Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 29 Kasım 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Haberler

 

Çiçek: 301 kalksın diyenler azalıyor

Adalet Bakanı Cemil Çiçek, TCK 301. madde için ‘Tümüyle kalksın’ diyenlerin sayısının giderek azaldığını ileri sürerek, “Artık, ‘Değişiklik olsun’ diyenler var. Değişiklik ne anlam ifade edecekse onun hepsi geldikten sonra gerçekten değiştirmiş olmak için değiştirmek yerine, maksadı hasıl edecek bir değişiklik olabilecekse ona da iyiniyetle bakarız. Henüz herkesten bu noktada bir değerlendirme raporu gelmedi” dedi.

Cemil Çiçek, Bakanlar Kurulu toplantısından sonra yaptığı açıklamanın ardından basın mensuplarının sorularını cevaplandırdı. Çiçek, Finlandiya’daki Kıbrıs görüşmeleri ve AB’nin Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn’in açıklamaları ile ilgili olarak şunları söyledi:

‘’Müzakerelerin kesilmesi için biz herhangi bir sebep görmüyoruz. Çünkü Türkiye-Avrupa birliği ilişkileri derinliği olan ilişkilerdir.Kıbrıs konusu da AB’nin ön şartı değildir. Çünkü müzakerelerin başlatılması ve sürdürülmesi bizim kanaatimize göre Kopenhag Siyasi Kriterleri ile ilgili bir durum. Dolayısıyla Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri iki tarafın da menfaatinedir. Böyle spesifik olaylara takılarak iki de bir ‘İlişkiler kesildi, dünyanın sonu geldi, artık bundan sonra bu işler olacak ya da olmayacak’ şeklindeki bir tartışma bence bu ilişkilere zarar verir. Bundan her iki taraf da zarar görür.

Herkesin bu müzakere süreci içerisinde olup bitenleri soğukkanlılıkla değerlendirmesi lazım. Neticede bir müzakere yapıyoruz. Müzakerelerin getirisi var, götürüsü var. Söylenebilecek olanları var, söylenmeyecek olanları var. Ama bu müzakereler her halükarda sürdürülecektir. Biz şahsen Hükümet olarak da bu müzakerelerin kesilmesi için bir sebep görmüyoruz. Bunun doğru olmadığı kanaatini de taşıyoruz.

Türkiye, şu ana kadar kendi yükümlülüklerini yerine getirmiş. Getirmeye de devam ediyor. Bunların hepsinin bittiğini söyleyemeyiz. Ancak hem yasal düzenlemeler, hem yapılan düzenlemelerin uygulanması ile ilgili ve bundan sonra yapılacaklarla ilgili Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükümeti olarak kararlılığımızı sürdürüyoruz. Kıbrıs konusunun böylesine bir derinliği olan ve iki tarafın da yararına olan bir ilişkiyi torpillemesi, bunu engellemesi her iki tarafın da zararınadır. Bu çok doğru bir şey değildir.Türkiye bu konudaki tavrını çok net olarak ortaya koymuştur. Türkiye çözümden yanadır. Çözümden yana olduğunu da 24 Nisan referandumunda ortaya koymuştur. Bu kadar tutumu, tavrı net olan bir ülkenin müzakere sürecinde şu veya bu şekilde değerlendirmesini de biz şahsen yanlış buluruz. Onun için bizim de kanaatimiz bu müzakerelerin devam edeceğidir, etmesi gerektiği yönündedir.’’

301. MADDE

Çiçek, TCK’nın 301. Maddesine ilişkin sivil toplum örgütlerinin getireceği önerilerle ilgili bir soruyu şöyle cevaplandırdı:

‘’Raporlar gelecek herhalde. Arzu eden bu konudaki görüşlerini gönderiyor. Basın Konseyi, İstanbul Gazeteciler Cemiyeti rapor gönderdi. Daha önce ‘Bu madde kaldırılsın’ diyordu ama gelen şekliyle kaldırılmasından ziyade değişiklik yönünde bir temayül olduğu ortaya çıkıyor bu raporda.Onun dışında ‘Hiç kaldırılmasın’ diyen 264 kuruluş geçtiğimiz hafta bizi ziyarete gelmişti. Ama esas Sayın Başbakan’ın İstanbul’da yaptığı toplantıyla ilgili olarak bize bir teklif gelmedi. Bir üniversitemiz, ‘Bu teklifleri biz de görelim, biz de çalışma yapalım, katkı sağlayalım’ diye geçtiğimiz günlerde beni telefonla aradılar.Giderek olay şu istikamete gelmiş oluyor; ‘Tümüyle kalksın’ diyenlerin sayısı giderek azalıyor. Artık, ‘Değişiklik olsun’ diyenler var. Değişiklik ne anlam ifade edecekse onun hepsi geldikten sonra gerçekten değiştirilmiş olmak için değiştirmek yerine, maksadı hasıl edecek bir değişiklik olabilecekse ona da iyi niyetle bakarız. Henüz herkesten bu noktada bir değerlendirme raporu gelmedi.

PAPA’NIN ZİYARETİ

Cemil Çiçek, Papa 16. Benediktus’un Türkiye ziyaretinin ‘’Medeniyetler İttifakı’’ açısından önemi konusunda sorulan bir soru üzerine de şunları kaydetti:

‘’Türkiye Medeniyetler arası işbirliğinden, diyalogdan yanadır. Bunun için de çok ciddi çabalar sarf etmektedir.Papa’nın ziyareti de bu anlamda önemli bir fırsat olabilir. Tabii buradan verilecek mesajlar önemli, buradan açıklanacak hususlar da önemli.’’

/ ANKARA

29.11.2006


 

Kin ve nefret yakışmaz

Papa ile yaptığı görüşmeyi anlatan Başbakan Erdoğan, “Papa’nın Hz. Muhammed’le ilgili sözleri gündeme geldi mi?” sorusu üzerine “Geçmişe takılıp kalamayız, bize kin ve nefret yakışmaz, bardağın dolu tarafına bakmak zorundayız” dedi. Ziyaretin dünyaya hoşgörü mesajı verilmesi bakımından son derece önemli olduğunu belirten Erdoğan, “İslâmın barış ve hoşgörü dini olduğunu anlattım. Kendileri de bunu paylaştıklarını ifade ettiler” dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Papa 16. Benediktus’a İslâmın bir barış, hoşgörü ve sevgi dini olduğunu ifade ettiklerini belirterek, O’nun da bunu paylaştığını söyledi.

