Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 28 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Haberler

 

Hak ihlâllerinde Türkiye hâlâ birinci

Türkiye, AİHM’de geçen sene düşünce özgürlüğünden en çok hüküm giyen Avrupa ülkesi oldu. AİHM’in geçtiğimiz günlerde açıkladığı 2006 bilançosuna göre, Türkiye geçen yıl 35 dâvâda ifade özgürlüğü ihlâli sebebiyle mahkum oldu. AİHM Başkanı Jean Paul Costa’nın açıkladığı verilere göre, 2006’da sonuca bağlanan 62 düşünce suçu dâvâsının 35’i Türkiye’den gelen başvurulardan oluştu.

AİHM’nin açıkladığı 2006 bilançosuna göre, Türkiye geçen yıl 35 davada ifade özgürlüğü ihlali nedeniyle mahkum oldu. Ancak ifade özgürlüğü ihlali davalarında gözle görülür bir azalma olmamasına rağmen Türkiye’den AİHM’ye yapılan ihlal başvurularının hızla azalması dikkat çekti.

AİHM Başkanı Jean Paul Costa’nın açıkladığı verilere göre, 2006’da sonuca bağlanan 62 düşünce suçu davasının 35’i Türkiye’den gelen başvurulardan oluştu. Türkiye’yi 7 mahkumiyetle Avusturya ve 3 davayla İsviçre takip etti. Türkiye, 1999-2006 yılları arasında 123 ifade özgürlüğü ihlali davasından hüküm giydi. AİHM’ye Türk vatandaşlarından gelen ifade özgürlüğü ihlali şikayetlerinin büyük çoğunluğu, eski OHAL Yasası, eski TMY, Atatürk’ü Koruma Kanunu ve 2003’te kapatılan DGM’lerin kararlarından kaynaklanıyor. Ancak ifade özgürlüğünü kısıtladığı gerekçesiyle yoğun eleştiri alan yeni TMY’nin ve TCK’daki 301. maddenin AİHM’de yeniden bir dava yığılmasına sebep olmasından endişe ediliyor. “Türklüğü aşağılama”yı yasaklayan 301. madde sonucu mahkumiyet cezası alan ilk yazarlardan biri olan ve geçen hafta öldürülen Hrant Dink’in AİHM’ye başvurusu, çarşamba günü işleme konuldu. Strasbourg Mahkemesi’nin tartışmalı 301. maddeyi nasıl yorumlayacağı henüz bilinmiyor. Ancak, 1976’daki Handyslide-İngiltere kararından bu yana, kamu düzeni açısından maddi zarar oluşturacak şekilde şiddeti teşvik etmediği sürece kamu otoritelerine yönelik “saldırgan, sarsıcı ve rahatsız edici” fikirler de ifade özgürlüğü olarak değerlendiriyor.

AİHM Başkanı, mahkemenin 2006’da karara bağladığı dava sayısını yüzde 40 oranında artırdığını söyledi. Geçtiğimiz yıl Rusya’dan gelen 10 bin 569 başvuru kayda geçirildi. Rusya’yı 4 bin 583 başvuruyla Romanya izlerken, 4 bin 470 başvuruyla Polonya üçüncü, 3 bin 906 başvuruyla Ukrayna dördüncü sırada yer aldı. Türkiye, 2 bin 280 başvuruyla beşinci sıraya yerleşti.

/ STRASBOURG

28.01.2007


 

AKP ve CHP 301 çıkmazında

Dokuz basın meslek örgütünü bir araya getiren G9'un dönem sözcüsü Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın (TGS) Genel Başkanı Ercan İpekçi, 301'i birlikte çıkartan hükümet ve ana muhalefet partisi CHP'nin "baştaki beceriksizliklerini toparlayamadıklarını" söyledi.

Kamuoyunun tepkilerine rağmen 17 ay önce yeni Ceza Yasası'nın (TCK) yürürlüğe girmesiyle bugüne kadar 80'e yakın aydın, gazeteci, yazar, insan hakları savunucusu, sendikası ve sıradan vatandaşın yargılanmasına yol açan 301. madde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) taşındı.

Hükümet ve CHP'nin yaklaşımlarını samimi bulmadıklarını ve "oyalama taktiği" olarak gördüklerini ifade eden Ercan İpekçi, hükümet ve muhalefet arasında 301. maddenin değiştirilmemesi konusunda "gizli görüş birliğinin sürdüğünü" savundu. Madde değişikliği kapsamında AKP ve CHP'nin endişelerinin artık seçimler olmadığını da söyleyen İpekçi, "Sadece nasıl işin içinden çıkacaklarını beceremiyorlar. Yapılması gereken kaldırmak ama onların tedirginlikleri 'kaldırılırsa boşluk olur mu' noktasında" diye konuştu.

