Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 26 Aralık 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Türkiye’nin gerçek gündemi ve irtica fobisi

Tek çare var: Türkiye’nin gerçek gündemlerine yönelmek. Farkında mıyız; Türkiye’de büyük bir sosyal çözülme yaşanıyor.

Türkiye’nin en temel ve en acil gündemi nedir? İrtica mı? Hayır! Zaten bu menfur kelime iki asırdır manşetlerden düşmüyor; ama ortada somut bir şey yok. Hayatın kendi dinamiği içinde gerçekliği yok çünkü.

Buna rağmen “irtica kampanyası” kimi zaman toplumu hırpalıyor, vehimleri besliyor, düşmanlıkları kışkırtıyor. Toplumun nabzını tuttuğunuzda böyle bir tehlikenin artmadığını da görüyorsunuz. Halk onca farklılık içinde kendisiyle barışık yaşıyor. Dün de böyleydi, bugün de böyledir, yarın da böyle olacak. İmparatorluğun tabii mirasçısı bu millet, farklı hayat tarzlarına öteden beri müsamahalı, öteden beri barışıktır. Ne var ki medya bu gerçeği tastamam göremiyor.

Her olaydan rejim krizi çıkarmak

Her olaydan rejim krizi çıkarmak bize özgü bir tutum olsa gerek. Birisi bir hata işlese, hemen onun hayat tarzı gündeme getiriliyor. Halbuki suç herkes için suçtur ve her birey kendi yaptığından sorumludur. Daha açık söyleyeyim: Ortada feci bir durum olsa bile bunu irtikâp eden kişinin dünya görüşü ile o suçun direkt irtibatlandırılması yanlış. Hele genelleme yapmak ve o genelleme içinde binlerce, yüz binlerce insanı zan altında bırakmak daha vahim bir hatadır. Hukukun en temel ilkesi suçun şahsiliğidir. Mesela bir adam yüz kızartıcı bir suç işlese onun bu durumu ile “dindarlığının” bir ilgisi yoktur. Çünkü her insan, dindar insan da buna dahil, nefis taşıyor. O yüzden din, tövbe ve istiğfar üzerinde ısrarla duruyor. Her insan kimi zaman yenik düşüyor nefsine; kimi zaman zaferle çıkıyor bu amansız mücadeleden. Nefsine mağlup olmuş bir insanı tân etmek zaten ahlaki değil; onun bir hatasını teşmil etmek ise işlenen günahtan daha büyük bir günahtır.

Aynı şey “laikçi” kalıbıyla tanımlanan insanlar için de geçerli. Bir “laikçi” kalkıp bir hata yapsa bunu o kişinin inancıyla teşhir etmek ve insanları zan altında bırakmak bir çeşit medya terörüdür. İnsan gerçeğine terstir bu durum. İnsan kendisinden sorumludur; yaptığı her ferdî davranış kendine raci’dir.

Haber sunumu-kamplaşma kültürü

Kaç gündür kamuoyu Konya’da yaşanan röntgen tartışmalarıyla meşgul. İddia nedir? İki başörtülü bayan doktor, acil bir hastanın testislerinin röntgenini çekmemiş. O gecikme yüzünden ameliyat zaruri hale gelmiş. Olay bir gazetede yer alınca kıyamet koptu. Sebebi belli. Haber “tesettür faciası” diye verilince kamplaşmanın önü açılmış oluyor. Haberi okuyanlar “Madem doktorlar başörtülü, demek ki bütün başörtülüler böyle davranabilir” mesajını alıyor. Bu genelleme yüzünden kimi kendini başörtülüler yanında görüyor; kimi de başörtü karşıtı zümrenin saflarında. (...)

Aslında bunların hiçbirine gerek yoktu. Kim haklıdır, kim haksızdır; kamu vicdanı bir karara vardı şüphesiz. Ancak meselenin can alıcı noktası başka! Farz edelim, iki başörtülü bayan doktor, Hipokrat yeminine riayet etmedi, görevini yerine getirmedi ve tüyler ürperten bir hataya sebep oldu; ne yapmak gerekiyor? İki doktor üzerinden rejim krizi çıkarmak doğru mu? Ülkede hukukî mekanizmalar harekete geçer, idari ve hukuki soruşturmalar açılır, ihmal varsa gereken cezalar verilir. Üstelik bu yapılırken suçlanan kişilerin inancına, fikrine, hayat tarzına vs. bakılmaz. Genellemeler üzerinden kamplaşma hastalığı, bu ülkeyi içten içe yiyip bitiriyor; farkına varamıyoruz…