Erdoğan, NATO Zirvesi için Letonya’ya hareketinden önce düzenlediği basın toplantısında, Papa 16. Benediktus ile gerçekleştirdiği görüşmeye ilişkin açıklamalarda bulundu. Başbakan Erdoğan, ‘’Aramızdaki farklılıkların ön plana çıkarılmaya çalışıldığı böyle bir dönemde Sayın Papa’nın nüfusunun çoğunluğu, yüzde 95’i gibi bir oranı Müslüman olan demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye’ye yaptığı bu ziyareti hem zamanlı ve hem de önemli buluyorum’’ dedi. Erdoğan, Papa’nın ziyaretini, Medeniyetler İttifakı Zirvesi’nde verdikleri mesajları pekiştirecek olması bakımından da önemli bulduğunu vurguladı.

“DEKLARASYONU İSTEDİ’’

Görüşme sırasında Papa’nın da bunu desteklediğini ve aynı kanaate sahip olduğunu dile getirdiğini ifade eden Erdoğan, Papa’nın ayrıca sonuç deklarasyonunu da görmek ve almak istediğini söylediğini anlattı. Erdoğan, deklarasyonu en kısa sürede kendisine ulaştıracaklarını söylediğini belirtti.Siyasiler başta olmak üzere kanaat önderlerinin ve dini liderlerin özellikle dünya barışına katkı için verdikleri mesajların çok önemli olduğunu gündeme getirdiğini ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:

‘’Özellikle de tabii bu sözlerimiz, bu mesajlarımız, hakikaten toplumları, milletleri küresel barışa katkı noktasında inanıyorum ki, olumlu ya da olumsuz istikamette etkileyebiliyor. Ve bunu da yine Sayın Papa ile paylaştım. Bu çerçevede yine geleneksel misafirperverliğimiz çerçevesinde en iyi şekilde ağırlanması için gerekli hazırlıkları zaten Türkiye olarak yapmış durumdayız ve kendilerine bir kez daha ‘hoş geldiniz’ diyorum. Ziyaretinin dünya barışı adına verimli geçmesini diliyorum.’’

“BARDAĞIN DOLU

TARAFINI GÖRÜYORUZ’’

Erdoğan, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını da cevapladı. Papa 16. Benediktus ile yaptığı görüşmenin içeriğine ilişkin bir soru üzerine Erdoğan, şunları söyledi:

‘’Kendilerine İslam’ın bir barış, bir hoşgörü dini olduğunu, bir sevgi dini olduğunu ifade ettik. Kendilerinin bunu paylaştığını gördük. Dolayısıyla bakışımız, sürekli olarak bardağın dolu tarafına yöneliktir. Biz zaten böyle bir medeniyetin mensuplarıyız. Küresel barış ve özellikle İslam’a yönelik olumlu ifadeleri kendisinden duymuş olmak da benim için bugünkü görüşmenin tamamıyla olumlu yansımasıdır. Biz daha önce de bu konularla ilgili açıklamalarımızı yaptık. Hep geleceğe bakacağız. Bildiğiniz gibi bizler hiçbir zaman kin ve nefret üzerine geleceğimizi inşa etmiyoruz.’’

“TRABZON’DAKİ OLAY

NEDENİYLE BAŞSAĞLIĞI DİLEDİM’’

Trabzon’da meydana gelen olay sebebiyle Papa 16. Benediktus’a başsağlığı dileklerini de ilettiğini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:

‘’Kendileri, bunun asla İslâmdan kaynaklanan veya bir Müslüman’ın bir Hristiyan’a bakışından kaynaklanan olay olmadığını, bunun münferit bir olay olduğunu, asla bununla ilgili olarak da ‘Ne Müslümanları ne de İslâm dünyasını bizim karalama anlayışımız olamaz’ istikametinde düşünceleri oldu. Bunu da bir örnek olarak sizlere böylece ifade etmiş olayım.’’

Papa 16. Benediktus Türkiye'de

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in resmi davetlisi olarak Türkiye’ye gelen Vatikan Devlet Başkanı ve katolik dünyasının ruhani lideri Papa 16. Benediktus, Esenboğa Havalimanı’nda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından karşılandı. Papa 16. Benediktus, Ankara’daki temaslarına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile havalimanında görüşerek başladı. Papa, Başbakan Erdoğan ile görüşmesinin ardından Anıtkabir’i ziyaret etti. Daha sonra ‘’Vatikan Devlet Başkanı’’ sıfatıyla Cumhurbaşkanı Sezer tarafından Çankaya Köşkü’nde resmi törenle karşılandı. Burada Sezer ile bir araya gelen Papa, daha sonrü Camlı Köşk’te Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’i kabul etti. 16. Benediktus, daha sonra Diyanet İşleri Başkanlığı’na geçerek, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu ile görüştü. Papa, Ankara’ya yaptığı resmi ziyaret çerçevesinde, akşam da Vatikan’ın Ankara Büyükelçiliği’nde Ankara’daki misyon şeflerini kabul etti.

Geceyi Ankara’da geçiren Papa, bugün sabah İzmir’e gidecek ve Selçuk’taki Meryem Ana Kilisesi’nde ayin yönetecek. Papa 16. Benediktus, daha sonra İstanbul’a geçecek ve Fener Rum Patrikhanesi’ni ziyaret edecek. Papa 16. Benediktus, yarın Fener Rum Patrikhanesi’ndeki ayine katılacak, ardından da balkondan halkı selamlayarak, hitap edecek. Papa, aynı gün Ayasofya Müzesi ile Sultanahmet Camisi’ni ziyaret edecek. 16. Benediktus, 1 Aralık Cuma günü, İstanbul’daki Holy Spirit Katedrali’ndeki ayini yönetecek ve öğleden sonra Türkiye’den ayrılacak.

Basın ordusu takip ediyor

Ziyareti izlemek üzere yaklaşık 2 bin basın mensubu akredite olurken, Papa’nın Ankara ziyareti sırasında yerli ve yabancı basın mensuplarının çalışmasını kolaylaştırmak amacıyla Hilton Oteli Çankaya Salonunda basın merkezi açıldı. Papa’nın programının küçük mekanlarda gerçekleşecek bölümlerini sadece TRT ve Anadolu Ajansı izleyecek.

Türkiye'nin ağırladığı 3. papa

Papa 16. Benediktus, Türkiye’yi ziyaret eden üçüncü Papa oldu. Türkiye, daha önce 1967’de Papa Altıncı Paul, 1979’da ise Papa İkinci Jean Paul’u ağırlamıştı. Gerek Altıncı Paul, gerekse İkinci Jean Paul, Türkiye’yi temel itibariyle Fener Rum Patrikhanesinde Aziz Andreas Yortusuna katılma amacıyla ziyaret etmişlerdi.

