Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 20 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

Kemal BENEK

Düşünce suç haline getiriliyor

—Dünden devam—

301 KALDIRILIRSA KIYAMET KOPMAZ

*Adalet Bakanı Cemil Çiçek 301 ile ilgili öneri gelmediğini söyledi. Sonra ne kadar sivil oldukları tartışmalı STK’lar bir araya geldi. Tahkir ve tezyif kavramlarının maddeye eklenmesini önerdiler. Hükümet bile bunu beğenmedi. Tahkir ve tezyif ile ne değişir?

Tahkir ve tezyif, zaten eski 159. maddede vardı. Maalesef bunu önerenler tezyifi telâffuz bile edemiyorlar. “Teyzif” diyorlar. Tezyif zayıflamadan geliyor. Tahkir hakaretten geliyor. Buradaki sıradan bir tahkir değil. Aynı zamanda o kurumu gerçekten zayıflatabilecek bir tahkir olmalı. Ama Yargıtay uygulamasına bakıyoruz, Yargıtay çok basit bir sövmeyi dahi 159 bakımından yeterli görmüştür.

*301. madde tamamen kaldırılırsa bir boşluk oluşur mu?

Madde kaldırıldığı vakit linç kampanyasının daha çok genişleyeceğinden endişe ediyorum. “Türklüğe hakaret ediliyor ve devlet bunu korumuyor” şeklinde bir anlayış olabilir. Türkiye’de ifade özgürlüğü gerektiği gibi yaşansa, biz buna hakikaten inansak, “Benim hoşuma gitmeyen her şey suçtur” zihniyetinden bir kurtulsak, 301’in varlığı hiçbir tehlike oluşturmayacaktır. Kurumlara olan saygıyı zorla, şiddetle vatandaşa rağmen sağlamak mümkün değil. Bütün bunlar vatandaşın benimsemesinden geçiyor. 301 kaldırılırsa kıyamet kopmaz.

*TCK’da özellikle düşünce ve ifade hürriyetini kısıtlayacak başka hangi maddeler var?

216. madde var. Halkın bir kesimini aşağılamaktan söz ediyor. 301 kalktığı zaman ilk başvurulacak madde odur. Türkiye’de hep tek taraflı bakılıyor. Türklüğe hakaretten söz ediliyor, oysa biliyoruz ki, bir çok yayınla “Kürtler şöyledir, her taraf lahmacun, kebap koktu, onların restoranlarına gitmeyin, onların sattıklarını almayın” deniyor. Bu nedir?

*Apaçık bir aşağılama örneği…

Aynen öyle. Türkiye’de Türk milletine böyle bir söz söylenmemiştir. Etnik kökeni Türk olan birine böyle bir şey söylenecek de yargıçlar ve savcılar duracaklar. Böyle bir şey olmamıştır. Diğer etnik köken mensupları neden korunmuyor? Ceza kanunları eğer gücünü toplumdan alacaksa düzeni sağlamak ve eşitlikçi olmak zorundadır. Siz toplumun bir kesimine koruma getirirken diğer kesimini dışında bırakamazsınız. Biz daha birkaç yıla kadar Kürt lâfını telâffuz edemiyorduk. Yok saymaktır esas olarak aşağılamak. Bunlar bugünden yarına olan şeyler değil. Yılların birikimi var. Çocukluğumuzdan beri hep tekerlememizde, ailelerimizde konuşurken Aleviyi, Kürdü, Ermeniyi aşağıladık. Onun için, “hepimiz Ermeniyiz” lâfını duyunca büyük bir infial yaşanıyor. Empati yeteneği yok ki. Dille oluşturulan, dilden bilinçlere giren bir şiddet. O bilinçten de yasalara yansıyan, yasalardan da uygulamaya, yargı pratiğine yansıyan bir şiddet var.

*Dilden başlayarak bilinç altına kadar geçen bu şiddet söylemi, sistemin bilinçli bir uygulaması olabilir mi?

İnsanların arasındaki söylemler masum söylemlerdir. Ama asıl bu resmî söylemlerle yerleşiyor. Kafamızda devlet çok kutsaldır. Devletten bir adamın söylediği bir şey çok önemsenir halkımız arasında. Bir yandan üretir bir yandan da o kötü dili meşrulaştırır.

