Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 04 Eylül 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

Hasan Hüseyin KEMAL

Nuray Hafiftaş: Günah işlemekten korkuyorum

Kars doğumlu olan Nuray Hafiftaş, bir buçuk yaşından sonraki hayatını İstanbul’da geçirmiş. Hafiftaş, aşıklık geleneğine sahip, sazların duvarda asıldığı ailenin kızı.

Nuray Hafiftaş’la röportaja Çatalca’nın Çanakça köyüne gidiyoruz. Köye ulaştığımızda, bizi karşılaması için küçük kuzenini gönderiyor. Daha sonra Hafiftaş’ın evinin kapısına varıyoruz. Tam bir kedi ve köpek cenneti. Daha sonra bu güzel hayvanların hepsinin acıklı bir öyküsü olduğunu öğreniyoruz. Hafiftaş, kimsesiz kalmış hayvanların yardımına koşmuş ve onlara korunaklı barınaklar yapmış.

Daha sonra evin avlusunda hazırlanmış masaya oturuyoruz. Kapıda Nuray Hafiftaş görünüyor. Gittiğim diğer röportajlardan farklı olarak karşımıza, başında başörtüsüyle bir Anadolu kadını çıkıyor. Şöhrete, şana önem vermediği, konuştukça daha iyi anlaşılıyor. Hafiftaş, bence kendi kimliğini ve kişiliğini yaşıyor. Ses sanatçısı olması, onun için, hayatını başkalaştıracak bir anlam ifade etmiyor. Buyrun Nuray Hafiftaş’ı kendinden dinleyin....

Biz Çatalca’ya, sizin köyünüz olan Çanakça’ya gelirken, neden İstanbul’dan uzak bir hayatı seçtiğinizi merak ettik?

Sanatçılar hakkında genelde, ‘İstanbul ve şaşaanın dışında yaşayamaz’ diye bir kanaat var galiba. Ben İstanbul’da yaşarken de çok gezen, gece eğlencelerine giden biri değildim. İş ve ev arasında mekik dokurum. Onun için de İstanbul’da yaşamak, benim için farklı bir anlam ifade etmiyor. Aksine burda yaşamak daha huzur verici.

Belki de sorumun cevabı burayı sizin için huzurlu kılan sebeplerde mi saklı?

Burada yaşayan insanların çok doğal, özü sözü bir, yalansız dolansız ve saf köylü insanlar olması... Buranın yerlileri bağında, bahçesinde çalışan, akşam evine huzurlu dönen insanlar.

Daha önce bir köy yaşantınız oldu mu?

Kars’ta dünyaya geldim, ama bir buçuk yaşındayken İstanbul’a göç etmişiz. Sonrasında çekilen bir çok sıkıntı... Sekiz yaşımdan sonra bir müddet yazları köyde geçirmeye başlamıştık. Orada yayla havasını soludum. Rahmetli ninemin koyunları sağdıktan sonra bana taze süt içirmesini, o günleri unutamadım. Dayım otları araya yığarken, onun yanında olurdum. Açıkçası hep köy hayatının özlemi içerisinde oldum. O özlemden dolayı burası oldu. Akrabalarımla burada oturuyoruz.

Buradan işlerinizi, müzik hayatınızı nasıl devam ettiriyorsunuz?

Aynen devam ediyorum.

Haftanın belli günleri İstanbul’a mı gidiyorsunuz?

Hayır gitmiyorum.

Son albümü nasıl çıkardınız peki?

O zaman İstanbul’da kalıyordum. Albüm bitince, buraya yerleştim. Açıkçası kaçtım, geldim. Etrafımda çok şey cereyan etmeye başladı. İnsanlardan uzaklaşmak istedim.

Sizin ruhunuzu bu kadar sıkan neydi?

Kirlenmiş bir toplumuz aslında. Geneli demek istemiyorum. İnsanların bir uğraşları var; Birbirlerinin kuyularını kazmak, birbirlerinin ardından konuşmak, ama yüzüne geldiği zaman gülmek tebessüm etmek. Bunları görmeden yaşayayım daha iyi. Yapmacık insanlardan nefret ediyorum. Birbirlerine karşı sahtekârca tavırlar takınan insanlardan nefret ediyorum. Onlarla bir arada olmak istemiyorum.

Son yıllarda Halk Müziğine olan ilgili arttı. Bazı müzisyenler türküleri farklı şekilde yorumluyorlar. Bu konuda sizin tavrınız nedir?

Müzik evrenseldir. Müzikte çok katı kuralları olan biri değilim. Teknik üniversitede konservatuar eğitimimiz sırasında Halk Müziği, Türk Sanat Müziği ve Batı Müziği eğitimi de aldık. Özünü bozmaksızın, dejenere etmeden bir takım değişiklikler yapılabilir. Bunun dışında, türkülerde kullanılan abuk sabuk sözler var. Onları hiç sevmiyorum. Söyleyene de, dinleyene de yakıştıramıyorum.

Nasıl sözler?

O sözler bana yakışmaz telâffuz edemem...