301'le birlikte TCK'de değiştirilmesini veya kaldırılmasını bekledikleri 27 madde daha bulunduğunu açıklayan İpekçi, basın ve ifade özgürlüğü fiillerine karşı hapis cezalarının kaldırılmasını geçmişte ve halen talep ettiklerini bildirdi.

İpekçi, TCK değişikliği sırasında cezalara dayanak yapılan "Ermeni Soykırımı ve Kıbrıs'tan asker çekilmesi" gibi gerekçelerin Ceza Yasası'na yeni bir zihniyet olarak yerleştiğini ve 301'in de dahil olduğu sorunlara yol açtığını kaydetti.

ÇAYLIGİL: ZİHNİYET DEĞİŞMEDİKÇE

SORUN DEVAM EDER

Hukukçu Gülçin Çaylıgil ise daha önce de 141 ve 142. maddelerin yazarları ve çizerleri susturmak için kullanıldığını, bu maddelerin kaldırılmasından son Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) çıkarıldığını hatırlatarak, "Sorun 301'i kaldırmak değil, maddenin nasıl uygulanacağını bilmek. 142, 142 ve 163 varken 159 ve 312. maddelerin işlerliği çok azdı. Ne zamanki bu ilk üç madde kaldırıldı, bunların yerine çıkarılan TMK, 159 ve 312 daha fazla uygulanır oldu" diye konuştu.

"301'i kaldırırsınız başka bir madde bulurlar" diyen Avukat Çaylıgil, Türkiye'de her konunun tartışılması gerektiğini, tabu olmaması gerektiğini söyledi. 301. maddenin kaldırılmasını isteyen Çaylıgil, bunun ötesinde sorunun bir zihniyet meselesi olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Bu bir zihniyet meselesidir. Yargıçlarımızın zihniyeti değişmedikçe, anayasal kurumların saygınlığını korumaya çalışırken eleştiri- aşağılama ayırımını yapamadıkça bu sorun devam edecektir. 301 gibi maddelerle ilgili sorun, zihniyetin de etkilediği uygulamayla ilgilidir. Kaldırılsın, değişsin ama yerine başka madde gelecektir. Oysa bu maddeyi doğru düzgün uygulasalar, eleştiri özgürlüğünü tanısalar, bu noktaya gelmezdik."

EMİNAĞAOĞLU: DÂVÂLAR

BASKIYLA AÇILIYOR

Hukukçu Çaylıgil'in vurguladığı "yargı uygulaması" sorununa, Dink'in Türklüğe hakaret etmediği görüşünü Yargıtay'a kabul ettiremeyen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu bir makalesinde işaret ediyor. Milliyet gazetesinin haberine göre Eminağaoğlu, bir hukuk sitesinde çıkan makalesinde, 301. maddenin hukuksal boyutuyla uygulanmadığını, dâvâların baskı sonucu açıldığını, kamuoyunun da gerçekte nelerin dâvâ konusu olduğunu bilmediğini açıkladı. Eminağaoğlu, varlığını gerekli gördüğü 301. maddeyle ilgili sorunun uygulamadan kaynaklandığını savundu.

/ İSTANBUL

28.01.2007


 

Dink'in dâvâsı AİHM'de

Hrant Dink’in avukatlarından Erdal Doğan, 301'den mahkûm olan gazetecinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki başvurusunun ailesi tarafından sürdürüleceğini açıkladı. Haberlere göre, Dink’in 15 Ocak’ta AİHM’e ulaşan dosyasının kayıt işlemleri gerçekleştirildi.

Hrant Dink’in avukatlarından Erdal Doğan, öldürülen gazetecinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki (AİHM) başvurusunun ailesi tarafından sürdürüleceğini açıkladı.

301. maddeden ceza alan ve 19 Ocak’ta uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürülen Agos Gazetesi Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in başvurusu, hayatını kaybetmeden dört gün önce AİHM’e ulaştı. Avukat Doğan, Dink’in öldürülmesinin ardından AİHM’in Dink ailesinin dâvâya devam edip etmemesi üzerine bilgi isteyeceğini, Dink ailesinin de dâvâya devam etmeyi kesinlikle düşündüğünü söyledi. Hrant Dink, bilirkişi kurulu raporunun tersini söylemesine karşın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun verdiği “Türklüğü aşağılamak”la ilgili mahkûmiyet kararından sonra, AİHM’e başvurmuştu. Avukat Doğan, başvuruda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) tanımlanan hayat hakkının, ifade özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının, etkin hukuksal başvuru yollarına hakkın ve ayrımcılık yasağının ihlâl edildiğini iddia ettiklerini bildirdi.

