Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 11 Mayıs 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Haberler

 

Millete karşı “kamusal alan” olmaz

Umraniye’de düzenlenen Bediüzzaman Said Nursî’yi anma programında konuşan gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular, “Devleti kuran bu millettir. Herşeyini kuran millettir. Onun için bu millete karşı kamusal alan olmaz. Hepsi çünkü bu milletin. Artık bu yanlış konuşmaları, terimleri kaldıralım” dedi.

Risâle-i Nur Enstitüsü’nün Türkiye genelinde düzenlediği Bediüzzaman Said Nursî’yi Anma konferanslarından birisi de geçen günlerde Ümraniye’de gerçekleştirildi. Araştırmacı-yazar İslâm Yaşar’ın ‘Muhabbet Fedaileri’ başlıklı bir sunum yaptığı toplantının açılış konuşmasını Yeni Asya Gazetesi İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular yaptı.

Toplumun temel değerlerinin çözüldüğüne dikkat çekerek konuşmasına başlayan Mehmet Kutlular, “Görüyorsunuz, ister millî değerlerimize, tarihimize bakalım, isterseniz dinî değerlerimize bakalım, biz bunlardan çok uzaklaşmışız. Biz bu toplum değiliz” dedi. Kapkaççılar, mafya grupları, eroin gibi zararlı maddelerin kullanımının ilköğretime kadar inmesi ve toplumun kamplaşmasının, değerlerimizi kaybettiğimizin ifadesi olduğunu söyleyen Kutlular, “Çünkü bu değerlerimizi bilerek tahribe yöneldi bazı mihraklar. Şunu unutmayın, bizim her şeyimiz dinle bize gelmiştir. Ahlâkımız, faziletimiz, sevgimiz, şefkatimiz, merhametimiz, yardımlaşma duygumuz. Ama bunu ister bilerek, ister bilmeyerek çok horladık, çok hırpaladık. Bugün dahi bu değerimiz derin devlet veya birtakım devletlüler tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük tehlikesi olarak kabul ediliyor. İrtica denilen şey dindir. Sadece kılıftır irtica” şeklinde konuştu.

Toplumumuzun bin seneden beri Müslüman olduğunu ve her mezhebe, her ırka, her dine hayat hakkı tanıdığını hatırlatan Kutlular, bugün bunların mahrumu olan bizlerin kendimize dönmemiz gerektiğini vurguladı.

Biz bu değiliz

Toplumun birbirine düşman olarak bakmasının da hepimizi sıkıntıya düşürdüğüne dikkat çeken Kutlular, “Bizim dinimizde, Allah’ın indinde en makbul kul, falanca filanca ırk değil, Allah’tan en fazla korkan, emirlerine uyan, yasaklarından kaçınan ve O’nun istediği gibi bir kul olan insanlardır” sözleriyle ırkçı tutumların yanlışlığına değindi. Osmanlının Türk olmakla birlikte Türkçü olmadığını ifade eden Kutlular, “Şimdi bakıyoruz, ‘Ne mutlu Türküm’ demezse düşman kabul ediyor. Hayır, biz bu değiliz” dedi. Türkiye’de hâlâ yirmi beşe yakın büyüklü küçüklü ırkın varolduğunu belirten Kutlular, “Bu topraklar bizim müşterek tapulu malımızdır. Kimsenin babasının çiftliği değildir. Kimse de bunu bize hediye etmedi. Bütün bu topraklarda yaşayanlar kanlarını dökerek, şehitlerini vererek beraberce bu vatanı kurtardı. Ve burada beraberce yaşayacağız. Müstemleke vatandaşı değiliz biz” dedi. Kutlular, “Devleti kuran bu millettir. Her şeyini kuran millettir. Onun için bu millete karşı kamusal alan olmaz. Hepsi çünkü bu milletin. Artık bu yanlış konuşmaları, terimleri kaldıralım” diyerek toplumu rencide edenleri eleştirdi.

Başörtüsü yasağının hiçbir kanunda, hatta Anayasada dayanağı olmadığına da dikkat çeken Kutlular, laiklikle ilgili olarak da şunları söyledi: “Laiklik dinsizlik mânâsında değildir. Laikliği dinsizlik olarak anlamak kadar zararlı bir şey olamaz. Laiklik Fransa’da çıkmış. Niçin? Dört yüz seneye yakın engizisyon dönemi var. Katolik mezhebi, aynı zamanda burjuva, aynı zamanda kral birleşmişler. Katolik mezhebinin etrafında toplanmışlar, o mezhebin haricindekileri kafir ilan etmişler. Fikir adamlarına, feylesoflara da aynı şekilde davranmışlar. Hapse girenlere hepsine büyük işkencelerle kimisini öldürmüş, kimisini sakat bırakmışlar, zulüm yapmışlar. Sonra hadise patlamış. Bütün cezaevlerinde yatanlar, din namına ben bu zulme maruz kalıyorum dediği için, dine de, zengine de, krala da bütün her şeye düşman olanlar her şeyi yerle bir etmiş. Ondan sonra da ‘yeni kurulan devlet, bir dinin yanında olup öbürlerinin karşısında olmasın’ denilmiş. Laiklik bu demek. Yani herkesin inanç, fikir, düşünce güvencesinin oluşudur laiklik. Dindara karışmadığı gibi, dinsize de karışmaz. Açık başlıya da, ötekine de karışmaz”.

Sevgisizliğin kaynağı dinî zaafiyet

Taassup, fanatizm, hoşgörüsüzlük, sevgisizlik ve zulümlerin kaynağının dinî zaafiyet olduğunu söyleyen Kutlular, Müslümanların bütün insanî değerlerinin kaynağının Kur’ân ve dinimiz olduğunu, İslâmın vahşeti, hakka tecavüzü istemediğini dile getirdi. Kutlular, Bediüzzaman’ın, cehaletimizle dine yüz çevirdiğimiz için dinimizin de bize yüz çevirdiği, dinimizden özür dileyerek ona sarılmamız gerektiği yönündeki ifadelerini de aktardı.

Türkiye’nin artık millî mutabakat noktasında dinin bile bir asgarî müşterek olamadığını belirten Kutlular, “Çünkü, adam, ben inanmıyorum diyor. İnanıp inanmamak hakkıdır. Dini de kabul etmez. Ama bugün evrensel değerlere göre bizim çıkışımız din ve vicdan hürriyetinin teminatı olan bir laiklik ve hürriyetçi parlamenter sistem olmalı. Milletin iradesi hakim olmalı” sözleriyle konuşmasını sürdürdü.

Kutlular, bizlerin de noksanlıklarımız varsa bunları ‘Benim öyle olmam lâzım’ diyerek gidermemiz gerektiğinin ve yanlışların önüne devlet millet kaynaşmasıyla geçilebileceğinin altını çizdi.

Muhabbetin mecraı ve ‘Ya Vedûd’

Ümraniye Belediyesi Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen toplantıda “Muhabbet Fedâileri” başlıklı bir konuşma yapan Araştırmacı-Yazar İslâm Yaşar ise muhabbetin kardeşliği getirdiğine değinerek konuşmasına başladı. “Muhabbet cezbeder, cezp ettiklerini mezceder, kaynaştırır, kardeş yapar. Böylece muhabbet kardeşliği ortaya çıkar” diyen Yaşar, özellikle toplumda muhabbetin azaldığı, kelime olarak unutulduğu, yerine konan sevgi kelimesinin de sığlaştığı bir zamanda muhabbeti konuşmanın önemli olduğunu vurguladı.