Papa alarmı hizmetleri aksattı

Ankara Emniyet Müdürlüğü, Papa 16. Benediktus’un ziyareti çerçevesinde aldığı yoğun güvenlik tedbirleri sebebiyle personel sıkıntısı yaşadığı için bazı hizmetleri veremiyor.

Papa’nın dün öğleden sonra başlayan Türkiye ziyareti sırasında en üst düzeyde güvenlik tedbirleriyle korunuyor. Gezinin ilk ayağı Ankara’da polis, 11 Eylül saldırıları, Irak işgali ve İstanbul’da meydana gelen patlamalardan sonra Türkiye’ye gelen ABD Başkanı George W. Bush’un, 2004’teki NATO Zirvesi öncesinde yaptığı Türkiye gezisinde alınan tedbirlerin aynısını Papa için de uygulandı.

Bu arada, Ankara Emniyet Müdürlüğü, Papa’nın gelişi dolayısıyla çalışma sistemini, 12 saat çalışma, 12 saat dinlenme esasına göre yeniden düzenledi. Dün sabah erken saatlerden itibaren yaklaşık 3 bin polis Papa’nın programı çerçevesinde Ankara’nın çeşitli noktalarında görevlendirildi. Bu çalışma sistemi sebebiyle Trafik Tescil Şube Müdürlüğü, Pasaport Şube Müdürlüğü ve Silah Ruhsat Şube Müdürlüğünde görev yapan memurlar da koruma tedbirleri çerçevesinde görevlendirildi. Bu şubelerde personel yetersizliği dolayısıyla bugünden itibaren bugün öğle saatlerine kadar hizmet verilemeyecek. Bu şubelerde, önceden başvuru sonucu işlemi tamamlanmış belgelerin teslimatı yapılıyor.

İstanbul'a kriz merkezi

Papa 16. Benediktus’un İstanbul’a yapacağı ziyaret süresince görevli olacak kriz merkezi, İstanbul Vali Yardımcısı Ergun Güngör başkanlığında faaliyete geçti. İstanbul Emniyet Müdürlüğünün Vatan Caddesindeki yerleşkesinin A Bloğunda toplanan kriz merkezinde, polis, jandarma, MİT, belediye ve sağlık kurumlarından temsilciler yer alıyor. Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu’ndan da (MOBESE) yararlanarak 24 saat esasına göre görev yapacak kriz merkezi, Papa’nın kentten ayrılmasıyla çalışmalarına son verecek.

/ ANKARA

29.11.2006


 

Marovitch: Ziyaret barışa vesile olsun

Papa’nın Türkiye ziyaretini Yeni Asya’ya değerlendiren Vatikan Büyükelçiliği İstanbul Temsilcisi George Marovitch, “Umudumuz, bu ziyaretin, insanlık için barışın gelmesine ve bütün dinler arasında diyaloga vesile olmasıdır. Biz bu ziyaretin, bütün inananlar için hayırlara vesile olmasını dileyelim” dedi.

Vatikan Büyükelçiliği İstanbul Temsilcisi George Marovitch, Yeni Asya’ya yaptığı açıklamada, Papa 16, Benediktus’un Türkiye ziyaretinin insanlık için barışın gelmesine ve bütün dinler arasında diyaloğa vesile olmasını umut ettiklerini söyledi. “Biz bu ziyaretin, bütün inananlar için hayırlara vesile olmasını dileyelim” diyen George Marovitch, Papa’nın, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı ziyaretinin ve her iki dinin temsilcilerinin burada vereceği mesajların çok önemli olduğunu belirtti. Marovitch, basında yazılıp çizilen olumsuz senaryoları doğal karşılamadığını belirterek, “Herkes aynı fikirde olacak diye bir şey yok çünkü. Neticede evvelki Papa’da için de böyle şeyler olmuştu” diye konuştu. Cevşen’ül Kebir duasının önemine de dikkati çeken Marovitch, fırsat olursa Cevşen’i Papa’ya hediye edeceğini, ama önemli olanın o duâyı hayatında yaşamak olduğunu kaydetti.

Yeni Asya / İSTANBUL

29.11.2006


 

Ağar: Asker gibi düşünmüyoruz

DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, Türkiye’nin terör meselesini aşabilmesi için tüm imkânların bugün mevcut olduğunu belirterek, ‘’Asker gibi, ‘Biz sonuna kadar öldüreceğiz, kimseyi bırakmayacağız’ diyen bir siyaseti benim anlayabilmem mümkün değil’’ dedi.

Ağar, Ege Anadolu Sivil Toplum Birliği’nin düzenlediği ‘’Orta Doğu ve Türkiye’’ konulu toplantıda yaptığı konuşmada, çok konuşulan ‘’dağda silâhla gezeceğine düz ovada siyaset yap’’ sözüne ilişkin açıklamalarda bulundu. Türkiye’nin, Ortadoğu’da yaşanan sorunlar karşısında, dünya siyaset platformunda etkin bir güç olarak yer alabilmesinin, ancak kendi içindeki meseleleri aşabilmesine bağlı olduğunu belirten Ağar, ‘’Türkiye’nin 1979 yılından bu yana terör belâsıyla mücadele ettiğini ve artık bu meseleyi çözmesinin zamanının geldiğini’’ söyledi. Terör sorununun çözümü için bugün artık çok ciddî bir platformun oluştuğunu ifade eden Ağar, bu platformun, ‘’artık kan dökülmesini istemeyen bölge insanı ve Türk halkının onca tahrike rağmen bir arada yaşama iradesini sürdürmesi’’ olduğunu belirtti. Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde geçmişte de bölgede benzer silâhlı ayaklanmaların var olduğunu, ancak Cumhuriyet’i kimsenin silâhla yenemediğini ve yenemeyeceğini dile getiren Ağar, ‘’Böyle bir gerçek ortadadır. Cumhuriyet, bu meselenin üstesinden gelerek kendisinin var olduğu bu coğrafyada gücünü artırarak, dünya siyaset dünyasında daha güçlü bir etkinliği nasıl sağlayacağı cevabını kendi kendisine verecektir’’ diye konuştu.

Bu sorunun cevabının, ip uçlarının, Türk siyasî, devlet ve toplumsal hayatında gizli olduğunu ifade eden Ağar, Celal Bayar’ın Demokrat Parti Genel Başkanlığı yaptığı dönemde Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün karşı görüşüne rağmen, doğu ve güneydoğuda parti teşkilâtlanmasına giderek, demokrasiyle cumhuriyeti milletin malı haline getirdiğini bildirdi.