/ STRASBOURG

28.01.2007


 

‘2006 adalete ihtiyacı gösterdi’

İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği MAZLUMDER, 2006 İnsan Hakları Dünya Raporu’nu açıkladı. MAZLUMDER İstanbul Şube Başkanı Mustafa Ercan, bu yıl rapora Türkiye’yi de dahil ettiklerini ifade ederken, raporda da, “2006 bize dünyanın merhamete, hakka ve adalete olan ihtiyacını bir kez daha gösterdi” ifadeleri vurgulandı.

MAZLUMDER 2006 Dünya İnsan Hakları Raporu, derneğin İstanbul şubesinde düzenlenen basın toplantısıyla kamuoyuna açıklandı. Toplantıda rapor hakkında bilgi veren MAZLUMDER İstanbul Şube Başkanı Mustafa Ercan, dünyanın birçok yerinde geçtiğimiz yıl yine çok fazla insan hakkı ihlali yaşandığını ifade ederek, özellikle kronik hale gelen Filistin sorununun sıcaklığını koruduğunu söyledi. Irak’ta da 2006 yılında, devam eden işgalin yanısıra ülkenin petrol kaynaklarının uluslararası şirketlere kiralanması gibi gelişmelerin olduğunu hatırlatan Ercan, Şiilerin türbelerinin bombalanmasının arkasından da etnik ve mezhebi gerginliklerin tırmandığına dikkat çekti. Ercan, bazı ülkelerin istihbarat örgütlerinin ve onlarla birlikte çalışan yerel grupların etkili olduğu etnik çatışmalar karşısında özellikle İran ve Türkiye’ye önemli görevler düştüğünü söyledi.

Çeçenistan’da, Orta Asya ülkelerinde yine insan hakları ihlalleri ve krizler yaşandığını anlatan Ercan, Çin’in de Doğu Türkistan’da insanların düşünce ve ifade özgürlükleriyle birlikte din özgürlüğünü de ciddi anlamda kısıtladığını hatırlattı. Ercan, Dünya Uygur Kurultayı Başkanı Rabia Kadir’in de haksız cezalara maruz kaldığını ve ülkesine geri döndüğünde akıbetinin ne olacağının bilinmediğini söylerken, MAZLUMDER İnsan Hakları Gecesi’ne de ödül alamak üzere davet edildiği halde vize alamadığı için gelemediğini belirtti.

Dünya Raporu’na bu yıl ilk olarak ekledikleri Türkiye’den de 2006 yılı hak ihlallerine örnekler veren Ercan, “Yasalarda birçok iyileştirme yapıldı ama yine de eksiklikler sözkonusu” dedi. Yaşam hakkı konusunda ihlallerin devam ettiğini, işkenceyle sınırlı da olsa karşılaşıldığını belirten Ercan, cezaevlerinin ise iyileştirmenin en az olduğu yerler arasında bulunduğunu söyledi.

YENİ ASYA UZUN YILLARDIR MUHATAP

Türkiye’deki hak ihlallerine sebep olan noktalardan birinin de 301. madde olduğuna değinen Ercan, “Hrant Dink, Elif Şafak, Orhan Pamuk davalarıyla gündeme oturdu 301. madde. Ama aslında özellikle Yeni Asya uzun yıllardır bu tür davalara çokça muhatap olan bir gazete. Vakit Gazetesi de. Bu gazetelerin yüzleri bulan mahkemeleri oluyor. Bir seçmeciliğin olduğunu düşündürtecek kadar” diye konuştu.

Söz konusu maddeyle ilgili Başbakanın çağrısı gereğince bir yasa çalışması yapacaklarını belirten Ercan, “301 kalksa da yerine konulmaya elverişli madde bulunacaktır. Yargı en geniş anlamda hak ve özgürlükleri sağlamalı, kendini devletin tarafı gibi görmemelidir” dedi.

MAZLUMDER İstanbul Şube Dış İlişkiler Koordinatörü Ayşe İrem Demiriz de raporda altı bölge halinde toplam yetmiş beş ülkeyi işlediklerini belirtti. Demiriz, 2003 yılından bu yana hazırlanan dünya raporunun Türkiye’de tek olduğunu ve insan hakları konusunda toplumu bilinçlendirmeyi amaçladığını da vurguladı.

Naciye KAYNAK / İSTANBUL

28.01.2007


 

İstanbul’da yağmur sevinci

Uzun süreden beri yağış almayan İstanbul, dün sabah saatlerinden itibaren yağışlı havanın etkisi altına girdi.

Sabah saatlerinden itibaren başlayan yağmur, yer yer trafikte sıkışmalara sebep olurken, vatandaşlar da yağan yağmurdan etkilenmemek için koşuşturmak zorunda kaldı. Yağmur ile birlikte maddî hasarlı kazaların artması dikkat çekerken, uzun süreden bu yana yağmurun yağmadığı İstanbul’da yağış sevinçle karşılandı.