Muhabbet kelimesinin mecraını aradığımızda karşımıza ‘Ya Vedûd’ isminin çıktığını ifade eden Yaşar, “Ya Vedud dediğimiz zaman Cenâb-ı Hak bize muhabbet eder. Bize muhabbet ettiğini bildirir. Bizim de kendisine muhabbet etmemizi şeref olarak verir bize. Böylece Cenab-ı Hak bizi sever, mahlukatını sever. İnsana da zişuur mahlukatlar içinde kendisini sevme hakkı verir. Demek ki biz Ya Vedud kelimesini zaman zaman kendi dünyamıza malederken, zikrimize malederken, terennüm ederken, tekellüm ederken Cenâb-ı Hakk’a sevgimizi arzediyoruz. Ama biliyoruz ki Cenâb-ı Hak bizim arzettiğimiz sevgimizi biliyor. Ya Vedûd kelimesine bu manada baktığımız zaman dilimizden hiç düşürmememiz lâzım. Çünkü Cenâb-ı Hakk’la bağlantımızı kurmamızda bize en çok yardım edecek isimlerden birisidir” dedi.

Muhabbet fedâisi olmanın ilk adımlarından birinin de Ya Vedûd ismini dilimize pelesenk etmekten geçtiğini söyleyen Yaşar, “Ey Habibim, sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım” hadis-i kudsisine göre varlığımızın sebebi muhabbet olduğuna göre varlığımızın gayesinin de muhabbet olması gerektiğini dile getirdi.

Muhabbeti hakikî mecrada kullanamıyoruz

Muhabbet arayışında farklı mecralara sapıldığını ve değişik yerlerde kullanılmak istenen sevginin sun'ileştiğini, basitleştiğini de konuşmasında belirten Yaşar, “Bediüzzaman’ın ifadelerinde muhabbete baktığımız zaman, ‘Muhabbet şu kainatın bir sebebi vücudu. Hem şu kâinatın rabıtası, hem şu kâinatın nuru, hayatıdır. İnsan kâinatın en camii meyvesi olduğu için, kâinatı istila edecek bir muhabbet o meyvenin çekirdeği olan kalbine dercedilmiştir’ diyor. Varlığımızın sebebi muhabbet dememizin sebebi o. Cenâb-ı Hakk bizi yaratmış, gönlümüze, bütün kainatı sevebilecek bir muhabbet mecraı vermiş. Biz bütün kainatı severek, Cenâb-ı Hakk’ı hakiki manada tanıyabileceğimiz malzememizi basit varlıklar için kullanarak değerini kaybettiriyoruz. Hakikî mecrada kullanamıyoruz” şeklinde konuştu.

Yaşar, muhabbeti iyi manada kullanabilmenin önemli olduğunu belirterek, muhabbetin mecraının, güzelliğin ve sevginin kaynağının Peygamberimiz olduğunu ifade etti. Bediüzzaman’ın da Peygamber Efendimizi anlattığı Risalet-i Ahmediye’ye, ‘Bu söz güzeldir. Fakat onu güzelleştiren, güzeller güzeli evsaf-ı Muhammediye’dir’ sözüyle başladığını hatırlatan Yaşar, Peygamberimize uymanın önemine değindi.

“Bizim birer muhabbet fedaisi adayı olarak, muhabbet fedailiğini bu cemiyete örnek olarak gösterebilmemiz lazım” diyen Yaşar, Bediüzzaman’ın bir muhabbet fedaisi olduğunu ve özellikle İkinci Said döneminde talebelerini birer Muhabbet Fedaisi olarak yetiştirdiğini anlattı. langıcı Kur’ân tilavetiyle yapılan programın sonunda da konuyla ilgili bir sinevizyon gösterisi sunuldu.

Bediüzzaman’ın hayat çizgisi

“Acaba Bediüzzaman’ın hayat çizgisi nasıldı diye baktığımız zaman, bizim muhabbet fedaisi olma çizgimiz başlamış olur. Bediüzzaman Said Nursî, fedaî yetiştirmekte son derece maharetli bir insan. Şarkta talebelerini yetiştiriyor. Devletin başı tehlikeye girmiş. Devleti kurtaracak. Talebeleriyle birlikte hem ilmine devam ediyor, hem savaşıyor, Pasinler Cephesi’nde. Savaşırken kendisi gerçekten büyük bir kahramanlık gösteriyor. Bunun yanında başka bir iş daha yapıyor, talebelerine yeri geldiğinde vatan için ölme şuuru veriyor. Talebeleri, gerçekten ölüyor. Fedaî oluyorlar yani. Ama muhabbet fedaisi olmak o kadar kolay değil. Muhabbet fedaisi bir anda ortaya çıkıp canını feda etmiyor. Muhabbet fedaisinin ömrünü feda etmesi gerekiyor. Hayatını fedâ etmesi gerekiyor. Ömrünü, hayatını bin bir çilelerle, ıztıraplarla yaşaması gerekiyor. Ancak o zaman muhabbet fedaisi olacak çünkü. İkinci Said döneminde Bediüzzaman bunu yapar.”

Barla’yı tercih etti

“Bediüzzaman’a Boğaz’ın en güzel yerinde, dünyada eşi benzeri olmayan yalılar verilmişti. Ankara’ya çağırıldığında, ‘Hangi köşkü istersiniz? Milletvekili olmak mı istersiniz? Neler isterseniz verelim’ denmişti. Emirdağ’a gittiğinde devlet Bediüzzaman’a sormadan, ‘Size günlük 2.5 banknot harcırah verilecek, bir de istediğiniz yerde dayalı döşeli köşk hazırlanacak. Bunu nerede istersiniz?’ diyordu. Yani isteseydi Bediüzzaman krallar gibi yaşayabilirdi. Ama ne yapıyor Bediüzzaman? Barla’daki çam ağacını, katran ağacını, çınar ağacını İstanbul’daki Yıldız Sarayı’na değişmiyor. Fedakârlık başlıyor işte orada. Muhabbet fedaisi olmanın ilk merhalesi, ilk adımı odur.”

Muhabbet hayatın kaynağı

“Muhabbeti hayatımızın mecraı haline getirelim. Bediüzzaman bunu yapmış kendi hayatında. Talebeleri de yapmışlar. Bir örnek vereyim onlardan. Bediüzzaman’ı Barla’ya sürmüşler. Jandarma komutanı o kadar tehditler savuruyor ki ‘Kimse Bediüzzaman’a yaklaşmayacak, kimse ona hizmet etmeyecek, kimse selam vermeyecek, kimse onun bulunduğu yere gitmeyecek’ diye. Hocaefendi gelmiş, kim olduğunu bilmiyorlar, ihtiyar bir hoca. İnsanlar istiyor ki yanına gitsinler. Birkaç kişi denemiş, karakola çağırmışlar. Tabanlarının altları patlayıncaya kadar falakaya yatırmışlar. Korkuyor insanlar, yaklaşamıyorlar. Bir bahar günü Bediüzzaman kırlara çıkmış, yağmur başlamış. Dönüyor geriye, ayağında kara lastik var. Lastik kaymış ıslandığı için. Lastik pabucumu eline almış, bembeyaz çorap çamurlara bata bata gidiyor. İnsanlar da saçakların altında yağmurdan ıslanmamaya çalışıyorlar. Hepsinin içinden geçiyor, ‘Gidip şu insana yardım edelim’ diye. Ama korkuyorlar. İşte birtek kişi o anda korkuyu yeniyor, ‘Benim bu zata yardım etmem lazım’ diyor. Her şeyi göze alıp gidiyor peşinden, ‘Hocaefendi size yardım etmek istiyorum’ diyor. O da ‘Gel kardeşim’ diyor ve sıradan olacak bir Süleyman, hiçbir özelliği olmayan Süleyman, Sıddık Süleyman oluyor. Muhabbet fedaisi o işte.”

