Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 27 Nisan 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Aile

Evde yetiştirdiğiniz çiçekler zehirli olabilir

Birkaç yıldır evleri, yurt dışından gelen değişik salon bitkilerinin süslemeye başladığını görüyoruz. Bunların büyük bir kısmı zehirlenmeye sebep olabilen bitkilerdir. Bu bitkilere bağlı olarak pek çok zehirlenme olayı bulunmaktadır.

Yaprakları, çiçekleri, meyveleri ile oldukça güzel olan bu bitkiler çocukların ilgisini çekmekte, çocukların bu bitkilere dokunmaları, çiçeklerini, yapraklarını, meyvelerini koparmaları ve yemeleri sonucu zehirlenme olayları yaşanabiliyor.

Evlerimizde yaygın olarak bulunan bitkilerin etkileri

Evlerde süs amaçlı bulundurulan bitkilerin etkilerini şöyle sıralayabiliriz:

Çuha çiçeği: Bitkiye dokunulduğunda ve kurumuş yapraklar ya da çiçekleri temizlenirken bitkinin yapısında bulunan ve alerjiye sebep olan maddeler vücuda bulaşır.

Sıklamen: Yumrularında tahriş edici maddeler bulunmaktadır. Yumruların az miktarda bile yenmesi ile mide barsak rahatsızlıkları ortaya çıkabilir. Yenilen miktar artarsa havale geçirmeye hatta felçlere yol açabilir.

Atatürk çiçeği: Alerjik etkileri vardır.

Kroton: Dokunulduğunda ciltte alerjik etkiye yol açabilir. Yenildiğinde ağız mide ve barsak sisteminde tahrişe, ağrıya yol açmaktadır.

Süs bitkileri: Bitkinin her bölümünde kalp kasına zarar veren ve kalp atım sayısının azalmasına sebep olan bir madde bulunmaktadır. Bitkinin renkli meyveleri çocukların ilgisini çekmekte ve bir kaç meyve yenilmesiyle birlikte karın ağrısı, göz bebeği büyümesi, bulantı ve uyuklama gibi zehirlenme tablosu oluşur.

Açelya: Bitki yapraklarının yenmesi ile bulantı, kusma, baş dönmesi, kaşıntı, ishal gibi belirtiler ortaya çıkar. Aynı zamanda tükürük salgısında artma, bulantı, kusma, ishal, bağırsaklarda kramp ve ağrılar, baş dönmesi deride kaşıntı ve yanma hissi gibi belirtiler ortaya çıkmaktadır.

Sarmaşık: Sarmaşık son yıllarda salonlarımızın duvarlarını süslemekte veya aranjman denilen birden fazla çiçeğin bulunduğu hediyelik çiçeklerde yer almaktadır. Meyve ve bilhassa tohumları zehirlidir. Bitkinin değişik kısımlarına temas edildiğinde deri iltihabı meydana gelir.

Klivya: Soğanlı bir bitkidir. Soğanlara eli temas edilince deri iltihabına yol açar. Yenildiğinde kusma ve ishale sebep olur. Çok miktarda yenildiğinde ise felce sebep olur.

Zakkum: Yapraklarının yenmesi ile kalp atışlarında düzensizlik, baş dönmesi, kusma ve görme bozukluğu biçiminde bir zehirlenme tablosu ortaya çıkar. Fazla miktarda yenmesi ise ölüme yol açar.

Difenbahya: Evlerimizde çok özenle baktığımız difenbahya, ithal çiçeklerin en zararlılarından biridir. Bitkinin yaprağının elle ovulması, koparılması, çiğnenmesi gibi durumlarda zararlı maddeler dışarıya çıkar. Difenbahyanın çiğnenmesi veya yenmesi durumunda ise ağız içinde şişme, kızarma, yaralar meydana gelmesi, yanma ve şiddetli acı, tükürük artışı, yutma güçlüğü, ses kısıklığı, sindirim sisteminde şişme, midede tahribat oluşabilir.

Filodendron: Alerjik reaksiyonları bitkinin bakımıyla uğraşan çiçekçi, bahçıvan, hizmetçi ve ev hanımlarında çok görülmektedir.

Şükran KIRBAŞ

27.04.2007


Zor birisin, ama baş edebilirim

Ne yazık ki, pek çoğumuzun hayatında birlikte iş yapmaya, çalışmaya, hatta konuşmaya katlanamadığı birileri vardır. Geçinilmesi zor insanları değiştiremezsiniz, ancak onlarla iletişimde başarılı olabilirsiniz.