/ İSTANBUL

28.01.2007


 

Edirne'de sel

Kış ayını kurak geçiren Edirne’de, dün sabaha karşı bastıran sağanak yağış sebebiyle bazı evlerin bodrum katlarıyla işyerlerini su bastı. D-100 Karayolu sular altında kaldı.

Edirne’de sağanak yağış sebebiyle bazı evlerin bodrum katları, parklar ve bir otomobil satış yerini su bastı. Edinilen bilgiye göre, önceki gün başlayan ve gece boyunca devam eden sağanak yağış, Edirne’de hayatı olumsuz etkiledi. Yağış sebebiyle bazı caddelerde su birikmesi sonucu sürücüler zor anlar yaşadı. Edirne Belediyesi İtfaiye Müdürlüğü yetkilileri, kanalizasyonların taşması ve yağış sebebiyle 6 sitenin bodrum katı ile bir otomobil satış yerinin servis bölümünü su bastığını belirttiler.

KARS - 23 DERECE

Bu arada Meteoroloji Bölge Müdürlüğü yetkililerinden alınan bilgiye göre, gece en düşük hava sıcaklığı sıfırın altında olmak üzere Kars’ta eksi 23, Erzurum’da 20, Iğdır’da 12, Ardahan’da 19 ve Erzincan’da 3 derece olarak kaydedildi. Yetkililer, bugünden itibaren Balkanlar’dan gelen soğuk cephe sisteminin etkisi altına girecek olan bölgede yağış beklendiğini bildirdiler.

28.01.2007


 

“Kuraklığa karşı tedbir alındı”

Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürü Veysel Eroğlu, Türkiye’de 2007 yılında kuraklık yaşanacağı iddialarını reddederek, “Elinde bilgi ve belge olmayanlar çıkıp konuşarak halkı tedirgin ediyorlar” dedi.

Kuraklık için şimdiden konuşmanın çok erken olduğunu söyleyen Eroğlu, “Kuraklıkla ilgili ayak üstü konuşmak, elde bilgi, belge, uzun yılların istatistik değerlendirmesini yapmadan, veriler elde olmadan konuşmak mümkün değil. Maalesef, bu konuda bilgi sahibi olmayan, elinde bilgileri, doneleri olmayan, istatistik değerleri olmayanlar çıkıp konuşmalar yapıyor. Halkı da tedirgin ediyorlar” diye konuştu.

/ MALATYA

28.01.2007


 

Çelik: Asıl milliyetçilik, refahı arttırmak

Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, ‘’gerçek milliyetçiliğin Türk insanının refahını ve mutluluğunu artırmak’’ olduğunu söyledi.

Çelik, karne dağıtım töreni, okul açılışı ve değerlendirme toplantısı için geldiği Çorum’da, Anitta Otelde düzenlenen ‘’Küreselleşme Sürecinde Türkiye’’ konulu konferansa katıldı. 21. yüzyılın en büyük icadının ‘internet’ olduğunu kaydeden Çelik, Türkiye’de, Turgut Özal dönemi ile iletişim alt yapısının kurulduğunu, AKP döneminde de bilgiye yönelik çalışmaların hızlandırıldığını kaydetti. Çelik, ‘’insanların, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmakla iftihar eder hale getirilmesi gerektiğini’’ kaydederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

‘’Öyle bir ortam oluşturacaksınız ki insanlar dini inancına, etnik yapısına ve yaşadığı bölgeye bakmaksızın bu ülkenin vatandaşı olmakla iftihar edecek. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmakla insanımızı iftihar eder hale getirdiğimiz zaman, 73 milyonun hepsini bu topraklara bağlamışız demektir. Esas milliyetçilik Türk insanının refahını ve mutluluğunu artırmaktır. Yoksa nutuk atmak çok ucuzdur.’’

Avrupa Birliği sürecinde yaşanan gelişmeleri eleştirenlere tepki gösteren Çelik, AB’ye üye olan hiçbir ülkenin bağımsızlığını ve kimliğini yitirmediğini kaydetti

2007'DE 40 BiN ÖĞRETMEN ATANACAK

Çelik, Velipaşa Konağı’nda gazetecilerle yaptığı kahvaltıda da 2007 yılı içerisinde asgarî 40 bin sözleşmeli ve kadrolu öğretmenin atamasının yapılacağını söyledi. Şubat ayı içerisinde yapılacak 10 bin kadrolu öğretmen atamasının ağırlıklı olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu başta olmak üzere İç Anadolu ve Doğu Karadeniz bölgelerindeki illere yapılacağını belirtti.