‘’ÇÖZÜM İRADESİ GÖSTERİLEMEDİ’’

Terör hareketinin en yoğun olduğu 1992-93 döneminden sonra kendisinin de içinde yer aldığı mücadeleyle belirli bir durgunluğun sağlandığını ifade eden Ağar, şunları kaydetti:

‘’Bunu başardıktan sonra ortaya çıkan tablo, meselenin ertelenmesi şekline dönüştürülmüştür. Mücadeleden nasip almayan siyasî tablonun, onu takip eden dönemler içerisinde ortaya koydukları yaklaşım tarzı, meseleyi nihayete erdirecek seviyeye gelmesine yardımcı olmamıştır. Ben siyasete hizmet eden hiç kimsenin kötü niyetli olduğunu düşünmem, ancak iyi niyetle, netice almak başka başka işlerdir. Bu tür meselelerde netice almanın temelinde, olayı canlı yaşamak, içinde var olmak ve meseleyle çözüm tekniklerinizin sürekli olarak gündemde olması ve uygulanabilir olması lâzım.’’

Tarihi itibariyle bakıldığında, Türkiye’nin, düşmanlık üreten bir milliyetçiliğin sahibi olmadığını ve olmayacağını söyleyen Ağar, şöyle devam etti:

‘’Türkiye husûmet üreten bir siyasetin sahibi olamaz. Türkiye, küçük siyasi çıkarlar için ülkenin birikimlerle dolu tarihsel çizgisine, ülkenin imparatorluk vizyonuna ters siyasî söylemlere sahip olamaz. Bunların örnekleri 1980 öncesinde görüldü. Bunlar, Türkiye’nin binlerce evladının can kaybına yol açan iç çatışmalarla sonuçlandı ve bunu o süreçten gelişen bir yapı, etnik milliyetçilik temelinde PKK gibi bir terör belâsı, Türkiye’yi 31.senesinde hâlâ uğraştırmaya devam etmektedir.’’

“DEMOKRASİ VE HUKUK İÇERİSİNDE AŞILACAK”

Ağar, terör sorunun çözümünün, bugün ‘’Türkiye, ABD ve Irak’’ arasında kurulan 3’lü yapı ile dış güçlerin inisiyatifine bırakıldığını ileri sürerek, hükümeti eleştirdi. Türkiye’nin bu meseleyi kendisinin aşması gerektiğini vurgulayan Ağar, şunları kaydetti:

‘’Türkiye, kendi Güneydoğu Bölgesi’ndeki meselesini kendi aşacaktır. Ne Amerika, ne Irak, ne şu, ne bu. Türkiye bunu, demokrasi ve hukuk içerisinde aşacaktır. Bu niye bu kadar uzun sürüyor, 31 senedir bir türlü bitmiyor? Burada terörist üreten bir mekanizma var. Bu mekanizmayı Türkiye’nin ortadan kaldırması lâzım. Dağlara devamlı aşağıdan adam geçiyor, devamlı yukarı çıkıyor. Oradaki hayat ortalama 7-8 sene. 17-18 yaşında çıkan 25-26 yaşında bir türlü hayattan uzaklaşıyor. Geri kalan merkez komite yöneticileri, onlar 55 yaşını geçti hepsi. Onlar hiçbir şeyin içinde değiller. Diyarbakır’a inip bakıyorsun, nüfusun yüzde 47’si 15 yaşın altında. Bunun 200-300 bini erkek çocuğu ve 5 sene sonra 150 bin civarında 19 yaşında, dinamit gibi insanlar sokaklarda olacaklar, bir yerlerde olacaklar.’’

“YAŞANANLARDAN SİYASET DERS ÇIKARMALI’’

Terör sorununun sonlandırılması yönündeki iradenin hiç bir siyaset tarafından görmezlikten gelinemeyeceğini söyleyen Ağar, şöyle devam etti:

‘’Bu iradeyi hiçbir siyaset görmezlikten gelemez. Asker gibi, ‘Biz, sonuna kadar öldüreceğiz, kimseyi bırakmayacağız’ diyen bir siyaseti benim anlayabilmem mümkün değil. Elinden silâh bırakmayanın, bomba bırakmayanın tabi muhatabı askerdir. Bunu söylememe gerek var mı? Demokratik bir ülkede suçun karşılığında ceza vardır, hüküm vardır. Bunların hepsi yerli yerinde olacaktır. Ama bir alan açılmıştır ve bu alan, artık Türkiye’de terör, şiddet olmasın arzusu içindeyse, Türkiye siyaseti bunu değerlendirmek zorundadır.’’

Siyasetçinin dilinde ölüm olmaz

Mehmet Ağar, Türkiye’de siyaset yapanların, ülke yönetiminde bulunanların ve sağduyu sahibi herkesin, terörün en yoğun yaşandığı dönemlerde yakalanan başarıda güvenlik güçlerinin arkasında yer alan bölge insanının bulunduğunu ve ülkenin diğer bölgelerinde yaşayan insanların da birlikte yaşama iradesini hiç bir zaman kaybetmediği gerçeğini unutmaması gerektiğini söyledi. Tüm bunların çözüm için büyük önem taşıdığını ifade eden Ağar, şöyle konuştu:

‘’Şimdi bütün bu tarihsel gerçeklerden eğer siyaset kendisine bir ders çıkarmıyor da, elbette bir güvenlik gücü üst düzey yöneticisinin, bir emniyet genel müdürünün, bir emniyet müdürünün, bir valinin söyleyeceği ve bir askeri komutanın söyleyeceği gibi ‘Son terörist ölünceye kadar mücadeleye devam edeceğiz’ lafını siyasetçi söylüyorsa, bunda siyaset diye bir şey yoktur. Siyasetçinin dilinde ölüm olmaz. Siyasetçinin dilinde yaşam olur, yaşatma olur, huzur olur, kardeşlik olur, insanlık olur.’’

/ İZMİR

29.11.2006


 

Cumhuriyet savcısı intihar etti

Ardahan Cumhuriyet Savcısı Fikret Sümbül’ün beylik tabancasıyla intihar ettiği bildirildi.

Edinilen bilgiye göre, Cumhuriyet Savcısı Sümbül (44), Yeni Mahalle Adliye lojmanlarındaki evinde gece saat 01.30’da beylik tabancasıyla kafasına ateş ederek intihar etti. İntihar sebebi henüz belirlenemeyen Sümbül’ün cenazesi, otopsi için Trabzon’a gönderildi. Cumhuriyet Savcısı Sümbül’ün 4 çocuk babası olduğu öğrenildi. Olayla ilgili soruşturma sürdürülüyor.

/ ARDAHAN

29.11.2006


 

Çakıcı’ya 19 yıl

Uludağ’da, 1995 yılında eski eşi Nuriye Uğur Kılıç’ı öldürttüğü iddiasıyla yargılanan Alaattin Çakıcı, 19 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesindeki dâvânın karar duruşmasında, tutuklu bulunduğu Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevinden getirilen Alaattin Çakıcı hazır bulundu. Mahkeme heyeti, Çakıcı’yı, 19 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırdı.

