Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 22 Kasım 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Aile

Bir kampanyaya ne dersiniz?

Bizim evde film çekilmesin!

Örümcek Adam’a özenen çocuk boğularak öldü! Adana’da, 11 yaşındaki Murat Ütün, dün akşam televizyonda izlediği ‘Örümcek Adam’ filminin kurbanı oldu. Filmin etkisinde kalıp, salonun tavanına ip asıp uçmaya kalkan Murat, ipin boynuna dolanması sonucu boğularak hayatını yitirdi. Ailenin 3 ay önce de, 10 yaşındaki kızlarını zehirli ishalden kaybetmiş olması acılarını daha da artırdı. (17.01.2006)

İzlediği filmden etkilenip intihar etti! “Denizli'de anne babasının akraba gezisine gitmesinden sonra kız kardeşi ile televizyon izleyen 9 yaşındaki ilkokul öğrencisi Zeki Özay, bir genç kızın hapla intiharından etkilendi ve annesinin ilaçlarını içerek intihara teşebbüs etti. Midesi yıkanan küçük Zeki son anda kurtarıldı.” Bir gün sonra, haberin devamı: “Taburcu olan Özay, evine döner dönmez televizyonun başına kuruldu. Babası ise Zeki'ye şiddet ihtiva eden filmleri yasakladı. Oğlunun hastalık derecesinde televizyona bağlı olduğunu belirten baba Mehmet Özay, “Onu televizyonun karşısından almak mümkün değil.” dedi.

Gaziantep'te, Ömer Demir isimli 10 yaşındaki çocuk, izlediği bir filmdeki intihar sahnesini canlandırırken hayatını kaybetti. (aa, 3.11.1997)

Kanada'da 14 yaşındaki bir çocuk (Sandy Charles), 10 kez üst üste izlediği dehşet filminin (Warlock) kahramanı gibi uçabilmek için 7 yaşındaki bir başka çocuğu (Jonathan Thimpsen) öldürdü, derisini yüzdü, yağını eritip içti. (Hürriyet, 20 Haziran 1996)

İngiltere'de 4 yaşındaki Andrew Brooks, sinemaya da aktarılan çizgi roman kahramanı Süpermen gibi uçmaya çalışırken öldü.(20.02.1999)

ABD'nin Dallas kentinde 7 yaşında bir çocuk, Televizyonda ABD'nin popüler sporu olarak gösterilen pankreas güreşlerini seyrettikten sonra 3 yaşındaki kardeşini kazayla öldürdü. Televizyondaki pankreasçılar gibi hareket eden çocuğun kardeşine büyük boy bir bez bebekle saldırdığı belirtildi. (aa, 01.07.1999)

ABD'nin Florida eyaletinde 9 yaşında bir kız çocuğu, Leonardo Di Caprio'nun başrolünü oynadığı “Demir Maskeli Adam” filmindeki prensese özenerek kendini asma rolü yaparken canından oldu. Polis, Jennifer Wood'un 60 santimetre yüksekliğindeki plastik bir kutu üzerinde, filmdeki prenses gibi ayakkabı bağıyla kendini asma rolü yaparken, dengesini kaybederek gerçekten asıldığının zannedildiğini bildirdi. Jennifer'ın annesi Carmen Wood, polise verdiği ifadede, 4 yaşından beri kızlarını sık sık çeşitli filmlerden sahneleri oynarken gördüklerini ve küçük kızın artist olmayı istediğini belirterek şöyle dedi: “Ancak şimdiye kadar gerçekle oyunu ayırt edebildiğini düşünmüştük.” (aa, 16.11.1999)

İki öğrencinin, en az 250 kişiyi öldürmeyi planladıkları ve eylemlerinin filmlere konu olmasını amaçladıkları öğrenildi. Harris ve Klebold doldurdukları video kasette, “İçinizden 250 kişiyi öldüreceğimizi umuyorum. Bombaları yerleştirdikten sonra saldırı anı gelinceye kadar geçen zaman, hayatımda sinirlerimin en bozuk olduğu zaman olacak. Saniyeler saatler gibi gelecek. Bekleyemiyoruz. Yönetmenler bizim hikâyemizi filme almak için yarışacaklar” dedi.” (13.12.1999, Time)

Almanya’da Hans Michael Weinfold adlı katil, korku filmi ‘Çığlık’daki gibi yüzüne iskelet maskesi takarak, 12 yaşındaki bir kızı 21 yerinden bıçaklayarak öldürdü. (28.01.2003)

Etkilenen sadece çocuklar mı dersiniz?