Geçenlerde Can Dündar’ın yazdığı gibi, türkülerdeki müstehcenlikten mi bahsediyorsunuz?

Maalesef öyle... Bazı isimler var, daha edepli olsunlar... Sanatçı demek, toplumun önde gideni ise, sanatçı toplumun aynası ise, onu iyi yansıtsınlar. Sahneyi, ekranı kötü amaçlarla kullanmamak lâzım. Bayanların bir çoğu vücutlarını sergilemek için ekranları kullanıyorlar. Onlara sanatçı demeye dilim varmıyor. Onlar başka yolları seçmişler.

Sizin seçtiğiniz yol daha mı zor? Kayahan da bu sektörde namuslu davranmanın işleri zorlaştırdığını söylüyor.

Kayahan özel bir isim, gerçek bir sanatçı. Benim hayatım çok zor...

Size yaşattıkları zorluklar neler?

Türk toplumunda insanlara öyle alıştırmışlar ki, hani o şebekler var ya-şebek diyorum ben, onlara sanatçı değil-sahneye çıktıklarında insanlar onları bilinçli ya da bilinçsiz alkışlamak durumunda kalıyorlar. Çoğu zaman da stüdyo şefinin işaretiyle alkışlıyorlar. Bunun yanında Nuray’ı da alkışlıyorlar. O insanlarla çoğu zaman aynı kefedeyiz. Bunları ayırt eden insanlar azınlıkta. Evet Nuray okul okumuştur, mazbut yaşar, türkülere gönül vermiştir, aile insanıdır, belli kuralları vardır, gelenek göreneklerine bağlıdır. Bunları ayırt eden kaç kişi var acaba? Her programda ön sıralarda oturan, her çekime giden, evine çoluğuna çocuğuna ne kadar sorumluluk duyarlar, onu bilemem, ama hani alabildiğine özgür, kimseyi takmayan bayanlar var ya, bazen giydiğim kıyafetlere tuhaf tuhaf bakıyorlar.

Nasıl bakıyorlar?

Ben daha kapalı giyindiğim için. Bir de sürekli değişik kıyafetler alacak zengin sanatçılardan değilim. Çok zengin olsam da almam, çünkü israf haramdır, çok gözalıcı kıyafetler giyerseniz birilerinin gözü de kalabilir.

“Keşke daha şaşaalı hayatın içerisinde olsaydım, daha fazla kazanırdım” diyor musunuz bazen?

Hayır demiyorum. Bu dünyanın gelip geçici olduğunu biliyorum. Sanatçının gençliğindeki dinamikliği, enerjisi belli yaşa geldikten sonra bitmeye başlar. Sanatçıların gençken güzel yüzü, bir de yaşlandığındaki yüzü var. Sanatçılar hep güzel kalacağım, bu dünya onlara kalacak zannetmesinler. Lüks hayat içinde olduğunuzda da mutsuz olabilirsiniz. Çünkü sürekli bir doyumsuzluk söz konusu. Bu insanlar oldukça olsun diyenler, bir tane varsa bir tane daha olsun diyenler... Ben lüks hayatı nedense sevemedim. O şekilde yaşayanları yadırgamıyorum. Lüks olan herşeyden uzağım. Lüks bir otele gidip kaldığımda çok sıkılırım, boğulurum.

Bu hayat tarzını seçişinizde inançlarınızın etkisi var mı?

Evet. Benim babam beş vakit namazını aksatmayan bir insandır. Biz ondan eğitim aldık. Tam aksi hayat sürebilirdim de, fakat benim düşüncelerim de bu doğrultuda. Yüce Allah’ın insanlara vermiş olduğu bir yetenek var. Allah da bana bu sesi vermiş, şükürler olsun. Ben onu kötü anlamda değil de, daha iyi anlamda kullanmak taraftarıyım.

Müzik sektöründe kazanmak zor... Başka bir ticarî girişiminiz var mı?

Hayır hiçbir şey yok. Kasedin getirisi yok zaten. Evet, bu ülkede bacak açmadan artık zor. İş oralara gelmiş. Siz az kazanırsınız öz olur, ben azla yetinebilen sanatçılardan bir tanesiyim. Eğer çok kazanmak isteseydik, başka yollara başvurabilirdik. Allah bize onu nasip etmesin... Allah hiçbir zaman darda bırakmıyor ki... En zor anımızda bile hayırlı kapılar açıyor.

“Yaşlanınca ben ne yapacağım, sesim de gidecek” diyor musunuz hiç?

Yarını hiç düşünmüyorum. Niye düşüneyim ki yarını? Yarın için kimsenin garantisi yok ki. Mutlaka Allah bir kapı açacaktır. Allah bir insanın rızkını kestiğinde, canını da alırmış. O zamanda benim canımı alacaktır zaten...

Aç kalmak anlamında söylemedim, bunu ticarî açıdan sormuştum...

Ben tuhaf ve garip bir insanım di mi?