*Bunlar resmî söylemin sonucu mu?

Tabiî. “Türkiye Türklerindir”, “Türkiye’de Türkten başka yoktur” söylemleri buna örnek.

YARGI, VERDİĞİ KARARLA SİYASALLAŞIR

*301’e tekrar dönersek, aşağılamak kavramı neye göre değerlendirilmeli?

“Aşağılamak” kavramıyla ilgili tereddütlerim çok var. 301 esas olarak düşünce suçu oluşturmuyor. Düşünce suçu üretecek biçimde uygulanıyor. Meselâ 141, 142, 163 gerçekten düşünce suçu oluşturuyordu. Aslında hakaret ifade özgürlüğünün sınırıdır. Ama eleştiriye tahammülsüzlük o kadar had safhadaki, düşünce suçu oluşturacak biçimde uygulanıyor. Bütün sorun hakaret ve eleştirinin nerede olduğunda.

*İş gelip yoruma dayanıyor yine.

Evet. Normu uygulayacaklar, savcılar da AİHM kararlarına bağlıdır. Savcı devlet memurudur, ama devletin resmî söyleminin memuru değildir.

*Görevi sadece devleti korumak olmamalı yani?

Elbette. Hukuku, adaleti uygulamaktır.

*Yargının siyasallaştığı tartışmaları da bitmeyen konulardan biri. Yargı ne zaman siyasallaşır?

*Eğer yargı, mevcut egemenlik ilişkilerini pekiştirmek ya da bu mevcut egemenlik ilişkilerini belli bir yönde değiştirmek için devreye sokulursa, siyasallaşır. Mutlaka bir gücün yargıya “sen siyasallaş” demesine de gerek yok. Eğer bir mahkeme kararını verirken, hukuku ve adaleti değil resmî ideolojiyi, söylemi esas alırsa, orada yargı siyasallaşıyor demektir.

*Daha önce 312. maddede yer alan “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” ifadeleri vardı. Bu madde ile ilgili yargılananların çoğunun sözlerinden en küçük bir grubun tahrik olduğu görülmedi. Meselâ bazı yargılanmalarda dâvâ konusu söz üzerinden belli bir zaman geçmesine, herhangi bir “isyan” olmamasına rağmen yine de dâvâ açılıyordu. Bu durumu nasıl yorumlamak gerekiyor?

Somut bir tehlike olmalı. Meselâ Alevîlerle Sünnîlerin, Kürtlerle Türklerin, Ermenilerle Müslümanların yoğun yaşadığı yerleri düşünün. Buralarda rahatlıkla bir kıvılcımla ateşlenecek kişileri, grupları karşı karşıya getirecek olan söylemler somut tehlike oluşturacak şeylerdir. Dediğiniz çok doğru, adam konuşmuş hiçbir tehlike ortaya çıkmamış, sonra “sen bunu demişsin” denilemez. Hiçbir tehlike doğmamış ki. Somut tehlike, açık ve yakın tehlike olarak alınmalı. Bu AİHM içtihatlarında da çok vurgulanır.

KAVRAMLARIN UYGULANABİLİRLİĞİ ÇOK ZOR

*301 ile ilgili konuşan çok. Bu konuda kitap yazmış bir akademisyen olarak sizin öneriniz nedir?

Benim önerim gerçekleşse hiçbir sorun olmayacak. İnsanlar biraz hoşgörülü olsunlar, alıngan olmasınlar, her eleştiriden kıyameti koparmasınlar, biraz tabularından kurtulmaya çalışsınlar. Farklı düşünsünler. Farklı düşünene saygı duysalar hiçbir sorun yok.

*Bu öneriniz hemen gerçekleşecek bir öneri değil…

Kısa vadede olacak gibi değil tabiî. Zihniyet değişikliğinden söz ediyoruz. Bu beşikteki çocuktan başlayacak olan bir şey. Biz kocaman insanlar, bunu henüz hayatımıza geçirmiş değiliz. Gelinen noktada 301’i kaldırma yönünde bir çaba yok.

