Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 18 Eylül 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Ramazan

RAMAZAN TAKVİMİ

Teravihte aynı safta kaynaştık,

İftarlarda soframızı paylaştık,

ALTI gündür dinleniyor midemiz,

Açlığa ve susuzluğa alıştık.

Abdil YILDIRIM

18.09.2007


ORUÇ İBADETİNİN VÜCUDA FAYDALARI

“Oruç tutunuz, sağlıklı olursunuz”

(Hadis-i Şerif)

* Oruç, bedeni ve zihni toksinlerden arındıran bir faaliyettir.

* Özellikle 16 çeşit vazifesi olup, 24 saat boyunca durup dinlenmeden çalışan karaciğer, yalnız oruç sırasında görevlerinin altı tanesinde günde altı saatlik bir dinlenmeye geçer.

* Mide oruç anında bütün kaslarını dinlendirir, iç zarındaki bütün hücreler kendilerini tamir fırsatı bulur. Oruçla birlikte mide şartlı reflekse geçerek asit salgısını durdurur.

* 12 parmak barsağı oruçla birlikte ortalama 10 saat dinlenmektedir. Oruç sırasında, özellikle iç zarlarını ve savunma merkezlerini yeniler.

* Kan hacmindeki azalma, kalbe ciddî bir istirahat sağlar. Doku arasındaki fazla su atılarak tansiyon düşer.

* Kalp, sindirim sisteminde kullanmak zorunda olduğu kanı daha rahat ve temiz olarak beyne gönderir. Düşünce hızındaki azalma, artışa dönüşür.

* Çeşitli görevlerle yükümlü hücreler, özellikle besin alış verişi, hücre içi ve hücre arası su dengesini ayarlamak zorundadır. Hücrenin en büyük yorgunluğu, buradan gelmektedir. Oruçta bütün bu olaylar en aza indiğinden, hücrelere nefes alma imkânı doğar.

* Metabolizmadaki faaliyet gündüz en az düzeye düşünce, sinir sistemi de nisbî bir dinlenmeye geçer.

* Özellikle oruçtan gelen ibadet hazzı, bütün endişeleri yok eder. Sabır, affetmek, hareketlerde ölçülü olmak, aşırılıktan kaçınmak, ikramda bulunmak, paylaşmak ve açlığı tatmak gibi ruhsal boyutuyla huzur kazanan insan, depresyon ve psikolojik rahatsızlıklardan uzak kalır.

Oruç tutarken ne gibi problemlerle karşılaşabiliriz?

Önceden açığa çıkmış olan toksinlerin giderilmesi sırasında paslı dil, ağız kokusu, kabızlık, bulantı, baş dönmesi gibi haller görülebilir. Şeker düzeyinin düşmesi ve vücut suyunun azalmasıyla baş ağrıları gelişebilir.

Ramazan ayında mide asidi de artabilir. Sindirim sistemi alışık olduğu ritmin dışına çıkar. Bütün bunlar yanma, ekşime, ağrı, şişkinlik ve kabızlık gibi mide-barsak yakınmalarının ortaya çıkışını kolaylaştırabilir. Kafeinli içecekler (kahve, çay, kola…) hafif de olsa idrar söktürücü etkiye sahiptir. Dolayısı ile vücudun, oruçlu kaldığı dönemde susuz kalmasını kolaylaştırabilir.

Oruçluyken nelere dikkat etmeliyiz?

İftar yemeğine ağır yemekler yerine hafif, ılık tatlılar (komposto veya ballı su) ile başlamak yararlı olacaktır. Akşama kadar vücut susuz kaldığı için mutlaka suya önem verilmelidir. Belli bir süre sonra iftar yemeğini yemeye başlamalı, çok hızlı yememeli, iyice çiğnemeli ve sindirime yardımcı olunmalıdır. İftar yemeğinde az yağlı, posalı gıdalara yer verilmeli, yemekler çok sıcak veya soğuk olmamalıdır.