/ ÇORUM

28.01.2007


 

‘İktidar samîmî değil’

Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Sünnetçioğlu, iktidarın en iddialı olduğu konulardan birinin temel hak ve özgürlükler konusunda iyileştirme olduğunu, ancak bu konuda da iktidarın samîmî olmadığını ileri sürdü.

Sünnetçioğlu, partisinin Konya İl Başkanlığında düzenlediği basın toplantısında, Türkiye’nin gündeminde Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği gibi iki önemli seçimin bulunduğunu belirtti. Sünnetçioğlu, dünyada yaşanan büyük olayların İslâm coğrafyası ve Türkiye’de önemli yansımalara yol açtığını da savunarak, şunları kaydetti:

‘’İktidar bu olayların arka planlarını görüp tedbirleri almayı bırakın, oynanan oyunların ne olduğunu dahi bilmeden sadece kendilerine gösterilen taşları yerine koymakla yetiniyor.’’

Sünnetçioğlu, iktidarın en iddialı olduğu konulardan birinin de temel hak ve özgürlükler konusunda iyileştirme olduğunu, ancak bu konuda da samîmî olmadığını savunarak, ‘’Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Leyla Şahin dâvâsında göndermiş oldukları Dışişleri savunması da bunu ispat etmektedir’’ diye konuştu.

/ KONYA

28.01.2007


 

Mülkiye müfettişleri Trabzon'da

İçişleri Bakanlığınca Trabzon’da inceleme yapmak için görevlendirilen 2 mülkiye başmüfettişi, şehirdeki çalışmalarına başladı.

Trabzon’a gece gelen başmüfettişler, Trabzon Valiliğine geçerek valilik makamında, merkeze alınan Vali Hüseyin Yavuzdemir ve Emniyet Müdürü Reşat Altay ile bir süre görüştüler. Görüşmeye Trabzon İl Jandarma Komutanı Jandarma Kıdemli Albay Ali Öz ile Emniyet Müdür Yardımcıları da katıldı. Müfettişler, daha sonra valilik makamından ayrılarak, bina içinde kendilerine tahsis edilen başka bir bölümde çalışmalarına başladılar.İçişleri Bakanlığı’ndan edinilen bilgiye göre, Trabzon Valisi Hüseyin Yavuzdemir ile Emniyet Müdürü Reşat Altay, son zamanlarda şehirdeki yaşanan olaylar sebebiyle önceki gün merkeze alınmıştı.

/ TRABZON

28.01.2007


 

Mumcu: Bu rejimin adı kıtlık rejimidir

Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu, ‘’Bu rejimin adı kıtlık rejimidir. Bizim sistemin adı olsa olsa bürokratik sistemdir. Devletimizin adı da Anayasa’da yazdığı gibi demokratik devlet değildir’’ dedi.

Bahçeşehir Üniversitesi’nce Beşiktaş Yerleşkesinde düzenlenen ‘’Siyaset Okulu’’nda konuşan Mumcu, katılımcıların sorularını cevapladı. Mumcu, kişilerin gönül vermediklerine oy vermediğini kaydederek, insanlarla ilişkilerinde onları ikna etmeye değil, anlamaya çalıştığını ve içtenlikli bir temasın sağlanmasına gayret ettiğini söyledi.

Türkiye’nin itaat eden, korkulara teslim olmuş tutumunu değiştirmesi gerektiğini ifade eden Mumcu, ‘’Biz itaat eden değil, rekabet eden bir Türkiye istiyoruz’’ diye konuştu.

Erkan Mumcu, ülkede fırsatların adil dağıtılması gerektiğini belirterek, toplumun yüzde 80’ine kıtlık, yüzde 20’sine ise kara borsa imkanlarının sağlandığını ileri sürdü. Mumcu, söyle dedi: ‘’Bu rejimin adı kıtlık rejimidir. Biz de bu rejimi yıkarız. Bu rejimin yaşaması mümkün değil. Bizim sistemin adı olsa olsa bürokratik sistemdir. Devletimizin adı da Anayasa’da yazdığı gibi demokratik devlet değildir. Anayasa’da öyle yazmasına rağmen ne yazık ki demokratik, laik, sosyal ve hukuk devleti değildir. Düpedüz bir kıtlık rejiminde yaşayan, bir kara borsa düzenini koruyan bir bürokratik devlettir.’’

/ İSTANBUL

28.01.2007


 

Mükerrer oya 30 ay hapis

Kırıkkale’nin Bahşılı ilçesinde yaşayan üniversiteli genç, 28 Mart yerel seçimlerinde mükerrer oy kullandığı gerekçesiyle hakkında verilen 30 aylık cezayı çekmek için cezaevine girdi.