Üniversite öğrencisi Nurcan Kılıçsaymaz, filmlerdeki gibi bir yol izleyerek intihar etti. Genç kız, bileklerini kesip kanıyla duvara veda mektubu yazdıktan sonra, çantasının askısıyla kendini tavana astı. Genç kız hayatına son verirken duvara şarkı sözleri yazdı. (8.04.1998)

17 yaşındaki Ispanyol Jose Rabadan, bakışlarından, gülüşüne, saç stilinden giyimine kadar benzemeye çalıştığı Play Station kahramanı samuray kılıçlı Squall Leonhart'a hayranlığını cinayete kadar götürdü. Rabadan, satın aldığı samuray kılıcıyla anne, baba ve kızkardeşini öldürdü. (Hürriyet, 6 Nisan 2000)

ABD'de, bir mafya ailesinin anlatıldığı “Sopranolar” adlı diziye özenen 20 ve 15 yaşlarındaki iki erkek kardeş, annelerini öldürdükten sonra, başını ve ellerini baltayla kesti. Gözaltına alınan Jason Bautista (20), ifadesinde “Sopranolar” dizisinin bir bölümünde cesedi atmadan önce nasıl parçalanacağını izlediğini ve “ilham aldığını” kaydetti. (28.01.2003)

ABD'nin Los Angeles kentinde 16 yaşındaki Mario Padillo adlı genç seyrettiği korku filminin etkisinde kalarak 14 yaşındaki kuzeninin yardımıyla annesini 45 yerinden bıçaklayarak öldürdü. Padillo'nun arkadaşı Aaron Hernandez, mahkemede şunları söyledi: “Çığlık filmini (Wes Craven'ın yönettiği filmde, korku filmlerinin etkisinde kalan katiller, Azrail kılığına girerek çok sayıda genci vahşice öldürüyordu.) defalarca izlediğini biliyordum. Birgün bana gelip, o gün bir cinayet işleyeceğini, benim de katılmak isteyip istemediğimi sordu. Ben de reddettim. Sonradan, sözlerinde ciddî olduğunu öğrendim.” (aa, 27.06.1999)

Bir kısmını kendi gazete arşivimden, bir kısmını internetten, bir kısmını da Medya İmparatorluğu kitabından aktardığım, Türkiye’nin ve dünyanın yüzlerce yerinden gelen, bunlar ve benzeri binlerce haber bulmak mümkün… Kim bilir, belki şu saniyelerde bile bir örneği, yarın ki gazetelere haber olmak için yaşanıyordur.

Televizyon vazifesinin ötesine geçti

Medyanın görevlerine baktığımızda ilk sıralarda haber verme, kamuoyu oluşturma, eğitme, eğlendirme gibi özellikleri sayabiliriz. Televizyonun da ilk ortaya çıkış amacına baktığımda görevi bunlardır. Ancak toplumda yaşanan gelişmelere ve değişmelere baktığımızda görülüyor ki televizyon bunların ötesine çoktan geçmiştir. Artık toplumda model alınan bir birey durumundadır. Meselâ, eskiden çocuklarımız, gençlerimiz gördüğü, görebildiği ailesinden, çevresinden en fazla okulundan birilerini kendine model alarak gelişimlerini gerçekleştiriyorlardı. Ama artık durum çok farklı. Evimize, izlediğimiz televizyon programı sayısınca model giriyor. Üstelik sadece çocuklarımız değil , farkına varmadan bizler de bir çok sözü ve davranışı hayatımıza geçiriyoruz.

