Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 07 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Nuh'u tahtadan yapılıp mıhlanmış bir gemiye bindirdik.

Kamer Sûresi: 13

07.03.2007


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Baş için kulak ve göz ne ise, Ebû Bekir ve Ömer de benim için öyledir.

Câmiü's-Sağîr, c: 1, no: 42

07.03.2007


“Allah’ın kullarıyız, yine O’na döneceğiz”

(Dünden devam)

Dördüncü Nokta

Eğer dünya ebedî olsaydı, insan içinde ebedî kalsaydı ve firak ebedî olsaydı, elîmâne teessürat ve meyusâne teellümâtın bir mânâsı olurdu. Fakat madem dünya bir misafirhanedir; vefat eden çocuk nereye gitmişse, siz de, biz de oraya gideceğiz. Ve hem bu vefat ona mahsus değil, umumî bir caddedir. Hem madem mufarakat dahi ebedî değil; ileride hem berzahta, hem Cennette görüşülecektir. “Hüküm Allah’ındır.” (Mü’min Sûresi: 12.) demeli. O verdi, o aldı. “Her hal İçin Allah’a hamd olsun” (Feyzü’l-Kadir, 1:368, Hadis No: 662.) deyip sabırla şükretmeli.

Beşinci Nokta

Rahmet-i İlâhiyenin en lâtîf, en güzel, en hoş, en şirin cilvelerinden olan şefkat, bir iksir-i nuranîdir, aşktan çok keskindir. Çabuk Cenâb-ı Hakka vusule vesile olur. Nasıl aşk-ı mecazî ve aşk-ı dünyevî, pek çok müşkülâtla aşk-ı hakikîye inkılâp eder, Cenâb-ı Hakkı bulur. Öyle de, şefkat, fakat müşkülâtsız, daha kısa, daha safî bir tarzda, kalbi Cenâb-ı Hakka rapteder.

Gerek peder ve gerek valide, veledini bütün dünya gibi severler. Veledi elinden alındığı vakit, eğer bahtiyar ise, hakikî ehl-i iman ise, dünyadan yüzünü çevirir, Mün’im-i Hakikîyi bulur. Der ki: “Dünya madem fânidir, değmiyor alâka-i kalbe.” Veledi nereye gitmişse, oraya karşı bir alâka peydâ eder, büyük mânevî bir hal kazanır.

Ehl-i gaflet ve dalâlet, şu beş hakikatteki saadet ve müjdeden mahrumdurlar. Onların hali ne kadar elîm olduğunu şununla kıyas ediniz ki: Bir ihtiyar hanım gayet sevdiği sevimli birtek çocuğu sekeratta görüp, dünyada tevehhüm-ü ebediyet hükmünce, gaflet veya dalâlet neticesinde, mevti adem ve firak-ı ebedî tasavvur ettiğinden, yumuşak döşeğine bedel kabrin toprağını düşünüp, gaflet veya dalâlet cihetiyle, Erhamürrâhimînin cennet-i rahmetini, firdevs-i nimetini düşünmediğinden, ne kadar meyusâne bir hüzün ve elem çektiğini kıyas edebilirsin. Fakat vesile-i saadet-i dâreyn olan iman ve İslâmiyet, mü’mine der ki: Şu sekeratta olan çocuğun Hâlık-ı Rahîmi, onu bu pis dünyadan çıkarıp Cennetine götürecek. Hem sana şefaatçi, hem ebedî bir evlât yapacak. Mufarakat muvakkattir, merak etme. “Hüküm Allah’ındır. (Mü’min Sûresi: 12.) Biz Allah’ın kullarıyız sonunda yine O’na döneceğiz. (Bakara Sûresi: 155, 156.)” de, sabret.

El-Bakî Hüve’l-Bakî (Baki olan yalnız Allah’tır).