/ BURSA

29.11.2006


 

YAŞ yarın taplanıyor

Yüksek Askeri Şûrâ’nın (YAŞ) bu yılki ikinci olağan toplantısı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında yarın yapılacak.

Genelkurmay Başkanlığı Karargahı Çakmak Salonu’ndaki toplantıda, başta Türk

Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) personel, eğitim, disiplin konuları olmak üzere planlı faaliyetlerle ilgili değerlendirmelerde bulunulacak. Şûrâ çalışmalarının tamamlanmasının ardından alınan kararlar, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in onayına sunulacak. Kararlar, daha sonra, Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği tarafından duyurulacak.

/ ANKARA

29.11.2006


 

Pakistan’dan teşekkür ziyareti

MÜSİAD’ın düzenlediği fuara katılmak ve deprem sonrası Pakistan’a yardım yapan sivil toplum kuruluşlarına teşekkür ziyaretinde bulunmak üzere Türkiye’ye gelen Keşmir Danışma Merkezi Genel Müdürü ve Cemaat-i İslâmî eski Milletvekili Abdürraşit Türabi, “Bu kadar büyük bir felâketin ilk aşaması atlatıldı. İlk gelen ülke Türkiye’ydi, çok etkilendik” dedi

Keşmir Danışma Merkezi Genel Müdürü ve Cemaat-i İslâmî eski Milletvekili Abdürraşit Türabi, 2005'in Ekim ayında Pakistan'da yaşadıkları depremde yardıma gelen ilk ülkenin Türkiye olduğunu belirterek, "Bundan çok etki-lendik, ancak depremle birlikte yüz senelik emeklerimiz de yok oldu, yardımların devamını bekliyoruz" dedi.

Keşmir Danışma Merkezi Genel Müdürü ve Cemaat-i İslâmî eski Milletvekili Abdürraşit Türabi, Hope Foundation Genel Müdürü Halid Mahmud Han, Read Foundation Müdürü Nisar Ahmed ve Türkiye Sorumlusu Ubeyd Er-Rahman, Türkiye programları kapsamında gazetemizi de ziyaret etti. Dış Haberler Müdürü Mustafa Özcan ile görüşen ekip deprem sonrası Pakistan’daki durum hakkında bilgi verirken, Keşmir’in sorunlarından da bahsetti.

Azad Keşmir’de bir süre Cemaat-i İslâmî Milletvekilliği de yapmış birisi olan Keşmir Danışma Merkezi Genel Müdürü ve Kudüs Enstitüsü Mütevelli Heyeti Üyesi Abdurraşit Türabi, Özcan’la yaptığı görüşmede, MÜSİAD fuarına katılmak, Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarına teşekkürlerini iletmek üzere Türkiye’ye geldiklerini belirtirken, ziyaretlerinde, Hindistan işgali altındaki Keşmir’i de hatırlatmak istediklerini belirtti.

REHABİLİTASYON DA BİZİM İÇİN ZOR

“Pakistan’da yaşadığımız depremin ardından Türkiye’den gelen sivil toplum kuruluşlarının yaptıkları faaliyetlerden çok etkilendik. Bildiğiniz gibi, depremde seksen bin kişi hayatını kaybetti. Beş milyon nüfusa sahip olan otuz dört bin mil karelik bölge etkilendi. Tabiî etkiler uzun süreli oluyor. Bu mesafede okul, üniversite, cami, evler, her şey yıkıldı. Bu kadar büyük felâketin ilk aşaması atlatıldı. İlk gelen ülke Türkiye’ydi, çok etkilendik” şeklinde konuşan Türabi, depremin oluşturduğu hasarları giderme çalışmaların da artık rehabilitasyon aşamasında olduklarını söyledi. Bu aşamanın kendileri için büyük bir zorluk içerdiğini vurgulayan Türabi, “2005’in Ekim ayında yaşadığımız depremde insanların yüz senelik emeği yok olmuştur. Ayakta durmaları çok zor. Onun için yardımların devamını istiyoruz” dedi. Hâlâ insanların büyük kısmının çadırlarda yaşadığını anlatan Türabi, özellikle eğitim kurumlarının yeniden hayata geçmesi için yardım beklediklerini ifade etti.

İŞGAL ALTINDAKİ KEŞMİR’DE

ZULÜM DEVAM EDİYOR

“Keşmir’de başka bir sorun da var. Yarımız öbür tarafta. Hindistan’ın işgali altında, orada zulüm devam ediyor” sözleriyle konuşmasını sürdüren Türabi, Keşmir’in Hindistan sınırlarında kalan kısmının Pakistan’la birleşmesi yönünde Birleşmiş Milletler’de mahkeme kararları olmasına rağmen, Hindistan işgalinin devam ettirdiğini hatırlattı.

İşgal altındaki Keşmir halkının kendi oy kullanma hakkına sahip olması gerektiği şeklinde BM kararları olduğunu söyleyen Türabi, “Biz kendi üstümüze düşeni yapıyoruz. İsteğimiz, İslâm ülkelerinin de destekçi olması” dedi. Keşmir meselesi sebebiyle Pakistan ve Hindistan arasında üç savaş yaşandığını da hatırlatan Türabi, “Eğer bu sorun çözülmezse, gelecekte de tekrar savaş çıkabilir. Çünkü iki ülke de nükleer güce sahiptirler. Bu bölge ve bütün dünya tehlikeye girer. Bu sorunun çözülmesi lâzım” sözleriyle konunu acil çözüm beklediğini vurguladı.

“Çözümü nerede görüyorsunuz?” sorumuza ise Türabi, “Hindistan’a baskı yapılması lâzım. Uluslar arası topluluk Keşmir halkının söz sahibi olmasına katkıda bulunmalı. Ayrıca Müslüman ülkeler de arka çıkmalı. Türkiye’ye bu konuda önemli görevler düşüyor. Çünkü Türkiye şu anda İKÖ’nün önemli bir üyesidir. Dolayısıyla uygun bir rol oynayabilir. Türkiye asırlardır bütün İslâm âleminin önderliğini yapmıştır. O açıdan bir Türkiye’den destek bekliyoruz” şeklinde bir cevap verdi.