Sindirimi yavaş, lif yönüyle zengin diyet adaptasyonu kolaylaştıracak, tok tutacak bir beslenme tarzını seçmek sağlıklı bir yaklaşımdır. Kompleks karbonhidratlar, baklagiller, sebze ve meyveler tercih edilmelidir. Hurma; lif, potasyum ve magnezyum açısından zengin iyi bir karbonhidrat kaynağıdır. Yine fındık, ceviz, badem gibi kuruyemişler sağlıklı protein ve enerji kaynaklarıdır.

Mutlaka sahura kalkılmalıdır. Erken yatıp sahur için kalkılması, günü verimli geçirmek için gereklidir. Sahurda hafif bir kahvaltı ve bol su alımı rahat bir gün geçirmeye yardımcı olur. Ağır yemekten kaçınılmalıdır.

Kalp damar hastalıkları, yüksek tansiyon veya şeker hastalığı olanlar hamile ve emzikli kadınlar, oruç tutma konusunda doktorlarına danışarak hareket etmelidirler.

Oruç maddî-manevî perhizdir

Ramazan-ı Şerif, insanın hayat-ı şahsiyesine baktığı cihetindeki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:

İnsana en mühim bir ilâç nev’înden maddî ve mânevî bir perhizdir. Ve tıbben bir hımyedir ki, insanın nefsi yemek, içmek hususunda keyfemâyeşâ hareket ettikçe, hem şahsın maddî hayatına tıbben zarar verdiği gibi, hem helâl-haram demeyip rastgelen şeye saldırmak, adeta mânevî hayatını da zehirler. Daha kalbe ve ruha itaat etmek, o nefse güç gelir, serkeşâne dizginini eline alır. Daha insan ona binemez; o insana biner.

Ramazan-ı Şerifte, oruç vasıtasıyla bir nev’î perhize alışır, riyazete çalışır ve emir dinlemeyi öğrenir. Biçare zayıf mideye de, hazımdan evvel yemek yemek üzerine doldurmakla hastalıkları celb etmez.

(Bediüzzaman, Mektubat, s. 392)

Uzm. Dr. Dolunay COŞKUN

18.09.2007


Bediüzzaman’ın İbadet Hayatı

İbadet hayatı

Bediüzzaman denilince bütün ömür dakikalarını Hakkın hizmetine adamış büyük bir âlim hatıra gelir. O en verimli şekilde saatlerini değerlendirirdi. Gündüzleri Risâle-i Nur’un telifi ve neşri, talebe, ilmî, idarî erkân ve halktan vatandaşların ziyaretleri, onlarla sohbet; kırlara, dağlara seyahat ve tefekkürü, yirmi sekiz seneyi bulan sürgün ve zindan hayatı, mahkûmlarla diyaloğu, huzu ve huşû ile kıldığı beş vakit namaz dışında onun gece ibadeti, Kur’ân okuma, zikir, fikir, evrad, tesbihat ve duâlara da özel bir önem verdiğini görürüz.

Gündüzünü rutin ibadet ve hizmetleri yanında halkla, onların saadetlerine vesile olan hakikatleri ulaştırmakla dolduran Bediüzzaman Hazretleri gecelerini ise Hak ile, Onun huzuruna el pençe durup ibadet ve niyaz ile, huşû, huzu ve huzur-u daimî ile meşgul olur; zikir, fikir, duâ, tefekkür, tesbihat ve evradlarla doldururdu vakitlerini. Milletvekilliği, TBMM başkanlığı da yapan, 25-26 yaşlarındayken sürgün edilenlerin içinde bulunan Kinyas Kartal Ağrı, Hamur kasabasında gece birlikte konakladıklarında Seyda dediği Bediüzzaman’ın gece hiç yatmadığını, geceyi hep ibadetle geçirdiğini bildiriyor. (Son Şahitler, 1:189.)

Onu her yönüyle örnek alan, adım adım bir gölge gibi takip eden talebelerinden Mustafa Sungur onun bu ibadet hayatını şöyle anlatır:

“Onun dış âleme taşan, insanlara kurtuluş reçetesi sunan azim şahsiyetinde başka bir kudsî ubûdiyet hâli, zikir ve tefekkür hâli de vardır ki; herhalde Risâle-i Nur hakikatlerini bu gibi mi’rac-ı mânevîsi olan hâlinde iken taallüm ederdi.