Mektubat, 17. Mektub, s. 78-81

Lügatçe:

firak: Ayrılık. elîmâne: Elemle, acı çekerek. teessürat: Üzülmeler. meyusâne: Üzülerek, ümitsizce. teellümât: Elem, acı çekmeler. mufarakat: Ayrılık. berzah: Kabir. iksir-i nuranî: Nurlu, çok tesirli ilâç. vusul: Vasıl olma, kavuşma. aşk-ı mecazî: Dünyevî aşk. rapt: Bağlama.

Mün’im-i Hakikî: Hakiki nimet verici olan Allah. alâka-i kalb: Kalbin ilgisi. tevehhüm-ü ebediyet: Dünyada sonsuz yaşayacakmış gibi vehmetme. mevt: Ölüm. adem: Yokluk. firak-ı ebedî: Sonsuz ayrılık. firdevs-i nimet: Cennetlik nimet. vesile-i saadet-i dâreyn: Dünya ve ahiret saadetinin vesilesi.

07.03.2007


Son şahitlerden Mehmet Hadi Ünlü: Yeni Asya, çizgisini muhafaza etti

Üstad Hazretlerini görmüş Mehmet Hadi Ünlü ile Risâle-i Nur, Bediüzzaman ve Yeni Asya’yı konuştuk. Bakalım Mehmet Hadi Ünlü 38 yıllık bir Yeni Asya okuyucusu olarak neler söyledi? Buyurun hep beraber dinleyelim.

*Yeni Asya’yı nasıl tanıdınız?

Yeni Asya gazetesini ilk kuruluşundan beri tanıyorum. Üstadın vefatını 1960’da radyodan dinlerken içime bir ateş düştü ve Üstad hakkında bir şiir yazdım. Üstadın himmetinin bize şu şekilde geldiğine yüzde yüz kanaatim var: Üstad Hazretleri babamın kendisini ilk ziyaretinde babama “Sizi ailece kardeşliğe kabul ediyorum” diyor. İkinci ziyaretinde de “Şu anda padişah olsaydı ziyaretini kabul etmezdim” diyor. Babamın üçüncü ziyareti 1950’de ağabeyim Kore’ye gideceği zaman oluyor. Hüradam, İttihad, Tasvir, Yeni Nesil gibi gazeteler alıyorduk. Tabiî zaman zaman gazete kapatılınca isim değişikliğiyle yeni gazeteler açıldı, bizler de hepsini aldık. En sonuncusu da Yeni Asya oldu. Abone olarak tam 38 yıl hep yakından takip ettim.

*21 Şubat’ta Yeni Asya 38’inci yılına girdi. Siz, gazetenin 38 yıllık okuyucusu olarak geçen onca yılı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yeni Asya’mızın Risâle-i Nur Külliyatı ile ilgili sade basımlardaki yeniliklerini tamamen tasvip ediyorum ve emeği geçenleri tebrik ediyorum. Bugün Risâle-i Nur’un, o günlere göre çok iyi bir yerde olduğunu düşünüyorum. Tamamen Risâle-i Nur’u yansıtan bir gazete olduğu için Yeni Asya’yı tebrik etmek lâzım. Bu kadar baskılara ve kapatılmalara rağmen misyonunu sürdürmeye devam ediyor. Doğru çizgisini taviz vermeden devam ettirmesi önemli. Tirajının az olması önemli değil, önemli olan misyonudur ve bu misyonunun Risâle-i Nur çizgisini takip etmesidir. Ne yazık ki diğer dinî gazeteler bu çizgiyi muhafaza edemediler.

*Peki, gelecek 38 yılı nasıl görüyorsunuz?

