Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 01 Ekim 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

"İşte o zaman ben ap açık bir sapıklığa düşmüş olurum. Ben

hepinizin Rabbi olan Allah'a inandım; siz de gelin beni dinleyin."

Yâsin Sûresi: 24-25

01.10.2006


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Çocuğu olan kimse onunla çocuklaşsın.

Câmi'ü's-Sağîr, c: 3, 3741

01.10.2006


Ramazan, ömür içinde leyle-i Kadirdir

Rabian: Şu mübarek şehr-i Ramazan, leyle-i Kadri ihata ettiği için, kendisi de ömür içinde bir leyle-i Kadirdir ki, muvaffak olanın ömrüne bin ömür katar. Dakikası bir gündür. Saati iki ay, günü birkaç sene hükmünde bir ömr-i bâkîdir. Senden ve âhiret hemşirem yani ikinci validem ve kardeşimin muhterem validesinden duânızı istiyorum. Madem duâda sizi şerik ediyorum; siz de benim duâma âmin hükmünde olarak duâ ediniz.

Barla Lâhikası, s. 159

***

Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i Kur’âniyede fedakâr arkadaşlarım Sabri, Hâfız Ali, Hüsrev, Refet, Bekir, Lütfü, Rüşdü Efendiler,

Kardeşlerim, bu Ramazan-ı Şerifte size, âlem-i nurdan bahisler açmak arzuları var idi. Maalesef bir hadise zulmet âleminden bahsetmeye beni mecbur ediyor. Bu yeni hadise için etraftaki dostlar lisan-ı kal ve halle meraklı, endişeli bir tarzda benden istizah istiyorlar. Onları ve sizleri meraktan kurtarmak için, o hadiseyi, iki kısım olarak, bir parça beyan edeceğim.

Birinci kısım: Bu bize nisbeten musibetli ve elîm hadiseyi, Cenâb-ı Hak inâyet ve rahmetiyle başka surete çeviriyor. Evet, Cennet ucuz olmadığı gibi, Cehennem de lüzumsuz değil. Bu hadisenin bize karşıki veçhi, rahmet görünüyor. Ehl-i dünyaya karşı veçhi, Cehennemin lüzumunu gösteriyor. Filhakika bu Ramazan-ı Şerifte hadisenin sûreti çok çirkindi. Fakat Gavs-ı Âzamın dediği gibi, inâyet gözünün altında ve hıfzında olduğumuzdan, çok cihetlerle hakkımızda lemeât-ı rahmet göründü.

İkincisi: Bu Ramazan-ı Şerifte acz ve zaafı ve fakr ve ihtiyacı tam hissedip, Cenâb-ı Hakka iltica etmek, bir surette intibah ve heyecan ve şuur ve şiddet verdi. Ramazan-ı Şerifte şimdi okuduğum münacatların okunmasına bu hadise mühim bir kuvvet oldu. Zaten musibetler, dergâh-ı İlâhîye sevk etmek için birer kader kamçısıdır. Her okuduğum bir kelime ve dua da ve münacat da şuurlu ve şiddetli oluyor. Resmî ve ruhsuz olmuyor. Sahâbelerdeki ibadetlerinin sırr-ı tefevvuku bu noktadandır. Tesbih ve zikri bütün mânâsıyla şuurlu bir surette söyledikleridir.

Barla Lâhikası, s. 163

***

Aziz kardeşim,

Beni merak etmeyiniz inâyet-i Rabbaniye devam ediyor. Maişet cihetinde kanaat ve iktisat beni ihtiyaçtan kurtarıyor. Sakın birşey gönderme. Sen altı yedi nefse bakıyorsun; benim yarım nefsim var. Sen beni değil, ben seni düşünmeliyim. Sabri’nin mektubu ona yetişmemiş. Sen ve Hulûsi, benim her bir amel-i uhrevîmde hissedarsınız. Mâh-ı Ramazanda kazanç bire bindir. Siz de bana duânızla yardım ediniz.

Barla Lâhikası, s. 164

Lügatçe:

Leyle-i Kadir: Kadir Gecesi.

Şehr-i Ramazan: Ramazan ayı.