Bu yüzden artık kontrol altında tutulması gereken potansiyel bir tehdit durumundadır. “Bu televizyoncuların hiç vicdanı yok mu?” diyenler, “Bunlar nasıl adam, biraz toplumu gözetsinler, böyle şeyleri yayınlamasınlar” mı dediniz? Bir şeylerden vazgeçmek o kadar kolaysa haydi buyrun, irade koyan siz olun. Kapatın televizyonu, ya da değiştirin kanalı da bir görelim. Hiçte öyle konuşmak kadar kolay değil bu işler. Ayrıca yapımcılar da o kadar masum değil.

Yapımcılar masum değil, ne demek?

Yaklaşık bir yıl önce piyasaya bir kitap çıkmıştı: “Holiwood Operasyonları.”

Kitapta bir çok filmin nasıl da farklı amaçlarla yapıldığı anlatılıyor. Bir çoğunu izlediğim filmlerin senaryolarının (aralarında özellikle pentagonun yer aldığı) sponsorlar tarafından değiştirildiği, bu şekilde istenilen senaryo ile tüm dünyada istenilen mesajların filmler aracılığıyla iletildiği anlatılıyor. Bu senaryo değiştirmenin boyutu % 90 lara kadar çıkabiliyor. Meselâ, Vietnam’daki katliâmı anlatacak bir film birden bir kahramanlık hikâyesine dönüşebiliyor.

Bu gidişattan tüm dünya rahatsız

Yani verilen mesajlar aktarılan davranış kalıpları çoğunlukla bilinçli yürütülen stratejilerin bir parçası. Bunları üretenler de dahil olmak üzere, artık dünya bu gidişten rahatsız.

Meselâ, Clinton, yaşanan dehşet olayları üzerine bir ‘Ulusa Sesleniş’ konuşması yapma gereği duydu ve aynen şu ifadeleri kullandı: “Ailelere büyük görev düşüyor. Televizyonlarını kapatıp bilgisayar ekranında ne olduğuna bakmalı ve şiddete teşvik edici malzemeleri satın almamalılar. Medya ve eğlence sektörü de sorumluluğunun bilincine varmalı. Çocukları eğitmek için çok büyük bir gücünüz var. Tüm video oyunları ve sinemayı, sizin öz çocuğunuz izleyecekmiş gibi düşünüp, üretmenizi istiyorum.”

Ayrıca başta saydığımız olaylarda ki söz konusu şiddetin mağduru aileler de, bu filmleri üreten Hollwood’u mahkemeye verdiler.

Siz ailelerinizin bu oyuna

kapılmasına razı mısınız?

Tüm bu misallere baktığımızda televizyon kültürünün artık bir eğlence ve haber almaktan öteye geçtiği ortada. O artık aile ahlâkımızı, çocuklarımızın kişiliğini, toplum yapımızı etkileyen potansiyel bir tehdit. Artık dünyanın bir çok yerinde de tepkiler yükselmekte.

Peki siz ne yapacaksınız?

“Kaldırıp atalım” demek muhakkak ütopya olur. Ayrıca etiğe uygun yayın yapanlara haksızlık olur. Yapmamız gereken ortada: Televizyon izlemede kontrollü olmak.

Bunun yanında, rahatsız olduğunuz programlar yayınlandığında izlemediğimiz gibi, RTÜK 178 nolu şikâyet telefonunu bombardımana tutmaktır. Bunu yapalım ki çocuğumuzun okulda yan yana oturduğu sıra arkadaşı da, komşu çocuğu da bu etkiye maruz kalmasın.

Bizler medyanın bir parçası olarak, yine medyanın ayıplarını düzeltmek, toplum duyarlılığını geliştirme ve kamuoyu oluşturma vazifemizi yerine getirmek, bu konuda tepkimizi dile getirmek ve konuyu mümkün olduğunca gündeminizde tutmak adına: “Bizim Evde Film Çekilmesin!” kampanyası başlatıyoruz sayfamızda. Bu kapsamda her hafta televizyondaki dehşet haberlerinden birer örnekle hatırlatmalar yapacağız size.