Gül bahçeleri

“Yaptığı tek şey, ‘Deprem İlâhî ikazdır’ demek. Sormamış olsalar, söylemeyecekti. Sordukları zaman söyledi. Sözünün arkasında durmayabilir, ‘Biz sürç-ü lisan ettik, affedin’ diyebilirdi, demedi. ‘Madem ki bunu Bediüzzaman söylemiş, bir hakikat payı vardır, Kur’ân’ın hükmüdür, sözümün arkasındayım” dedi. Gitti, aylarca hapishanede yattı. İlerlemiş yaşına rağmen yattı. Anlıyorum ki muhabbet fedaisi olmak zor. Muhabbet fedaisi olmak, önce insanın iç dünyasında muhabbet mecraını bulup orayı bir gül bahçesi haline getirmesiyle mümkün.”

Naciye KAYNAK / İSTANBUL

11.05.2007


 

İRTİCA HEP OLACAK

Danıştay’ın kuruluş yıldönümünde konuşan Başkan Sumru Çörtoğlu, “Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı her türlü hareket irticadır” dedi. “Önem ve öncelik sıralaması zaman içerisinde değişkenlik göstermekle birlikte Türkiye’de irtica tehdidi her zaman olmuştur ve olmaya da devam edecektir” iddiasında bulunan Çörtoğlu, din ve vicdan özgürlüğünün “bireyin iç dünyası ile sınırlı olduğu” görüşünü seslendirdi.

Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu, Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı her türlü hareketin irtica olduğunu ileri sürerek ‘’’Önem ve öncelik sıralaması zaman içerisinde değişkenlik göstermekle birlikte Türkiye’de irtica tehdidi her zaman olmuştur ve olmaya da devam edecektir’’ iddiasında bulundu.

Danıştay’ın 139. kuruluş yıldönümü ve ‘’İdari Yargı Günü’’ dolayısıyla Danıştay’da düzenlenen törende konuşan Danıştay Başkanı Çörtoğlu,‘’Laiklik’’ başlığı altında değerlendirmelerde de bulundu. Laikliğin, Cumhuriyetin temel unsuru, egemenliğin kaynağı, çağdaş yaşamın teminatı olduğunu ifade eden Çörtoğlu, ‘’Bu nedenledir ki laiklik, dini kuralları devlet düzeninin dışında tutarak, dinin toplumsal, siyasal ve hukuksal bir güç olmasını önler’’ diye konuştu.

Laik devlet düzeninin olmadığı, din kurallarının toplumsal yaşama egemen olduğu bir ortamda özgürlükten ve demokrasiden söz etmenin imkansız olduğunu söyleyen Çörtoğlu, bu bağlamda, laikliğin eğitimin, kültürün, hukukun, dinden bağımsız olmasını, devletin dine dayalı düşünce ve akımların etkisinden arınması anlamını da taşıyacağını söyledi. Çörtoğlu, laikliğin tanımı, anlamı ve içeriğinin Anayasa’nın başlangıç kısmı ile 2, 4, 14, 15, 24 ve 174. maddeleri ve bu maddelere dayalı Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay kararlarında açıkça belirtildiğini anlattı.

“İNKILÂPLARA AYKIRI HER

HAREKET İRTİCADIR”

Maksatlı çevrelerce laiklik ilkesine bağlı laikliği koruma ve yaşatma bilincinde olan duyarlı vatandaşlara çeşitli benzetme ve nitelendirmelerde bulunulduğunu söyleyen Çörtoğlu, şöyle devam etti:

‘’İrtica ile mücadelede Cumhuriyetimizin laik yapısının korunmasında dinin ve dince kutsal sayılan değerlerin siyasal amaçla kötüye kullanılmasının önlenmesinde toplumsal duyarlılığı önemsiyor, onu laik devlet düzeninin en büyük teminatı olarak görüyoruz.

Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı her türlü hareket irticadır. Önem ve öncelik sıralaması zaman içerisinde değişkenlik göstermekle birlikte Türkiye’de irtica tehdidi her zaman olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal birliğine ve bütünlüğüne yönelik her türlü irticai faaliyet üzerinde kararlılıkla durulmalı, bireyin iç dünyasına yönelik olan din ve vicdan özgürlüğünün kamu düzenini bozucu eylemlere dönüşmesine izin verilmemelidir.’’

Çörtoğlu, laiklik ile devletin ve demokrasinin olduğu kadar herkesin dini inanç, vicdan ve kanaat hürriyetinin de korunmasının amaçlandığının unutulmamasını isteyerek, ‘’Bugün eğer vatandaşları din ve vicdan özgürlüğüne sahip demokrat bir Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlığından söz edebiliyorsak, bunun laiklik ilkesinin bir eseri olduğu hususunda hiç kimse duraksama yaşamamalıdır’’ diye konuştu.

Konuşmasının sonunda Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e övgüler yağdıran Çörtoğlu’nun irtica tarifinin ve din ve vicdan özgürlüğü için çizdiği çerçevenin, evrensel ve objektif hukuk anlayışıyla bağdaşmadığı vurgulanırken, hukukî bir zemine oturmayan Atatürk ilke ve inkılâpları kriterinin demokratik hukuk devletinde yeri olmadığına dikkat çekilerek, Başkanın sözlerinin “devrim hukuku” mantığına tipik bir örnek oluşturduğu ifade ediliyor.

/ ANKARA

11.05.2007


 

Arınç: Danıştay görevini başarıyla yerine getiriyor

TBMM Başkanı Bülent Arınç, Danıştay’ın 139. kuruluş yıldönümü dolayısıyla Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu’na gönderdiği mesajda Türk yargısının köklü kurumlarından olan Danıştayın, kuruluşundan bugüne kadar, hukukun üstünlüğünün korunması ve idari hizmetlerin denetlenmesi görevini başarıyla yerine getirdiğini savundu.

Arınç, şunları kaydetti:

‘’Yaşadığımız dünyada gelişmiş ülkeler arasında yer alabilmek, ancak hukuk devleti ilkesinin korunması ve geliştirilmesiyle mümkündür. Hukuk devleti ile demokrasi asla vazgeçilemeyecek iki temel kavramdır. Hukuk devleti, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alırken, yönetenlerin her türlü işlemini de yargı denetimine bağlamaktadır..”

Erdoğan: Yargının gelişmesi,

demokrasi için önemli

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da, Danıştayın 139. kuruluş yıl dönümü ve İdari Yargı Günü dolayısıyla yayınladığı mesajda ‘’İdarî yargının gelişmesi, tarafsızlığını koruyarak bu kutsal görevi yerine getirmesi, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyetleri aşma ve çağdaş bir demokrasi olma yolunda attığımız adımların kökleşmesi bakımından hayati önemi haizdir’’ dedi.

/ ANKARA

11.05.2007


 

Utanç kaynağı

AKP Malatya Milletvekili Münir Erkal, Meclis kürsüsünden İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’na tepki göstererek, millet iradesini bu kadar hafife alan, bu kadar dayatmacı, zorba, totaliter bir zihniyetin üniversitenin başında olmasının utanç kaynağı olduğunu söyledi.