Alınan bilgiye göre, Bahşılı Hüseyin Onbaşı Mahallesi’nde yaşayan Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi 3. sınıf öğrencisi Hilmi Mercan (22), 28 Mart 2004 yılında yapılan yerel seçimlerinde ilk kez oy kullandı. Seçimlerde iki ayrı yerde oy kullandığı gerekçesiyle Mercan hakkında tutanak tutularak savcılığa suç duyurusunda bulunuldu. Bunun üzerine Kırıkkale’de tutuksuz olarak yargılanmaya başlayan Mercan’a, 30 ay hapis cezası verildi. Cezası Yargıtayca da onanan Mercan, cezasını çekmek üzere Kırıkkale Cezaevine girdi. Yetkililer, Mercan’ın cezaevinde 10 ay yattıktan sonra tahliye edileceğini kaydettiler.

/ BAHŞILI

28.01.2007


 

Eğitim sistemi kime yarıyor

Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Zafer Çağlayan, Türkiye’de ulusal bir eğitim politikasının bulunmadığını ifade ederek, ‘’Türkiye’deki eğitim sistemi ne İsa’ya yarıyor, ne Musa’ya’’ dedi.

Çağlayan, Ankaralı Sanayici ve İşadamları Derneği’nin (ASAD) açılışını yaptı. Çağlayan, açılışta yaptığı konuşmada, sanayide nitelikli eleman sıkıntısının bulunduğunu belirterek, sanayicinin borç alamayacağı tek şeyin nitelikli eleman olduğunu söyledi.

Türkiye’de bu sıkıntıların yaşanmasının nedeninin eğitim sistemi olduğunu kaydeden Çağlayan, Türkiye’de yüzde 65-70 oranında düz lise, yüzde 30 oranında meslek lisesi mezunu olduğunu söyledi. Çağlayan, Türkiye’de ne mesleki eğitimde ne de üniversite eğitiminde bir politika bulunmadığını ifade ederek, halen tekstil mühendisleri yetiştirildiğini, ancak bir 5 sene sonra ülkenin tekstil mühendisine ihtiyacı kalmayacağını anlattı. Mimarların kuaförlük, ziraat mühendislerinin çaycılık yaptığını anlatan Çağlayan, bir öğrencinin üniversiteye girip, mezun oluşuna dek maliyetinin 50 bin dolar olduğunu ifade etti ve şöyle devam etti:

‘’Anne baba 50 bin dolar verecek, çocuğu üniversiteye sokacak, çocuk bitirecek, iş bulamayacak, bundan sonra psikolojik tedavi görmeye başlayacak, böyle bir sistem var mı? 50 bin dolar veriyim, çocuğumu okutayım sonra da çocuğumu psikopat yapayım, psikopat yapmak için para vermeye gerek yok. Yazık, 20-23 yaşında kendini karamsarlığa iten çeşitli problemleri olan gençlerimiz var.’’

Türkiye’nin üniversite mezunlarına da ihtiyacı olduğunu, ancak herkesin üniversite mezunu olmasına gerek olmadığına işaret eden Çağlayan, mesleki eğitimin önemine dikkat çekti. Çağlayan, mesleki eğitimde de önemli olanın sanayi ile entegrasyon olduğunu kaydederek, ‘’Mesleki eğitimin kalitesini ve sistemini değiştirmemiz lazım’’ dedi.

Çağlayan, Türkiye’de YÖK’ün mutlaka üniversite bölümlerini ve eğitim sistemini sanayiye göre tespit etmesi gerektiğini belirtti.

/ ANKARA

28.01.2007


 

Türkiye, Irak'ta garantör ülke olduğunu açıklamalı

Türkmenler Birliği Genel Başkanı İsmail Demirdüzen, Hükümetin, bir an önce Irak’ta yaşayan Türkmenlerin garantörü olduğunu dünyaya ilan etmesi gerektiğini söyledi.

Demirdüzen, yaptığı açıklamada, Irak Türkmenlerinin yıllardan beri çeşitli baskı, işkence ve soykırıma maruz kaldığını, son günlerde yaşanan gelişmeleri de endişeyle izlediklerini belirtti. Hükümetin bir an önce Irak’ta yaşayan Türkmenlerin garantörü olduğunu bütün dünyaya ilan etmesini isteyen Demirdüzen, ‘’Buna bağlı olarak, Irak Türkmenlerine yapılacak bir saldırının Türk milletine yapılmış sayılacağı ve bu fiili durumun şiddetle bertaraf edileceği bütün taraflara acilen bildirilmeli’’ dedi.

