Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 18 Ekim 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Aile

Yaşamaya çalışabildiklerimiz

“Bilenle bilmeyen bir olur mu?” Öyleyse kendimiz ne kadar bilmeye ve öğrenmeye çalışırsak o kadarını etrafımızdakilere aktarabiliriz.

“İlim Çin’de de olsa arayıp bulunuz.” İlim öğrenmek noktasında bu ayrıntıyı uygulamaya çalışıyoruz. Yavrularımızla günün belli saatlerinde okuma saati uyguluyoruz. Kendi okuduğumuz kitaplardan onların hoşuna gidecek konuları yaş seviyelerine göre vurgulayarak anlatıyoruz. Yatacakları zaman onların tercih edecekleri kitapları okuyoruz. Böylece onlarla kaliteli ve öğrenme bazında hoş vakit geçirmiş oluyoruz.

“Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” Hatırımıza gelince salâvat getiriyoruz.

“Çocuklarımıza sır tutmanın da Peygamber Efendimizin (asm) -emin- sıfatlarından olduğunu idrak etmelerine zemin hazırlıyoruz. ‘Emin’ sıfatına titizlik göstermek ve hayatımızın her safhasında uygulamaya çalışmak. Bu ayrıntının insana sağladığı artılara bakınca söyleyecek söz bulamıyor insan. Bu bağlamda birbirimize verilen sözü tutma noktasında, yavrularımıza verdiğimiz sözleri aksatmadan yerine getiriyoruz.

Kesinlikle yalan söylenmemesi gerektiğini, yalanın imanımızı zayıflatacağını ve lekeleyeceğini anlatıyoruz.

Randevularımıza zamanında giderek kul hakkını çiğnememeye özen gösteriyoruz. Böylece çocuklarda birebir yaşayarak, koşturarak öğreniyorlar.

Borç alıp vermedeki kıstasları anlatıyoruz. Bizde çocuklarımızdan borç isteyerek ödemeyi taahhüt ettiğimiz zaman ödüyoruz. Böylece ödemeye sadık kalınmasının sonucunu bizzat görmüş oluyorlar.

Çocuklar arasında “sen büyüksün, sen küçüksün” gibi bahanelere başvurmuyoruz. İlk doğanın dezavantajı ne, son doğanın avantajı ne? Her ikisi de sonuçta çocuk, böylece adalete önem verilmiş oluyor.

“Size nasıl davranılmasını istiyorsanız, sizde başkalarına öyle davranınız.”

“Emanete hıyanet edilmez” düsturuna uymak için, verilen emanetleri muhafazada azamî titizlik gösteriyoruz. Çocuklarımıza bu konuyu işleme noktasında onların bizlere verdiği, korumamızı istedikleri objelere önem veriyoruz.

Ziyarete gidileceği zaman eli boş gitmemeye özen göstererek onların bu paylaşımı keşfetmelerini sağlıyoruz.

Hasta veya tebrik ziyaretlerine çocuklarımızı da götürüyoruz. Gelmek istemedikleri takdirde ahiretteki mükâfatları, Peygamberimizin (asm) onları çok seveceklerini söyleyerek gönüllü olarak gidilmesini sağlıyoruz.

“İktisat eden bereket bulur.” Alış verişte lüzumlu ihtiyaçları gözetiyoruz. Evde kullanım süresinde ziyan etmemeyi, kendimiz de ziyan etmeden yavrularımıza öğretiyoruz.

Yemeklerimizi yetecek kadar pişiriyor, artarsa da dökülmemesi, ekmeklerin israf edilmemesinin faziletlerini işliyoruz. “Mü’minin artığı, mü’mine şifadır.” Kırıntıların ziyan edilmemesi gerektiğini algılamaları için bizde kırıntılara saygı gösteriyoruz, topluyoruz, yiyoruz.

“Tebessüm sadakadır” sünnetine riayet etmeye gayret ediyoruz.

Büyüklere davranışlarımızda çocuklarımızın büyüdüklerinde nasıl bir davranış biçimi sergilemelerini gözlemlemelerini şuan da bizzat yaşayarak gösteriyoruz.