Tek dileğimiz şu: Televizyon bizi ve sevdiklerimizi esir almadan, biz televizyon izlemedeki kontrolü elimize alalım. Toplum olarak bir televizyon izleme kültürü geliştirelim.

*Bu konudaki görüş ve tekliflerinizi: [email protected] adresimden bizlere ulaştırabilirsiniz.

Feyza Keleş GİZLİGİDER

22.11.2006


Eşiniz huriniz olsun istemez misiniz?

O cennetlerde gözleri eşlerinden başkasını görmeyen, tatlı bakışlı öyle güzeller vardır ki, daha önce cin ve insten hiç kimse kendilerine dokunmamıştır. (Rahman: 56.)

Yanlarında, kocalarından başkasının yüzüne bakmayan, yumuşak bakışlı, güzel gözlü, gün yüzü görmemiş yumurtanın pembe beyaz renginde eşleri de olacak. (Saffat: 48-49)

Onların beraberinde, gözleri kocalarından başkasını görmeyen yumuşak bakışlı, aynı yaşta güzeller vardır. (Sad: 52)

Gerçekten biz hûrileri apayrı biçimde yeni yarattık. Onları, bâkireler kıldık. Eşlerine düşkün ve yaşıt. (Vakıa: 35-36-37)

Hiç düşündünüz mü, Rabbimiz cennet hurilerini anlatırken ısrarla neden hep bu cümleleri kullanıyor? Sadece eşlerine has, gözleri sadece eşlerine bakan, sevgileri sadece eşlerine olan, eşlerinden başkasının kendilerine ne bakabildiği, ne dokunabildiği, ne de sevebildiği; göz nuru gönül sürûru huriler, eşler…

Düşünün bir; sevdiğinizi düşünün, bu dünyada size eş olan hanımlarınızı, kocalarınızı, evlerinizi, sevginizi düşünün. Nasıl bir sevgiyle sevildiğinizi düşünün. Rabbimiz hurileri anlatırken ısrarla bu kelimeleri kullanmasının sebebini muhakkak anlayacaksınız. İnsan eşinden hem dünyada, hem ahirette başka ne ister ki?

Eşinizin sadece sizi sevmesi, sadece size ait olması, size en güzel güveni vermesi, size verdiği sözü en güzeliyle tutması kadar insana huzur veren bir şey var mı şu dünyada?

Şimdi eşinize bir bakın, ama dikkatle: Eşiniz sadece sizin eşiniz, sevgisi sadece size. O yüzden işte sizin huriniz, eşiniz. İşte sizin cennetiniz eviniz. Eşiniz gözünüzün nuru gönlünüzün en güzel süruru. Eğlenceniz; eviniz, eşiniz, çocuklarınız. İşte bu yüzden dostlar, Rabbimiz size en güzel hediye olarak verdiği eşlerinizi, hep en güzel bir hediye, en güzel bir emanet olarak görmeli, korumalı, sevmeli ve bu sevgiyle dünyadaki cenneti yaşayıp, bu cennetle ahiretteki cennette koşmalı ve cennette eşlerinizin hurilerden daha güzel bir şekilde yine size eş olarak verileceği günü yaşamalısınız.

Birbirlerinizin gözünün içine bakarak söyleyin bunları. Söyleyin ki, dünyadaki cennet bahçeleri birden fark ettirsin size kendisini. Lütfen birbirinize hitaben şu sözleri söyleyin:

“Rabbimizden başkasına kul, Resûlünden başkasına ümmet, senden başkasına eş olmayacağım.”

22.11.2006


‘El âlem için yaşamaktan vazgeçin’

Ümraniye Belediyesi tarafından düzenlenen ‘Eşler Arası İletişim ve Mutlu Aile’ başlıklı seminerde konuşan kişisel gelişim uzmanı Fatma Taş, eşleri uyardı: “Doğrularınızla eşiniz arasında ‘korku kültürü’ oluşturmayın ve el âlem için yaşamaktan vazgeçin!”