Mâh-ı Ramazan: Ramazan ayı.

ömr-i bâkî: Sonsuz ömür.

âlem-i nur: Nur âlemi.

zulmet: Karanlık.

lisan-ı kal ve hal: Hal ve söz dili.

istîzah: Anlaşılmaz bir mesele hakkında izah isteme.

inâyet: Yardım.

hıfz: Koruma.

lemeât-ı rahmet: Rahmet parıltıları.

intibah: Uyanma.

sırr-ı tefevvuk: Üstünlük sırrı.

ihata: Kuşatma.

Bediüzzaman Said NURSİ

01.10.2006


Bediüzzaman'ın Ramazan geceleri

Bediüzzaman'ın yakın talebe ve hizmetkârlarından merhum Bayram Yüksel anlatıyor:

“Üstadımız Ramazan'ın on beşinden sonra kendisi yatmazdı, bizi de yatırmazdı. Hattâ çok gece kontrol ederdi. Eğer uyurken yakalarsa, bize su döker, uyandırırdı. Bizleri uyumamaya alıştırırdı. Mübarek geceleri ihyâ ettiğimiz zaman sabah namazı olduğunda kılar, yatardık.

“‘Hem rivayet-i sahiha ile Leyle-i Kadr’i nısf-ı âhirde, hususan aşr-ı âhirde arayınız’ ferman etmesiyle bu gelecek seksen küsûr sene bir ibadet ömrünü kazandıran Leyle-i Kadr’in gelecek gecelerde ihtimali pek kavî olmasından istifadeye çalışmak böyle sevaplı yerlerde bir saadettir’ diye bize dersler verirdi.

“Üstadımız, mübarek Ramazan'da daima evrad ve ezkârıyla meşgul olurdu, hergün bir cüz okurdu. Bizleri de teşvik ederdi. Bizler Ramazan'da muhakkak cüzlerimizi okurduk. Üstad fitresini bize verirdi. Bizlere de ‘Siz talebe-i ulumsunuz, fitrenizi birbirinize devredebilirsiniz’ derdi. Biz de birbirimize devrederdik, o parayla buğday alırdık. Sav'da, bazen Kuleönü'nde ekmek yaptırırdık, nafakamızı iktisatlı olarak harcardık.”

(Son Şahitler, 3. Cild, s. 31)

01.10.2006


Ramazan...

Yılın en bereketlisi, ayların en güzîdesi, hazırlıkların en anlamlısı... Nüzûl-u Kur’ân. Kur’ân’ın parça parça, peyderpey, sanki yeniden indirilişinin simgesi. O mânânın, hem de havanın derhatır, tahattur edilmesi. Dünyanın her köşesinde, çeşit çeşit âvâzları ile an be an Kur’ân’ın tilâveti...

Ümmetin ayı...

Oruca duruş; sahura kalkış, iftarı bekleyiş, duâ ediş... Kulluğa daha bir yaklaşış, emri bekleyiş... Nefsi gemleyiş, şeytanı bağlayış... Manevî havanın temizlenişi... İbâdete, günahlardan sakınmaya, tefekküre, zikre daha bir muvaffakıyet... Mideyle beraber, göz kulak, dil... bütün âzâların, kendini bir çeşit ibâdetle meşgul bilmesi...

Kalbin yumuşaması, merhamet duygularının kabarması, diğergamlığın uyanması. Kendi durumu ne kadar sıkıntılı olsa da kendinden daha sıkıntılı birinin bilinmesi, bulunabilmesi...

İnsanın kendini ona yardımla mükellef bilmesi.

İnsanın insâniyeten gelişmesi, tenmiyesi.

Manevî havanın değişmesi...

Uhrevî âlemlerden insanın gönlüne, kalbine, rûhuna pencereler belirmesi... Dünyevîliklerin bir aylığına da olsa asgarîye, en aza indirilmesi... Konuşmaların, görüşmelerin, gülüşmelerin, çalışmaların... Ziyaretlerin sıkılaşması, sevgilerin, beraberliklerin... Samîmiyetlerin kucaklaşması, hal hatır sormaların... Hiçbir karşılık beklemeksizin yardımlaşmaların... Sadece Allah rızâsının gözetilmesi... Başka, maddî, mânevî bir menfaat, bir makam, bir rütbe istenilmemesi...