Doğru olan tuhaflıksa, tuhaf olmakta bence bir sakınca yok... Konuşmamızın içinde “aile insanıyım” dediniz. Evlenmek, çocuk sahibi olmak sizin için ne anlam ifade ediyor?

Çocuk sahibi olmak için illa doğurmak gerekmiyor bence... Doğurmadan da bir çocuğu sahiplenebilirsiniz. Sanatçıların yaptıkları ekrana yansır, benim de senelerlerdir yaptığım şeyler var. O konulara zaten girmek istemiyorum.

“Aile insanıyım” cümlesini biraz daha açar mısınız?

Aileye hitap eden bir sanat anlayışım var. Onun dışında tertemiz bir ailem var. Senelerce dört duvar arasında yaşayan bir anam, bir babam var. Hiçbir zaman diğer anne babalar gibi tatil nedir, deniz nedir bilmeyen, kendi hallerinde, çok şükrederek yaşayan anamla babam var... Onları dünyalara değişmem...

Evlenmemek, artık daha moda gibi duruyor. Halbuki evlenmek Allah’ın emri, Peygamberimizin sünnetidir...

O, kader kısmet meselesi. Evlenmek için insanlara güvenmek gerekiyor. Hiç kimse mutsuzluk yaşasın, boşansın, çocukları ortada kalsın istemez. Bunların sebeplerini bilemeyiz. Kapılar kapandığında içeridedir yaşanan bütün gerçekler. Öyle bir zaman olmuş ki, erkekler kadınları sömürmek ister durumdalar. Özellikle sanatçının isminden yararlanayım, ekranlara çıkayım diyen çok erkek modeli var. Korkuyorsun tabiî bir şekilde... Öyle bir hayat süreceksem, kendi halimde, ailemle yaşayayım diyorum...

Sizin gibi mütevazî, dünyanın anlamını bilen, biraz da kaderin getirdiğine inanan birinin evlilikten uzak olmasını nasıl yorumluyorsunuz?

Bazı şeyler vardır size anlatamam... Sorumluluklarımdan bahsediyorum. Eğer ben olmazsam, hiçbir şey olmaz. Benim hayatıma girecek insanın da en az benim kadar mütevazî, ailesine ve aileme düşkün, maddî ve manevî şeyleri benimle paylaşıyor olması gerekiyor. Bu olamadığı takdirde, benim ailem ve etrafım zorda kalır. Bin tane el oğlunu anamın, babamın tırnağına değişmem. Bu kadar açıklayabilirim... Benim huzurum olacaksa, evliliğe evet derim. Benim anam eğilir, babamın ayağını yıkar, gömleğini giydirir, gece aş pişir dediğinde, pişirir. Şimdiki bayanlar öyle mi? Bayanlarda da çok değişiklikler var....

Siz ayak yıkar mısınız?

Karşılıklı sevgi ve saygı olduktan sonra neden yapmayayım...

Sanatçılar hep kendilerini olağanüstü olarak tanıtmak ister, ama siz çok farklı bir tablo çiziyorsunuz...

Allah’a ve her şeyin O’ndan geldiğine inanan insanlarız. Hastalık geldiğinde buna da şükürler olsun diyebiliyoruz. Günah işlemekten korkuyorum, günahtan uzak kalma gayreti içersindeyim. Onun için de burda yaşamayı tercih ediyorum. Bazı sanatçıların dünyalarında olmadım, olmak da istemem. Aslında kimin ne olduğunu Allah’tan başka kimse bilmez... Bir insan vardır günahkâr, ama yolda giderken bir çocuğun kafasını okşar. Allah günahlarını affedebilir...

Sorumluluklarımızdan böylece kaçamayız değil mi? Ancak insanları sınıflandırmamak gerekiyor.

Ön yargılı olmaksızın insanlara yaklaşmak, onları kendilerinden tanımak lâzım. Toplum önünde kötü şeyler yapmamak lâzım. Genç nesle daha güzel şeyler aktarmak gerekiyor. Bildiğim, insanları kırmadan, hayatı paylaşarak, hayır duâsı alarak, bu dünyayının gelip geçici olduğunu bilerek, ona göre sevap işleyerek, tabiî ki ibadetini yaparak yaşamak. Dünya malına tamah etmeden, benim anlayışım bu...

Hasan Hüseyin KEMAL

04.09.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (01.09.2006) - Ali Oktay: Eğlenceyi helâl dairede aramalı

  (28.08.2006) - İsrail korkuyu tattı

  (21.08.2006) - Lâlelere harcanan parayla okulları muayene ederdik

  (20.08.2006) - Hayatımda hiç ‘of’ demedim

  (19.08.2006) - Gençlere fırsat verilmeli

  (17.08.2006) - Lübnan’a yüz tırlık yardım gemisi

  (15.08.2006) - Resmî ideoloji toplumu çürüttü

  (14.08.2006) - İsrail adına Lübnan'ı işgal gücü

  (11.08.2006) - Müstehcenlik de bir nevi şiddettir

  (10.08.2006) - Devlet hatasını kabullenmeli

 

Bütün haberler

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004