Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 28 Eylül 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

İki konuşma ve üniversite

Bir gün önce Hacettepe Üniversitesi Rektörü bir konuşma yaptı. Bu konuşma yeni anayasa tartışmalarına değiniyor, Başbakan ile doğrudan polemiğe giriyordu.

Yeni anayasadan söz ederken üniversitenin, bilimin özgürlüğünün nasıl savunulması gerektiğine ilişkin güçlü sözler söyleneceğini bekleyenler kalakaldı. Çünkü Rektör o konulara değinmedi.

Değinemezdi de. Çünkü tam karşısında üniversite özerkliğinin, bilimsel özgürlüğün yok edilişinin en büyük mimarlarından biri oturuyordu.

***

Dün de İstanbul’da bir özel üniversitenin açılışı vardı. Bahçeşehir Üniversitesi’nin Rektörü Prof. Arıboğan da bir konuşma yaptı. Bu konuşma tümüyle bilimin, bilginin savunulmasına, özerk üniversitenin, özgür bilimin savunulmasına ayrılmıştı.

Prof. Arıboğan tarih boyunca bütün baskıcı rejimlerin nasıl üniversiteye, bilime düşman olduklarını, ama o baskıcı rejimler ve başındakiler nefretle anılırken, baskı yaptıkları, hapse attıkları, öldürdükleri bilim insanlarının adlarının nasıl insanlığın onuru olduğunu anlattı.

Bir küçük bölümü aynen tekrarlıyoruz:

“Üniversiteler, toplumu ve dünyayı ilgilendiren her konuda fikir sahibi olmak ve bunu ifade etmek sorumluluğunu taşırlar... Hiçbirimiz hükümetle, rejimle, siyasi bir partiyle, ideolojiyle ya da dini inançla bağlı olarak fikir üretmek zorunda değiliz. Tek zorunluluğumuz hakikat bildiğimizi ifade etmek ve ifade edenlerin özgürlüklerine sahip çıkmaktır...”

***

Bu iki konuşma arasındaki fark aslında Türkiye’de hâlâ varlığını sürdüren iki zihniyet farkının somut göstergesidir.

Birinci zihniyet, bilimi, bilimin özgürlüğünün ve özgürlükleri temel meselesi olarak almayan bir zihniyettir. Kendisine verdiği ad, İslamcı olabilir, solcu olabilir, ılımlı İslam olabilir, sosyal demokrat olabilir, hatta komünist olabilir, faşist olabilir. Ama kendine ne ad verirse versin o zihniyetin konuşması, kendi varoluşunun, kendi varlığının insanlığın gelişmesine yapması gereken katkının ne olması gerektiği konusunun çok uzağında kalmış bir konuşmadır. Ankara’nın tıkız kulislerinde yaşayan, tıkız siyasi fikirlerin etkisi altında bulunan ve gerçek özgürlük mücadelesinin ne olduğunun farkında olmayan bir zihniyetin konuşmasıdır.

İstanbul’daki konuşma ise insanı savunan, insanın en yüce değerlerini savunan ve bu savunmada üniversitenin, ama özgür üniversitenin gerçek bir kale olduğunu anlatan bir konuşmadır.

***

Zihniyetler arasındaki farkı bugünkü anayasa tartışmalarına taşırsak; türbanla ilgili (bizim de katıldığımız) haklı kuşkularda tıkanıp kalmış bir üniversite, görevinin bilincinde olmayan bir “yüksek okul”dan ibaret kalacaktır.

Bugün, üniversitelerin, bütün rektörlerin, bütün bilim insanlarının hükümetin karşısına dikilip yeni anayasada bilimsel özgürlüklerin tam olarak güvence altına alınmasını istemeleri günüdür. Askeri yönetimin başlarına musallat ettiği sıkıyönetim kurumu olan YÖK’ten kurtulmak için bütün ağırlıklarını koymaları günüdür.

Ankara’daki ve İstanbul’daki konuşmalar arasındaki büyük farkı anladığımız zaman, üniversitenin nasıl bir yer olması gerektiğini de daha iyi anlayabiliriz.

Vatan, 27.9.2007

Okay GÖNENSİN

28.09.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Üniversite bu kafaya kaldıysa yandık

  Sonumuz Myanmar’a benzemesin

 

  Burma’ya da gidilse ya

  İki konuşma ve üniversite

  “Ilımlı İslâm”a dolar desteği

  Ketenpere


 Son Dakika Haberleri