Biraz meleklere benzeyiş, sırf Allah için yaşayış, O’nun için oluş... Sadece, zikir, tilâvet-i Kur’ân, tesbih, tekbir, hamd, tehlil ve tefekkür gibi mânevî gıdalarla tagaddî edilmesi, sadece onlarla yetinilmesi... Yaratılış gâyesine insanın daha bir yakınlığı, kurbiyeti... Düşmanlıkların bırakılması, kızgınlıkların, kırgınlıkların unutulması...

“Dünya öyle değerli bir metâ, bir mal değil ki, üzerinde çekişmeye, nizâya, kavga edilmeye değsin!” Hâfız-ı Şirâzî’nin ne kadar haklı olduğunun daha bir görünmesi...

İnsan ufkunun gelişmesi, daha yüksek, daha müteal, ve de daha aşkın şeylerin istihdaf edilmesi...

Oruç; riyânın, gösterişin, çalım satmanın içine giremiyeceği tek ibâdet göstergesi... İslâmın en büyük bir sembolü, şeâir-i İslâm’ın en büyük bir edillesi...

İftar ve terâvih; Rubûbiyet-i İlâhiyeye karşı ubûdiyet-i insaniyenin bir resmi geçidi, hem de o haşmetli mukabelesi...

Sahur; “Muhammed Ümmeti”nin acziyetinin, zayıflığının hem de onu diğer ümmetlerden ayıran “mümtâziyetinin” en beliğ bir gerekçesi...

Teheccüd; gecenin karanlığını delen o en parlak yıldız.

Hem de kabir gecesi karanlığının en aydınlık bir târık-ı kevkebi.

Bayram bir ay boyunca tutulan o mübârek savmın, o bereketli orucun bir mükâfat-ı âcilesi.

Hem de bir ücret-i muaccelesi...

Orhan Ali YILMAZ

01.10.2006


Dörtlük

Nefsin esaretinden kurtulmalı nur ile.

İman ile kalbimiz dolmalı sürur ile.

Bu dünya hayatını müstakîm yaşayarak,

Ahiret kapısına varmalı huzur ile.

Abdülkadir MENEK

01.10.2006


Takvim

Oruç tutun diye emir var,

Gelince şehr-i Ramazan.

Sekiz gündür anlaşıldı ki,

Hikmet dolu bu Ferman.

Ferhat ÖĞMEN

01.10.2006


Sözünde durmak

“Şu altı hususta bana söz verin, ben de Cennete girmenize kefil olayım. Miraslarınızı paylaşırken birbirinize haksızlık etmeyin, aleyhinizde de olsa insanlara adaletli davranın, düşmanlarınızla savaşırken korkaklık göstermeyin, umumun malına hıyanet etmeyin, zalimlerin elini mazlûmlardan çektirin.” (Hadis-i Şerif)

Sözünde durmak, verdiği sözü yerine getirmek olgun mü’minin vasfıdır. İnsan yaptığı anlaşmaya sadık kalmalıdır. Verdiği sözü unutmamalıdır. Yerine getiremeyeceği vaadleri de yapmamalıdır.

İnsanlar arasında güven esastır. Güven sarsıldığında toplumda huzur diye bir şey kalmaz.

“Söz namustur” derler. Bu açıdan, verilen sözler mutlaka yerine getirilmeli. Büyük zatlar ekseriyetle verdikleri sözleri yerine getirmişlerdir.

Anlaşmaları bozmak, verilen sözden caymak kişi ve toplumlar arasındaki güveni azaltır.

Sözünde durmak, sözünü yerine getirmek dürüst ve güvenilir insanların şiârıdır. Sağlam bir toplumun oluşmasında güvenilir, dürüst insanlara günümüz dünyasında çok ihtiyaç duyulmaktadır.

