Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 05 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

İstanbul’da Emniyet Müdürü var mı, yok mu?

Sorunun cevabı çok kısa. “Resmen var, ama fiilen yok”. Olduğu nasıl söylenebilir ki? Akşam olunca televizyonların haber bültenlerini izlerken irkiliyoruz, korkuyoruz, ürperiyoruz. Bir taraftan da başımıza bir şey gelmeden günü kurtardığımız için seviniyoruz.

İstanbul’da kap-kaçın, gaspın, tecavüzün, soygunun, yaralama ya da cinayetin ve daha nice pislik işlerin olmadığı bir günü hiç hatırlıyor musunuz? Gerçi, memleketin her tarafından benzer haberler geliyor, ama topla hepsini, bir İstanbul etmez.

Anayasa ve yasalara göre, devletin vatandaşına karşı ilk ve birinci görevi önce “can,” sonra da “mal güvenliği”ni sağlamaktır. Bugün esefle belirtelim ki, devlet İstanbul’da vatandaşının can ve mal güvenliğini tam olarak sağlayamıyor. Ve, ölen öldüğüyle, soyulan da soyulduğuyla kalıyor. Oysa, bunu sağlamakla yükümlü olup, adına “kolluk kuvveti” denilen, devletin polisi ve jandarması var. Bu kuvvetlerin yakaladığı mücrimleri sorgulayıp cezasını verecek olan, bir de adliyesi var. Daha açık bir ifadeyle, İstanbul’da öncelikle bir Emniyet Müdürlüğü ve başında da bir “Emniyet Müdürü” var.

İSTANBUL’DA, EMNİYET

MÜDÜRÜ VAR MI ACABA?

Varlığı resmen biliniyor. Çünkü, Valinin basının karşısına çıkıp yaptığı açıklamaları sırasında, bazen yanında görüyoruz. Demek ki, resmen var. Ancak cereyan eden olayları her gün televizyonlardan izlerken, böyle bir görevlinin fiilen İstanbul’da olamayacağı akıllara geliyor.

Uzun yıllar İstanbul’un üst yönetiminde bulundum. 12 Eylül 1980 öncesi meydana gelen ve bir darbeye sebep olan olayları, birebir yaşadım ve yaşadık. İstanbul’da cereyan edip, ülkeyi darbeye götüren olaylar bile bu kadar ürkütücü ve korkutucu değildi. Adına “sağ-sol” denilen ideolojik çatışmalar ve cinayetler vardı. Soygun ve tecavüz olayları nadiren yaşansa da, “kap-kaç” yoktu ve halkın gündemi bu değildi. Çünkü, bu olaylar bu günkü kadar yoğun değildi.

İdeolojik olaylar, belli merkezlerden yönetildiği için önü alınamıyordu. Kap-kaç, soygun, tecavüz gibi adi olayların faillerini ise polis, eliyle koymuş gibi buluyor ve adalete teslim ediyordu. Polisin, suçluya göz açtırmayan bu tavrı ve yargının da kararında tez davranması, suç odaklarının cesaretini kırıyor, bu durum yeni suçların oluşumu bakımından, mutlaka caydırıcı oluyordu. Her birini yakından tanıdığım zamanın Emniyet Müdürleri, “gözü pek” kişiler olup, uyku saatleri de dahil, olaylara karşı her zaman “teyakkuz” durumundaydılar. İstanbul Emniyeti’nin ve Emniyet Müdürünün varlığı, İstanbul halkı tarafından her zaman hissedilebiliyordu.

İstanbul’un nüfusunun, geçen yıllara göre çok arttığı biliniyor. Ancak, polis sayısının da arttığı biliniyor. Bugün, İstanbul’da tam 35 bin polis memuru görev yapıyor. Bu sayı küçümsenemez. Sayı, bunun iki ya da üç katı da olsa, iyi sevk ve idare edilemedikten sonra, polisin başarılı olması asla düşünülemez.

İşte o sebeple, İstanbul’da Emniyet Müdürü’nün varlığı tartışılıyor ve bu olaylar devam ettiği sürece, bu tartışma da devam edip gidecektir. Varlığı fiilen değil de, resmen bilinen müdürün, kendi çocuklarının korunması için onlara “silâh talimi” yaptırdığı haberini okurken, vatandaşın nasıl korunacağına dair korku ve endişeleri de, böyle giderse pek tabiî ki haber olacaktır.

HRANT DİNK CİNAYETİ, OLAYLARIN

“TUZU, BİBERİ” OLDU

Ocak ayının 19’unda işlenen “Hrant Dink cinayeti,” gözleri yine İstanbul Emniyeti’ne çevirdi, ama kabak Trabzon Valisi ile Emniyet Müdürünün başında patladı. Oysa, cinayet İstanbul’da işlenmişti. Maktul, İstanbul’da yaşıyordu ve tepkileri üzerinde toplayan, maruf bir kişiydi. Bu haliyle Trabzon değil, İstanbul Emniyeti tarafından korunmalıydı. Korunamadığına göre, bunun vebali Trabzon’daki yöneticilerin olmamalıydı.