“Diyebiliriz ki: Said Nursî hizmeti ile, âsâr-ı Nûrâniyesinin devamlı hayattar neticeleriyle ve günbegün gelişen cemaat-i nuraniyenin dünyanın dört bucağındaki hizmetleriyle ‘essebebü kelfâil’ sırrıyla daima yükseliyor, terakkî ediyor ve hayat-ı ebediye hesabına teâli ediyor ve rıza-i İlâhiyenin nihayetsiz meratibine doğru bir değil, binler kanatla uçup gidiyor, gidiyor. Ve kıyamete kadar da yükselecek, gidecek, gidecek… Tâ aksa’l-gâyâta kadar gidecektir…” (Son Şahitler, 4:30.)

Şaban DÖĞEN

18.09.2007


Risâle-i Nur’da Nefis

Nefisteki dehşetli nokta

Nefiste öyle dehşetli bir nokta ve açılmaz bir ukde var ki, zıtları birbirinden tevlid eder. Ve aleyhte olan herbir şeyi lehte zanneder. Meselâ, güneşin eli sana yetişir, ziyasıyla başını okşar. Fakat, senin elin ona yetişemez. Ve senin keyfin üzerine hareket etmez. Demek, şemsin sana karşı iki ciheti vardır: Biri kurb, diğeri bu’d. Eğer senin ondan baîd olduğun cihetle “O bana tesir edemez” ve onun sana karîb olduğu cihetle “Ona tesir edebilirim” desen, cehlini ilân etmiş olursun.

Kezâlik, Hâlıkla nefis arasında da bir kurb ve bu’d vardır. Kurb Hâlıkındır, bu’d nefsindir. Eğer nefis uzaklığı cihetiyle enâniyetle Hâlıka bakıp “Bana tesir edemez” diye bir ahmaklıkta bulunursa, dalâlete düşer. Ve keza, nefis mükâfatı gördüğü zaman “Keşke ben de öyle yapaydım, böyle olaydım” der. Mücâzâtın şiddetini de gördüğü vakit, teâmî ve inkârla kendisini tesellî eder. Ey ahmak nokta-i sevda! Hâlıkın ef’âli sana nâzır değildir. Ancak Ona bakar. Kâinatı senin hendesen üzerine yapmış değildir. Ve seni hilkat-i âlemde şahit tutmamıştır. İmam-ı Rabbânî’nin (r.a.) dediği gibi: “Melikin atiyelerini, ancak matiyyeleri taşıyabilir.”

(Mesnevî-i Nuriye, s. 67)

Derleyen: Baki ÇİMİÇ

18.09.2007


Zamanın göreceliği

Zamanın göreceliği konusu, bugün ispatlanmış bilimsel bir gerçektir. Ancak bu gerçek, yüzyılın başlarında Einstein’ın görecelik kuramı ile ortaya çıkmıştır. O döneme dek insanlar zamanın göreceli bir kavram olduğunu, ortama göre değişkenlik gösterebileceğini bilmiyorlardı. Ama ünlü bilim adamı Albert Einstein, görecelik kuramı ile bu gerçeği açık olarak ispatladı. Zamanın, kütleye ve hıza bağımlı bir kavram olduğunu ortaya koydu. Daha evvel hiç kimse bu konuyu açıkça dile getirmemişti.

Tek bir istisnayla...

Kur’ân’da, zamanın izâfî olduğunu gösteren bilgiler veriliyordu. Bu konuyla ilgili bazı âyetleri şöyle sıralayabiliriz:

“...Gerçekten, senin Rabbinin katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.” (Hac Sûresi: 47) “Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra (işler,) sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O’na yükselir.” (Secde Sûresi: 5) “Melekler ve Ruh (Cebrail), O’na, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir.” (Meâric Sûresi: 4) 610 yılında indirilmeye başlanan Kur’ân’da böylesine açık bir şekilde zamanın göreceliğinden bahsediliyor olması, onun İlâhî bir kitap olduğunun bir başka delilidir.