KENDİMİZİ YALNIZ ZHİSSEDİYORUZ

Pakistan’ın Keşmir üzerinde var olan politikasını Müşerref’in de desteklediğini, fakat kendilerinin Pakistan’dan daha çok destek beklediklerini aktaran Türabi, “Müşerref ise, bu talebimize karşılık, ‘Ben tek başıma ne yapayım? İslâm ülkeleri destekçi olmuyorlar. İslâm ümmeti de sahip çıksın’ diyor. Gerçekten de Pakistan, İslâm âlemine her zaman arka çıktı. İster Filistin, ister Bosna, ister Kıbrıs meselesinde olsun Pakistan sahip çıktı. Fakat biz hissediyoruz ki, şu anda İslâm âleminin Pakistan’ın dışarıyı desteklediği gibi hiçbir destek yoktur. Müşerref de bu yüzden ‘Ben tek başıma ne yapabilirim?’ diyor. Hindistan’a karşı hiçbir baskı yok” şeklinde konuştu ve Keşmir halkı olarak kendilerini yalnız hissettiklerinin altını çizdi.

Türabi, Afganistan’ı işgal öncesinde Amerika’nın desteğine ihtiyacı olması sebebiyle Pakistan’dan yardım istediğini ve karşılığında Keşmir konusunda Pakistan’a destek olma sözü verdiğini, fakat işgal sonrasında sözünde durmadığını da ifade etti.

İşgal altındaki Keşmir’de insanların çok kötü şartlarda yaşadığını anlatan Türabi, “Orada halk dışarı çıkıp camie gidemiyor. Sokağa çıkma yasağı çok yaygın. Ayrıca onlar kendi kutsal faaliyetlerini yapamıyorlar. Halk tabiî ki İslâmî hayat istiyor, o yüzden mücadele ediyor. Birçok insanı hicrete mecbur bıraksalar ve birçok insanı şehit etseler de işgal altındaki Keşmir’de hâlâ nüfusun % 85’i Müslüman” dedi. 1947’den beri beş yüz bin Keşmirlinin şehit edildiğini belirten Türabi, Pakistan’a bağlı Azad Keşmir’de ise, hürriyet ortamı bulunduğunu söyledi.

ÇOCUKLARIN GELECEĞİ TEHLİKEYE GİREBİLİR

Pakistan’in İslamabad şehrinde merkezi bulunan Read Foundation (Rural Education And Development Foundation / Kırsal Bölge Eğitimi ve Gelişme Vakfı) Müdürü Nisar Ahmed de vakıfları hakkında bilgi verdi. Kurumlarının temel amacının toplumun her ferdinin istifade edebileceği eğitim kurumları ağı kurmak olduğunu belirten Ahmed, “Vakfımız 1994’te kuruldu. O günden bu yana elli sekiz bin öğrenci, üç yüz yirmi üç okulumuz oldu. Beş bin sekiz yüz yetim öğrenciye ücretsiz eğitim vermekteyiz. Vakfımızın birinci amacı kaliteli eğitim vermektir. İkinci olarak da öğrencilerimizin ülke ve İslâm âlemi için kaliteli birer üye olmalarını sağlamaktır” dedi.

Deprem sırasında Read Foundation okullarının da büyük hasar gördüğünü belirten Ahmed, okullarından yüz otuz sekizinin yıkıldığını, yirmi iki bin öğrencinin etki altında kaldığını, altı yüz kırk beş öğrencinin hayatını kaybettiğini söyledi. On dört öğretmenin hayatını kaybettiği depremde, vakfın bin öğretmeninin depremde yaralandığını aktaran Ahmed, depremin yaralarını sarmak için çalışmalarını hızlandırdıklarını ve on beş gün içinde eğitime başladıklarını anlattı.

Pakistan’da kırsal bölgelerde çalışan en büyük eğitim kurumu olarak deprem sonrası ilk etapta binaların yıkıntıları üzerinde eğitim verdiklerini söyleyen Ahmed, zamanla prefabrik okullara geçtiklerini, fakat hâlâ seksen Read Foundation okulunun ya açık havada, ya da çadırda eğitime devam ettiğini vurguladı. Bunun için bir seferberlik başlattıklarına da dikkat çeken Ahmed, “Eğer başarılı olamazsak Pakistan’ın yirmi dört bin çocuğunun geleceği tehlikeye girebilir” dedi. Ahmed, Akabe Vakfı’nın, Cansuyu Derneği’nin ve İHH’nın birer okul yaptıklarını belirterek, bu kurumlara ve Türkiye’ye teşekkür etti.

HÂLÂ BİRÇOK İNSAN ÇADIRDA

Keşmir’in kırsal bölgelerinde yardım çalışmaları yapan Hope Foundation Genel Müdürü Halid Mahmud hâlâ birçok insanın çadırda yaşamak zorunda olduğunu anlattı ve yardım beklediklerini ifade etti. 2003 yılında kurulan Hope Vakfı’nın muhtaç insanların ihtiyaçlarını gidermeye çalıştığını ifade eden Mahmud, depremden sonra da sorumluluklarının arttığı bilinciyle çalışmalarını sürdürdüklerini söyledi. “Depremden zarar gören insanlar için bir düşüncemiz de ev kurmak. Üç bin ev kurmayı düşünüyoruz” diyen Mahmud, depremin ardından bugüne kadar beş bin kişiye ev yapmaları için saç dağıttıklarını, on bine yakın çadırı muhtaçlara ulaştırdıklarını ve onlarca köyde tıbbî kamplar yaparak sağlık yardımında bulunduklarını anlattı. Deprem yüzünden suların kuruduğunu ve vakıf olarak su bulunan yerlerden borularla yerleşim yerlerine su temin ettiklerini söyleyen Mahmud, çalışmalarının iki teknik merkezde devam ettiğini belirtti.

DEDELERİMİZ HEP TÜRKİYE’Yİ ANLATIRDI

Pakistanlı misafir ekibin tercümanlığını yapan Read Foundation Türkiye Koordinatörü Ubeyd Er-Rahman da İslamabad’da genel merkezi olan vakıflarının, kendilerine yardım ulaştıran her ülke için görevli birim sorumluları olduğunu anlattı. “Biz, bu ülkelere, yaptıkları yardımların nerelere kullanıldığı hakkında bilgi veriyoruz. Projeler hazırlayıp sunuyoruz” diyen Er-Rahman, kendisinin de Türkçe bildiği için Türkiye biriminin sorumlusu olduğunu söyledi. Er-Rahman, “Dedelerimiz hep Türkiye’yi anlatırdı” diyerek Pakistan insanı için önemli bir ülke olduğumuzu hatırlatırken, dedelerinden çokça dinlediği Türkiye’ye dil öğrenmek için geldiğini ve yükseköğrenimini de burada sürdürdüğünü anlattı.