Demirdüzen, en temel hak olan yaşama hakkının kutsallığının Türkmenler için ‘’olmazsa olmaz’’ bir ön şart olduğunu belirtti. Mevcut belirsizlik ve kaos ortamı içinde, Irak coğrafyasında yaşayan bütün etnik, siyasal grupların giderek silahlandığına dikkati çeken Demirdüzen, kendi savunma kabiliyetini geliştirmeyen tek unsurun Türkmenler olduğunu, dolayısıyla her türlü saldırı ve istismara tek açık toplumun yine Türkmenlerin olduğunun görüleceğini bildirdi. Demirdüzen, bu nedenle Türkmen silahlı gücünün oluşturulmasının kaçınılmaz olduğunu öne sürerek, Türkmenlerin derhal silahlanmaları ve milis kuvvetlerini oluşturmaları gerektiğini öne sürdü.

/ ADANA

28.01.2007


 

Özak: Afetlerle yaşamasını bilmeliyiz

Bayındırlık ve İskan Bakanı Faruk Nafiz Özak, Türkiye’nin bir afet ülkesi olduğunu ve afetlerle yaşamasını bilmek gerektiğini söyledi.

Bakan Özak, Mersin’in Erdemli ilçesine bağlı Kızkalesi beldesinde, geçen yıl kasım ayında meydana gelen sel felaketinden zarar görenlere ‘’geçmiş olsun’’ dileğinde bulundu. Mersin’in Mut, Bozyazı, Aydıncık ve Anamur ilçelerindeki incelemesini, dün

Erdemli ilçesine bağlı Kızkalesi beldesinde sürdüren Özak, Türkiye’de bazı bölgelerin ekim ve kasım aylarında sel felaketlerine maruz kaldığını ifade etti. Özak, ‘’Biliyorsunuz, Türkiye bir afet ülkesi, bunu kabul etmemiz lazım. Depremi, seli, heyelanıyla maalesef maddi ve manevi kayıplarımız oluyor. Bu gerçeği kabul ederek, yaşamamız gerekiyor’’ dedi. Sel felaketinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde 40’dan fazla vatandaşın hayatını kaybettiğini belirten Özak, şunları kaydetti: ‘’Şırnak, Şanlıurfa, İskenderun, Diyarbakır, Batman ve Mardin’deki sel felaketinde can kayıpları oldu. Mersin’de de bir sel felaketi meydana geldi, maddi ve manevi kayıplar oldu. Maddi kayıpları geriye getirmek kolay, çünkü Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ve devleti çok güçlü. Yaraları en kısa sürede sarabildik. Mersin’e 1 milyon 329 bin YTL para gönderdik ve bu paralar 228 iş yeri ve 31 konuta acil olarak dağıtıldı.’’

/ MERSİN

28.01.2007


 

Huzurevi sakini Kur’ân kursu yaptırıyor

Yalova Belediyesi Huzurevi’nde kalan 86 yaşındaki Şükrü Yücel adlı hayırsever, Yalova merkezde yapılacak olan Kur’ân kursu binasının tüm masraflarını üstlendi.

Yalova Belediyesi’ne bağlı Kadın İletişim ve Destek Merkezi (KİDEM) bahçesine yapılacak olan Merkez Kur’ân Kursu binasının temeli düzenlenen törenle atıldı.

Desteklerinden dolayı Belediye Başkanı Barbaros Binicioğlu, hayırsever Salih Güzel`e şükranlarını iletti. Temel atma töreninin ilk harcını Belediye Başkanı Barbaros Binicioğlu ve hayırsever Salih Güzel’le birlikte attı. Temel atma törenine çok sayıda vatandaş katıldı.

Kurs binası 100 metre kare üzerine yapılıyor. İki kattan ve iki derslikten oluşuyor. Yalova Kur’ân Kursları Müdürü Rahmi Karatop; böyle bir hizmet binasının temelinin atılmasından dolayı son derece mutlu olduğunu dile getirdi. Kurs binasının yıl sonunda hizmete gireceği kaydedildi.

/ YALOVA

28.01.2007


 

Moldovalı genç kadın Müslüman oldu

Gaziantep’in İslahiye ilçesinde bir gençle evlenen Moldova’lı 20 yaşındaki Maria Vlad, İslâm dinini seçerek Müslüman oldu.

İslahiye’nin Altınüzüm beldesinde Fırat Keleş (23) ile tanışıp evlenen Maria Vlad, Müslüman olduktan sonra Meryem ismini aldı. İslahiye Müftüsü Hasan Sarı’nın makamında düzenlenen ihtida töreninde, Maria hiçbir baskı altında olmadan İslâm dinini seçtiğini belirterek, aile içerisinde daha huzurlu olacağına inandığını söyledi.

