizmetleri de vermektedir.

Özel eğitim kursları farklı alanlara yönlendirir

Özel eğitim kurumları ve kurslar, iş bulmakta güçlük çeken ya da yeterli bilgi birikimi ve meslekî deneyimi olmayan gençlere eğitim vermektedir. Özel kurslar, tüm alanlarda eğitim vermekten ziyade tek ya da birkaç alana yönelik gelişim programları uygular. Bilgisayar, bilgisayarlı muhasebe, İngilizce, autocad ve sürücü kursları oldukça gözdedir. Profesyonel makyaj eğitimlerinde, kişisel makyaj bilgisi, sahne sanatları makyajı, kozmetik danışma hizmetleri sunulur. Spikerlik, diksiyon, ilkyardım kursları da MEB onaylı sertifikalar vermektedir.

Dil okulları yeni bir dil öğrenmek isteyenlere…

Yabancı dil eğitimi almak ve bir adım öne geçmek isteyen gençlerin başvurduğu dil okulları ve sertifikalı dil eğitimleri uzun sürelidir. Eğitimler, pratiğe yöneliktir ve tüm eğitim materyalleri sağlanır. Bazı dil kursları öğrencileri yurt dışına yaz kamplarına gönderebilmektedir. Yabancı dil kursları, belli basamaklardan meydana gelir. Yabancı öğretmenlerden eğitim alma ve danışmanlık hizmetleri de ön plana çıkarılmaktadır.

Sivil toplum kuruluşları eğitimleri

Gençleri geliştirmek ve meslek edindirmek amaçlı, dernek, meslek odaları ve vakıflar da eğitimler düzenlemektedir. Bu kuruluşlar, MEB’den aldıkları izin ile öğrencilerine geçerli sertifikalar hazırlayabilmektedir. Olgunlaşma Enstitüleri, akşam sanat okulları, kız meslek eğitim kursları, sürekli eğitim merkezleri kursları da alternatif eğitimler arasında sayılabilir.

Kendinize en uygun eğitimi seçmelisiniz

Gençlerin kariyer ve meslek gelişimleri için yeteneklerine, istek ve beklentilerine en uygun alanlarda eğitimleri tercih etmesi çok önemlidir. Öğrencilerin, bizzat eğitim kurumlarına giderek yüz yüze bilgi alması, tercihlerini doğru yapabilmesini sağlar. Kurs başlangıç tarihinden önce, istenen evraklar hazırlanıp, eğitim kurumuna başvurulmalıdır.

Mustafa OĞUZ

05.09.2006


İnsanlar başarılardan az, başarısızlıklardan çok şey öğrenirler

Başarısızlık! Eğer onu oraya siz koymazsanız, hiçbir dilin bu kelimeye ihtiyacı olmaz. Onu kabul edip inanmadığınız sürece başarısızlık diye bir şey yoktur (Orison Swett Marden). Başarısızlığınız ile soylu bir şekilde yüzleşin, başarıdan farkı kalmayacaktır (Emerson). Hızlı deneyin, hızlı başarısızlığa uğrayın ve hızlı bir şekilde kendinizi yenileyin. Tom Peters Önemli biri olmanın bedeli sorumluluktur (Sir Winston Churchill). Hizmet amaçlı işler başarıya, kâr amaçlı olanlar ise başarısızlığa yöneliktir (Nicholas M. Butler). Harikulâde şeyler, ancak içlerindeki bir şeyin şartların üzerinde olduğuna inanma cesareti gösterenler tarafından yapılmıştır (Bruce Barton). Yolunuza devam edin ve hata yapın. Yapabildiğiniz kadar yapın, çünkü başarıyı bu yol üzerinde bulacaksınız (Thomas J. Watson). Başarısızlığa uğramanın iki avantajı olduğunu unutmayın. İlki; eğer yanılmışsanız nelerin işe yaramadığını öğrenirsiniz. İkincisi ise; başarısızlık size yeni bir başlangıç için fırsat verir (Roger von Oech).

05.09.2006


Değer kaybetmemek

Bir konuşmacı, seminerine 20 dolarlık bir banknotu göstererek başladı. 200 kişinin bulunduğu salonda, ‘Bu parayı kim ister?’ diye sordu ve eller kalkmaya başladı. Konuşmacı; ‘Bu parayı sizlerden birine vereceğim fakat bazı şeyler yapacağım’ dedi. Parayı önce buruşturdu ve dinleyicilere ‘Bu parayı hâlâ isteyen var mı?’ diye sordu, eller yine havadaydı. Bu sefer konuşmacı, ‘Peki bunu yaparsam’ dedi ve 20 doları yere attı, onun üstüne bastı, ezdi, kirletti. Para şimdi pis ve buruşuktu, fakat eller yine havadaydı ve o parayı herkes istiyordu.

Konuşmacı şöyle devam etti: ‘Arkadaşlarım, burada çok önemli bir şey öğrendiniz; burada paraya ne yaptıysam hiç önemli değil. Onu yine de istiyorsunuz, çünkü benim ona yaptığım şeyler onun değerini düşürmedi, o hâlâ 20 dolar… Hayatımızda çoğu kez verdiğimiz kararlar ve hayat şartları nedeniyle hırpalanır, canımız acıtılır, yerden yere vuruluruz, kendimizi kötü hissederiz. Fakat ne olduğu ya da ne olacağı önemli değil. Hiçbir zaman değerimizi kaybetmeyiz, temiz ya da pis, hırpalanmış ya da kırılmış, bunların hiçbiri önemli değildir.

Sizi sevenler sizin ne kadar değerli olduğunuzu her zaman bileceklerdir. Hayatımızın değeri ne yaptığımız veya kimi tanıdığımızla değil, kim olduğumuzla alakalıdır. Her zaman elinizde olanları düşünün, olmayanları değil…

05.09.2006


Böyle korunur

Çok değerli olan kütüphanesini millete vakfeden Koca Ragıp Paşa, onların bakımı için tanıdıklarından birini memur tayin eder.

Bir gün ansızın kütüphanesini ziyarete giden Paşa, etrafı ve kitapları toz, toprak içinde bulunca canı çok sıkılır ve belli etmemeye çalışarak:

-Seni tebrik ederim yavrum, der. Gerçekten de emniyetli bir adammışsın. Teslim ettiğim şeylere hiç el sürmemişsin, aferin!

05.09.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004