Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 30 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Irak’ta yapılan her şey “7 kız kardeş” için (1)

Amerikan Newsweek dergisi, “Yedi Kız Kardeş” diye adlandırılan ABD ve İngiltere merkezli petrol şirketlerinin savaştan en kârlı çıkacağını yazmıştı.

Irak savaşı sonrasında Amerikalı ve İngiliz petrol şirketlerinin etkinliği arttı ve bu dev şirketler uluslararası petrol pazarında belirleyici konuma geldi. “Yedi kız kardeş” olarak bilinen BP, Shell, Mobil, Chevron, Exxon, Gulf ve Texaco şirketleri hem üretim, hem dağıtım, hem de satışı üstlendikleri için büyük kazançlar elde etti ve hâlâ da etmeye devam ediyor. Bu şirketler 40 yıl önce Irak petrollerinin devletleştirilmesi sonucunda ellerinden alınan imtiyazlarına yeniden kavuşmayı başarmış durumda. Ve süreç bu minval üzere ilerliyor.

Anthony Sampson, Petrol Oyunu (The Seven Sisters / Yedi Kız Kardeş) adlı kitabında şöyle diyor; “Dünyanın yedi kıt'asında bulunan, doğurduğu siyasal sonuçlarla taçları, tahtları, cumhuriyetleri, diktatörlükleri silip süpüren petrol bu yedi şirketin (Exxon, Mobil, Socal, Gulf, Texaco, Shell ve BP), dünya ticaretinin yüzde ellisini denetim altında bulundurmasını sağlamış; daha önemlisi, bir çok ülkeyi diledikleri biçimde yönetme imkânı vermiştir. Bir çok kişi, bunları, ‘Dünyayı sırtında taşıyan Atlas’ olarak değerlendirmiştir.”

Dünyanın uluslararası dev şirketleri olan bu yedi kız kardeşten 5’i (Exxon, Mobil, Socal, Gulf ve Texaco) ABD kaynaklıdır. Diğer iki şirketten BP (British Petroleum) İngiltere’nin, Shell ise İngiltere-Hollanda ortaklığının ortaya çıkardığı dev şirketlerdir. Bu şirketlerden söz edilirken o kadar ileri gidilmiştir ki, Shell’den söz edilirken Shellokrasi diye bir sözcük türemiştir. Bunun anlamı Shell’e özgü bir yönetim biçimidir.

Petrol dünyasında “Yedi Kız Kardeş” olarak bilinen bu dev şirketlere, bugün elbet yenileri de eklenmiş durumda. Ana şirketin bulunduğu ülkenin dışında en az bir kaç tane yavru şirketi olan şirketlere çok uluslu şirketler deniliyor. Bugün dünya üzerinde çok sayıda çok uluslu dev şirketler bulunuyor. Mevcut 28 çok uluslu şirketin ana ülkesine göre dağılımında başı ABD çekiyor. 28 çok uluslu şirketin 9’unun ana ülkesi ABD’dir. Japonya’nın 7, Almanya’nın 4, İngiltere’nin 4, Hollanda’nın 3, Güney Kore’nin 1 çok uluslu şirketi bulunuyor. (Bu bilgiler Koop-İş Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Pala’nın ‘Dünyayı Kimler Yönetiyor?’ başlıklı makalesinden alındı.)

Bu şirketlerin yeni Irak hükümetiyle üretim paylaşım anlaşması yapıp, petrol yataklarına ortak olup her türlü muafiyetten yararlanmayı hedeflediği bilinmektedir. Sözü geçen petrol tekelleri, petrol yataklarının hisselerine ortak olacak, petrol kaynakları tükenene kadar ulusal vergi, çevre kanunları gibi Irak’ın millî kanunlarından muaf tutulacak. İşgal altındaki Irak meclisine sunulan kanun tasarısında bu imtiyazların 30 yıl olması öngörülüyor. Gazetelerde “Irak petrolları 30 yıl ABD ve İngiltere’ye akacak” başlığıyla duyurulan haberler yedi kız kardeşin hedefine ulaştığını gösteriyor.