Hazırlayan: Fatih KAYNAR

18.09.2007


Duâ

Allah’ım! Sen bana şah damarımdan daha yakınsın! Sana inandım. Sana kavuşacağım haberini tasdik ettim. Seni gösteren her hücceti kabul ettim. Senden başka hiçbir şeyi Ulûhiyet cihetinde tanımadım. Sana tevekkül ettim. Senin varlığına ve birliğine şehadet ettim. Meleklerine şehâdet ettim. Kitaplarına şehadet ettim. Peygamberlerine şehadet etim. Hazret-i Muhammed’in (asm) Senin kulun ve resûlün olduğuna şehadet ettim. Senin için oruç tuttum. Sana iman ettim. Allah’ım! Bana merhamet eyle! Beni günah kirlerinden arındır! Beni şeytanın şerrinden ve nefsimin fitnesinden koru! İbadetimi kabul buyur! Beni Cehennem azabından koru!

Âmîn... Âmîn... Âmîn...

Süleyman KÖSMENE

18.09.2007


RAMAZAN TAKVİMİ

Ramazanın altısı

Mü’minin kanatlısı

Nurlarla haşir neşir

Önden giden atlısı

NURSEVEN

18.09.2007


BÜTÜN GÜZELLİKLERİNLE YİNE GELDİN ÇOK ŞÜKÜR!

On bir ayın sultanı Ramazan ayı, bereketiyle, nuruyla, saadetiyle ve bütün güzellikleri ile yine geldi çok şükür.

Bütün harp, sıkıntı, kargaşa, kanayan ve dinmeyen yaralara rağmen mübarek ay kavurucu, boğucu yaz günlerinde yağan ve şifa gibi toprağın bağrına dolan yağmurlar gibi, insanlığı da sarıp sarmalayıp mutluluk ve saadet getirir inşallah.

İnsanlar için bir “Stop” levhası gibi Ramazan. “Dur” diyor. “Dur ve düşün. Sadece dünya için mi yaratıldın? Bu yolculuk nereye? Buradan başka bir diyara alınmadan önce, durup düşünmen ve yapman gereken işler yok mu?” Dünya geçici bir durak, biz de misafirleriz. Ev sahibimiz olan Rabbimizin bizden istediği hiçbir şey yok mu? Bu dünya meydanında, böyle başıboş dolanıp duracak mıyız hep?

Hayat öyle kısa ki! Üstelik aklımıza dahi getirmediğimiz ve ne zaman bize geleceği bilinmeyen ölüm, her an karşımıza çıkabilir. “Dur biraz, daha yapacak çok işimiz vardı. Bizler uzun bir ömür tahayyül ediyorduk, seni bu kadar çabuk beklemiyorduk, ne olur biraz izin…” desek bile, vakit tamam olduğunda, burada kimseyi durdurmuyorlar.

Öyleyse ölüm bizi durdurmadan evvel, biz durup düşünmeliyiz. Şu an ve şu günden başlayarak, elimizdeki ömür sermayesini, daha bir dikkat ile harcamaya çalışmalıyız. Ahiretin ve amellerimizin en bereketli meyvedar fidanlığı bu mübarek üç aylarda uyanışa geçerek, bir saniye bir dakikamızı bile boşa harcamamalıyız.

Zira zaman geçti geçiyor. Geriye döndürmek ve aynı zamanı yeniden kullanmak mümkün değil. Şu an ve ömrümüz varsa, bundan ötesi en kıymetli vakitlerimiz. Bilirsiniz, belki birçok şey satın alınabilir, ama zaman, para veya başka şeylerle alınamaz. Gitti mi gider…

Ömrümüzün her anı, bize yeni ve taptaze bir dünyanın kapısını açan bir anahtar, o açıp girdiğimiz her bir anın da, yeni bir hidayete, yeni bir canlanışa, yeni bir bahara başlangıç olabilmesi bizim elimizde.