Anlaşılmaz bir şey; dindar diye bilinen bir insan hata yaptığında ya da hata yaptığı iddia edildiğinde irtica çığlıkları atanlar oluyor. Bunu gazete ve televizyonlar bizzat yapmasa bile, bazı azgın ve sapkın topluluklara cinnet malzemesi verilmiş oluyor. Bu tür haberler ardı ardına yalanlanınca kamuoyunda korkunç bir şüphe yumağı oluşuyor. Bu vahim şüphe sebebiyle bilgi eksikliğinden kaynaklanan haberlerde bile kasıt aranıyor. Hal böyle olunca haberin doğrulatılması bile gerginliğin artışına sebep oluyor. Ülkenin sıcak gündem maddeleri varsa, bu maddeler doğrultusunda gerginlik senaryoları konuşuluyorsa bu durumda bazen tekzip, tashih, tavzih bile gerginliği tırmandırmak isteyen uğursuz zümrelerin işine yarıyor.

Neden gerçek gündemlere

yönelmiyoruz ki?

Tek çare var: Türkiye’nin gerçek gündemlerine yönelmek. Farkında mıyız; Türkiye’de büyük bir sosyal çözülme yaşanıyor. Saygı kültürümüz de sevgi geleneğimiz de tükeniyor. Ortaokulların önünde uyuşturucu satıyor hainler. İçki ve sigara kullanımı çığ gibi büyüyor, gencecik insanımızı yakalayıveriyor ahtapot gibi. Hırsızlık, kapkaç, gasp gibi eskiden çok az görülen ve çok ayıplanan suçlarda patlama yaşanıyor. Manevi boşluklar doldurulamıyor, toplum büyük bir cinnetin eşiğinde. İşsizlik had safhada. Yolsuzluk umutlarımızı alıp götürüyor. Yoksulluk kanaatsizlikle kol kola. Zenginle fakirin arası açılıyor; uçurum büyüdükçe sosyal çatlak derinleşiyor. Ahlaki değerlerdeki erime, insanî yönlerimizi her geçen gün yok ediyor. Ortaokul çocukları öğretmenlerini dövüyor; bu kahramanlığı (!) cep telefonuna kaydediyor. Fuhuş sokakları işgal etti, tecavüz minnacık çocuklara göz dikti. Medya bu tür problemleri işlerken bile teşhircilik kokan bir üslup kullanıyor. Çevre kirleniyor, trafik ölüm saçıyor, insan sağlığı hiçe sayılıyor. Bugünden 20 yıl sonrasına bakanlar gelecekte büyük bir çözülme, dağılma, bozulma görüyor da medya nedense burnunun ucunu göremiyor; göremediği için Pinokyo rolüne soyunuyor.

Uyan artık medya! Rejim krizi söylentileri heyula gibi çöktükçe üstümüze, beşinci kol faaliyetleri, evlerimizi, mahallelerimizi, şehirlerimizi, hatta camilerimizi esir almak üzere. Demiyorum “ahlak zabıtası kesilin de herkese ahlak dersi verin” ancak vahim manzarayı bugün görmezseniz, yarın uyuşturucuyla kendinden geçmiş sokakta yatan yavrularımız için ah u vah etmenin bir anlamı kalmayacak. Bu uğursuz yoldan bizden önce geçen ülkeler oldu. Bu acı faturayı ödedi onlar. Niçin bu güzel millet de aynı ıstırabı çeksin? Bir taraftan medya ısrarla irtica dosyası açıyor, aslı faslı olmayan konular yüzünden kamu vicdanı yaralanıyor. Diğer taraftan Türkiye’nin asli fotoğrafı üzerine perdeler iniyor. Bakan körlerin fink attığı bir ülkede gerçek gündemler üzerine kafa yormak, çözüm yollarını arayıp bulmak sadece gazetecilik görevi değil; insani sorumluluktur! Milleti vehimlerle korkutmanın bir anlamı yok!

Zaman, 25.12.2006

Ekrem DUMANLI

26.12.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Türkiye’nin gerçek gündemi ve irtica fobisi

  Muvazzaf gazeteci

  İnalcık Hoca’dan ‘Kubilay Vak’ası’na

  Yanlış bir anayasa ile doğru yapılmaz


 Son Dakika Haberleri

Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004