Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 02 Temmuz 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

“Ya devlet başa; ya kuzgun leşe”

Ümraniye ile başlayan “çete soruşturması” emekli subaylar üzerinden sadece Silahlı Kuvvetler’e değil, siyaset üzerinden tarihin derinliklerine uzanıyor.

Karşımızda çıkar sağlamayı amaçlayan basit bir “organize suç örgütü” değil, “devlet üzerinden güç ve çıkar sağlamaya çalışan yasadışı örgütler” var. Silahlar, bombalar, ilişkiler hep yasadışı; ama bu yasadışılık bir ideoloji ile hayat buluyor.

Genelkurmay Başkanı’mızın, geçtiğimiz günlerde “Kuzey Irak’a operasyon” talebini yinelediği basın toplantısında, eksikliğinden şikayetçi olduğu “psikolojik harekât” işte bu çete ideolojisinin ruhsal gıdası idi. Ezbere tekrarlanan “Türkiye’nin Sevr şartlarına geri döndüğü” iddiası, bu çetelerin de hareket noktası. “Kuvva-yı Milliye” isminin yaygın olarak tercih edilmesi de bu yüzden. “Cumhuriyet tarihinin en büyük tehlikesi ile karşı karşıya olduğumuz” tezini ikide bir tekrarlayanlar ile bu çetelerin soluduğu ideolojik atmosfer, köşeleri belirgin tek bir dünyaya ait. Emeklisi ve muvazzafı ile askerler durumdan vazife çıkartıp, bu “psikolojik harekât”ı kendi inisiyatifleri ile yürütmeye kalktıkları zaman karşımıza bu çeteler çıkıyor.

Bu çete mensuplarının hepsi “vatansever”. Vatanı kurtarmak için giriştikleri fedakârlıklar ve üstlendikleri riskler, kullandıkları gayri meşru yöntemleri mubah hale getiriyor; çünkü “vatan işgal altında”. Çek-senet tahsilatları başta olmak üzere, mafyanın geniş iştigal alanı bu çetelerin hem yaşam hem de gelir kapısına dönüşüyor. Sonuçta vatanseverlik kestirme yoldan çok kazandırdığı için, herkes vatansever kesiliyor. Mafya arasındaki güç rekabeti, “kimin daha fazla vatansever olduğu” şeklinde bir yarışa dönüyor. İstihbarat konusunda otoritelerden biri bana, bu çetelere üye olmaktan yargılanmanın mafya dünyasında “reklam” anlamına geldiğini anlatmıştı. İsmi bu “vatansever” çeteler içinde yer alan biri, sonrasında tahsilatlara bol miktarda kendi isminin yer aldığı “gazete kupürü” ile çıkar ve “herkes gazete okumuyor” diye de söylenirmiş.

İdeolojiniz sağlam olunca gelir kaynağınız gibi, ilişkileriniz de sağlam oluyor. Bıçak sırtında siyaset yapanların çoğu zaman bu çetelere veya bu çetelerin desteklediği “sivil toplum” örgütlerine ihtiyacı oluyor. Bir partinin genel başkanlık rekabetine Ümraniye Çetesi’nin müdahil olduğu haberi, siyaset ile bu çeteler arasındaki ilişkiye dair esaslı bir fikir veriyor. Devletimizi siyasî ihtiyaçlarından yola çıkanlar tekrar başladıkları noktaya dönüp illegal örgütlenmelerin araçlarıyla siyaseti tanzim etmeye başlıyor.

Tarihimizin en büyük ihaneti, III. Selim’in devleti ayağa kaldırmak için giriştiği hamlelere kendi çıkarları için direnen ve uzunca bir süre devlet dizginlerini ele geçiren çetelerin ihaneti idi. Şayet o çok değerli tarih kesitini, kurumlarımızı yenileyerek geçirse idik, belki 19. yüzyılın trajik çöküşü yerine, Rus İmparatorluğu gibi kontrollü bir güç sahibi olacaktık. En büyük ihanetlerden biri olan Balkan rezaleti, kendisini devletle bir tutan komitacıların yani çetelerin marifeti değil miydi?

Ha bugünün çeteleri, ha dünün komitacıları... Eline silahı alıp “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe” diye devleti ele geçirmeye kalkanların dünyası, bütün tarih boyunca değişmeden bugüne kadar gelmiyor mu? Dünün Halaskâr Zabitan’ı ile bugünün Ümraniye Çetesi arasında ne fark var? Önceki bize koca Balkanları kaybettirdi. Bugünkü ne kaybettirecek? Şayet önlem alınmaz ise Türk toplumunu düşman kamplara ayıracak ve çatıştıracak bölünmeyi bu çetelerin beslendiği ve bu çetelerin beslediği iklim başaracak. Etnik sorunu bile içinden çıkılmaz bir çözülmeye taşıyacak olan ortam da bu iklim. Devlet içindeki iktidar mücadelesinde rekabet üstünlüğü arayanlar; bunun için demokrasi dışında kurumsal destek peşinde koşanlar, hukuku siyasallaştırarak demokrasiyi zaafa uğratanlar çetelerin gelişip serpildiği iklime katkıda bulunuyor. Devlet ağacını bu iklim çürütüyor; çeteler zayıflayan ağacın içine yuva yaparak çürümeyi yani dağılmayı hızlandırıyor. Kuvvetle hatırlayalım: Devlet bir savaş alanı değil, barış içinde birlikte yaşama formu. Birlikte yaşamak ise ancak ve ancak demokrasi ile mümkün.

Zaman, 1 Temmuz 2007

Mümtaz’er TÜRKÖNE

02.07.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Tarih ne yazar?

  “Ya devlet başa; ya kuzgun leşe”

  Cinayet ekonomisinin cirosu...

  AKP neden vitrin değişikliği yaptı?

  Biz mi öldürdük?

  Sıkıntılı tercihler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004