CHP Malatya Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu, üniversitenin uzun süredir tartışılan kadro konusunu TBMM’nin gündemine taşıması, “Hükümete atfen yüzde 35 ile değil yüzde 95 ile bile gelseniz orada oturtmayız” ifadelerini kullanan Rektör Hilmioğlu hakkında Mecliste tartışma yaşanmasına sebep oldu. AKP’li Münir Erkal, İnönü Üniversitesi’nin, Malatya’nın üniversitesi olduğunu ve onun her alanda en yüksek seviyeye gelmesinin boyunlarının borcu olduğunu kaydetti.

Erkal, üniversitelerin bilim yuvası olması gerektiğinin altını çizerek, şunları söyledi;

“Ama birileri gelip burada, üniversitenin akademik potansiyelini artıracağı yerde, ideolojik bir körlük mantığıyla hareket ederek, görevlilerinin ve öğretim üyelerinin huzurunu bozuyor. Özellikle son olaylardan sonra yapılan bir açıklama var ki, gerçekten, Türkiye Cumhuriyeti adına, Anayasa adına, millet egemenliği adına utanç kaynağıdır. ‘Yüzde 35’le değil, yüzde 95’le de gelseniz sizi orada oturtmayız.’ diyen bir zihniyetin, millet iradesini bu kadar hafife alan, bu kadar dayatmacı, zorba, totaliter bir üniversitenin başında olması utanç kaynağıdır.”

/ MALATYA

11.05.2007


 

Başörtüsüne çözüm de anayasa paketinde olmalı

Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası Genel Başkanı Mustafa Başoğlu, Anayasa değişikliği paketi kapsamına başörtüsü yasağının alınmamasının büyük bir eksiklik olduğunu kaydederken “Başörtüsü yasağı seçim meydanlarının siyasî malzemesi olmaktan derhal çıkarılmalıdır” dedi.

Sendika Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, DYP ve Anavatan Partisi yetkililerinin, başörtüsü ile ilgili olarak iktidarın getireceği Anayasa değişikliğine olumlu yaklaşacaklarını ve destekleyeceklerini açıkladıklarını belirten Başoğlu, pakete, Anayasa’nın 24. maddesinin değiştirilerek başörtüsü yasağına kalıcı bir çözüm konulmamasının büyük bir eksiklik olduğunu bildirdi. Başoğlu şöyle konuştu:

“Bunun anlamı yine önümüzdeki yıllarda on binlerce genç kızın üniversiteye gidemeyeceği, binlerce öğrencinin imam hatip liselerinde okuyamayacağı, okuyup bitirenlerin ise ikinci sınıf vatandaş durumundan kurtulamayacağı, itilip kakılacağı, horlanacağı, dinî vecibelerini yerine getiren kamu görevlilerinin fişlenmekten kurtulamayacağıdır. İktidar zaman geçirmeden bu boşluğu gidermelidir. Bugüne kadar gerginlik olmasın diye üzerine gidilmeyen başörtüsü yasağını çözmenin tam zamanıdır. Çünkü başörtüsü konusu bazı kesimler tarafından gerginliğin odağı haline getirilmiştir.”

Ahmet TERZİ / ANKARA

11.05.2007


 

Mahkemeden memur için önemli karar

Ankara İdari Mahkemesi, disiplin cezası alan memurların döner sermaye paylarının kesilmemesine karar verdi.

Sağlık Bakanlığı’nda görevli bir sendika üyesi disiplin cezası aldığı gerekçesiyle bir aylık döner sermaye ücretinin kesilmesi üzerine Ankara İdari Mahkemesi’ne başvurdu. Disiplin cezası alan memurların döner sermaye paylarının kesilmemesine karar veren Mahkeme, bu sebeple kamu çalışanına ödenmeyen döner sermayenin dâvâ açma tarihinden itibaren yasal faizi hesaplanarak ödenmesine hükmetti. Mahkeme ayrıca herhangi bir disiplin cezası alanlara uygulanan ‘aylıktan kesme cezasının’ hukuka uygun olmadığına hükmetti.

/ ANKARA

11.05.2007


 

Meclis 184 üyeyle toplanabilecek

TBMM Genel Kurulunda, ‘’Meclis’in, bütün işlerinde üye tamsayısının en az üçte biriyle (184) toplanmasını’’ da öngören Anayasa değişikliği teklifi, 2. tur oylamasında kabul edildi.

TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın başkanlığında toplanan Genel Kurulda, AKP tarafından hazırlanan ve ANAVATAN’lı bazı milletvekillerinin de imza koyduğu, ‘’Seçimlerin 4 yılda bir yapılması, cumhurbaşkanının halk tarafından ve 5 artı 5 sistemiyle seçilmesinin’’ de aralarında bulunduğu Anayasa değişikliği paketinin 2. tur oylaması yapıldı.

Genel Kurul’daki Anayasa değişikliği paketinin ‘’Milletvekili genel seçimlerinin 4 yılda bir yapılmasını’’ öngören 1. maddesi, 65 ret oyuna karşı, 367 oyla kabul edildi. Oylamaya 439 milletvekili katıldı. Milletvekili genel seçimlerinin 4 yılda bir yapılmasını öngören birinci madde, 65 ret oyuna karşılık 367 oyla kabul edildi. Oylamada 3 oy boş çıktı, 4 oy da geçersiz sayıldı.

Anayasanın, ‘’seçimlerin genel yönetim ve denetimini’’ düzenleyen 79. maddesinde değişiklik yapan ve Yüksek Seçim Kurulunun (YSK) görev ve yetkileri kapsamına, cumhurbaşkanı seçimine ilişkin usul ve esasların da dahil edilmesini öngören 2. maddenin oylamasına, 434 milletvekili katıldı. Madde, 55 ret oyuna karşılık 376 oyla kabul edilirken, 3 oy da boş çıktı.

‘’Meclis’in, bütün işlerinde üye tamsayısının en az üçte biriyle (184) toplanmasını’’ öngören 3. maddesi de 1 ret oyuna karşı, 375 oyla kabul edildi.

/ ANKARA

11.05.2007


 

Bağımsız adaylar birleşik oy pusulasında

TBMM Genel Kurulunda, bağımsız adayların, 22 Temmuzda yapılacak milletvekili genel seçiminde birleşik oy pusulasında yer almasına ilişkin Anayasa değişikliği teklifinin tümü, 12 ret oyuna karşılık 429 oyla kabul edildi.

Genel Kurulda, teklifin tümü üzerinde yapılan oylamaya, 443 milletvekili katıldı. Teklif, 12 ret oyuna karşılık 429 oyla kabul edilirken, 2 çekimser oy kullanıldı.

/ ANKARA

11.05.2007


 

Sonuçlar, YSK’nın sitesine konacak

2007 Milletvekili Genel Seçim sonuçları, Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) internet adresinden kamuoyuna sunulacak.

Alınan bilgiye göre, YSK tarafından yürütülen Bilgisayar Destekli Merkezi Seçmen Kütüğü (SEÇSİS) Projesi uygulama yazılım ile seçim sonuçları; ilçe seçim kurullarında, sandık sonuçlarının girilmesi ve ilçe birleştirme tutanaklarının alınmasından sonra YSK’ya (merkez) “UYAP” ağı üzerinden şifreli bir şekilde çevrim-içi (on-line) olarak ulaşacak.

Bu bilgiler, SEÇSİS internet (portal) bilgisayar sistemine aktarılarak, seçim sonuçları YSK’nın “www.ysk.gov.tr” internet adresine bağlanan ekrandan kamuoyuna sunulacak.

/ ANKARA

11.05.2007


 

Resmî Gazetede yayınlanan iki kanun yürürlükte

5649 sayılı ‘’İstiklâl Marşı’nın Kabul Edildiği Günü ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Günü Hakkında Kanun’’ ile 5650 sayılı ‘’Türk Medeni Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’’, Resmî Gazete’nin dünkü sayısında yayımlanarak, yürürlüğe girdi.