Komşulara evimizde yapılan yiyeceklerden çocuklarımızla göndererek “Komşusu aç iken tok uyuyan bizden değildir” sünnetini bir nebze de olsa aşılamaya çalışıyoruz.

Sofra adabını, yemeklerden önce ve sonrasında ellerimizin yıkanması, dişlerimizin fırçalanması veya misvaklanması gerektiğini uygulatıyoruz.

Tuvalete ve banyoya girerken sol ayağımızla girip, sağ ayağımızla çıkış yapmamızı öğretiyoruz. Dışarıya giderken ve eve dönerken hep sağ ayağımızı ilk önce kullanmamız gerektiğini vurguluyoruz.

Mümkün mertebe bebeklerimizi abdestsiz emzirmemeye gayret ediyoruz. Dolayısıyla hamilelik ve emzirme dönemi bitene kadar anneler, ‘gündüzleri oruçlu, geceleri teheccüt namazına kalkmış’ sayılıyormuşuz.

Sıla-i rahim sevabı için, uzaktaki akraba ziyaretinin kazanılması açısından bizzat yaz tatilinde kendi memleketimize gitmeyi tercih ediyoruz. Oradaki büyüklerimizin gönüllerinin ve duâlarının alınmasının ehemmiyetini kavratıyoruz.

“Bir saat tefekkür, bir sene nafile ibadetten daha hayırlıdır.” Çocuklarımızın dikkatlerini cezbedecek tarzda piknikte, yolculukta, etraftaki manzaralarda, kendimiz hayretimizi ve Yaratıcının mükemmel kudretini söylüyoruz.

Ağaçları, bitkileri, her türlü canlı varlığı sevmeyi öğretiyoruz. Bizler de severek örnek oluyoruz. Köylerimize gittiğimizde yavrularımıza da fidan diktirme güzelliğini yaşatarak ileriye dönük vasıflar kazanmasına destek olmuş oluyoruz.

“Beş şeyde acele ediniz. Namaz kılmakta, borcumuzu ödemekte, evlenme çağına gelen gençleri evlendirmekte, cenazeyi kaldırmada, misafire ikramda.” Bu düsturları gündelik hayatımıza rehber yapıyoruz.

“Erkek çocuklarını bizzat seviniz, zaten kızlar kendini sevdirir.”

“Üç kız çocuğu veya iki kız çocuğunu İslami eğitim üzerine yetiştiren ve evlendiren ebeveyn cennete istediği kapısından girer.”

Kısaca günümüzün kesitlerinden, kıyısından köşesinden aktarımları böyle sıralayabilirim. Uygulayabilenlere tebrikler…

Nevin ALAN

18.10.2006


Yenidoğanda refleksler

Refleksler her canlıda bulunan koruyucu mekanizmalardır. Gözünüze birşey kaçtığında gözlerin kırpılması, eliniz ateşe değdiğinde elinizi hızla çekmeniz sizi dış dünyadan korumaya yönelik reflekslerdir. İnsanlar yeni doğduklarında sonradan ortadan kalkacak olan birçok reflekse sahiptirler. Bu tabiîdir, zira yeni doğmuş ve kendini diliyle ifade edemeyen ve tüm sistemleri henüz gelişme aşamasında olan bir canlının erişkin birine göre daha çok koruyucu reflekse ihtiyacı vardır.

İşte bebeklerin bu sebeple doğduklarında çok sayıda refleksleri vardır. Bebeğiniz büyüdükçe ve kendi kendine başetmeyi öğrendikçe bu erken dönem refleksleri de zayıflayarak ortadan kalkar. Yerine çok daha karmaşık motor (hareket) beceriler gelişir ve böylece bebeğiniz kendini dış dünyadaki zararlı olması muhtemel etkenlerden daha iyi koruyabilir hale gelir. Yenidoğan muayenesinde bu refleksler doktor tarafından değerlendirilerek bebeğin nörolojik durumu hakkında bilgi edinilir.

Yeni doğmuş bir bebek parlak bir ışık tutulmasına ya da burnuna dokunulmasına hapşırarak cevap verir. Göz kapaklarına dokunulduğunda gözlerini kırpar. Topuğuna kan almak amacıyla iğne batırılması gibi ağrılı bir uyarana bu uyarandan kaçarak cevap verir. Karnı üstünde yatarken nefessiz kalmamak için başını kaldırarak bir yana çevirir. Bebeğinizin burnunun ya da ağzının üzerine bir nesne koyduğunuzda elleriyle ya da başını hızlıca sallayarak o nesneyi uzaklaştırmaya çalışır.