/ GAZİANTEP

28.01.2007


 

Ahıskalıların çilesi bitsin

Uluslararası Ahıska Türk Dernekleri Federasyonu (AHDEF) Başkanı Yunus Zeyrek, Rusya Federasyonu, Gürcistan ve Türkiye’nin, Ahıska Türkleri’nin vatanlarına geri dönmesi konusunu en kısa zamanda çözmeleri gerektiğini söyledi.

AHDEF’in, dün Barcelo Eresin Topkapı Otel’de, düzenlediği “Uluslararası Ahıska Türkleri Vatana Dönüş Konferansı’’nın açılışında konuşan Zeyrek, Ahıskalı Türklerin 2’nci Dünya Savaşı sırasında, 1944 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Lideri Stalin tarafından hiçbir suç işlememiş olmasına rağmen vatanlarından sürgün edildiğini hatırlattı. Konferansı Ahıskalıların vatana dönüş meselesinde olumlu bir başlangıç yapmak amacıyla düzenlediklerini belirten Zeyrek şunları kaydetti: “Bu tarihi olayların tarafları bellidir; Halkımızı sürgüne gönderen Sovyetler Birliği (SSCB) hükümetidir. Bugünkü Rusya Federasyonu, SSCB’nin varisi olmak hasebiyle meselenin bir tarafı durumundadır; sorumluluğunu yerine getirmelidir.

Ahıska bölgesini sınırları içinde bulunduran ve yıllardan beri halkı yurduna bırakmamakta ısrar eden Gürcistan hükümeti de meselenin diğer bir tarafı durumundadır. Gürcistan, hür ve bağımsız bir devlet olarak eski vatandaşlarına kucak açmalı, onların her türlü hak ve hukukunu tanıdığını açıklamalıdır. Türkiye, daha önce yaptığı uluslar arası antlaşmalarda yüklendiği sorumlulukları unutmamalıdır.

Burada adını verdiğimiz her üç devletin yönetim mekanizması içinde Ahıska Türkleri ile ilgili birimler kurulmalı, bunlar arasında bir koordinasyon sağlanmalı ve halkımız çözümsüzlükten beslenenlerin ellerine bırakılmamalıdır.”

DÖNECEKLERİNİ ZANNEDİYORUM

Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen de şöyle konuştu: “Ahıska Türklerinin Gürcistan’da yapabilecekleri çalışma çerçevesinde, belki de bizlerin ve komşu ülkelerin gayretiyle nihayet vatan topraklarına geri döneceklerini zannediyorum. Tabiî bu uzun bir mücadeledir. İki gün içerisinde sürgüne gönderilen bir millet, iki gün içerisinde geri döndürülemez. Ama bizim yapacağımız samîmî ve özverili çalışmalarla bir noktaya taşınabilir.

Gürcistan ile iyi ilişkiler içerisindeyiz. Ahıska Türklerinin Gürcistan’a ekonomik katkısının nasıl olabileceğini iyi anlatmamız lâzım. Bir topluluğu bir yerden alıp başka bir yere yerleştirmek kolay değil. Bunun altyapısını iyi hazırlamamız lâzım. Ahıska Türkleri çalışkan, deneyimli, birikimli, uzman insanlar.’’

Bakan Tüzmen, Ahıska Türklerinin durumundan bugünkü Gürcistan’ın suçu olmadığını ifade ederek, Rusya Federasyonu’nun, Türkiye’nin de yardımıyla sorunu çözme gayreti göstereceğine inandığını söyledi.

PROBLEMLERİ ÇÖZEBİLİRİZ

TBMM Başkanvekili Nevzat Pakdil de, Ahıskalı Türklerin kendi haklarını kimseye vermeden kendilerini çözüme yaklaştırmasının daha iyi olacağını belirterek, Gürcistan’ın önceki yıllarda verdiği sözleri yerine getirmesi için çalışmalar yaptıklarını kaydetti.

Bu konuda Türkiye Cumhuriyeti devletine birinci derecede görev düştüğünü belirten Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, “ Suçlular bugün olmasada bu suçu yapanın mirasçısı bir devlet vardır. Rusya Federasyonu bu suçunu temizlemelidir. Üçüncü olarak Gürcistan da vatanının bağrından koparılmış bu halkı geriye kabul etmelidir” dedi.

Konya Milletvekili ve Tarım Eski Bakanı Prof. Dr. Sami Güçlü de, Ahıskalı Türklerin ilk önce Türk kamuoyuna sorunu çok iyi anlatması gerektiğini belirtti. Toplumun bütün kesiminin bu sorunu çözmek için destek vereceğini kaydeden Güçlü, “Gürcistan ile ilişkilerimizin çok iyi olduğu bu dönemde problemleri çözmeliyiz, çözebiliriz” diye konuştu.

Naciye KAYNAK- Ümit KIZILTEPE / İSTANBUL

28.01.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004