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğrencilik yaptığı sıralarda Mustafa Özcan’ın yanında gazetecilik mesleğini öğrendiğini belirten Er-Rahman, “Okul bittikten sonra ülkeme dönsem de Türkiye’yle irtibatımı koparmadım. Türkiye’yle ilgili bir faaliyet olursa ben de kendi payımı koyuyorum” dedi. Pakistan’da Cihan Haber Ajansı adına beş yıl muhabirlik yaptığını da belirten Er-Rahman, ülkesinde insanlara Türkiye’yi anlattığını, tanıttığını ifade etti.

Naciye KAYNAK / İSTANBUL

29.11.2006


 

Kürtçe yazılıma soruşturma başlatıldı

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, bilgisayarlarında kullanmak üzere Kürtçe yazılım sistemi hazırlatan Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş hakkında soruşturma başlattı.

Edinilen bilgiye göre, savcılık, Sur Belediye Başkanı Demirbaş tarafından bir süre önce kamuoyuna tanıtılan ve bazı basın yayın organlarında yer alan haberin ardından ‘’ubuntu’’ adı verilen ilk Kürtçe yazılım sistemiyle ilgili olarak soruşturma başlattı.

Türkiye’deki ilk Linux tabanlı yazılım sistemine, Güney Afrika’daki yerel dillerde “yardım’’ veya “destek’’ anlamına gelen “ubuntu’’ adı verildi. Sur Belediyesinde bir süre önce düzenlenen tanıtım töreninde yazılım sistemi ABD’li yazılım uzmanı Rainer Heider tarafından İngilizce olarak tanıtılmıştı. Heider’in anlatımları Kürtçeye tercüme edilmişti. Törende, programla her türlü yazışma ve internet bağlantılarının Kürtçe yapılabileceği bildirilmişti. Belediye Başkanı Demirbaş, burada yaptığı konuşmada, “Hangi dil olursa olsun kullanalım. Çok dillilik zenginliğimizdir’’ demişti.

/ DİYARBAKIR

29.11.2006


 

Yüce Divan bilirkişi raporunu bekliyor

Eski Bayındırlık ve İskan Bakanı Koray Aydın’ın, ‘’İhalelerde usulsüzlük yapıldığı ve mal varlığında haksız artış olduğu’’ iddiasıyla Yüce Divan’da yargılandığı davaya dün devam edildi.

Anayasa Mahkemesi heyetinin Yüce Divan olarak görev yaptığı duruşma, saat 10.00’da başladı. Duruşmada, Koray Aydın’ın haksız edindiği iddia edilen mal varlığının araştırılması amacıyla oluşturulan 3 kişilik bilirkişi heyetinin raporunun beklenmesine karar verildi. Duruşma, 28 Aralık 2006 tarihine bırakıldı. Gelecek duruşmada, 3 kişilik bilirkişi heyetinin raporunu sunması bekleniyor.

/ ANKARA

29.11.2006


 

Deprem uzmanları ortak açıklama kararı aldı

İstanbul Teknik Üniversitesinde depremle ilgili çalışmalar yapan 5 öğretim üyesi, İTÜ Deprem Bilgilendirme Grubu (İTÜ-DEPBİL) oluşturarak, kamuoyuna iletecekleri açıklamalarını grup olarak yapma kararı aldılar.

İTÜ-DEPBİL’i oluşturan öğretim üyeleri Prof. Dr. Naci Görür, Prof. Dr. Celal Şengör, Prof. Dr. Haluk Eyidoğan, Prof. Dr. M. Namık Çağatay ile Prof. Dr. Okan Tüysüz tarafından yapılan ortak açıklamada şöyle denildi:

“Depremle ilgili çeşitli konularda araştırmalar yapan biz İTÜ öğretim üyeleri, bundan böyle gazete ve televizyonlara bireysel demeçler vermeyeceğimizi, kamuoyunu bilgilendirme görevimizi İTÜ Deprem Bilgilendirme Grubu (İTÜ-DEPBİL) adı altında sadece Anadolu Ajansı aracılığıyla yapacağımızı, TV programlarına da ancak grup kararıyla katılabileceğimizi duyururuz.”

Açıklamada, bu kararın alınmasına sebep olan gerekçeler ise “Deprem konusunda bilgisine başvurulacak kişi veya kişilerin seçimi hakkında gerekli özenin gösterilmemesi, araştırmaya dayalı açıklamalarla bilgi kaynağı meçhul görüşlerin ayırt edilmemesi, deprem gibi ciddî bir konunun bir magazin konusu haline dönüştürme eğilimlerinin saptanması, gereksiz spekülasyonlarla halkın ve yöneticilerin önlem alma noktasında ikilem içerisine sokulması” olarak sıralandı.

/ İSTANBUL

29.11.2006


 

13 üniversitenin rektörü belli oldu

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 13 üniversite ile 2 yüksek teknoloji enstitüsünün rektörlüklerine atama yaptı.

Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezinden yapılan açıklamaya göre, Cumhurbaşkanı Sezer’in Yükseköğretim Kurulunun önerdiği adaylar arasında 13 üniversite ve 2 yüksek teknoloji enstitüsüne atadığı rektörler şunlar:

Adnan Menderes Üniversitesi (Prof. Dr. Şükrü Boylu), Balıkesir Üniversitesi (Prof. Dr. Şerif Saylan), Celal Bayar Üniversitesi (Prof. Dr. Semra Öncü), Gaziosmanpaşa Üniversitesi (Prof. Dr. Zehra Seyfikli-yeniden), Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü (Prof. Dr. İ. Alinur Büyükaksoy-yeniden), İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (Prof. Dr. B. Zafer İlken), Kafkas Üniversitesi (Prof. Dr. Abamüslüm Güven), Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi (Prof. Dr. A. Nafi Baytorun-yeniden), Kocaeli Üniversitesi (Prof. Dr. Sezer Şener Komsuoğlu), Mersin Üniversitesi (Prof. Dr. K. Süha Aydın), Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (Prof. Dr. Rahmi Aksungur), Muğla Üniversitesi (Prof. Dr. Şener Oktik-yeniden), Mustafa Kemal Üniversitesi (Prof. Dr. M. Şerafettin Canda), Sakarya Üniversitesi (Prof. Dr. Mehmet Durman-yeniden), Zonguldak Karaelmas Üniversitesi (Prof. Dr. Bektaş Açıkgöz).

/ ANKARA

29.11.2006


 

Sınırda bayram hazırlığı

Hatay Valisi Ahmet Kayhan, Kurban Bayramı’nda Türk vatandaşların Suriye’deki akrabaları ile bayramlaşması için protokol imzalandığını bildirdi.

Vali Kayhan, yaptığı yazılı açıklamada, Hatay’da ikamet edenlerin, Suriye’nin İdlip şehrinde ikamet eden akrabalarını ziyaret edebilmeleri için, Reyhanlı Kaymakamlığı ile İdlip ili Harim Mıntıka Müdürlüğü arasında protokol imzalandığını belirtti.