Kimi insanlarla çok zor, kimileriyle çok kolay ilişki kurmayı sağlayan nedir? Nasıl oluyor da birisiyle geçinebilirken, bir başkasıyla çatışıyorsunuz?  

Aranızdaki benzerlikleri öne çıkardığınızda, insanlarla daha iyi geçinebilirsiniz. Bir arkadaşınızla girdiğiniz çatışma ve geçinilmesi zor bir insanla girdiğiniz çatışma arasındaki fark şudur:

Paylaştığınız ortak zemin, arkadaşınızla olan çatışmanızı yumuşatır. Açıktır ki, tahammül edemediğiniz insanlarla ilişkilerinizi başarıyla yürütmeniz için, farklılıkları azaltmak çok önemlidir. ‘Kaynaşma’, başkalarıyla farklılıklarınızı azaltmanızı, böylece onlarla bulundukları zeminde buluşmanızı ve ardından ortak bir zemine geçmenizi sağlayan her türlü davranışı kapsar. İletişimin tüyolarına bir göz atalım:

İletişimin püf noktaları:

Sözlü kaynaşma

Hızlı konuşan insanlar yarışmaktan hoşlanır, yavaş konuşanlar ise ağırdan almaktan. Sessiz insanlar sükûnetten hoşlanır, yüksek sesle konuşanlar gürültü, patırtıdan. Karşınızdaki insanın ses tonuyla ve hızıyla kaynaşamazsanız, bir müddet sonra kendiniz söyler, kendiniz dinlersiniz ya da ciddî ölçüde bir yanlış anlaşılmayla karşı karşıya kalırsınız.

Anlamak için dinleyin

İlişkide zorluk yaşadığınız kişi konuşurken amacınız, anlamak için dinlemek olmalıdır. Vücut duruşunuzdan ses tonunuza dek her şey, onu dinlediğiniz ve anladığınız izlenimini vermelidir. Hem sizde, hem de sorun oluşturan kişide konuyu gerçekten anladığınız izleniminin uyandığına emin olmak için, dinlediklerinizi ona özetleyin. Samimî soru sorma, dinleme, önemseme ve hatırlama yeterince bir araya geldiğinde, zor insan daha az zor ve daha birlikte iş yapılabilir hale gelir. 

Çatışmayı işbirliğine dönüştürün

Görüşmeler dejenere olup çatışmaya dönüştüğünde, amacınız daha derin bir anlayışa varmak olmalıdır. Geçinilmesi zor insanlar, “Sizi anlayabildim mi?”, “Başka bir nokta var mıydı?” diye, sorularla ölçütlerinin tam olarak ifade edilmesinden memnun olurlar. Bir tartışma ne zaman çatışmaya doğru kayarsa, insanların bir şeyin lehinde ya da aleyhinde oluş sebeplerini ortaya çıkarmaya çalışın. Sonra bu ölçütleri kaynaştırabilecek bir fikri ya da çözümü arayın. Çatışmayı işbirliğine dönüştürmenin bir yolu da budur.  

Güven uyandırın

Problem oluşturan insanlarla iletişim kurarken amacınız, anlaşılmak amacıyla konuşmak olmalıdır. Ses tonunuz, hakkında ne düşündüğünüz konusunda insanlara olumlu ya da olumsuz mesajlar gönderir. Hiç alâkası olmasa bile, bir çok insan ses tonundan kendisine karşı bir tavır alındığı anlamını çıkarır. Kullanılan kelimelerle uyuşmayan ses tonunun oluşturduğu karma mesajlar, her tür ilişkide büyük sorunlar oluşturabilir.

Sözünüz kesildiğinde ise incelikle araya girin. İncelikle söz kesmek, öfkelenmeden, suçlamadan ve korkmadan yapılır. Dikkatini çekene dek, zor kişinin adını ya da “efendim”, “beyefendi” gibi bir hitap kelimesini üst üste tekrar etmeniz yeter.

Bir kimse ne kadar zorlu davranış içinde olursa olsun, ona karşı dürüstlük sonuç alıcı olabilir. Yeter ki, bildiğiniz doğruyu, karşınızdaki kişiyi yerin dibine batırmaktan ziyade yüceltecek bir yaklaşımla söyleyin. Bir insanda ne kadar çok güven uyandırırsanız, o kişinin sizi dinleme ihtimali o ölçüde artar. 