5649 sayılı ‘’İstiklâl Marşı’nın Kabul Edildiği Günü ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Günü Hakkında Kanun’’, her yıl 12 Mart’ta bütün kamu kurum ve kuruluşlarının öncülüğünde, halkın ve sivil toplum kuruluşların katılımıyla faaliyetler düzenlenmesini öngörüyor.

Anma törenleriyle ilgili yönetmelik, 4 ay içinde, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür ve Turizm bakanlıklarınca ortaklaşa hazırlanacak.

5650 sayılı ‘’Türk Medeni Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’’a göre ise, mirasçı olarak kardeşleri dışındaki alt soyu, ana babası ve eşi bulunan miras bırakan, mirasının saklı paylar dışında kalan kısmında, ölüme bağlı tasarrufta bulunacak.

Mevcut düzenlemede kardeşler de bu kapsamda yer alıyordu. Kardeşlerden her biri için ‘’yasal miras payının sekizde biri’’ olarak düzenlenen saklı pay yasa metninden çıkarıldı.

/ ANKARA

11.05.2007


 

Üniversiteler toplumla barışmalı

Her türlü antidemokratik ve baskıcı tavırlara destek olan Türkiye’deki üniversite anlayışının değişmesinin hukuk devleti olma yolunda büyük bir aşama olacağı kaydedildi.

Yapılan değerlendirmelerde üniversitelerin giyim kuşamla uğraşmak yerine Türkiye’nin demokratikleşmesinde öncü olması gerektiği ifade edilirken, YÖK denetimindeki üniversitelerin, toplumun “kültürü, inancı ve değerleriyle barışık” olması istendi.

Türkiye 5 yeni vakıf üniversitesine daha kavuşuyor. İstanbul’da 4, İzmir’de bir yeni vakıf üniversitesi kurulmasına ilişkin kanun tasarısı TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaştı.

Genel kurulda yaptığı konuşmada üniversitelerin toplumun her alanda öncüleri ve yol göstergeleri olduğunu ifade eden AKP İstanbul Milletvekili Alaattin Büyükkaya, “Üniversiteler olmadan bilimsel, kültürel, ekonomik kalkınma olamaz. Hukuk devleti standartları asla oluşturulamaz. Demokratik, sosyal, hukuk devleti olacaksak, kültürümüzle övüneceksek, üniversitelerin önünü, mutlaka, açmalıyız ve bu toplumla barışık üniversiteler kurmalıyız. Bu toplumun kültürüyle, inancıyla, değerleriyle barışık üniversiteler kurmalıyız. Bunları yapmadan öze önem vermeden üniversiteler kuruyorsak ne mânâsı var? Hep şekli konuşan, ama, özü unutmuş üniversitelerden ne bekleyebiliriz? Eğer, biz, sadece, kişilerin kafasının üstündekiyle, giyimiyle uğraşıyorsak, sadece buysa bütün derdimiz, kafasının içini aydınlatmayı düşünmüyorsak, kafasının üstüne ne koyarsak koyalım o, karanlık kalmaya mahkûmdur” dedi.

Yeni vakıf üniversiteleri

Kabul edilen kanuna göre, İstanbul’da Hüsnü Özyeğin Vakfı tarafından, “Özyeğin Üniversitesi”, Anadolu Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından, “İstanbul Aydın Üniversitesi”, Acıbadem Eğitim ve Sağlık Vakfı tarafından, “Acıbadem Üniversitesi”, Kemal Gözükara Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından, “İstanbul Arel Üniversitesi” ve İzmir’de Doğanata Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından, “İzmir Üniversitesi” kurulacak.

Türkiye’de 93 üniversite bulunmakta. Bunun 68 tanesi devlet 25 tanesi de vakıf üniversitesi olarak eğitime devam etmekte. Yükseköğrenim kurumlarında okuyan öğrencilerin yüzde 95,4’ü devlet üniversitelerinde, yüzde 4,6’sı vakıf üniversitelerinde okumakta. Vakıf üniversitelerinin payı dünya ülkelerinde çok daha fazla bir orana sahip. Japonya’da vakıf üniversitelerinin payı toplam öğrenim kurumları içerisinde yüzde 81 iken, bu oran Kore’de yüzde 74, Amerika Birleşik Devletleri’nde yüzde 26 civarında.

1986 yılında 426 öğrenciyle eğitime başlayan vakıf üniversitelerinde bugün itibariyle 108 bin öğrenci eğitim görmekte.

Kemal BENEK / ANKARA

11.05.2007


 

Danıştay, TMSF’nin Şevket Demirel kararını iptal etti

Danıştay 13. Dairesi, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun (TMSF) el koyduğu Egebank’tan doğan zararların, Şevket Demirel ile birlikte banka ortaklarından 5 kişiden tahsiline ilişkin TMSF Fon Kurulu kararını Şevket Demirel yönünden iptal etti.

Şevket Demirel, Şevket Demirel Holding’in hiçbir tarihte Egebank’ın hakim ortağı olmak bir yana ortağı dahi olmadığını, 17 Mart 1997’de kendisinin Şevket Demirel Holding’in ortaklığı ve yönetiminden ayrıldığını, Egebank’ın tek hakim ortağının Yahya Murat Demirel olduğunu ileri sürerek, TMSF Fon Kurulu kararının iptali istemiyle Danıştay’da dâvâ açmıştı. Danıştay 13. Dairesi dâvâyı esastan sonuçlandırdı. Daire, kurul kararının Şevket Demirel’le ilgili kısmını oy birliğiyle iptal etti.

TMSF Fon Kurulu, 13. Dairenin bu kararını temyiz ederse dosya Danıştay İdarî Dâvâ Daireleri Kurulu’na gidecek.

/ ANKARA

11.05.2007


 

Cizre Belediye Başkanı görevden uzaklaştırıldı

“Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek”ten yargılanan Şırnak’ın Cizre İlçesi Belediye Başkanı Aydın Budak görevinden uzaklaştırıldı.

İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü, Budak’ı 5393 sayılı Belediye Kanununun 47. maddesi uyarınca görevinden uzaklaştırdı. 21 Martta yapılan Nevruz kutlamalarında yaptığı konuşma sebebiyle “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” suçundan tutuklanarak Mardin Cezaevine konulan DTP’li Cizre Belediye Başkanı Aydın Budak, önceki günkü duruşmada tahliye edilmişti.

Ancak, Budak, aynı konuşma sebebiyle Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesinde Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/2 maddesi uyarınca tutuklu yargılandığı için serbest bırakılmayarak yeniden Mardin Cezaevine gönderilmişti.

/ ŞIRNAK

11.05.2007


 

Servis aracı çarpıştı: 28 yaralı

Afyonkarahisar’ın Başmakçı İlçesi’nde meydana gelen kazada 28 kişi yaralandı.

Edinilen bilgiye göre, Başmakçı’dan Dazkırı’daki Gama Tekstil işçilerini taşıyan 03 NA 470 plakalı servis aracı ile hareket halindeki römorklu traktör çarpıştı. Kazada tekstil işçilerini taşıyan servisteki 27 kişi ile traktör şoförü yaralanarak hastaneye kaldırıldı. Yaralılar Başmakçı, Dazkırı, Kızılören ve Dinar’dan gelen ambulanslarla önce Dinar Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. İlk müdahale burada yapılan yaralılardan durumu ağır olan 4’ü Isparta Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Yaralılar hakkında bilgi sahibi olabilmek için hasta yakınları hastane acil servisini doldurarak içerden gelecek sevindirici haberleri bekledi. Bazı yaralıları gören hasta yakınları ise sinir krizi geçirdi.