Daha parlak görüyoruz. Ve olacak da inşallah. Bunu ben şuna bağlamak istiyorum: “Evet, ümitvâr olunuz. Şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâmın sadası olacaktır” Bu çizgi elbette giderek parlayacaktır. Ve dönüm noktasına, viraja geldiğimizi fark ediyorum. İslâmiyet çığ gibi dünyada büyüyerek ilerliyor. Yahudileri, Amerikan Yahudi lobisini korkutan da budur. Yahudilerin kanaatleri şudur ki; eğer İslâm âlemi ile Hıristiyan âlemi bir ittifak etseler, İsrail devleti ortalıkta yaşayamaz. Bu korku onlarda hâsıl olduğu için yaşamayacak gibi telâşa kapılıyorlar. Bu da İslâmiyetin yayılmasına vesile olacaktır inşallah.

* ‘Ümitvârız’ dediniz, neleri ümit ediyorsunuz?

Yakın bir gelecekte bütün hizmet-i imaniye ve Kur’âniye’deki çeşitli grupların bir çizgide ittihat etmelerini ve bunun neticesi olarak da bütün İslâm devletlerinin bir çatı altında birleşmesini ümit ediyoruz. Madem Allah vaad etmiştir, vaadini yerine getirecektir. Yeter ki bize pahalıya satmasın.

*Risâle-i Nurları ne zaman ve nasıl tanıdınız?

Risâle-i Nurlarla 1960 yılından beri iç içe yaşıyorum, fakat Üstadın himmet ve duâsının 1950’lerde geldiğine de kanaatim var. Üstadı 1950-1960 yılları arasında bizim evin önünden arabayla geçerken gördüm. Çünkü o zamanlar Emirdağ’ından Isparta’ya, Isparta’dan Emirdağ’ına geçebilmek için bizim evin önündeki caddeden başka yol yoktu, oradan geçmek mecburiyeti vardı. Arabasının arkasından epey koştuğumu da hatırlıyorum. Ama elini öpmek nasip olmadı.

*1950’de Üstadın himmetini gördüğünüzü söylediniz. Nasıl bir himmet gördünüz?

1950 yılı Temmuz ayında, benim büyük ağabeyim Kore’ye gitmek üzere babamla helâlleşmeye geldiğinde, babam kendisine “Seni Üstad Hazretlerine götüreyim, onun elini öp, duâsını al, oradan Ankara’ya, daha sonra da Kore’ye gidersin” dedi. O zamanlar küçük olduğumdan, beni manifatura çarşısına bırakıp iki ağabeyimle beraber Üstadı ziyarete gittiler. Üstad orada babama; “İnşallah senin oğlun gidip gelenlerden olacak, sen merak etme” demiş. Daha sonra ağabeyime dönerek de “‘Allah rızası için, din uğruna gidiyorum’ diye niyet et, öyle git. Eğer hükümet izin verseydi ben beş bin talebemle bu harbe gönüllü olarak gidecektik” demiş. “Tayyarede dahi olsan namazını kılman şartıyla ben de sana duâ edeceğim” diyerek ihtarlı bir hatırlatmada bulunmuş.

*Elle yazdığınız Osmanlıca Risâle-i Nurlar var. Kısaca onlardan da bahseder misiniz?

Elle yazdığım üç tane Risâle var: Sözler, Zülfikar ve küçük risâleler. Bunları 1963 yıllarında yazdım. 29. Söz’de ve 33. Söz’ün her satırının başında 501 tane elif denk gelmesi tevafuk olmuş. Üstad bunların kırmızı renkle yazılmasını tavsiye ettiği için biz de kırmızı kalem ile yazdık.

*Bir de Mayıs 2006’da “Risâle-i Nur Işığında İlmî Mühim Buluşlar ve Tefekkürnâme” adlı bir kitap yazmışsınız. Kısaca kitabınızdan bahseder misiniz?

Bu kitabım, 45 yıllık Risâle-i Nur hayatımda edindiğim bilgilerimle yazdığım bir kitaptır. Risâle-i Nurlarda olup da öteki kitaplarda olmayan ilmî meseleleri resimlerle, sayılarla açıklayıp yazdığım bir kitaptır.

*Sizi en çok etkileyen veya size göre en çok bilinmesi gereken hatıra nedir?