Irak Savaşı karşısında ABD’ye destek vermeyen Almanya-Fransa gibi ülkeler ile öteki devletlerin Ortadoğu’ya yönelik hedefleri Amerika’dan farklı değildir. ABD’nin bölgeye yönelik en gözle görünür hedeflerinden birisi şüphesiz “dünya petrol üretiminin ve petrol fiyatlarının kontrol altına alınması” şeklindedir. ABD kendi içinde yaşadığı ekonomik sıkıntıları ucuz enerji teminiyle sağlamak ve dolayısıyla Ortadoğu petrolünü ABD ekonomisinin çıkarları doğrultusunda kullanabilmek için harekete geçmiştir.

Bu hareketi meşrû göstermek için Saddam’ın kimyasal silâh ürettiği yalanını dünyaya söylemekten çekinmemiştir. Bu hedef ABD petrol tekelleri açısından hayatî önemi olan bir hedeftir. Bu bakımdan Irak Savaşı, dünya kamuoyu tarafından bir “petrol savaşı” olarak görülmekte, Amerikan neo-conları açıkça petrol yağmacısı bir işgalci güç olarak algılanmaktadır.

Bu savaşın sebepleri arasında önemli sayılabilecek bir sebep ise şuydu: Saddam döneminde Rus, Çin ve Fransız şirketleriyle yapılan petrol anlaşmalarını iptal etmek ve Irak petrolünün üzerine oturarak OPEC’i sıkıştırmak ve diğer petrol üreticisi ülkeleri de sırayla tehdit edebilmek. İkinci Körfez Savaşı öncesinde Rus petrol şirketi Lukoil, Irak’la anlaşmıştı ve Çin devlet şirketi de savaştan birkaç ay önce anlaşmak üzereydi. ABD Dış İlişkiler Konseyinin hazırladığı bir rapora göre, dünyanın ikinci büyük petrol rezervlerine sahip Irak’ta petrol sektörünün canlandırılması sonucunda petrol üretimini günde yaklaşık 2,5 milyon varilden 4,2-6 milyon varile çıkarmak mümkün olabilecekti. Ancak bu miktarın bile, Suudi Arabistan’ın günde 8 milyon varili geçen üretimine yetişemeyeceği noktasından hareketle ABD’nin bir başka hedef ülkesinin Suudi Arabistan olacağı ifade edilmektedir.

Irak Savaşını yürüten Amerika ve İngiltere, savaştan sonra giriştikleri yeniden inşâ adlı paylaşımda, parsanın büyüğünü toplayacaktır ve toplamaya başlamıştır. Enerji, iletişim, ulaşım ve diğer altyapı ağlarını yeniden kurmak üzere milyarlarca dolara varan ihalenin en büyük payını Amerikan kökenli şirketler almıştır. Yani Amerika ve İngiltere, Osmanlı’dan 1900’lü yılların ilk çeyreğinde kopardıkları Irak’ı yeniden yağmalamaktadır. Şimdi savaşlarla yerle bir ettikleri Irak’ı yeniden inşâ etme adı altında bir defa daha yağmalamaktadırlar. Dişlerinin kiralarını da Irak halkından istemektedirler.

“Kara Altın” batağında bir ülke: ABD

1989 yılında Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra başlayan yeni dönemde, eskiden NATO ve Varşova Paktı blokları arasında kurulan güçler dengesi altüst oldu. ABD’in yayılma ve dünyayı tekbaşına idare etme stratejisiyle 2000’li yıllara girdik. Bu strateji, Amerika’nın askerî gücüne dayanarak tek kutuplu bir dünya oluşturma planlarının uzantısıydı.