/ DİNAR

11.05.2007


 

Kadınlar, erkeklerin gerisinde

RTÜK Üyesi Prof. Dr. Davut Dursun kadınların günde ortalama 4.43 saat tv izlediklerini belirterek, buna göre kadınların erkeklerden daha az televizyon izlediklerini ortaya koyduğunu söyledi.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), kadın izleyicilerin televizyon eğilimlerini belirlemeye yönelik olarak, örnekleme yöntemiyle Türkiye genelini kapsayan bir kamuoyu araştırması yaptı. RTÜK tarafından 21 ilde, 18 ve üzeri yaştaki toplam 4 bin 86 kadının katılımıyla gerçekleştirilen araştırma, kadınların televizyon izleme sürelerini, en çok izledikleri kanalları, en beğendikleri program türlerini, televizyon programlarıyla ilgili kanaatlerini, reklamlardan ne kadar etkilendiklerini ve programlarla ilgili istek ve beklediklerini ortaya koydu. ‘Kadınların Televizyon İzleme Eğilimleri’ isimli araştırmanın tanıtıldığı basın toplantısında konuşan RTÜK Başkanı Zahid Akman, ‘Anneler günü’ dolayısıyla bu araştırmayı bütün annesi, bütün anne ve müstakbel annelere armağan ettiğini söyledi.

Akman, daha önce yaptıkları araştırmalarla kıyaslandığında, yaptıkları bu son araştırmanın, kadınların ‘kadın kuşağı’ programlarının içeriğinden eskisi kadar rahatsız olmadıklarını ortaya koyduğunu da belirtti. Daha sonra araştırmanın sonuçlarını RTÜK Üyesi Prof. Dr. Davut Dursun açıkladı. Anketörlerin de kadın olduğunu belirten Dursun, araştırmadaki temel amaçlarının kadınların sosyo-ekonomik profillerinin, kadınların hangi zaman dilimlerinde, ne kadar süre ile hangi kanal ve programları izlediklerini, kadınların istek ve beklentilerini ortaya koymak olduğunu söyledi. Kadınların günde ortalama 4.43 saat tv izlediklerini belirten Dursun, bunun Türkiye geneli ortalamasından düşük olduğunu ve buna göre kadınların erkeklerden daha az tv izlediklerini ortaya koyduğunu söyledi. Evli kadınların bekar ve boşanmış ya da dul kadınlara göre daha çok tv izlediklerini ifade eden Dursun, yaş durumuna göre ise, 26-33 yaş arasındaki kadınların daha çok tv izlediklerini 34-41 yaş arasındaki kadınların daha az izlediklerini ve bunun da çalışma dönemi ile ilgili olduğunu kaydetti.

Araştırmanın diğer ilginç sonuçları ise şöyle: “Eğitim durumlarına göre bakıldığında, ilkokul mezunu kadınlar 4.66 saat tv izlerken, bunu yüksek lisans ve doktora yapanlar 3.8 saat tv izliyor. Mesleklere göre bakıldığında ise işsiz kadınlar günde 4.98 saat, emekliler 4.69 saat, ev hanımları 4.52 saat televizyon izlerken, mühendisler 3.4, doktorlar 1.75 saat tv izliyor.

Kadınların yüzde 54.3’ü ‘Kadınlar hayatta yapamadıklarını seyretmekten sevk aldıkları için tv izliyorlar’ ifadesine katılırken, yüzde 24.7’si bu fikre katılmıyor. Kadınların yüzde 64.9’u kadınların dünya ve Türkiye gündemini takip etmek için tv izlediklerini belirtirken, yüzde 65.7’si tv izlemenin kadınları dinlendirdiğini belirtiyor. Kadınların yüzde 77.5’i de tv izlemenin kadınları eğlendirdiğini düşünüyor. Kadınların yüzde 72.2’si kadınların öğrenmek ve bilgi edinmek için tv izlediklerini belirtiyor. Şiddet içeren bir programla karşılaştıklarında kadınların yüzde 74.3’ü kanal değiştirirken, sadece yüzde 0.2’si RTÜK’ü arayıp bildirimde bulunduğunu belirtiyor.

REKLÂMLARI İZLEMİYORLAR

Kadınların yüzde 42.8’i reklamlar başlayınca hemen kanalı değiştirdiğini, yüzde 35.8’i reklâmların bir kısmını seyredip, ardından kanal değiştirdiğini belirtirken, yüzde 16.2’si tüm reklamları izlediğini belirtiyor. Kadınların yüzde 36.9’u reklâmların satın alma davranışı üzerinde etkisi olduğunu, yüzde 40.2’si ise etkili olmadığını belirtiyor. Araştırmanın en ilginç sonucu ise kadınların ‘Tv’de daha fazla yer verilmesini arzu ettiğiniz program türü nedir?’ sorusunun cevabında ortaya çıkıyor. En çok yerli dizileri ve kadın programlarını izleyen kadınların yüzde 62.4’ü en çok sağlık programlarına yer verilmesini istediklerini belirtiyor. Kadınlara yönelik programlarda ise en çok, el işi/yemek konularında pratik bilgilerin olduğu içerikteki programları istiyor.

/ ANKARA

11.05.2007


 

Van lâlesi yok oluyor

Geçmiş yıllarda Van’da birçok evin bahçesini süsleyen Van lalesinin, bina yapımına ayrılan her bahçeyle birlikte giderek yok olduğu bildirildi.

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Şevket Alp, yaptığı açıklamada, Van’da geçmiş yıllarda lâle yetiştiriciliğine büyük önem verildiğini, eski mezar taşları ile bazı yapılar üzerindeki lale motiflerinin de bunun bir göstergesi olduğunu belirtti. Bir dönem şehri süsleyen lâlelerden geriye sadece Van lâlesinin (tulipa sylvestris) kaldığına işaret eden Alp, bu lâle türünün de günümüzde sadece birkaç evin bahçesinde bulunduğunu ifade etti. Bahçelerin yerini giderek beton yapılara bıraktığını bu sebeple Van lâlesinin de yok olmaya başladığını anlatan Alp, mayıs ayı başlarından itibaren açmaya başlayan bu lâlenin, yöre halkı tarafından da çok iyi tanınmadığını kaydetti.

/ VAN

11.05.2007


 

Yılanlar 5 evi istilâ etti

Van’ın Muradiye ilçesi kaymakamı Ömer Sağlam, evlerini yılanların istilâ ettiğini duyuran aileleri ziyaret ederek, incelemelerde bulundu.

Kaymakam Sağlam, yılanların evlere girdiği Yavuzselim Mahallesi’nde Sağlık Grup Başkanı Dr. Nurettin Yüzkat, Millî Eğitim Müdürü Reşit Kütükçüoğlu ve Vakıf Müdürü Nurettin Yavrutürk ile inceleme yaptı. Mahalledeki evlerin ilaçlandırılması gerektiğini belirten Sağlam, ‘’Evlerin yılanlardan temizlenmesi için zemin, tavan ve gereken diğer yerlerin elden geçirilmesi gerekiyor. Gerekli tamiratlardan sonra evlere boya işleri yapılarak düzenli bir hale getirilecek’’ dedi. Yavuzselim Mahallesi’nde iki evi tamamen istilâ eden yılanlar üç eve de girmeye başladılar. Korkudan evlerine giremeyen aileler ağaçlar ellerinde yılan avına başladılar. İki günde 15 yılanı öldürdüğünü söyleyen ev sahibi Fatma Çalpan, sabaha kadar çocuklarının başında nöbet tuttuğunu anlattı.