Bayram Ağabeyin kendisinden dinlemiştim, aynen şöyle anlatmıştı bana:

Üstad Hazretleri bir gün Şamlı Hafız Tevfik ile beraber eşyalarını alıp, gölün kenarına inip, gölden abdest alarak iki rekât namaz kıldıktan sonra Onuncu Söz’ün başındaki Rum Sûresi’nin 50. âyetini 500 defa ayakta gezinerek okur. Daha sonra Üstad iki dizi üzerine çöküp kıbleye yönelerek gözünü yukarı kaldırıp bir noktaya bakar. Yüzü biraz sararır, iki kaşının arası şişer. “Hazır mısın Hafız Tevfik kardeşim?” der. Hafız Tevfik Ağabey de “Hazırım Üstadım” der. Üstad 10. Söz’ü söyler, o yazar. Üstad Hazretleri söyler, o yazar. Takriben bir saat zaman zarfında yazar. Onuncu Söz’ün haşiyeleri hariç biter. Ondan sonra Üstad susarak yaklaşık on, on beş dakika sessizce bir noktaya baktıktan sonra, uykudan uyanırcasına dönüp “Tevfik yazdın mı kardeşim?” der. O da “Yazdım Üstadım” der. Peki, “Oku da dinleyelim” der. O da yazdıklarını okur. Hafız Tevfik, Üstadın can kulağıyla dinleyerek arada sırada “Fesübhanallah kardeşim, bunları ben mi söyledim?” diye üç kez tekrar ettiğini söylüyor. Onuncu Söz’ün böyle yazdırıldığı, bunun da çok ilginç bir yazım tarzı olduğundan anlaşılıyor ki, bu, ilhamın en yüksek derecesinden daha yüksek sünuhât-ı kalbîdir. Mehmet Hadi Ünlü kimdir? 1937 Afyon-Bolvadin doğumlu. İlkokuldan sonra eğitimine devam etmedi. Hayatının büyük bir bölümünü esnaflıkla geçiren Ünlü’nün 30-40 adet şiiri mevcut. Bu şiirlerden bir tanesi, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin vefatına üzülerek yazdığı şiirdir ve bu da Hüradam gazetesinde yayınlanmıştır. Arapça eğitimini babası Abdulkadir Ünlü tarafından aldı. 1960 yılında evlenen Ünlü’nün 2 kızı ve 1 de oğlu var.

Özkan ERDEM

07.03.2007


Hayattan lezzet almak için

Hayata, olaylara olumlu bakmak, hayatı daha da yaşanabilir kıldığı gibi, yaşlılarda kan basıncının düşmesine de vesile oluyormuş. Psychosomatic Medicine’de yayınlanan bir çalışmada, yaşları ortalama 72,5 olan 2654 kişiye, olaylara bakışlarını değerlendiren bir anket uygulanmış. Ankette en yüksek puan alanların (müsbet düşünceli olanların), kan basınçları daha düşük çıkmış.1

Bu sonuç, bize, hayattan lezzet alabilmek için olayları daima iyiye yormamız gerektiğini ve şu tesbitin doğruluğunu bir kere daha ispatlıyor: “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır.”2

Hayattan lezzet almanın bir dizi faktörü daha var. Bunların bazılarını belirtmeye kalkarsak; tevekkül etmek ilk sıralarda gelir. Çaresi olan şeyde acizlik göstermemek gerekir. Yapabileceğimiz her şeyi yapmak ve sonucu öyle beklemek gerekir. Yani, bir işi yaparken bütün gerekli sebepleri yerine getirdikten sonra sonuca razı olmak.

Hayatımızın yaşadığımız ânını, şimdiyi yaşamak. Geçmişten gelen elemleri, gelecekten gelen endişeleri düşünmeden şimdiyi yaşamak. Yani, “Eski hâl muhal. Ya yeni hal, ya izmihlâl.”