1990’lü yılların başında Baba Bush’un Irak’a yönelik giriştiği ilk Körfez Savaşı bölge ülkelerini istikrarsız ve güvensiz hale getirdi. Ardından gelen Clinton dönemleri hem dünyanın hem de bölgenin kısmen rahat nefes aldığı bir dönem oldu. Oğul Bush’un Başkanlığı’nın ilk dönemi Afganistan savaşı ile geçti. İkinci dönem ise oğul Bush’un şaibeli bir seçimle başkanlık koltuğuna oturtuluşu, İkinci Irak Savaşı’nın habercisi oldu. 11 Eylül saldırısı sonrasında Amerikan şahinleri, “şer ekseni” olarak ilân ettiği ülkeleri hizaya getirmek bahanesiyle harekete geçti. İlk hedef petrol ülkesi Irak’tı.

Başkan Bush’un vizyonu, “yeryüzündeki acıları azaltmak ve barışı sağlamak amacıyla önceden saldırıya geçmek ve gerekirse tek yanlı harekete başvurarak dünyayı baştan aşağı yeniden düzenlemek” şeklinde dünyaya ilân edildi. Amerikan öncülüğündeki ülkelerin ölüm makineleri aylarca Irak’ta ölüm kustu.

“Kara Altın” için yürütülen bu büyük savaş Amerika dışında hiçbir ülkeyi memnun etmedi. İşin aslına bakılırsa sonuçtan ABD’de memnun değil. Irak savaşının en büyük zararı da başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerine oldu. Bush ekibinin dünyayı kandırabilmesi artık giderek imkânsızlaşmıştır. Hatta son Amerikan seçimlerinde Bush’un partisi Cumhuriyetçilerin seçimleri kaybetmesi de bunun açık göstergesidir. Bush ile birlikte haraket eden diğer liderler de kendi ülkelerindeki seçimlerde halk desteğini yitirmiştir. (İngiltere-İtalya-İspanya.)

Bu sebeple Amerikan yönetiminin şahinleri, kitleleri şoka sokarak ve dehşete düşürerek iktidarını sürdürmeye çalışıyor. Irak Savaşıyla birlikte ABD’nin savunma harcamaları 360 milyar dolara yükselmiş durumda. Amerikan petrol ve silâh tekelleri kârlarını yükseltme hesapları yaparken ABD yönetimindeki şahinler (neo-conlar) bu tekellerin değirmenine su taşımayı sürdüyor. Bush’un son olarak Irak’a 20 bin takviye asker gönderme kararı da bu çerçevede değerlendirilebilir.

Askerî ve teknolojik üstünlüğüne dayanarak dünyaya yeni biçim verme iddiasında olan Amerika, artık dünyadaki inandırıcılığını yitirmiş durumda. Dünyadaki Amerika rüyası bitmek üzere. Tarih pekçok imparatorluğun çöküşüne şahittir. Bunların en eskilerinden birisi Roma İmparatorluğudur. Tıpkı Roma’nın çöküşünde olduğu gibi, haksızlık zulüm ve baskılar ortaya çıktıkça şirretleşen güçler çöküşe doğru hızla ilerliyor demektir. Çin, Hindistan ve Rusya’nın Asya’daki ağırlıkları önümüzdeki süreçte artacaktır. Dolayısıyla Orta Asya ve Ortadoğu Bölgesinde geleceğin şekillenmesi Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ya da Geniş Ortadoğu Projesi (GOP) etrafında değil, bölgenin esas sahipleri olan ülkeler tarafından belirlenecektir. Petrol, doğalgaz ve diğer yer altı ve yer üstü enerji kaynaklarının pazarlara sevki ve pazarlanmasında bölge ülkelerinin ağırlığı gelecekte daha da artacaktır. Çünkü ABD ve müttefikleri Irak batağında “kara altın” çamurunda çırpındıkça batmaktadır.

––Devam edecek––

Mustafa GÖKMEN

30.01.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004