/ MURADİYE

11.05.2007


 

Dev kaya balığı oltaya takıldı

Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı Küçükkuyu beldesinde bir balıkçı, oltayla 70 kilogram ağırlığında Laos adı verilen kaya balığı yakaladı.

Adnan Boralı isimli balıkçının oltayla yakaladığı 70 kilogram ağırlığındaki balığı 750 YTL’ye satın aldığını belirten Eroğlu Balıkçılık’ın sahibi Ramazan Eroğlu, balıkçının balığı teknesiyle Babakale açıklarında çapari yaparken yakaladığını belirterek, “Bu balıkçımız önce balığı orkinos zannetmiş. Güçlükle teknesine çektiği balığın ‘Laos’ adı verilen kaya balığı olduğunu görünce oldukça şaşırmış. Ben de bu büyüklükte bir balığı görünce ondan 750 YTL’ye satın aldım. Bu balığı İstanbul’daki toptancılara satacağım” dedi. Öte yandan, 70 kilogram ağırlığındaki dev balığın oltayla tutulduğuna inanamayan turistler ise balıkla hatıra fotoğrafı çektirdi.

/ ÇANAKKALE

11.05.2007


 

Annelere iş imkânı

Bursa’da çocuklarını sokakta bilerek ve isteyerek çalıştıran ailelerin cezalandırılacağını söyleyen Vali Yardımcısı Halis Arslan, “Kim çocuğunu 5 kuruş medet umarak sokakta çalıştırıyorsa, ona en büyük kötülüğü ve ihaneti yapıyor. Bırakın çocuğunuz çocukluğunu yaşasın” dedi.

Bursa Vali Yardımcısı Halis Arslan, merkez Yıldırım ilçesine bağlı Yavuzselim Mahallesi’ndeki Haşimişcan İlköğretim Okulu’nda “Çocuk ihmal, istismarı ve çocuk suçları” konularında toplantı yaptı. “Valilik olarak çocuklarını sokaktan alan annelere kurslarla iş imkanı sağlıyoruz. Otelcilik kursu alan 18 kadın işe yerleştirildi” diyen Halis Arslan, Sevgi Köyü’nde kadınlara yönelik konfeksiyon, kuaförlük, bilgisayar, okuma yazma, aşçılık ve baklava börek kursu düzenlediklerini, kursa gelen kadınlara da yevmiye verdiklerini, kurs sonunda bu kişilerin işe yerleştirildiğini bildirdi.

/ BURSA

11.05.2007


 

“Çocuklarınızı sevgisiz bırakmayın

Çocuk gelişim ve eğitimi uzmanı Emel Baygöl, sevgi görmeyen çocukların ergenlik dönemine geldiğinde sevgiyi dışarıda aradığını belirterek, “Çocuğunuzu sevdiğinizi söyleyin. Anne babalar çocuklarını yeterince sevmekten çeknmesin. 3 aylık bir bebek, kendisini doyuranın kim olduğunu bilmese de sevildiğini anlıyor. Onlara duygunuzu hissettirin. Çocuğunuza sahip çıkın ve sevginizi belli edin” dedi.

Bursa Emniyet Müdürlüğü’nde görevli personele ve ailelerine Barış Manço Kültür Merkezi’nde “Doğru Anne Baba, Doğru Çocuklar” konulu konferansta hitap eden Emel Baygöl, ebeveynlerin zor zannettiği şeylerin aslında çok basit olduğunu ifade etti.

/ BURSA

11.05.2007


 

Torunu için eğitim alıyor

Burdur’da, 60 yaşındaki Şefika Coşkun, torununa daha iyi bakabilmek için anne eğitimi kursuna katıldı. Kursu başarı ile tamamlayan Coşkun, sertifikasını Millî Eğitim Müdürü Recep Yiğit’ten aldı.

“Torunum için her şeye katlanırım.” diyen Coşkun’un fedakarlığı salondakileri duygulandırdı.Burdur Halk Eğitim Merkezi yılsonu sergilerini açmaya başladı. İlk sergi açılışı ile birlikte sertifika dağıtım töreni de düzenlendi. Törene Vali Rasih Özbek, Belediye Başkanı Sebahattin Akkaya, Milli Eğitim Müdürü Recep Yiğit, kursiyerler ve yakınları katıldı. Anne eğitimi kursuna katılanlar için sertifika dağıtım töreni yapıldı. Halk Eğitim Merkezi Müdürü Mehmet Orhan kursa toplam 127 bayanın katıldığını açıkladı. Bu bayanların 25 hafta boyunca kurslara düzenli olarak katıldıklarını bildirildi.

/ BURDUR

11.05.2007


 

Kar suları sel oldu

Ağrı’nın Taşlıçay ilçesinde kar sularının erimesiyle birlikte başlayan sel felaketi bazı köylerde hayatı felç etti. Sel baskınları nedeni ile ilçenin Kağnılı Köyü İlköğretim Okulu’nda büyük hasar oluşurken, bir çok köyü yolu kullanılamaz hale geldi.

Ağrı’da havaların düzelmesi ve karların erimesiyle birlikte köylerde sel felaketleri başladı. Taşlıçay ilçesine bağlı Kağnılı köyünde bir çok evde hasar meydana geldi. Kağnılı Köyü Muhtarı Hasan Karahan, sel sularının köy okulunun bir kısmını götürdüğünü, öğretmenin askere gitmesi yüzünden öğrencilerin okulda olmaması sebebiyle büyük bir facianın eşiğinden dönüldüğünü söyledi. Muhtar karahan öğrencilerin önce öğretmensiz sonra okulsuz kaldığını söyledi. Erzurum’un Oltu ilçesi yakınlarında bir köprünün sel suları nedeniyle yıkılması üzerine, Erzurum-Ardahan karayolu ulaşıma kapandı. Bölgede sel suları sebebiyle bir çok köy yolunda ise ulaşım güçlükle yapılabiliyor. Kapanan yolların ulaşıma açılması için çalışmaların sürdürüldüğü bildirildi.

TARIM ARAZİLERİ SULAR ALTINDA KALDI

Erzurum’un Olur ilçesinde etkili olan yağmur, Oltu Çayı’nın taşmasına sebep olunca tarım arazileri sular altında kaldı. Ormanağzı köyünün içerisinden geçen Oltu Çayı’nın önceki gün gece etkili sağanak yağış sonucu taşması sebebiyle yaklaşık 200 dönümlük arazi sel suları altında kalırken, ağaçlar kökünden çıktı, bazı ağaçlar da sel sularına kapıldı. Sel suları Oltu-Artvin karayoluna da zarar verirken, bazı yerlerde elektrik direkleri yıkıldı. Sel sularının ağaçları kökünden söküp götürdüğünü fark eden köylüler, sabaha kadar arazi içerisindeki ağaçlarını keserek kurtarmaya çalıştıklarını söyledi. Geçimlerinin sadece tarım ve meyvecilik olduğunu belirten köylüler, sel felâketinin kendilerini perişan ettiğini, bahçelerindeki meyve ağaçlarının yıkıldığı ve bir çoğunun da sele kapılıp gittiğini ifade etti.

/ AĞRI

11.05.2007


 

Çine’de namaz buluşması

Aydın’ın Çine İlçesinde Çine Çevre Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği tarafından “Namazın Hayatımızdaki Yeri” konulu bir konferans düzenlendi.