Yapılan protokol hakkında bilgi veren Kayhan, şunları kaydetti: “Hatay ve ilçelerinde ikamet eden vatandaşlarımız, Kurban Bayramı’nın 1. günü olan 31 Aralık’ta 12.00-20.00 saatleri, 2. ve 3. gününde ise 07.00-15.00 saatleri arasında Suriye’de bulunan akrabalarını ziyaret edebilecekler. Vatandaşlarımız, 48 saat süre Suriye’de kalabilecekler. İdlip ilinde ikamet eden akrabalarını ziyaret edebilmeleri için polis sorumluluk bölgesinde emniyet amirliklerince, jandarma sorumluluk bölgesinde jandarma komutanlıklarınca kabulleri yapılacak.’’

/ HATAY

29.11.2006


 

Londra’da Kur’ân ziyafeti

Her yıl farklı ülkelerden ünlü hafızların katılımıyla düzenlenen Kur’ân-ı Kerim ziyafeti, bu yıl ilk kez İngiltere’nin başşehri Londra’da düzenlendi. Aralarında Türkiye, İran ve Pakistan’dan gelen hafızların da yer aldığı programa vatandaşlar yoğun ilgi gösterdi.

Londra’da bulunan Aziziye Camii hafızlarından hafız Mehmet Ali Bal’ın Kur’ân-ı Kerim okumasıyla başlayan programda bir konuşma yapan IMG Başkanı İbrahim Mustafa, ünlü hafızlardan Kur’ân-ı Kerim dinlemeye gelen vatandaşlara seslenerek, “Hak ile batılı ayıran Kur’ân-ı Kerim” ölçüsünü anlattı. Vatandaşlara “Bölünmeyin, parçalanmayın” mesajını veren İbrahim Mustafa, Müslüman topluluğa “Yutulmaya müsait olmayın” uyarısında bulundu.

Konuşmanın ardından, yaklaşan Kurban Bayram’ı ile ilgili bir sinevizyon gösterisi yapıldı. Kurban Bayramı’nın İslâm dinindeki öneminden bahsedilen gösteriminde, pek çok ülkede ihtiyaç sahiplerine ulaştırılan yardımların ne derecede önemli olduğu vurgulandı. Daha sonra söz alan IMG Başkan Yardımcısı Hulusi Ünye, programa gösterdikleri yoğun ilgiden dolayı katılımcılara duyduğu minneti dile getirdi.

“Kur’ân-ı Kerim kendisini dinletecek insanları buluyor” diyen Hulusi Ünye, sözlerine şöyle devam etti: “Kur’ân-ı Kerim öyle bir kitaptır ki, kendisinden asla şüphe yoktur. ‘Sizin en hayırlınız, Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir.’hadisi, toplum içinden Kur’ân’ı anlamanın ve bir başkasına öğretmenin ne kadar önemli olduğuna işaret ediyor. Kur’ân’ı okuman sevabı çoktur, okunan her harfine 10 hasenat vardır. Artık her yıl farklı bir ülkede düzenlen Kur’ân-ı Kerim ziyafetleri programları artarak devam ediyor.” 3 yılda 600 program gerçekleştirildi Daha sonra konuşan IMG Avrupa Koordinatörü Ali Börek, dünya genelinde her yıl çok sayıda program düzenlediklerini ve bu sayının her yıl arttığını belirterek, 3 yılda yaklaşık 600 program gerçekleştirdiklerine dikkat çekti. Bu organizasyonların temel üç hedefi olduğunu vurgulayan Ali Börek, bunları şöyle sıraladı; “Kur’ân-ı Kerim için hizmet etmek, Kur’ân’ı anlamak ve insanlara anlatmak, güzel sesleri ile değerli hafızları dinleyen çocukların istifadesi” Konuşmaların ardından sahne alan Güney Afrikalı Abdurrahman Sadien, Kur’ân-ı Kerim’den bazı âyetleri okudu. Mısır’da dünya Kur’ân yarışmasında birinci olan Sadien, yaklaşık 20 ülkede Kur’ân okudu. Sadien’den sonra İranlı Ahmet Ebul Kasımi ve Syed Sadakat Ali gibi ünlü hafızlar da, vatandaşların tekbir sesleri eşliğinde Kur’ân okudu. Bu arada programa Türkiye’den dâvet edilen Prof. Dr. Fatih Çolak, çeşitli sebeplerden ötürü programa katılamadı.

/ LONDRA

29.11.2006


 

Öğretmenler bakan olsaydı

Eğitim-Bir-Sen İzmir Şubesi Öğretmenler Günü münasebetiyle öğretmenler arasında anket uyguladı. Yapılan ankette 563 öğretmene “Millî Eğitim Bakanı olsaydınız ilk ne yapardınız?” sorusu yöneltildi. Öğretmenlerin verdikleri cevaplar bir birinden oldukça farklı oldu.

Anket sonuçlarında öne çıkan üç başlık şöyle: “17. Millî Eğitim Şûrâsında alınan kararların uygulamaya konulması. Eğitim çalışanlarına ekonomik iyileştirme yapılması. Öğretmenlerin çalışma zorlukları, okullardaki disiplin (sizlik) sorunları, okulların fizikî sorunları ve öğretmen açığı. Anket sonuçlarını değerlendiren Eğitim-Bir-Sen İzmir Şubesi Başkanı Abdurrahim Şenocak’ın, “Millî Eğitim Bakanlığının bu anket sonuçlarını dikkate alması gerektiğini düşünüyoruz” dedi.

Yeni Asya / İZMİR

29.11.2006


 

Dağlar, lâle soğanı dağıttı

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği “En Güzel 100 Laleyi Seçiyoruz” kampanyası çerçevesinde Kartal’da yüzlerce lâle soğanı dağıtıldı.

Dağıtılan lâle soğanlarına Kartallılar yoğun ilgi gösterdi. Dağıtım öncesi bir konuşma yapan Kartal Belediye Başkanı Arif Dağlar, lâle bitkisinin Kartal için önemine değinerek Lâle soğanının geçmişte Kartal’da yetiştirildiğini ve yetiştirilen semtin adının da Soğanlık olarak adlandırıldığını ifade etti. Kartal Atatürk Meydanı’nda, sabah saatlerinde başlayan lâle dağıtımına katılan Kartal Belediye Başkanı Arif Dağlar, yaptığı kısa konuşmada, Lâlenin çok eski dönemlerde dünyaya ülkemizden yayıldığını, dünya lale ihracatında ilk sırada yer alan Hollanda’ya da ilk olarak ülkemizden gönderildiğini belirtti.

Yeni Asya / İSTANBUL

29.11.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004