Moro ya da “sıçrama” refleksi: Bebeğinizin olağandışı ve aniden gelişen durumlarda verdiği bir tepkidir. Örnek olarak bebeğiniz yatmaktayken yattığı yatağa elle sertçe vurulduğunda bebek “sıçrar”. Birden kollar, bacaklar ve vücut gergin bir duruma getirilir ve kısa süre sonra eski haline döner.

Yakalama refleksi: Parmağınızı bebeğinizin avuç içine koyduğunuzda ortaya çıkar. Bebeğiniz bu uyarana parmağınızı avuçiçinde sıkarak cevap verir.

Yürüme refleksi: Bebeğiniz ayak tabanlarında bir basınç hissettiğinde ortaya çıkar. Bebeğinizi üstten desteklerseniz ve düz bir zemine ayaklarını değdirirseniz bebeğiniz sanki yürüyormuş gibi ayaklarını hareket ettirmeye başlayacaktır.

Bebeğinizin emme ve yutma refleksleri de oldukça gelişmiştir: Bu refleksler beslenme açısından çok önemlidir. Bebeğiniz kendisine uygun bir şekilde verilen memeyi oldukça iştahlı bir şekilde emer ve gelen sütü de çok güzel bir şekilde yutarak midesine indirir. Sakinliğe ihtiyacı olduğunda ise bebeğiniz kendi parmağını ya da sizin parmağınızı emerek bu refleksi uygulamayı sürdürür. Bebeğinizin alt ve üst dudak birleşim yerine parmaklarınızla dokunun. Bebeğiniz ağzını açıp parmağınızın bulunduğu yöne doğru dönecek ve aramaya başlayacaktır. Dudaklarına dokunun ve bebeğinizin ağzını açtığını göreceksiniz.

Bu yukarıda sayılan refleksler bebeğinizin dünyaya geldikten sonra hayatını idame ettirmesi ve uygun bir şekilde büyüyüp gelişmesi için gerekli olan reflekslerden en önemlileridir.

Fatma KARAKISA

18.10.2006


Cezanın psiko dinamiği

Ceza terimi, olumsuz bir itici uyarıcının, bir davranımın yapılmasından sonra ona bağlı olarak uygulanması olayına verilen teknik bir isimdir.

Ceza, istenmedik davranımları bastırma tekniklerinden biridir. Davranış dağarcığına bir şey katmaz, fakat davranış dağarcığındaki bir davranışın bastırılmasını sağlayabilir.

Bu anlamıyla ceza, yeni bir davranış öğrenmeyi değil, istenmedik bir davranışı yapmamayı öğretir.

Ceza iki şekilde uygulanır:

Davranış itici bir uyarıcı ile sonuçlandırılır. (meselâ bir tokat gibi)

Davranış ödülün ortamdan kaldırılması ile sonuçlanır. (sokağa çıkma yasağı gibi)

Ancak ceza ile davranışları kontrol etmenin önemli sakıncaları vardır.

Ceza çoğu kez itici uyarıcının (dayak, hakaret, yasaklama gibi) kullanılmasını gerekli kılabilir. İtici uyarıcıların kullanılması da birey de saldırganlık, korku, kin, nefret gibi duyguların oluşumuna zemin hazırlar. Ayrıca cezanın etkili olabilmesi için itici uyarıcının şiddeti gün geçtikçe artırılır.

Meselâ, sıkça yapılan hatalardan biri sudur: Çocuğun belirli bir davranışını kontrol etmek isteyen anne veya baba, dövme, bağırma gibi şiddet dolu itici uyarıcılar kullanırsa, bunlar başlangıçta etkili olmuş olsa bile zamanla çocuğun bu uyarıcılara alıştığı görülür. Ve ebeveynler dozu artırmak gibi kısır bir döngü içine girer.

Cezalandırılan davranışlar, bireye belirli sonuçlar sağlayan öğrenilmiş davranışlardır.