Ümraniye Belediyesi Kültür Merkezi’nde yapılan ‘Eşler Arası İletişim ve Mutlu Evlilik’ konulu seminerde konuşan kişisel gelişim uzmanı Fatma Taş, konuyla ilgili önemli tesbitlerde bulundu. Taş, eşlerin kendilerine ait doğrular ve prensiplere sahip olduğunu hatırlatarak, her iki tarafın da bu konuda gerekli anlayışı göstermesi tavsiyesinde bulundu. ‘Hayır’ sözcüğünü kullanmasını bilmeliyiz’ diyen Fatma Taş, ‘eşler arası iletişimin önündeki en büyük sorunlardan birisi, içimizin hayır dediği bir şeye, dilimizin evet demesidir’ ifadesini kullandı. Fatma Taş, eşlere şu tavsiyelerde bulundu:

Bir eş olarak ‘ben’ kavramını geliştirin. Kendinizi anlamaya çalışıp, değerinizin farkına varın.

Kendi doğrularınız ve prensipleriniz olsun.

Önce kendinizi sevmeyi öğrenin ve eşinizden önce kendinizi ciddiye alın.

Kendinizi olduğunuz gibi kabul etmeyi bilin.

El âlem için yaşamaktan vazgeçin!

En büyük iletişim engeli ‘konuşmamaktır’. Eşinizle konuşun.

Eşinize doğrularınızı dayatmayın.

Eşinizle kendi doğrularınızın ortak noktalarını bulun.

Sahiplenme duygunuzu geliştirin. ‘Benim eşim, benim evim, benim yuvam’ kavramlarını önemseyin.

‘Ne biçim kadınsın’, ‘ne biçim adamsın’ ifadeleri ‘öz’ çizer. Öz çizmeyin ve özünüzü çizdirmeyin!

Sorunlarda, önce kendi sorumluluğunuzu sorgulayın. Önce kendinizi irdeleyin.

Tartışmalarda kurban aramayın.

İlişkilerinizin temelinde saygı olsun. Temelinde saygı olmayan aile uzun ömürlü olmaz.

Birbirinizi çok eleştirmeyin. Eleştirilerinizi dozunda bırakın.

Hatayı arayın, hatalıyı değil.

İlişkilerde ses tonunuza ve sözcüklerinize dikkat edin.

Birbirinizi değiştirmekten vazgeçin. Birbirinizi olduğunuz gibi kabul etmeyi öğrenin.

Önce dinleyin. Dinlemeyi prensip edinin.

22.11.2006


Türk kahvesi nasıl pişirilir?

Türk Kahvesi, tadı damakta en uzun süre kalan kahve türü. Tüm yönleriyle, sağlık şartlarına tam uygun kahve.

Pişirilip servis edilen Türk Kahvesinin telvesi fincanın dibinde kalır, içilmez. Bu da sağlıklı oluşunun göstergesi.

Türk Kahvesi Türkiye'de yetişmeyen 'Arabica' türü, yüksek kaliteli çekirdeklerden üretiliyor. O eşsiz tadını koruyabilmesi için, kavrulduktan hemen sonra tüketilmeli ya da aromasını koruyacak şekilde paketlenmelidir.

Lezzet taktikleri

İçme suyunu fincanla ölçerek cezveye koyunuz.

Her fincan için iki çay kaşığı kahve (5 gr), iki çay kaşığı şeker (arzuya göre) ilâve ediniz.

Kısık ateşte kahve ve şekeri iyice karıştırınız.

Bir süre sonra kabaran köpüğü fincanlara pay ediniz.

Kalan kahveyi bir taşım daha pişiriniz ve fincanlara boşaltınız.

Türk Kahvesi sunulurken yanında su verilmesi gelenektir. İçilen su ağzı kahve lezzetine hazırlar.

Kübra SAĞLAM

22.11.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004