Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 20 Nisan 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Göklerde ve yerde kim varsa ihtiyacını Ondan ister. O her an bir tasarruftadır.

Rahman Sûresi: 29

20.04.2007


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Dâvete icâbet edin, hediyeyi geri çevirmeyin ve Müslümanları dövmeyin.

Câmiü's-Sağîr, c: 1, no: 115

20.04.2007


Kâinat, nur-u Muhammedîden yaratılmıştır

İşte şu kâinata nazar-ı hikmetle bakıldığı vakit, azîm bir şecere mânâsında görünür. Ve şecerenin nasıl dalları, yaprakları, çiçekleri, meyveleri vardır; şu şecere-i hilkatin de bir şıkkı olan âlem-i süflînin, anâsır dalları, nebâtât ve eşcar yaprakları, hayvanât çiçekleri, insan meyveleri hükmünde görünür. Sâni-i Zülcelâlin ağaçlar hakkında cârî olan bir kanunu, elbette şu şecere-i âzamda da câri olmak, muktezâ-i ism-i Hakîmdir. Öyle ise, muktezâ-i hikmet, şu şecere-i hilkatin de bir çekirdekten yapılmasıdır. Hem, öyle bir çekirdek ki, âlem-i cismânîden başka, sâir âlemlerin numûnesini ve esâsâtını câmi’ olsun. Çünkü, binler muhtelif âlemleri tazammun eden kâinatın çekirdek-i aslîsi ve menşei, kuru bir madde olamaz. Mâdem şu şecere-i kâinattan daha evvel, o nevden başka şecere yok; öyle ise, ona menşe’ ve çekirdek hükmünde olan mânâ ve nur, elbette yine şecere-i kâinatta bir meyve libasının giydirilmesi, yine Hakîm isminin muktezâsıdır. Çünkü, çekirdek dâimâ çıplak olamaz. Mâdem evvel-i fıtratta, meyve libasını giymemiş; elbette, âhirde o libası giyecektir. Mâdem o meyve insandır ve mâdem insan içinde, sâbıkan ispat edildiği üzere, en meşhur meyve ve en muhteşem semere ve umumun nazar-ı dikkatini celb eden ve arzın nısfını ve beşerin humsunun nazarını kendine hasreden ve mehâsin-i mâneviyesi ile âlemi ya nazar-ı muhabbet veya hayretle kendine baktıran meyve ise zât-ı Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâmdır; elbette, kâinatın teşekkülüne çekirdek olan nur, onun zâtında cismini giyerek, en âhir bir meyve sûretinde görünecektir.

Ey müstemi’! Şu acîb kâinat-ı azîme, bir insanın cüz’î mahiyetinden halk olunmasını istib’âd etme! Bir nevi âlem gibi olan muazzam çam ağacını, buğday tanesi kadar bir çekirdekten halk eden Kadîr-i Zülcelâl, şu kâinatı nur-u Muhammedîden (Aleyhisselâtü Vesselâm) nasıl halk etmesin veya edemesin?

Sözler, s. 531-32

Lügatçe:

nazar-ı hikmet: Hikmet nazarı, bakışı.

şecere: Ağaç.

şecere-i hilkat: Yaratılış ağacı.

âlem-i süflî: 1-Alt ve aşağıdaki âlem. 2-Maden, bitki ve hayvanlara ait âlem.

anâsır: Unsurlar, elemanlar.

nebâtât: Bitkiler.

eşcar: Ağaçlar.

Sâni-i Zülcelâl: San'atla yaratan celâl sahibi Allah.

cârî: Cereyan eden.

şecere-i âzam: Çok büyük ağaç.

muktezâ-i ism-i Hakîm: Her şeyi hikmetle yaratan Allah’ın Hakîm isminin gereği.

muktezâ-i hikmet: Hikmet gereği.

âlem-i cismânî: Maddî varlıklarla ilgili âlem.

câmi’: Cem eden, toplayan, içine alan, kaplayan.

tazammun: İçine alma.

çekirdek-i aslî: Asıl çekirdek, öz.

şecere-i kâinat: Kâinat ağacı.

libas: Elbise.

evvel-i fıtrat: Yaradılışın başlangıcı.

sâbıkan: Evvelce.

semere: Meyve.

arz: Yer, dünya.

nısf: Yarım, yarı.

hums: Beşte bir.

hasr: Yalnız bir şeye mahsus kılma.

mehâsin-i mâneviye: Mânevî güzellikler.

müstemi’: İşiten, dinleyici.

kâinat-ı azîme: Büyük kâinat.

halk: Yaratma.

istib’âd: Uzak görme, ihtimal vermeme.

Kadîr-i Zülcelâl: Herşeye gücü yeten celâl sahibi Allah.

nur-u Muhammedî: Peygamberimizin (asm) nuru.

20.04.2007


Kâinat nuru Efendim (asm)

Allah’ın Habibi Sensin.

Kâinat nuru Efendim

Dertlerin tabibi Sensin.

Kâinat nuru Efendim

Anlatamaz Sen’i kelâm.

Senle biter keder, âlâm.

Milyon salât, milyon selâm.

Kâinat nuru Efendim

Bu âlem senle bahtiyar.

Kışlarımız olur bahar.

Sensin bize hakîkî yâr.

Kâinat nuru Efendim

Sensiz âlem matemhâne.

Küreler sersem, divane.

Mü'minler sana pervane.

Kâinat nuru Efendim

Âmine’nin tek gülüsün.

Kur’ân’ın hak bülbülüsün.

Sönmeyecek kandilisin.

Kâinat nuru Efendim

Ümmetinden olmak nimet.

Günahkârız, Sen kerem et.

Bizlere eyle şefaat

Kâinat nuru Efendim

Kâhinler haber veriyor.

Papazlar vasfın görüyor.

Putları yere seriyor.

Kâinat nuru Efendim

Hilkatimize vesile.

Senle âlem gelir dile.

Hasretim, rüyamda bile

Kâinat nuru Efendim

Âlemlere rahmet sensin.

Bize lütuf, minnet sensin.

Gönlümüzde cennet sensin.

Kâinat nuru Efendim

Ümmetî, ümmetî dersin.

Tevbekârları översin.

Mü’minleri çok seversin.

Kâinat nuru Efendim

Bütün âlem Sana muhtaç.

Sensin tüm dertlere ilâç.

Başımızda manevî taç.

Kâinat nuru Efendim

Mevcûdât emrini dinler.

Ağaç firakınla inler.

Şevkle tabi olur cinler.

Kâinat nuru Efendim

Dellâl-ı Rabbü’l-Âlemîn.

Bize Şefiü’l-Müznibîn.

Sensin Muhammedü’l-Emîn

Kâinat nuru Efendim

Parmaklar on çeşme gibi

Gönlümün gerçek sahibi.

Rabbin sevgili Habibi.

Kâinat nuru Efendim

Sadık ve nâtık bürhansın.

Hakka apaçık beyansın.

Mü’mine mahbub-u cansın.

Kâinat nuru Efendim

Varlıkların ser zâkiri.

Rabbin hakkıyla şâkiri.

Sevdiğin kıl, şu fakiri.

Kâinat nuru Efendim

Bine baliğ mu’cizen var.

Kamer, emrine musahhar

Gönül daim seni arar.

Kâinat nuru Efendim

Ebûbekir, sıddık yârin.

Sehavetkâr-ı edvârın.

Hicrette refik-i gârın

Kâinat nuru Efendim

Adalet timsâli Ömer.

Hak için nefsini yener.

Hakla batıl ayrılsın, der.

Kâinat nuru Efendim

Osman hilim misalidir.

Haya, edeb timsâlidir.

Şehadet de visalidir.

Kâinat nuru Efendim

Ali, Allah’ın arslanı.

“Veliler Şahı”, ünvanı.

İlmin kapısı, sultanı.

Kâinat nuru Efendim

Şehitler Sultanı Hamza,

Uhud’da durmuş niyaza:

“Mübarek olsun bu gaza”

Kâinat nuru Efendim

Ezanları okur Bilâl.

Kalbleri titretir bu hal.

Sende şefkat, Sende cemal.

Kâinat nuru Efendim

“Sevgi Peygamberi” adın.

Mü’minler esas muradın.

Hasretle kalblerde yâdın.

Kâinat nuru Efendim

Hayatımızın sevinci.

Kur’ân ahlâkı bir inci.

Güzel ahlâkta birinci.

Kâinat nuru Efendim

Güzeller güzeli sensin.

Her dem tebessüm edensin.

Ruhlara huzur verensin.

Kâinat nuru Efendim

En büyük mu’cizen Kur’ân.

Işık kaynağı her zaman.

Aydınlanır kevn-u mekân.

Kâinat nuru Efendim

Mi'raçla çıktın Huzura

Perdesiz kavuşup Nur’a

Âlemi boğdun sürura.

Kâinat nuru Efendim

Medine sana bir minber.

Mekke’de mihrabdır her yer.

Cinne ve inse Peygamber.

Kâinat nuru Efendim

İki cihanın güneşi.

Âlemde yoktur bir eşi.

Gönlümde vuslat ateşi.

Kâinat nuru Efendim

Tevrat’taki adın Ahyed.

İncil’de Faraklit Ahmed.

Kur’ân’da ise Muhammed.

Kâinat nuru Efendim

Çocukları çok severdi.

Onları okşar, öperdi.

“Merhamet ediniz” derdi.

Kâinat nuru Efendim

Dinlerken, döner; dururdu.

Sözü ve özü hep nurdu.

Tane tane konuşurdu.

Kâinat nuru Efendim

Vasfından acizdir Menek

Bize şefaatin gerek.

Yolumuza ışık demek.

Kâinat nuru Efendim

Abdulkadir MENEK

20.04.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004