Ceza ile bir davranış bastırılmaya çalışılırken, bir başka istenmedik davranış ortaya çıkabilir. Meselâ, çok sevdiğimiz vazoyu kıran çocuğumuzu cezalandırıyorsak, bu davranışımızla çocuğumuza yalan söyleme davranışı kazandırabiliriz. Çocuk cezadan kaçmak için yalan söyleyecektir.

Ceza etkili olduğunda, ceza veren kişinin davranışları ödüllendirici bir nitelik kazanabilir. Bunun tabiî sonucunda, ceza veren kişi dikkatini, istendik davranışların kazandırılmasına yoğunlaştıracağı yerde, zamanla, yalnızca istenmedik davranışların bastırılmasına yoğunlaştırabilir. Bu sebeple ceza, eldeki tüm imkânlar denendikten sonra öncelikle istenmedik davranışların bastırılmasının kaçınılmaz olduğu durumlarda kullanılabilecek bir sistem olarak düşünülmelidir.

Şenay ÖZER

18.10.2006


Bir Ramazan geleneği: Güllaç

Malzemeler:

6 adet güllaç

3 su bardağı süt

1,5 su bardağı toz şeker

1,5 su bardağı nar tanesi

0,5 bardak ceviz içi

2 yemek kaşığı gül suyu

YAPILIŞI:

Sütün yarısı 1 su bardağı şekerle, yarısı da sade olarak ayrı ayrı kaynatılır ve soğumaya bırakılır.

Güllaçların sığacağı büyüklükte bir tepsiye kaynatılmış şekersiz süt konur. Güllaçlar birer birer bu süt içerisine daldırılır, hafif yumuşak bükülecek şekilde iken çıkarılır.

Herbir güllaç bohça katlar gibi katlanır. 4 köşe haline getirilir, içerisine 1/2 su bardağı toz şekerle karıştırılmış dövülmüş ceviz konur, cevizler görünmeyecek ve dökülmeyecek şekilde kapatılır ve alt üst edilerek derin yayvan bir tabağa dizilir.

Üstlerine şekerli süt dökülür. Kuru kalmaması için kenardan alınan sütle ıslatılır. Sütü tam olarak çektikten sonra bir servis tabağına alınır, gül suyu serpilir, nar taneleri ile süslenir. Servis yapılır. Afiyet olsun.

Not:

Güllaçların ıslatıldığında parçalanmaması için taze olmasına dikkat edilmelidir.

Güllaçların içine dövülmüş cevizin yanı sıra, dövülmüş fındık, fıstık, badem konduğu gibi kaymak, muhallebi, rendelenmiş pudra şekerli elma da konabilir.

18.10.2006


Ramazan başladığında çok sevinmiştim, bitiyor ona da seviniyorum

“Ramazan başladığında çok sevinmiştim ama şimdi bitiyor ona da seviniyorum” dediğimde sınıftakiler hep güldüler bana. Öğretmenimiz de şaşırdı. Ben de açıkladım: Öğretmenim ama başladığında gece sahura kalkacağımız için, biterken bayram geldiği için seviniyorum. Hem de insanlar Ramazan’da kötülük yapmadan yaşamayı öğreniyorlar, bayramda da o yüzden böyle oluyor. Herkes bir birine iyi davranıyor, ama bayramdan sonra tekrar unutuyorlar. Keşke her zaman bir Ramazan, bir bayram olsa da kimse birbiriyle küs kalmasa değil mi?

Fatma KAYA

18.10.2006


Kadir Gecesi’nin gündüzü

Enes b. Malik’ten (ra) rivayetle:

Peygamberimiz (asm), “Dört gece vardır ki, geceleri gündüzleri, gündüzleri de geceleri gibi (faziletli)dir. O gün ve gecelerde Allah Teâlâ, yağmur ve bereketi bol bol ihsan eder, insanları cehennemden azad eder, çok miktarda ihsanda bulunur. Bunlar; Kadir Gecesi ve sabahı, arefe gecesi ve sabahı, Berat Gecesi ve sabahı, cuma gecesi ve sabahı.” (Kenzu’l-Ummal”, No: 352l4, 12/322) buyurmuşlardır.

18.10.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004