Belediye Kültür Sarayında düzenlenen Konferansa; İlçe Müftüsü Selim Duman, Esnaf Odası Başkanı Yalçın Payze, İmam Hatip Lisesi Müdürü İbrahim Sevinir, Emekli Müftülerden Mehmet Çoban, İlçe Vaiz’i İlyas Konur ve yaklaşık 600 vatandaş katıldı. Namaz Gönüllüleri Platformu tarafından 136’ıncısı düzenlenen konferans; Araştırmacı-Yazar Ahmet Bulut, Araştırmacı-Yazar Mehmet Çelen ve Eğitimci-Yazar Süleyman Kösmene tarafından sunuldu. Konferans büyük bir beğeni ile ve dikkatle izlendi.

Çine Çevre Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Adnan Özdemir yaptığı konuşmada şunları söyledi; “Derneğimiz, kültürel hizmetleri çerçevesinde Mü’minin mi’racı, dinimizin direği olan Namazın hayatımızdaki önemine binaen bu programı düzenlemiştir” dedi.

İlk sözü alan Ahmet Bulut çocuklarımıza namazı sevdirmek ve alıştırmak için onlara duâ etmemiz gerektiğini, söyledi. İkinci konuşmacı Süleyman Kösmene de, namazla ilgili olarak büyük müjdelerin bulunduğunu, namazın dinin direği ve mü’minin miracı olduğunu belirterek, sırat köprüsünde namazın hep elimizden tutacağını söyledi. Daha sonra söz alan Mehmet Çelen ise konuşmasında dünya ve ahiret kurtuluşunun ancak Namazla mümkün olacağını, herkesi namaz kılmaya, şayet kılıyorsa ona dört elle sarılmaya dâvet etti.

YENİ ASYA / AYDIN

11.05.2007


 

Engelliye basamak engeli

Eskişehir’de, Sakatlar Haftası’nın başlaması münasebetiyle düzenlenen yürüyüşe katılan engelliler, panel için gittikleri bir okulda basamak engeli yüzünden güç anlar yaşadı. 10-16 Mayıs Sakatlar Haftası kutlama programı, Eskişehir Vilayet Meydanı’nda düzenlenen törenle başladı.

Ahmet Yesevi İşitme Engelliler İlköğretim Okulu öğrencileri de, öğretmenleri Mehmet Özgür Aktaş eşliğinde işaret diliyle İstiklâl Marşı’na eşlik etti. Törende konuşan engelliler, hayat kalitelerinin artırılmasını isteyerek, “Bizler özürlüyüz, kusurlu değiliz. Bizden korkmayın” dedi.

Sosyal Hizmetler İl Müdürü Hasan Basri Canbaz ise, Türkiye’de nüfusun yüzde 10’unu engelli bireylerin oluşturduğunu, aileleri ile birlikte yaklaşık 25 milyon insanın engellilik ile ilgili meseleler yaşadığını ifade etti. Okulda düzenlenen panele katılan engelliler, faaliyetin yapılacağı spor salonu önünde basamak engeliyle karşılaştı. Akülü araba ve tekerlekli sandalye üzerinde bulunan engelliler, spor salonuna girebilmek için zor anlar geçirdi. Engellilerin imdadına, okul görevlileri, yürüyüşe katılan yetkililer ve vatandaşlar yetişti. Araçların vatandaşlar tarafından havaya kaldırılmasıyla engelliler salona girebildi.

/ ESKİŞEHİR

11.05.2007


 

Küçük Ege kulağına kavuştu

İzmir’de doğuştan kulakları sağır olan ve konuşamayan 3 yaşındaki minik Ege Arda’nın sokakta oyun oynarken çalınan biyonik kulağı bulunamadı ancak yaşanan olayın medyada yer alması sonrası olumlu gelişmeler yaşandı.

İzmir Valiliği ve biyonik kulağı imal eden firmanın girişimiyle minik Ege Arda’ya yeniden bir biyonik kulak takıldı. Minik Ege Arda’nın annesi Yasemin Dinç ile babası Bülent Dinç, oğullarına yeniden biyonik kulak takılmasından büyük mutluluk duyduklarını belirtti.

Duyanlara ‘bu kadarı da pes’ dedirten olay İzmir’in Karşıyaka ilçesi Nergiz mahallesinde yaşanmıştı. 6003 sokak içinde bulunan 59 numaralı apartmanda oturan Dinç ailesinin 3 yıl önce dünyaya gelen oğlu Ege Arda’nın biyonik kulağı hırsız veya hırsızlar tarafından çalınmıştı. Polis, olayla ilgili soruşturmasını sürdürüyor.

11.05.2007


 

Hidromobil değil Hurdamobil

Atatürk Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü Teknoloji ve Makine Kulübü öğrencileri, TÜBİTAK tarafından düzenlenen ‘’Hidromobil 07’’ yarışmasına katılmak için hurdalıklardan topladıkları malzemelerle yapmaya çalıştıkları hidrojenle çalışan araçla katılacaklar.

Makine Mühendisliği öğretim üyesi ve hidrojenle çalışan aracın yapılmasına akademik danışmanlık yapan Doç. Dr. Mehmet Gavgalı, yaptığı açıklamada, aracın bazı malzemelerini öğrencilerin hurdalıklardan topladıklarını anlattı. Gavgalı, öğrencilerin araca, ‘’Hurdamobil’’ adını verdiklerini belirterek, ‘’TÜBİTAK aracımızın yapımı için 10 bin YTL destek verdi. Bazı malzemelerin alımı için sponsor arayışlarımız da sürüyor. Aracımız için yeterli malî kaynağı bulursak yarışmada iddialı duruma geliriz’’ dedi. Üç tekerlekli olması planlanan aracı, gerekli malî kaynağı bulmaları halinde kısa sürede tamamlayabileceklerini anlatan Burak İzgi adlı öğrenci ise ‘’Hedefimiz üniversitemizin kuruluşunun 50. yılında TÜBİTAK’ın yarışmasında birinci olmak’’ dedi.

/ ERZURUM

11.05.2007


 

Diş macununun alternatifi sirke

Kayseri’de özel bir lisenin öğrencileri elma ve üzüm sirkesinin ağız ve diş sağlığını koruduğunu ispatladı.

Lise öğrencileri Pınar Muhtaroğlu, Sümeyye İltekin, Kübra Karabulut ve Şengül Akdoğan, TÜBİTAK’ın düzenlediği liselerarası proje yarışması için yaptıkları çalışmada, diş macunu ve diş suyundaki kimyasal maddelerin zararlarına karşı alternatif çözüm yollarını araştırdılar. Araştırma grubu öğrencilerinden 10. sınıf öğrencisi Pınar Muhtaroğlu şu bilgileri verdi:

‘’Elma ve üzüm sirkesi, ağız ve diş sağlığı için son derece önemli tabiî çözümlerdir. Kullandığımız diş macunu, temizleme suları veya parlatıcılar birçok kimyasal madde içeriyor. Bu kimyasal maddelere maruz kalmadan tabiî yollarla ağız ve diş sağlığını korumanın yollarını araştırdık. Bu sebeple elma ve üzüm sirkesi üzerinde yoğunlaştık. Yaptığımız deneyler sonucunda öncelikle sirkeyi sulandırdık. Daha sonra kötü kokusunu önlemek için çilek, vişne, portakal gibi tabiî meyve aromaları kattık. Böylece hoş kokulu bir madde ortaya çıkmış oldu.’’ Elde ettikleri karışımı okuldaki arkadaşlarının katılımıyla test ettiklerini bildiren Muhtaroğlu, elma ve üzüm sirkesini belirli süre kullanan bütün öğrencilerin olumlu görüş bildirdiğini kaydetti.

/ KAYSERİ

11.05.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004