Suçu ıspatlanmamışı masum kabul edin

İnsanlar problem oluşturur hale gelince, çevrelerindeki kişilerin düşünmeden verdikleri ters tepkiler onları tahrik eder ve mevcut tavırlarını pekiştirir. Olumlu bir etki uyandırmak istiyorsanız, düşünülüp taşınılmış tepkilere ihtiyaç vardır.  

Suçlu olduğu ıspatlanana kadar bir insanı masum sayarak, yaptığı şeyleri iyiye yormak, sizin yararınızadır. Bunu yapmayı alışkanlık haline getirirseniz, geçinilmesi zor insanlar size bir hasım gibi değil, değerli bir yandaş gibi yaklaşacak ve şaşırtıcı bir şekilde olumlu beklentilerinizi yerine getireceklerdir. 

Eleştirileri takdirle karşılayın

Eleştirilere refleks olarak karşılık vermek, kendini savunmaya çalışmak genelde işleri daha da kötüye götürür. Savunmaya geçmeniz, suçluluğunuzu kabul ettiğinizin işareti olarak görülür ve söylediğiniz her söz aleyhinize kullanılabilir. 

Sizi eleştiren birisine takdir edici sözler söylerseniz, davranışınızı savunmak, açıklamak ya da haklı çıkarmak zorunda kalmazsınız. Sadece karşınızdaki insanı sonuna kadar dinler ve iletişim kurduğu için teşekkür edersiniz. Karşı koyma yoluna gitmezseniz, eleştiride bulunan kişi söyleyeceğini söyledikten sonra iş biter.

“Açık sözlü olduğunuz için teşekkürler”, “Neler düşündüğünüzü bana anlatmak üzere zaman ayırdığınız için teşekkürler”, “Bu kadar önem verdiğiniz için teşekkürler” deyin. Birisi sizi eleştirdiğinde, bu stratejiyi deneyin.

Tuğba VERGİLİ

27.04.2007


Her doğum diş kaybettirmez

Uzun yıllar, hamilelikte diş kaybedilmesi normal gibi algılandı. Hamilelikteki kalsiyum kaybından ötürü, “her doğum bir diş kaybettirir” dendi.

Oysa dişlerinizi hamileliğe feda etmeniz gerekmez. Beslenmeye ve ağız hijyenine dikkat eder, uygun tedaviyi zamanında yaptırırsanız sorunla karşılaşmazsınız. Aslında en iyisi hamileliği planlarken öncesinde diş hekimine gitmek ve varsa sorunlardan kurtulmak.

Aslında dişlerde kalsiyum eksilmiyor

Gerçekten hamileliğin diş çürümesine etkisi var mıdır? Uzmanlar bu soruyu “Hayır” diye cevaplıyor. Yaygın kanı, dişlerin mineral (kalsiyum) eksikliğine bağlı çürüdüğü. Aslında hamilelikte dişlerde kalsiyum kaybı olduğunu gösteren bilimsel ıspat yok. Annenin ve bebeğin kemiklerinin sağlıklı gelişimi için günde 1200-1500 mg. kalsiyuma ihtiyaçları var. Ağız sağlığına özen gösterenlerde hiçbir şekilde çürük gelişmiyor. Hamilelikteki kusmalar sebebiyle dişlerde çürük artabiliyor. Bunun sebebi de mide asidinin dişler üzerindeki etkisi. Yine de kusmadan hemen sonra iyi diş fırçalama çürük ihtimali en aza indiriyor.

Hormonal değişiklik diş etini bozuyor

Hamilelik sırasında meydana gelen hormonal değişiklik, plak birikimi ve diş eti hastalıkları ile doğrudan bağlantılı. Hamilelik dönemindeki hormon artışı, ağız içinde bakteri plaklarını artırıyor, diş etlerini hassaslaştırıyor. Bu da hamilelik boyunca ağız bakımını asla ihmal etmemek gerektiği anlamına geliyor. Hamilelikte diş eti sorunları sık görülen bir sorun. Diş eti hastalıkları zaten varsa, değişen hormon düzeylerinden dolayı çok daha hızlı ilerliyor. Hamilelikte en çok diş eti kanamaları (gebelik gingivitisi), diş eti büyümeleri (bazen bütün dişin çevresini kaplayacak kadar) görülüyor. Bu sorunların ciddiye alınmasında yarar var. Araştırmalar hamilelikte diş eti hastalığı bulunan anne adaylarında erken doğum riskinin daha yüksek olduğunu gösteriyor. Yine zamanında doğum yapsalar da, bebekleri daha düşük doğum ağırlığına sahip oluyor.