Her insanın hayali vardır. Bir bakıma insan hayalleri ile yaşar. O halde, hayattan lezzet alabilmek için hayallerimizi yönetmemiz gerekmektedir. Hayallerimizi isteklerimizin emrinde tutarsak hayattan lezzet alabiliriz.

Hareketlerimiz daima doğru ve meşrû olmalıdır. Bu konuda asla kimseye, hiçbir zaman ve yerde taviz vermemeliyiz. “Sıdk ve doğruluk İslâmiyetin hayat-ı içtimâiyesinde ukde-i hayatiyesidir.”3

Yaşantımızda iktisatlı, kanaatkâr olmak gerekir. Bunun aksini yaptığımız takdirde, değil nâmerde belki merde bile muhtaç olma durumuna düşebiliriz ve hayatımızdan lezzet almak yerine, hayatımız bir zehire dönüşebilir.

‘Yarın iyi olacağım, bütün hayatımı düzene sokacağım’ demeyin. Sonuç almak için bugünden başlayın.

Hedeflerimizi, amaçlarımızı yüksek tutmak gerekir. Ulaşamasak bile, mükemmelliğe giden yolda hayatımızı geçirmiş olur ve hayatımızın geçirdiğimiz anlarında lezzet almış oluruz. Hedefi için çalışan kişi her zaman mutludur.

Toplumda beraber bulunduğunuz, çalıştığınız kişilerin iyi hallerini, başarılarını takdir edin. Hayattan daha fazla lezzet almak için, bu takdir edilenlere kendinizi de ilâve edin.

Tanıdığınız, tanımadığınız herkese selâm verin, selâmı yaymaya çalışın. Hem Peygamberimiz’in (asm) tavsiyesini yerine getirmiş olur, hem de insanlar arasında en önemli bir iletişim vasıtası olan selâm ile insanlarla kaynaşmış olursunuz. Selâm aynı zamanda, insanlarla karşılıklı sevgiyi, dostluğu, arkadaşlığı, dayanışmayı ve birliği sağlar, hayattan lezzet almanıza sebeb olur.

“Şüphesiz, zorlukla beraber bir kolaylık vardır”4 ve “‘İşlerin en hayırlısı zahmetli olanıdır’ sırrıyla, meşakkatli, külfetli, zevksiz, sıkıntılı a’mâl-i saliha ve umur-u hayriye daha kıymetli, daha sevaplıdır; o sıkıntıda, o meşakkatteki ziyade sevabı ve makbuliyeti düşünüp, sabır içinde mesrurâne şükretmek gerektir.”5

Demek, güzel işleri, sonucu faydalı işleri, zor da olsalar, yaptığımızda, eğer sonucunun iyi olduğunu bilirsek o zahmet içinde bir çeşit lezzet alabiliriz. Buna benzer başka bir örnek de şöyledir: “Risâle-i Nur’a çalıştıkça, yaşamakta kolaylık ve kalbde ferahlık ve maîşette suhûlet görüyoruz.”6

Son söz olarak yine Üstad Bediüzzaman’dan bir cümleyi almak istiyorum: “Hayat ise, eğer iman olmazsa, veyahut isyan ile o iman tesir etmezse, hayat zahirî ve kısacık bir zevk ve lezzetle beraber, binler derece o zevk ve lezzetten ziyade elemler, hüzünler, kederler verir.”7

Hâsılı dostlar, imanla donanıp, İslâm’ın meşrû emirleri dairesinde yaşarsak, hayattan sonsuz lezzetler alabiliriz.

Dipnotlar:

1- Heart Centerline, 19.10.2006, Sızıntı Aralık sayısı.

2- Mektubat, s. 523

3- Hutbe-i Şamiye, s. 39

4- İnşirah Sûresi. 5

5- Kastamonu Lâhikası, s. 97

6- A.g.e.

7- A.g.e., s. 117

M. Fahri UTKAN

07.03.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004