“Bir an nedir ki?” demeyin. Boşa harcamayıp, nur, hidayet, sabır, güzellik, ibadet tohumları ile doldurulursa, günü geldiğinde cennet misâl baharları size yaşatacaktır inşallah. Her bir ânın bilincinde olmak ve onu Allah için değerlendirmek gerek. En azından bir kere “Allah!” demek varlığımızın onunla bağlı olan ipine bir düğüm daha atmak. “Seninleyim. Senin yanındayım. Senin mektubunum. Bu yüzden kıymetliyim. Bu yüzden kendimi ziyan etmemeliyim. Bu ömür, senin bana en güzel hediyen. Varlığım seni bilmek için eşsiz ve taklitsiz bir anahtar. Ben beni bilmezsem, seni nasıl bilirim? Ben seninle olan bağımı koparırsam, sana nasıl gelirim? Seni her anımda hissetmeliyim, duymalı, düşünmeli, okumalı, anlamaya çalışmalıyım ki, daima yolculuk bilinci içinde olayım. Yolcuyum. Senin adına, Senin isteklerin doğrultusunda, Seni razı etmeye çalışarak, Seni asla unutmayarak ömrümü tamamlamaya çalışacağım inşallah” demeliyiz.

“An”lar değerlidir. Bir ağaç da olabilir, çürüyen bir tohum da. O ana ne ekip biçtiğimiz çok önemlidir. Geri dönüp şöyle bir bakmak, geçip giden anları ince ince eleyip taramak, tövbe ile ıslâh etmek, yanlışlarımızdan ibret alıp, gelecek anlarımızı daha güzel ve Rabbimizin rızasına uygun yaşayabilmek için, rotamızı düzeltmek lâzımdır, ara sıra.

Değerini bilmezsen kendinde olan değerleri koruyamazsın. İşte her bir ânın değerini bire bin meyvelendirecek olan şu mübarek aylarda ve nurların nuru olan on bir ayın sultanı mübarek Ramazan’da ömrümüzü en iyi şekilde değerlendirme fırsatı! Aman kaçırmayalım. Boşa geçirmeyelim. Kendimizi okumak ve değerlendirmekte geç kalmayalım. Amellerimize bire bin katıp, hayır ve iyilikte yarışalım inşallah. Allah yardımcımız olsun…

Bu vesileyle, bütün İslâm âleminin ve ülkemiz insanlarının Ramazan ayını tebrik eder; hayır, umut, saadet, huzur getirmesini Rabbimden niyaz ederim.

Mü’mine GÜNEŞ

18.09.2007


Halid bin Velid

Müslüman olduktan sonra, Peygamber Efendimiz (asm) tarafından “Seyfullah” (Allah’ın kılıcı) unvanı verilen Halid, Hicretten yaklaşık 35-40 yıl önce Mekke’de doğdu. Peygamber Efendimiz (asm) ile aynı soydan gelir. Babası Velid bin Muğire, annesi Lübabe es-Suğra Asma bint Haris’tir. Babası, Kureyşliler arasında saygın bir yeri olan ve süvari birliğinin komutanlığını elinde bulunduran bir aileden geldiği için, Halid’in eğitimi üzerinde titizlikle durdu. Ata binme, ok atma, kılıç ve kalkan kullanma gibi savaş tekniklerini öğrettiği gibi, süvari birliklerinin sevk ve idaresini de ona öğretti. İyi bir spor eğitiminden geçen Halid, güçlü bir fiziğe sahip oldu. Hazret-i Ömer ile yaşıt olduğundan dolayı kendisiyle güreştiği ve onu yendikten sonra bacağının kırıldığına sebep olduğu rivayet edilmiştir.

Müslümanlara karşı hazırlanan hemen her birlikte yer alan Halid, Hicretin altıncı yılında umre maksadıyla gelen Müslümanları, Mekke’ye sokmamak maksadıyla hazırlanan iki yüz kişilik süvari birliğine komutanlık yaptı. Mekke’ye sokulmayan ve bulundukları yerde vakit namazlarını kılan Peygamber Efendimizin (asm) ve inananların bu hareketinden çok etkilendi. Bu tarihten itibaren Müslümanlara karşı yumuşamaya başladı. Hudeybiye Barışından bir yıl sonra Mekke’ye gelen Hazret-i Muhammed (asm) ile karşılaşmak istemediğinden, şehrin dışına çıktı.