Fatma KARAKISA

27.04.2007


Şiddet sedef hastalığına sebep oluyor

Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ekrem Aktaş, kadınlarda şiddet, çocuklarda da kıskançlığın sedef hastalığına sebep olduğunu bildirdi.

Aktaş, üzüntü, sıkıntı ve stres ile uzun süre kullanıldıktan sonra bırakılan kortizon ve sıtma ilâçlarının, çocuklarda görülen bademcik iltihaplarının sedef hastalığına sebep olduğunu söyledi. Özellikle kocalarından şiddet gören kadınlarda, aile içi geçimsizliklerde sedef hastalığının ortaya çıktığını ifade eden Aktaş, kardeşler arasındaki kıskançlıkların da sedef hastalığına sebep olduğunu kaydetti. Aktaş, Japonlar, Moğollar, Kızılderililer ve zencilerde sedef hastalığı görülme oranının yok denecek kadar az olduğunu belirterek, ‘’Bunun sebebi bilinmiyor. Ancak, Türk ırkında sedef hastalığı görülme oranı oldukça yüksek. Her 100 kişiden birinde görülür. Bu az bir oran değil’’ dedi.

27.04.2007


Tabiî enerji içeceği: Pekmez

İçerdiği mineral ve vitaminlerle beslenmede önemli bir role sahip olan pekmezin kış döneminde vücut direncini artırmada kullanıldığı gibi, koşturmacaların bizleri beklediği yaz aylarında da enerji ihtiyacı için tüketilmesi faydalıdır.

Araştırmalara göre 100 gram pekmez; kalori olarak 575 gram süte, 150 gram ekmeğe, 195 gram ete eşdeğer. Anne sütünün yetersiz olması durumunda, bebeğe terkibi anne sütüne en yakın gıdaların verilmesi gerektiği durumlarda pekmek tüketilmelidir. Çünkü anne sütünde de bulunan glikoz ve fruktoz pekmezde bolca bulunmaktadır.

Pekmezdeki şekerin yüzde 80’i glikoz ve fruktoz hâlinde olduğundan, bebeklerin beslenmesinde pekmez çok önemli bir role sahiptir. Anne sütü olmadığında, hekim kontrolünde bebeklere pekmez verilebilir. Sakkarozun (çay şekeri) glikoz ve fruktoza ayrılabilmesi için, organizmada sükraz enziminin bulunması şarttır. Bebeklik döneminde bünyede bu enzim bulunmadığından, bu enzimin sentezleneceği zamana kadar belirli bir sürenin geçmesi gerekmektedir.

Pekmezde bulunan glikoz ve fruktoz ise, sindirim sisteminde parçalanmaya ihtiyaç duymaksızın kana, basit difüzyon ile geçebilmektedir. Böylece vücut yaklaşık 30 dakika gibi kısa bir sürede enerji kazanmaktadır.

Enerjiye acil ihtiyacı olan sporcu veya ağır işçiler enerji ihtiyaçlarını pekmezden karşılayabilirler. Kana geçmesi çok kolay olan pekmez çocukların sağlıklı gelişmelerinde de gereklidir. Pekmezin diğer bir özelliği de eksiklikleri durumunda bünyede çeşitli gelişme bozuklukları ortaya çıkaran mineral maddeler yönünden zengin olmasıdır.

Kanda oksijen taşınmasını sağlayan ve pekmezde bulunan demiri insan bünyesi çok rahat kullanabilir. İnsan sadece pekmezle beslenildiğinde bile günlük demir ihtiyacının yüzde 35’i karşılanabilir. Pekmezde ayrıca çinko, fosfor, potasyum, sodyum, magnezyum, kalsiyum gibi mineraller de yer alır. Bazı vitaminlerce zengin pekmezde bulunan B6 vitaminleri kan hücrelerinin yapımında, sinir sistemi ve cilt sağlığında, vücuttaki yağ ve kolesterol miktarının kontrolünde de görev yapar.

Şenay ÖZER

27.04.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004