Trabzon’daki yöneticilerin başkaca ne gibi ihmalleri vardı, orasını bilemeyiz. Ama, “Bu olayda, İstanbul Emniyetinin hiç mi ihmali yoktu?” derseniz, işte bunu anlayan ve bilen yoktu. Başbakan, bu cinayete ait bütün sırların ortaya çıkarılmasını ve olayın her yönüyle çözülmesini istiyor. Sorumlu bir devlet adamına zaten bu yakışır. Trabzon Vali ve Emniyet Müdürü’nün görevlerinden alınmasını da kendisi istediğine göre, demek ki Başbakan olayın her yönüyle çözülmesi için kararlı. İyi de, cinayetin işlendiği İstanbul’da başına gelecekleri bilen, Vilayete ve Emniyete gidip korunmasını istediği ifade edilen (istemese de takip edildiği bilinen) maktulü koruyamayan “İstanbul Emniyet Müdürü”nün hiçbir sorumluluğu ve kusuru yok mudur?

BAŞARILI OLAMAYANLAR,

”GİT” DEMEDEN, GİTMELİDİR

Devlet hizmetinde yetki kullanıp da, sorumluluk üstlenen kimselerin başarısızlıkları halinde kendiliğinden ayrılmaları gerekirken, bizde bu hiç de böyle olmuyor. Çünkü, hiç kimse kendini başarısız görmüyor. İşte, İstanbul’da görüldüğü gibi, halkın can, mal ve ırzının emniyeti yok olduğu halde, bunun sorumluları hiçbir şey olmamış gibi davranabiliyorlar. Ne yazık ki, Emniyet Müdürü de halkın feryadını sadece seyrediyor. “El, elden üstündür” deyip, görevini bir başkasına devretmeyi, yani istifa etmeyi düşünmüyor.

Öte yandan devleti yönetenlerin, İstanbul Emniyeti için daha uygun bir kişiyi bulamadıkları, bu sebeple de bir değişiklik düşünmedikleri anlaşılıyor. O zaman, İstanbul’da yaşayanlara, kendi can ve mal güvenliklerini kendilerinin korumalarından başka çare görünmüyor.

POLİSE DE , HAKSIZLIK ETMEMEK GEREKİR

Bu arada, polise haksızlık etmemek için, haklı olduğu tarafları da belirtelim. Bugün, yalnız İstanbul’da değil, ülkenin her tarafında polisin en büyük şikâyeti, yakalanan zanlıların adliyeye çıkarıldıkları gün serbest bırakılmalarıdır. Tutuklanmalarına, başka bir deyişle suçlu olup olmadıklarına, kuşkusuz ki hakim ve savcılar karar verecektir. Yakından tanıdığım emniyet görevlilerinden edindiğim bilgiye göre, polis zanlıları şüphe üzerine değil, açık delillerle adliyeye sevk ediyor. Ne hikmetse, “delil yetersizliğinden” deyip, zanlı ya tamamen, ya da tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılıyor. Bırakılır, bırakılmaz da ilk işi, tekrar o suçu işlemek oluyor. Üstelik, polisin karşısına geçip, çocukların tabiri ile bu defa “nanik” yapıyor.

Hakim ve savcılara sorarsanız, kanunlar öyle gerektiriyor veya kanunlar yetersiz. Oysa, çocukluğumdan beri hep duymuşumdur. “Kötü kanun yok, kötü uygulayan vardır” derler. Meselâ, kanunlarımızda “Suçluya kitap okuma cezası verilir, ya da bir kamu hizmetinde çalıştırılır” şeklinde bir ceza tertip edilmemiştir. Ama, kimi hakimlerin suçlunun durumuna göre bu cezaları pekalâ verdikleri görülüyor. Çünkü, hakimler suçlunun ıslahı için öyle olması gerektiğini görüyorlar ve iyi de yapıyorlar.

Tarif edilmemiş suçlar için “Kanunlar yetersiz” diyen hakimler bilmiyorlar mı ki, Medenî Kanun’un Birinci Maddesi aynen, “Hakkında kanunî bir hüküm bulunmayan meselede hakim örf ve âdete göre, örf ve âdet dahi yok ise, kendisi vazı-ı kanun olsaydı (kanun yapıcı olsaydı) bu meseleye dair nasıl bir kaide vazedecek idiyse, ona göre hükmeder” diyor. İşte, “Kanunlar yetersiz” diyen hakimlere, bu durumda nasıl hareket edeceklerini, yine kanun belirtiyor. Kaldı ki, hakimler somut delil olmaması halinde çok kere “kanaat”le de hüküm kurduklarına göre, acaba yetersiz olan nedir? Somut delillere rağmen, zanlıların aynı suçu defaatle işleyip, yine defaatle yakalandıkları halde serbest kalmaları, pek tabiî ki polisin moralini bozuyor. Görev şevkini kırıyor. Bu durumlarda, polise hak vermemek elde değil.

“Bu toplumda herkesin gördüklerini ve yaşadıklarını, bu ülkenin İçişleri ve Adalet Bakanları acaba görmüyor mu?” demeyin sakın. Eskiden, devletin ihmalinden başı belâya girenler feryat edince onları, “Sen bu işleri büyüklerimizden daha iyi mi bileceksin?” diye teselli ederlerdi. Onlar da “Ha, öyle mi?” deyip, acılarına katlanırlardı. Bu “cinayet, tecavüz, kap-kaç, gasp ve soygunlar” artarak devam ettiğine ve sorumluları da koltuklarını hâlâ koruduğuna göre, herhalde büyüklerimizin bir bildiği var ki, bunlar önlenmiyor.

Naci AKAY (E.) İstanbul Millî

05.02.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004