Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 20 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Kime ve nasıl muhabbet?

“Kâinatın bir sebeb-i vücudu muhabbettir.” (Bediüzzaman) Yaratılan ve var olan her şey, sevgi üzerine binâ edilmiştir. Bu sevgi öyle bir sevgi ki, insanoğlu bu sevgi hürmetine meleklerden bile üstün özelliklerle donatılarak yaratılmıştır. Yine bu sevgi hürmetine inanan-inanmayan, isyan eden-itaat eden farkı gözetilmeksizin dünya nimetleri herkese sunulmuştur. Yine bu sevgi hürmetine özden gelen iki damla gözyaşı, siyah lekelerle dolu sayfaları bembeyaz hale getirmiştir. İşte Allah’ın kullarına olan sevgisidir bu sevgi. Tüm kâinatı ve kâinatta olan her şeyi, Yüce Yaratıcı böyle bir sevgiyle kuşatmıştır.

Peki, bizlere böylesi bir muhabbetle muamele eden Yaratıcımıza karşı, biz nasıl bir sevgi ile mukabele etmekteyiz? Dışarıya çıkıp önümüze çıkan insanlara ‘’Allah’ı seviyor musunuz?’’ diye sorsak, alacağımız cevap hemen hemen herkesten ‘’Elbette... Tabii ki... Elhamdülillah Müslümanız ve Allah’ı tabiî ki seviyoruz’’ tarzında olur. Peki ikinci bir soru olarak ‘’Allah’a sevgisi nasıl olmalı? Yani Cenab-ı Hakk’ı sevdiğimizi, O’na derin muhabbetle bağlı olduğumuzu nasıl anlarız?’’ ya da ‘’Bu muhabbetin ne kadar, neresinde olduğumuzu nasıl ölçmeliyiz?’’ diye sorsak, eminim çok farklı cevaplarla karşılaşırız. Yalnız, ‘’Nefsini ıslah etmeyen, başkasını ıslah edemez’’ düsturundan yola çıkarak, bu soruları önce kendi nefsimize, vicdanımıza soralım.

İşte, bu sorulara verilebilecek ilk cevaplardan birisi, insan hayatının içinde saklı. Yani seven, sevdiğini en çok üzmekten korkar. Onu kırmaktan, hoşlanmadığı şeyleri yaptığında üzüntü duyacağından korkar. Aynen biz de, eğer ki Yaratanın istemediklerini yapmaktan kendimizi alıkoyuyor, emirlerine itaatsizlikle O’nu üzdüğümüzü farkediyor ve O’nu üzmemek adına isteklerini yapıyorsak; ‘’Allah’ı seviyoruz’’ demeyi sadece dilimizle değil, kalbimizle de söylüyoruz demektir. Yalnız, bu kelimeleri ifade etmek yetmiyor, bu ifadeleri ve sevgiyi helâl dairesinde herkese ulaştırmak gerek. Tâ ki gönüller yıkılmasın, masun insanlar öldürülmesin.

Allah sevgisinin önemli ölçülerinden biri, kimi nasıl seveceğimizin ve bu sevmenin Allah katında nasıl makbul olacağının en güzel işareti de yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim’de yer almaktadır. Cenâb-ı Hak, Habib’ine (asm) hitaben ‘’De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah da sizi sevsin” (Al-i İmran Sûresi-31) buyurarak, bizlere sevginin esas mesajını vermektedir.

Az önce söylediğimiz gibi, sevdiğimiz birinin istediklerini yapmak ve bizi görmek istediği gibi olmaya çalıştığımız gibi, Allah’ın da istediği, kulları arasında bir tek ona “Habibim” dediği Efendimiz (asm) gibi olmamızdır. Onun gibi oturmak, onun gibi yemek-içmek yani hayatı onun gibi yaşamaktır. Bütün dünyanın gıpta ettiği ve arzımızın yarısından fazlasının baş eğdiği bu büyük ve son Peygambere (asm) gün geçtikçe sevgimiz ve muhabbetimiz artmaktadır ve artmalıdır da.

Bu bahsi, yine her zaman müracaat noktamız olan, sevgi ve şefkat üstadı Bediüzzaman Hazretlerinin bir sevgi ifadesiyle noktalayalım: “..Ey nefis! Aklın varsa bütün o muhabbetleri topla, hakikî sahibine ver, şu belâlardan kurtul. Şu nihayetsiz muhabbetler, nihayetsiz bir kemal ve cemal sahibine mahsustur. Ne vakit hakikî sahibine verdin; o vakit bütün eşyayı Onun namıyla ve Onun aynası olduğu cihetle ıztırapsız sevebilirsin. Demek, şu muhabbet, doğrudan doğruya kâinata sarf edilmemek gerektir. Yoksa muhabbet, en leziz bir nimet iken, en elîm bir nikmet olur.”

Tuğba ŞEKERCİ

20.03.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004