*Hükümet kaldırılmasının mümkün olmadığını açıklayarak bunun önünü kesti zaten.

O da bir tercih, ama kuralı gerektiği gibi kaleme almak lâzım. Gerçekten neyi koruyor, bunu düşünmek lâzım. Önerime gelirsek, bir kere Türklük bu maddede yer almamalı. Maddenin bulunduğu yere baktığımızda, devletin egemenlik alâmetlerinden söz ediyor. Türklük egemenlik alâmeti değildir. Türklük bir organ da değildir. Türk milleti de öyle. Meselâ İtalya’da öyledir. “İtalyan milletine tahkir” diye geçer. Bu organlarla birlikte değildir.

*Türklük kavramının 301’den çıkarılıp ayrı madde şeklinde düzenlenmesini mi öneriyorsunuz?

Evet, ayrı bir yerde olması lâzım, ama Türklük ifadesi çok yanlıştır. Belli bir etnik kimliğe vurgu yapmaktadır. Bunu sadece Türklük olarak düşündüğümüzde Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında Türkî cumhuriyetleri dediğimiz -ki kendilerini Türk kabul etmeyen, başka soydan kabul eden- insanları da mı bunun içine alacağız?

Cumhuriyet kavramı meselâ. Cumhuriyet bir yönetim biçimidir. Acaba bu madde yönetim biçimi olarak mı cumhuriyeti koruyor, yoksa Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak mı? Bunun netleşmesi lâzım. Çünkü mahkemeler arasında geçmişte çok ciddî düşünce aykırılıkları ortaya çıktı. Yargıtay bunu devlet olarak algılarken, Askerî Yargıtay bunu yönetim biçimi olarak algıladı ve “devlete yönelik hakaretler burada korunmuyor. Onun için cezalandıramam” dedi. Çok enteresan bakın hiç aklınıza gelmeyen bir yerden çok büyük sorunlar çıkıyor ortaya.

TBMM meselâ. 1940 yılındaki TBMM’ye bir şey denildiği zaman koruyacak mıyız? O halde şunu kabul etmek lâzım. Mademki bu kurumların saygınlıkları ve fonksiyonları korunmak isteniyor, o halde bugün hangi kurum o fonksiyonu icra ediyorsa onun korunması lâzım.

Devletin yargı organları deniyor. Burada da bir tehlike hissediyorum ben. Önceki düzenlemede “adliyenin manevî şahsiyeti” ifadesi vardı. İtalya’da bu “adlî düzeni korumak” olarak yer alır. Bu ifadeyle bütün yargı organları tek tek bu kapsama girecektir ki maddenin amacı bu olmamalıdır.

Askerî ve emniyet teşkilâtından söz ediyor. Emniyet teşkilâtı resmî olarak bir yerde silâh kullanma yetkisine haiz olanları kapsar. Şu anda Türklüğe kilitlendik. Canımızı yakan olaylarla karşı karşıyayız ama diğer bütün kurumlar ve kavramlar sınırları çok genişletmiştir.

Aşağılama kelimesine eleştiri, değerlendirme sokulabilmektedir. Bu da ifade özgürlüğü önünde çok büyük bir tehlikedir. Bir tek Türklük kavramını değiştirmek yetmiyor. Bunların hepsine müdahale edilmesi lâzım. Aslında uygulanabilirliği çok zor olan şeyler.

MEDYA NAMUSLU OLMALI

*Yani şunu mu demek istiyorsunuz ne kadar değişiklik yapılsa da yapılsın istenildiği gibi yorumlanır?

İşte onu diyorum. Önyargı olabilir, karamsar düşündüğüm söylenebilir ama bu madde nasıl kaleme alınırsa alınsın baskıcı zihniyeti değiştirmediğimiz sürece 301 de uygulanır, 301’e yakın olan diğer hükümlere de başvurulur. 305 uyutulmuş durumda, uyandırılır. Önemli olan zihniyet.

*Burada en büyük görev hükümete düşmüyor mu? İktidarın ilk yıllarında AB ile başlayan özgürlük havasında geri adım atılması da bu sonuçları ortaya çıkarmadı mı?