Mehmet ERBAŞ

01.10.2006


Yardımlaşma ayı

Ramazan ayında biz kullara verilen mesajlardan biri de tok olanın aç olanın halinden anlamasıdır. Cenâb-ı Hak oruçla bu durumu bizatihî kendi bünyemizde deneyimleyerek fakirin halinden anlamamızı, onu hissetmemizi, şefkat ve merhametle ihtiyaç sahibine karşılık vermemizi ister. Meselâ kendi kazancımızdan ihtiyacı olanlara infak etmemizi Kur’ân-ı Kerim tekerrüren beyan eder.

Yasemin Uçal ABDULLAH

01.10.2006


Dâvet, gece gündüz devam ediyor

Peygamberimizi (asm) işiterek sözlerini dinlemek isteyen birçok kişi vardı. Bunlardan birisi Resulullaha (asm) geldi ve:

“Sen Allah’ın resûlü müsün?” diye sordu.

Peygamberimiz (asm):

“Evet, ben Allah’ın resûlüyüm” deyince:

“Sen insanları neye dâvet ediyorsun?” dedi.

Peygamberimiz (asm) buyurdu:

“Bir olan, sana bir zarar dokunduğu zaman ona yalvardığında senden o zararı kaldıran, sana bir kıtlık isabet ettiğinde yalvardığında sana rızk veren, sen tenha bir çölde yolunu kaybettiğin zaman duâ ettiğinde seni doğru yola götüren Allah’a dâvet ediyorum” buyurdu.

Bunun üzerine o kişi Müslüman oldu.

Sonra:

“Ey Allah’ın Resûlü, bana tavsiyede bulun” dedi. Hz. Peygamber (asm):

“Sakın hiçbir yerde, hiçbir canlıya küfretme. Allah onu işitir” buyurdu.

O kişi Peygamberimizin (asm) bu tavsiyelerinden sonra ne bir deveye, ne de bir koyuna küfretmedi.1

***

Peygamberimiz (asm) dâvetine devam ediyor, gece gündüz demeden insanlara ulaşmaya çalışıyordu. Vahiy de ardı arkası kesilmeden devam ediyordu.

Bu arada Beled Sûresi nazil oldu. Yüce Allah bu sûrede iman ve küfür caddelerinin insanı nereye götürdüğünü veciz bir şekilde anlatmakta Hz. Ebû Bekir (ra) överken, kölelere zulmeden Ubey bin Halef ve benzerlerini yermektedir.

Sahabeler Peygamberimize (asm) sordular:

“Ashab-ı Meymene ile Ashab-ı Meş’eme nedir?”

Peygamberimiz (asm) cevap verdi:

“Onlar iki yoldur. Biri hayrı, diğeri şerri ifade eder.”2

Sonra temsillerle bu iki yolun yani hidayet ve şekavet yolunun neticelerini veciz bir şekilde beyanda bulundular. Hidayet ve dalâletin neticelerinden bahsettiler.

Dipnotlar:

1- Heysemi, Mecmauzzevaid, 8:72

2- Hak Dini Kur’ân Dili, 9:225

M. Ali KAYA

01.10.2006


NURUN DİLİNDE RİSÂLE-İ NUR

İkinci ve Sekizinci Söz

“Küfür, manevî bir Cehennemin çekirdeği olduğu İkinci Söz’de ve Sekizinci Söz’de ve başka sözlerde ispat edildiği gibi, maddî bir Cehennem dahi onun meyvesidir.” (Barla Lâhikası, s. 153)

***

Altıncı, Yedinci, Sekizinci ve Otuz İkinci Söz

“Risâle-i Nur’daki ekser muvazeneler, küfür ve dalâletin dünyadaki elim ve ürkütücü neticelerini göstermekle en muannid ve nefisperest insanları dahi o menhus gayri meşrû lezzetlerden ve sefahetlerden bir nefret verip, aklı başında olanları tevbeye sevk eder. O muvazenelerden Altıncı, Yedinci ve Sekizinci Sözlerdeki küçük muvazeneler ve Otuz İkinci Sözün Üçüncü Mevkıfındaki uzun muvazene, en sefih ve dalâlette giden adamı da ürkütüyor, dersini kabul ettiriyor” (Şuâlar, s. 582)

Fatma ÖZER

01.10.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004