Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 10 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Kariyer

Kaçırılmayacak fırsatlar

Bu haftaki yazımda da istedim ki, Hollanda’ya gezim sırasında gözlediğim bir gerçeği daha paylaşayım. Bu, bazı ziyaretlerimden sonra kafamda daha da netleşmişti.

İstanbul denince çok şey çağrışılır. Hollanda denince de ilk akla gelen bazı şeyler olmalı, değil mi? İnternetten girdiğim birçok sitede Hollanda’nın hatırlattığı çok şeylere ulaştım. Meselâ; kanal ve limanlar ülkesi, yel değirmenleri, kazıklar ülkesi, bol süt veren inekler ve futbol bunlardan yalnızca birkaçı.

Bulunduğum şehirde Rotterdam’da da aynı işlemden hareket etmek zorundaydım. Bu şehirde ne var? Bu şehir ve bu şehir yakınında unutulmayan bir anıyı üzerimde bırakacak neresi ziyaret edilir? Sordum bana rehberlik yapanlara. Rotterdam’ın simgesi haline gelmiş oldukça yüksek olan “EUROMAST”a çıkmanın inanılmaz güzel olacağını söylediler. Rotterdam’ı oradan seyretmenin keyfine bir şey denilmez, yüksekten haz alanlar için. Yükseklerden pek hoşlanan ben bu fırsatı kaçırmak ister miydim? Asansörle çıkılan birinci aşamasında her şey var. Kafeteryalardan lokantalara kadar… Dürbünlerle civar kolaçan edilir. Asıl bundan sonrasıdır insana heyecanlı anlar yaşatan. Bulunulan bu birinci aşamadan aşağı yukarı seksen metre daha fazla Euroscoop’la tam yerden 185 metreye yükseldik yavaş yavaş. Rotterdam aşağılarımızda kaldı. Buraya rüzgârlı havalarda çıkılmazmış.

Daha ne var, dedim. “MADURODAM”, yani küçük Hollanda da hiç kaçırılmazmış. Burası Hollanda’nın bir maketi. Bu ülkenin çok önemli yerlerini tıpatıp benzetip burada minyatürleşmişler. Gittik, gördük, fotoğraflar çektik; onlar da bizim gibi heyecan içinde olanların fotoğrafını çektiler. Bu ne özen! Bu nasıl benzetme! Biz küçük Hollanda’nın dev insanlarıydık, aşağı yukarı bir buçuk futbol sahası kadar büyüklükteki küçük şehirde. Yollar canlı, Amsterdam hava alanı uçak sesleriyle içimize bir uçuş heyecanı salıyordu.

Hollanda’ya gelip de bir yel değirmenini yakından gezmemek ise hiç olmazdı. Buğday unundan mısır ununa kadar değişik unlar üreten bir değirmene ticaretin yanında bir de ziyaret gerçekleştirdik. İzin istedik; benim Türkiye’den turist olarak geldiğimi görünce, bana izin verdiler; yoksa kimseyi gezdirmiyorlardı. Tam dik merdivenlerle betondan daha sağlam tahta bölmeli üç kattan sonra en tepeye çıktım. O mazgal gibi pencerelerinden yoğun olarak gördüğüm kanallardı. Nasıl da unlandı üzerin diye hatırınızdan geçirmede haklısınız. Ama öyle değil, içerisi tertemizdi. Değirmen demeye bin şahit gerekli. En azından işaretlerimle teşekkür ettim. Bu değirmenler, eski zamanlarda birçok şey imal eden fabrikalardı. Anlayacağınız eskiden Hollanda ekonomisine büyük katkıları oldu.

Daha birçok gezilecek yerleri gezdim elbette. Kaçırılmayacak fırsatları değerlendirmeye çalıştım. Ama bu gezilerimde gözlediğim bir gerçek vardı: Ziyaret ettiğim yerlerde bizden başka bir Türk’e ve hatta bir başka azınlığa rastlayamamam. Bizimkiler ya evden işe ya da işten eve gitmeyi iyi beceriyorlar ve diğer ihtiyaçları için ucuzluk yapan mağazalarda ya da kahvehanelerde… Benim de en sıkıldığım yerlerdi buralar.

Bir ülkenin şaheserlerini, bir ücret karşılığı da olsa, onları görmemek bir kültür düzeyini göstermez mi? Ama buraları görmek insanı yeniler ve yeni bilgilerle, artılarla donatır. Bir öğün yemek yemesek ne olur? Bu gibi yerleri ziyaret etmenin etkisini ise, hayat boyu üzerimizde hissederiz.

Oraları gezen yine Hollandalılardı ve belki de Avrupa ülkelerinden gezme amacıyla gelenler. Onlar tatil günlerini canlı geçirmek için, bütün tatil günlerini kapsayacak bir plan yaparlar. Her Pazar ve her tatil günü bir yeri ziyaret etmek ve bir yere geziye çıkmak onların vazgeçilmez hobileri.

San'ata, tabiata olan ilgilerini gıpta etmedim değil.

Aynı güzellikler ve belki de onlarınkinden daha muhteşem bizim tarihi yerlerimiz ne güne kaldı diyebiliriz. Döndükten sonra ülkemizin zenginliklerinden ne kadar habersiz olduğumuzu da anladım. Bu kültürden yoksunluğumuzu da… Turist çeken bu şaheserlerimizin bakımında gösterdiğimiz ihmali de…

Her karış toprağımız tarih kokuyor. Bu konudaki bilincimiz ise son derece yetersiz.

[email protected]

Hüseyin KARA

10.02.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Başlıklar

  Özgün yanlarımız

  Yenilenmede bilişim ve doğru iletişim

  Kaçırılmayacak fırsatlar

  Samsun'da sunum teknikleri ve sunuculuk seminerleri izlenimleri

  YASEM temsilcileri toplanıyor


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004