Aslında hükümet de bir dirençle karşılaşıyor. Türkiye’de görünen ve görünmeyen bir direnç var. Görünen görünmeyen iktidarlar var. O da bir dirençle karşılaşıyor.

*305’te geçen “millî menfaatler” ifadesi de aynı şekilde değerlendirilebilir mi?

Temel millî menfaatler diye geçiyor. Şimdi buna kim karar veriyor? Geçenlerde MİT eski görevlisi, “millî menfaatler için gerekirse organize suç örgütü reislerini kullanabiliriz” dedi. Kim karar verecek buna?

Aynı maddede “yabancı kişi veya kuruluşlardan maddî yarar sağlama” geçiyor. Şimdi Türkiye’de bütün kurumlar barolar başta olmak üzere AB projeleri alıyor. Türkiye’de işkence olduğunu söylemek millî menfaatlere aykırı mıdır? Çok muğlak. Tam anlamıyla baskıcı bir ceza hukukunu tepemize dikecek olan bir düzenleme.

Geçen gün katıldığım bir programda Sami Selçuk çok enteresan bir şey söyledi: “Bir yargıç bir şey yazacak. Telefon açıp bana ‘efendim acaba bu yazdığım 301 kapsamına girer mi’ diye soruyor. Ben de, ‘bana göre olmaz ama bilmem ki’ diyorum.”

Ben “Alenen Tahkir ve Tezyif Suçları” kitabını yazacağım zaman bana bir çok kişi “ya neyine lâzım, ne uğraşıyorsun 159’la” dedi. Ben bir akademisyenim. Türkiye’de bu kadar sıkıntı üreten bir kuralı ben bir hukukçu gözüyle değerlendiriyorum. Buna rağmen bunun bir tehlike çıkarabileceği söyleniyorsa ve ben de gerçekten ürküp vazgeçersem bu nasıl bir ifade özgürlüğü, nasıl bir akademik özgürlüktür acaba?

*Akademisyen ve yargıç böyle düşünüyorsa vatandaş ne yapsın?

Bana “düşünce özgürlüğünün sınırlarını söyleyin vatandaş ona göre davransın” diyorlar. Ben kendi söylediğimin yarın nasıl değerlendirileceğini bilmiyorum. Bütün bu belirsizlikler içinde nasıl kullanacağız özgürlüklerimizi? Bir de yasaları bir tarafa bırakalım toplumda oluşturulan öyle bir hava var ki rahatlıkla vatan haini sayılabiliyorsunuz.

*Medyaya da bu anlamda büyük görev düşüyor galiba?

Medya bazen kışkırtıyor, tahrik ediyor, bazen yatıştırıyor. Ama unutulmaması lâzım ki biz hepimiz oluşturduğumuz tehlikenin içinde boğulabiliriz. Medyanın çok uyanık ve çok çok namuslu olması lâzım. Medyanın, akademisyenlerin, siyasilerin, herkesin çok dürüst olması lâzım. Germeden, düşman oluşturmadan, öteki oluşturmadan konuşmalıyız. Oluşturduğumuz düşman üzerinden varlığımızı koruyoruz. O düşmanla var oluyoruz. Düşman ortadan kalktığında boşluğa düşüyoruz.

—Son—

[email protected]

Kemal BENEK

20.02.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (19.02.2007) - "Devlet vatandaşından korkuyor"

  (18.02.2007) - Şifalı bitkiler kitabından Bioder markasına

  (16.02.2007) - Meslekî eğitimde büyük bir dram yaşanıyor

  (15.02.2007) - "Her bir mesleğin piri bir peygamber"

  (12.02.2007) - Devlet, “benim psikopatım iyidir” dedi

  (08.02.2007) - Anne sütü ile ilgili çalışma uluslar arası ödül aldı

  (05.02.2007) - Türkiye artık geri dönemez

  (03.02.2007) - Kalemi ve yazdıklarımı tanıklığa çağırıyorum

  (02.02.2007) - Magazin haberler uyuşturucu gibi

  (29.01.2007) - Kemalistler CHP’nin ittihatçı kökenine döndüler

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004