Umre için Mekke’ye gelenler arasında Halid’in kardeşi Velid de bulunuyordu. Hemen evine gittiği halde kendisini evinde bulamayınca Halid’e bir mektup bıraktı. Bu mektupta, Peygamber Efendimizin (asm) kendisinden söz ederek, “Halid gibi bir insanın İslâmı tanımaması ne tuhaf! Keşke o, gayret ve kahramanlıklarını Müslümanların yanında müşriklere karşı gösterseydi; bu kendisi için çok daha hayırlı olurdu. Biz de onu başkasına tercih ederdik” meâlindeki sözleri kendisine aktardı. Mektup eline geçince Müslüman olmaya karar verdi. 31 Mayıs 629 tarihinde Medine’ye giderek İslâmiyet ile müşerref oldu.

İslâmiyete dahil olduktan sonra, daha önceki günahlarının af edildiği söylendiği halde, ısrarla duâ istedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, “Allahım! Daha önce yaptıklarından dolayı Halid’i bağışla” diyerek dua etti. Bilâhare, “seyfullah” ünvanını verdiği bu kahraman zata, birkaç tane saç telini verdikten sonra muzafferiyeti için duâ etti. Halid, mübarek saçları külâhında muhafaza etti. Bu duadan sonra girdiği savaşlardan hiç birini kaybetmedi ve hepsinden zaferle ayrıldı. (Mektûbât, s. 148.)

Araştırma Merkezi

18.09.2007


Sorularla Oruç

* İmsak girdikten sonra ezan bitinceye kadar yemeye ve içmeye devam edilebilir mi?

Ezan okunmaya başladığı anda yeme ve içmeye son verilmelidir. Ezan bitinceye kadar yemeye ve içmeye devam etmek orucu tehlikeye sokar.

Ülkemizde genelde ikinci fecirde, temkin vaktinin bitiminde ezan okunarak imsak vaktinin geldiği ilân edilmektedir. Netice olarak, ezan başlangıcında yeme ve içmenin kesilmesi ve oruca başlanması Kur’ân’ın ölçülerine uygun düşer. Eğer ezan okunmazsa, takvimlerde veya imsakiyelerde belirtilen imsak vaktine uyulması yeterlidir. İmsak vakti girdikten sonra, artık yemek ve içmek haramdır. Sabah namazının farz olduğu vakit de, bu vakittir.

18.09.2007


Allah ve Resûlü ne dedi?

* Cenâb-ı Hak şöyle buyurdu:

“Kim ki Ramazan ayına erişirse orucunu tutsun. Bu ayda hasta olan veya yolda bulunan, tutamadığı günler kadar, başka günlerde oruç tutsun. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Tâ ki güçlük çekmeden oruç günlerinizi tamamlayın, sizi doğru yola iletmesinden dolayı Allah’ı tekbir ve tazim edin. Böylece Onun nimetlerine şükretmiş olursunuz.”

(Bakara Sûresi: 185)

* Resûl-i Ekrem (asm) şöyle buyurdu:

“Ramazan orucu farz, teravih sünnettir. Bu ayda oruç tutup, gecelerini de ibadetle geçirenin günahları affolur.”

18.09.2007


İftar Sofrası

Nohutlu patlıcan dolması

Malzemeler:

* 30 kadar kurutulmuş patlıcan *2 su bardağı bulgur, *1 su bardağı mercimek, *1,5 su bardağı nohut (kırık nohut da olabilir), *3 yemek kaşığı salça *2 kaşık zeytinyağı, *kırmızı biber, *reyhan, *kimyon, *kekik, *nane, *tuz.

Hazırlanması:

Nohutu önceden düdüklüde haşlayın. Mercimeği haşlayın. Bulguru şişmeye bırakın. Soğanları yemeklik doğrayıp yağda kavurun. Bulguru, mercimeği ve nohutu katıp harmanlayın. Üzerinde 2-3 cm kalacak biçimde su ekleyip demlenmeye bırakın. Demlendikten sonra salçayı karıştırıp tuz ve baharat ekleyin. Patlıcanları yıkayın. Hepsini kaynamakta olan suya teker teker batırıp çıkararak haşlayın. Hepsini aynı anda atmayın, birer ikişer atabilirsiniz. Dolmaları doldurun. Tencereye dizip üstüne gelmeyecek kadar su ekleyin. Bu halde pişmeye bırakın. Limon ve acı ile servis yapın.

Sudenaz SERDAR

18.09.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri