Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 12 Eylül 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Kulak hırsızlığı yapıp birşeyler dinleyenleri ise, delip geçen yakıcı bir yıldız takip eder.

Sâffât Sûresi: 10

12.09.2007


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Biriniz Rabbinden rızık istediğinde helâl olanı istesin.

Câmi'ü's-Sağîr, c: 1, no: 372

12.09.2007


Askerin siyasete müdahalesi, müthiş zararları netice vermiştir

(Dinî Ceride, numara 110, 30 Nisan 1909)

Ey asâkir-i muvahhidîn! Fahr-i Âlemin (Aleyhissalâtü Vesselâm) fermanını size tebliğ ediyorum ki, şeriat dairesinde ulülemre itaat farzdır. Ulülemriniz ve üstadlarınız, zabitlerinizdir. Askerlik ocağı cesîm ve muntazam bir fabrikaya benzer. Çarkların biri intizam ve itaatte serkeşlik etmekle, bütün fabrika hercümerc olur.

Sizin o muntazam ve kuvvetli fabrika-i askeriyeniz, otuz milyon Osmanlı ve üç yüz milyon nüfus-u İslâmiyenin nokta-i istinadı ve mâden-i istimdadıdır.

Sizin iki müthiş istibdadı kansız ve def'aten öldürmeniz harikulâde olduğundan ve şeriat-ı garrânın iki mucize-i garrâsını izhar ettiğinizden, zaifü'l-akide olanlara hamiyet-i İslâmiyenin kuvvetini ve şeriatın kudsiyetini iki bürhan ile izhar eylediniz. Bu iki inkılâbın pahasına binler şehit verseydik, ucuz sayacaktık. Lâkin itaatinizden binde bir cüz'ü feda olunsa, bize pek çok pahalı düşer. Zira itaatinizin tenakusu, ukde-i hayatiye veya hararet-i gariziyenin tenakusu gibi, mevti intaç eder.

Tarih-i âlem serâpâ şehadet ediyor ki, asker neferatının siyasete müdahaleleri devletçe ve milletçe müthiş zararları intaç etmiştir. Elbette hamiyet-i İslâmiyeniz böyle sizi uhdenizde olan hayat-ı İslâmiyeye zarar verecek noktalardan men edecektir. Siyaset düşünenler, sizin kuvve-i müfekkireniz hükmünde olan zabitleriniz ve ûlülemirlerinizdir.

Hutbe-i Şamiye, s.114

Lügatçe:

asâkir-i muvahhidîn: Tevhid ehli, Allah'ın birliğine inanmış askerler.

ulülemr: Emir sahipleri, idare edenler.

cesîm: İri, büyük.

hercümerc: Karışıklık, karmakarışık olma.

fabrika-i askeriye: Asker fabrikası.

nüfus-u İslâmiye: Müslüman nüfus.

nokta-i istinad: Dayanak noktası.

mâden-i istimdad: Yardım kaynağı.

istibdad: Baskı.

şeriat-ı garrâ: Parlak şeriat.

mucize-i garrâ: Parlak mucize.

zaifü'l-akide: İnanç zayıflığı.

hamiyet-i İslâmiye: İslâmı koruma, Müslümanlara sahip çıkma ve müdafaa etme gayreti.

bürhan: Delil.

izhar: Ortaya koymak.

tenakus: Eksilme, noksanlaşma.

ukde-i hayatiye: Hayat düğümü.

hararet-i gariziye: Duyguların kuvvetli olması hali, ateşlilik.

mevt: Ölüm.

intaç: Netice verme.

uhde: Bir işi üzerine alma, söz verme.

kuvve-i müfekkire: Düşünme duygusu.

zabit: Subay, askeri kumanda eden rütbeli asker.

Bediüzzaman Said NURSÎ

12.09.2007


Bogota’da bir Nur çekirdeği

Esselâmu aleyküm aziz kardeşlerimiz!

Benim adım Jose (Yusuf). Ben Kolombiyalı’yım. Elhamdülilah 5 yıl önce İslâm’ın nuru hayatıma geldi ve 4 yıl önce de o nuru kabul ettim ve Müslüman oldum Allah’ın yardımıyla.

Kolombiya’da bir Müslüman olmak biraz zor ve burada Müslüman’san garip birisin her zaman. Ama saygı var ve bazı sorular soruyorlar, merak ediyorlar. Biz de anlatıyoruz ama yeterli değil, İslâmiyeti ve imanı daha da iyi ögrenmemiz gerekiyor.

Geçen yıl birkaç Türk kardeşle tanıştık, Bogota’da yaşamaktalar. Daha sonra, onlardan biri beni Türkiye’ye davet etti.

Çalışmaya başladım, yolculuğumun parasını çıkarmak için. 22 yaşındayım ve gazetecilik okuyorum. Benim için Türkiye’ye gelmek biraz pahalı olacaktı. Allah’ın izniyle biraz para kazandım ve babamın da yardımıyla nihayet Türkiye’ye geldim.

Niyetim İslâm’ı ve Türkçe’yi öğrenmek idi. Türkiye’ye gelmeden evvel zaten biraz Türkçe biliyordum.

İstanbul’da bir arkadaşımın evine gittik ve o gün evinde Risâle-i Nur dersi vardı. Bu benim Nurlarla ilk tanışmam oldu. İlk dersimiz de Hastalar Risâlesi’nden. Biraz da olsun anlıyordum, anlamadığım yerleri de arkadaşım İngilizce tercüme ediyordu.

Dersten sonra arkadaşım bana Risâle-i Nurlardan, Bediüzzaman’dan bahsetti. Elhamdulillah daha sonra bu vesileyle ben de kendime bir Lem’alar, bir de Mektubât aldım.

Türkiye’de 6 ay kaldım ve elhamdulillah çok istifade ettim. Türkiye’den geleli 7 ay oldu.

Şimdi burada Nur dersleri başlattık ve elhamdulillah gelenlerle güzel sohbetlerimiz oluyor.

Ve bir de yeni İspanyolca dilinde internet sitesi açtık. Gayemiz Güney Amerikalılara İslâmiyeti, Efendimizi, Risâle-i Nurları ve Bediüzzaman’ı anlatmak. Sitemizin adı, www.risalecolombia.tk

Şimdi elhamdulillah Kolombiya’nın başkentinde Bogota’da bir Nur çekirdeği var. İnşallah bu çekirdek güzel bir ağaç olacak. Duâ ediniz.

Jose Luis Linero

Bogota / Kolombiya

12.09.2007


Namazda vurulunca

Rasul-i Ekrem (asm), ‘Zâtü’r-Rika’ gazvesinden dönüşte, akşamüstü bir yerde konaklama hazırlığı yaptı. Ve ashabına:

“Bu gece kim nöbet tutacak?” buyurdu.

Muhacir ve Ensar’dan iki adam cevap verdiler: “Ya Rasulallah, biz sizler için nöbet tutarız.” dediler.

Peygamber Efendimiz (asm): “Öyleyse şu vadinin giriş kısmında nöbet tutun!” buyurdu.

Bu iki nöbetçi, Ammar b. Yâsir ile Abbâd b. Bişr (radiyallahü anhüma) idiler.

Resulullah (asm) ve mübarek ordusu istirahata çekildiler.

İki nöbetçi de nöbete başladılar.

Nöbet sırasında Abbâd bin Bişr, Ammar bin Yasir’e: “Gecenin hangi bölümünde nöbette olmak istersin?” diye sordu.

O da: “Gecenin ilk bölümünde.” dedi.

Bu karardan sonra Abbad, kendi nöbeti gelinceye kadar arkadaşının yanına uzanıverdi. Ammar bin Yasir de, vaktini değerlendirmek için gece namazına durdu.

Meğer savaş sırasında karısı öldürülen müşrik bir herif de, o sırada yakınlardaydı. Namazda duran adamı fark etti ve onun nöbette olduğunu anladı. Okluğundan bir ok çıkardı ve attı. Ok namazdaki Ammar’a isabet etti.

Adam ok atmaya devam etti. Ammar (ra) üçüncü okla ağır yaralanmıştı. Derhal rükû ve secdeleri yapıp namazını tamamladı ve arkadaşını uyardı: “Kalk! kalk! Ben yaralandım! Nöbeti devral!”

Arkadaşı yerinden fırlayınca, okçu müşrik de korkup uzaklaştı. Yaralı arkadaşının durumunu gören Abbad (ra) hayretle sordu:

“Fesubhanallah! Sana ilk ok atılanca beni uyandırsaydın ya!”

Ammar (ra): “Namazda idim. Okumakta olduğum bir surenin ortalarında idim. Onu kesmek istemedim. Eğer Rasulullah’ın bize verdiği nöbet görevimize zarar gelmeyecek olsaydı, canım çıkasıya okuduğum sûreyi kesmezdim.” dedi.

Süleyman KÖSMENE

12.09.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri