Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 25 Eylül 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Eğitim

Üniversiteyi kazanmak her şey mi?

Üniversite sınavını kazanamadım,

hangi eğitimleri önerirsiniz?

Üniversite eğitimin sadece küçük bir bölümüdür. Günümüzde kendini, aranılan alanlarda yetiştiren, öğrenmeye istekli gençler daha kolay iş bulmakta ve başarılı olmaktadır. Eğitim kurumları farklı alanlarda eğitim vermekte ve sertifika programları düzenlemektedir. Hangi alanda kendini geliştirmek ve ilerlemek istediğine sadece birey kendisi karar verebilir. Eğitimlere sabırla devam etmek, o sektörde çalışanlarla iletişim kurmak da önemli püf noktalarıdır. Aşağıda gençlerin eğitim alabilecekleri alanlardan bir bölümüne yer veriyoruz.

Akademiler; sistem uzmanlığı, ticketing uzmanlığı, 3D animasyon ve dijital video tasarımcılığı, hava yollarında hosteslik, network uzmanlığı, İngilizce, insan kaynakları uzmanlığı, muhasebe, autocad, tur operatörlüğü, IATA-UFTAA diploma programı, yazılım uzmanlığı, turizm ve otelcilik vb. gözde alanlarda eğitim imkânları sunmaktadır. Bunun yanında özel eğitim kurumlarının; bilgisayar, bilgisayarlı muhasebe, İngilizce, sürücü kursları, profesyonel makyaj eğitimi, kişisel makyaj bilgisi, sahne sanatları makyajı, kozmetik danışma hizmetleri, yabancı dil kursları, aşçılık, Spikerlik, diksiyon, ilkyardım kursları da MEB onaylı sertifikalar vermektedir. Teknik Eğitim Kursları; elektronik-bilgisayar, mobilya-dekorasyon, metal, döküm, elektrik, makine, matbaa, yapı, kişisel gelişim alanlarında eğitim vermektedir. Olgunlaşma Enstitüleri, akşam sanat okulları, kız meslek eğitim kursları, sürekli eğitim merkezleri, halk eğitim merkezleri de alternatif eğitimler arasında sayılabilir. Günümüzde gençler tarafından tercih edilen popüler birkaç alanı şöyle sıralayabiliriz: Halkla İlişkiler ve reklamcılık, dadılık, stilistlik (giyimçizerlik), modelistlik, moda ürünleri pazarlama, grafik tasarım, profesyonel yiyecek içecek işletmeciliği, uluslar arası pasta ve ekmekçilik, bilgisayarlı stilistlik, ses teknolojileri ve müzik prodüksiyonu (STMP), CRS bilgisayarlı rezervasyon sistemleri sertifikası programları…

Kaynaştırma yoluyla eğitimin

uygulama kıstasları nelerdir?

Kaynaştırma eğitimi ile ilgili mevzuat hükümlerine bakalım. 2509 sayılı Tebliğler Dergisinde yayınlanan Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliğinin kaynaştırma eğitimi ile ilgili Madde–69: Kaynaştırma yoluyla eğitim uygulama ölçütleri şunlardır:

a) Kaynaştırma uygulamaları yapılan kurumlarda özel eğitim gerektiren öğrencinin gereksinimleri çerçevesinde kurumun fiziksel, sosyal, psikolojik ortamında ve eğitim programlarında destek hizmetler ile gerekli düzenlemeler (kaynak oda, rehberlik ve psikolojik danışma servisi, bireyselleştirilmiş eğitim programları geliştirme ve uygulama birimi kurulması; rampalar, ses yalıtımı, ışık düzenine dikkat edilmesi gibi) yapılır.

b) Kaynaştırma uygulamalarına devam edecek öğrencilerin birden fazla yetersizliği olmamasına, erken yaşta tanılanmış, ailesinin işbirliğine açık ve eğitim almaya yatkın, cihaz kullanması gerekenlerin mutlaka cihazlandırılmış, zihinsel öğrenme yetersizliği olan öğrencilerin hafif ve orta düzeyde zihinsel yetersizliği olmalarına dikkat edilir.

c) Kaynaştırma uygulamaları yapılan kurumlarda tüm kurum personelinin, öğrencilerin, ailelerin ve yakın çevrelerinin özel eğitim gerektiren öğrencilerin bireysel ve gelişim özellikleri hakkında bilgilendirilmeleri esastır.

d) Kaynaştırma uygulamalarında öğretim programları, programın amaçları bireye uygulanarak uygulanır, bireyselleştirilmiş eğitim programları ile desteklenir.

Başarısız öğrencilere yönelik

son gelişmeleri açıklar mısınız?

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, okullarda şiddete karşı güvenlik protokolü imza töreninde; ‘‘Okullardaki şiddetin en önemli faillerinden biri başarısız öğrencilerdir. Sınıfta kalana af yok’’ diye konuştu. Bu öğrencilerle ilgili durumu şöyle özetleyebiliriz: Zorunlu öğrenim çağını bitirdiği öğretim yılı sonuna kadar ilköğretimi bitiremeyen öğrenciler, eğitimlerini tamamlamak üzere en fazla iki öğretim yılı daha okula devam edecekler. Bu ek süreye rağmen eğitimini tamamlayamayanlara ‘Öğrenim Belgesi’ verilecek, bu çocukların okulla ilişkileri kesilerek, Açıkilköğretim Okuluna yönlendirilecekler.

Milli Eğitim Bakanlığı, Orta Öğretim Kurumları Sınıf Geçme ve Sınav Yönetmeliği’nde bazı değişikliler yaptı. Talim Terbiye Kurulu Başkanı Prof. Dr. İrfan Erdoğan şu noktaların altını çizdi: ‘‘10. sınıfta tekrara kalan öğrenciler, yeni ders yılının ilk bir ayı içinde, not şartı aranmaksızın alanını değiştirebilecek. Böylece bu öğrenciler, değiştirdikleri alanlarına ait derslerden de sorumlu tutulamayacak. Bu yeni sistem ile öğrencinin hareket alanı daha da özgürleşecek…’’

25.09.2007


Okullar açılırken

2007- 2008 öğretim yılı başlıyor. Böylece yeni bir öğretim yılına girmiş bulunuyoruz. Öğrencilerimizi, öğretmenlerimizi ve velilerimizi yeni bir heyecan sarmış durumda. Bir yaz tatili daha geride kaldı. Bazı öğretmenlerimiz emekli oldu. Öğrencilerimizin bir kısmı okullarından mezun olup, bir kısmı üniversiteye adım attı.

Okumak, cehaletten kurtulmak, yeni şeyler öğrenmek, mesleki bilgilerle donanmak, çevreyi ve dünyayı tanımak, teknolojiyi yakalamak, kısaca bilgi çağında dünya insanları ile yarışmanın ne kadar önemli olduğu apaçık ortadadır. Eğitim ve öğretimde sonuç almak önemlidir. Bu açıdan bakıldığında okullarımızda bin bir emek verdiğimiz çocuklarımızın başarılı olmaları hepimizin arzusudur. Bu başarının istenen hedef ve istikamette olması ise bazı şartlara bağlıdır. Bunları şöyle açıklayabiliriz:

Günümüzde çok önem verilen Toplam Kalite Yöntemine göre eğitim ve öğretim; okul, öğrenci ve aile üçlüsünün dayanışmasıyla daha verimli hale geliyor. Bu şekilde istenen başarıyı da elde etmek mümkündür.

Okul öğrencinin bilgiyi aldığı yerdir. Burada fiziki ortamın yeterli olması gerekmektedir. Ders araç ve gereçleri günün şartlarına cevap verecek nitelikte olmalıdır. Öğretmen ise öğrencisine maksimum derecede faydalı olmayı denemelidir. Derse girmeden önce bütün hazırlıklarını tamamlamalı kendini büyük bir istek ve heyecanla hazırlayıp öğrencinsin karşısına bilgiyle dopdolu çıkmalıdır. Öğrencilerine şefkat dolu bir anne ve baba tavrıyla yaklaşmalıdır. Ciddi aynı zamanda yeri geldiğinde güler yüzlü olmalıdır. Derste demokrat tavırlar sergileyerek onların rahat soru sormalarını sağlayacak ortamlar sağlamalıdır. Öğretmen, öğrencisini her şeyden önce iyi tanımalı, onların içinde bulunduğu maddi ve manevi durumları, psikolojik ruh hallerini iyi okumalıdır. Öğretmen, devamlı gelişen ve yenilenen bilgilerden haberdar olup bunları öğrencisine yansıtmalıdır. Öğretmen bütün öğrencilerine eşit seviyede yaklaşmalı onlar arasında ayırım hissettirecek tutum ve davranışlardan uzak durmalıdır. Öğretmen öğrenciyi suçlayıcı, aşağılayıcı ve hakaret ifade eden tavırlara girmemelidir. Öğretmen öğrencilerinin bilgi ve becerilerini takip ve kontrol etmelidir. Öğretmen en küçük başarıyı hemen değerlendirip ödüllendirmelidir.

Öğrencilere gelince: öğrenci daha sene başında planlı bir şekilde derslerine çalışmalı, öğretmenlerini sınıfta en iyi şekilde dinlemeli. Tekrar edilmesi gereken konuları evde gözden geçirmeli. Sınıfta anlamadığı konuları öğretmenine sormaktan çekinmemeli. Ders, araç ve gereçlerinden gerek okulda gerekse evde faydalanmayı bilmelidir. Yatma, kalma ve yemek saatlerinin belli bir plan çerçevesinde olmasına dikkat etmelidir. Öğrenci öğretmenlerine gereken hürmet ve saygıyı göstermelidir. Başarılı olmak istiyorsa, çalıştığı derse önyargılı bakmamalıdır. Bahanelerden uzak durmalıdır. “Öğretmen çok zor soruyor”, “Dersi sevmiyorum” gibi bahanelerin arkasına sığınmamalıdır. Öğrenci, okulda arkadaşları evde kardeşleri ile uyum içinde yaşamaya özen göstermelidir. Öğrenci okumayı sevmeli, ders kitaplarının dışında kendisini hayata hazırlayacak ve kendisine kişilik kazandıracak kitapları da okumalıdır. Öğrenci kötü ve Zaralı alışkanlıklardan, kötü arkadaşlardan uzaklaşmalıdır. Öğrenci periyodik bir şekilde sınav sonuçlarını değerlendirerek kendi başarısını takip edip, ona göre geleceğe kendini hazırlamalıdır.

Aile açısından konuya bakacak olursak şunları söylemek mümkündür. Anne ve baba çocuğunun maddi ihtiyaçlarını karşılamalıdır. Bunun yanında onların psikolojik durularını iyi gözlemlemeli ve problem hissettikleri konularda onlara rehberlik yapmalıdırlar. Anne- baba, çocuğun okulda öğretmen ve arkadaşlarıyla ilişkilerini takip etmelidir. Çocuğuna uygun çalışma ortamı sağlamalıdır. Bilhassa ergenlik çağına gelen gençler ne çok bunaltılmalı ne de çok serbest bırakılmalıdır. Onların düşüncelerine değer verilmelidir. Gerektiğinde onlara sorumluluklar yüklenmelidir.

Günümüzde gençleri ders çalışmaya zorlamak çoğu zaman olumsuz sonuçlar verebilir. Bunun yerine onlara destek vermek ve onlara güven duygusu vermek daha yerinde bir harekettir. Anne- baba çocuklarının olumsuz yönlerinden çok olumlu yönlerini görmeye çalışmalıdır. Başkalarının çocuklarıyla onları kıyaslamak doğru değildir. Bunun yerine “biraz daha gayret edersen başarırsın”, “ zayıf getirirsen beni üzersin”, “başarıların beni mutlu ediyor” şeklinde cümleler tercih edilmelidir. Kibar bir anlatımın olumsuz konuşmalardan daha iyi sonuçlar verebileceğini anne ve baba hatırdan çıkarmamalıdır.

Bu düşüncelerle yeni eğitim ve öğretim yılının öğrencilerimize, öğretmenlerimize ve velilerimize başarı ve mutluluk getirmesini temenni ediyor, herkese hayırlı olmasını diliyorum.

Mehmet ERBAŞ

25.09.2007


Engellilerin eğitimine yeterince önem veriyor muyuz?

Doğuştan veya sonradan, herhangi bir hastalık veya kaza sonucu, bedensel, zihinsel, ruhsal, sosyal, duyusal ve duygusal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılamada güçlükleri olan bireyler ‘engelli’ olarak tanımlanmaktadır. Başbakanlık Özürlüler İdaresinin 2003 yılında yaptığı araştırma sonucuna göre ülkemiz nüfusunun %12.29’unu özürlü vatandaşlarımız (ortopedik özürlüler %1.25, görme özürlüler %0.37, konuşma özürlüler %0.38, zihinsel özürlüler %0.48, diğer özürlüler %9.70) oluşturmaktadır.

Engelli vatandaşların topluma kazandırılması ve eğitimi ile ilgili önemli çalışma ve projeler gerçekleştirilmektedir. Buna rağmen ülkemizde engellilik alanında önemli eksiklikler bulunmaktadır. Engelli vatandaşlarımız, kör, topal gibi yaklaşımları hak etmemekte ve bundan rahatsızlık duymaktadırlar. Halkımızın engelliler ile ilgili daha bilinçli hale getirilmesi gerekmektedir. Özürlü vatandaşlarımız eğitim imkânlarından tam manasıyla yararlanamamaktadır. Türkiye’de eğitim çağında 1 milyon 100 bin engelli bulunmakta ve bunların 132 bin 750’si eğitim alabilmektedir.

Özel eğitim; Engelli fertlerin eğitim gereksinmelerini karşılamak için özel olarak yetiştirilmiş personel, geliştirilmiş eğitim programları ve yöntemleri ile bireylerin özür ve özelliklerine uygun ortamlarda sürdürülen eğitimlerdir. Özel eğitime ihtiyaç duyan öğrencilerin kaynaştırma yoluyla eğitim uygulamasından yararlanılmasına önem verilmektedir. Kaynaştırma eğitimindeki engelli çocuklar öğretmenin yönlendirmeleri sayesinde ve normal çocuklarla gerçekleştirdikleri oyun ya da etkinliklerle kendilerine güvenmeyi, kendilerini arkadaşlarına kabul ettirmeyi öğrenirler. Ülkemizde sekiz ayrı gruba (görme, işitme, ortopedik, zihinsel engelliler, süreğen hastalığı olanlar, uyum güçlüğü olanlar, dil ve konuşma güçlüğü olanlar, üstün ve özel yetenekliler) okullarda kaynaştırma uygulamalarıyla eğitim verilmektedir.

Engelli çocukların erken yaşta eğitime başlaması çok önemlidir. İşitme engelli bir çocuk işaret dilini öğrendikten sonra ona konuşmayı öğretmek çok zor olmaktadır. Çünkü çocuğun sosyal çevre tarafından konuşmaya teşvik edilmesi gerekir. Otistik çocukların eğitiminin ileri dönemlere bırakılması da eğitilebilme olanaklarını çok sınırlayabilir. Ailelerin engelli çocukları bir ceza gibi algılamadan, sorumlu anne-baba olmanın gereğini yerine getirmesi büyük önem taşımaktadır. Çocuğu sosyal çevreden ve insanlardan kaçırmak, saklamak, utanmak problemleri çözmez. Çocukların benlik saygıları güçlendirilmelidir. Engelli çocuklar da diğer çocuklar gibi ilgi, sevgi ve desteklenmeye ihtiyaç duymaktadır. Aileler bu konuda bilinçlendiklerinde, çevrelerini de bilinçlendirmeye başlarlar.

Genç araştırmacılar çevrelerine duyarsız kalmamalı, engelli vatandaşlarla ilgili projelere eğilmelidirler. Avrupa Birliği’nin desteklediği proje çalışmalarını takip edebilir, Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nca gerçekleştirilen çalışmaları inceleyebilirler. Engellilerin rehabilitasyon ve eğitimi ile ilgili sivil toplum kuruluşlarının yürüttüğü etkinlikler de dikkat çekicidir. Mesela Ankara İşitme Engelliler Derneği (ANİED) üyesi işitme engelli bir grup tiyatro gösterisi düzenliyorlar. Bu tür etkinlikleri de izleyebilirler. Mutlu bir hafta geçirmeniz dileğiyle…

[email protected]

Mustafa OĞUZ

25.09.2007


Ayağın takılsa bile kalk ve yoluna devam et!

Kötü bir döneme girdiğinde ve her şey sana karşı göründüğünde, bir dakika bile dayanamayacakmışsın gibi geldiğinde, sakın pes etme; çünkü işte orası gidişatın değişeceği yer ve zamandır. (H. B. Stowe). Işığı önüne al, yürü. Gölgen arkandan ister gelsin, ister gelmesin (Anonim). Büyük insanların taşıdığı özellikler şunlardır: Doğruyu teşhis etmek, iyi bir dinleyici olmak, yumuşak konuşmak, doğruluk, işini severek yapmak, bilmediğini sormak, kızgınlıktan uzak durmak, başarılı olduğunda adil davranmak (Konfüçyüs). Allah’ım! Bize değiştiremeyeceğimiz şeylere katlanmak için sabır, değiştirebileceğimiz şeyleri değiştirmek için cesaret, bu ikisini birbirinden ayırt etmek için de akıl ver (R. Niebuhr). İnsan sahip olduklarının toplamı değil; fakat henüz gerçekleştirmediklerinin, sahip olabileceklerinin toplamıdır (J.P.Sartre). Dünyayı değiştirmeden evvel, dünyanın seni değiştirmeyeceği bir sağlamlığı elde etmeye çalış (Anonim). Başarılı bir hayat, keman çalmaya benzer; her gün düzenli olarak üzerinde çalışmak gerekir (Jackson Brawn).

25.09.2007


Öğrenmenin sonu var mı?

Fakülte dördüncü sınıfta, son sınav günüydü. Öğrenciler bu sınavı da geçtikten sonra diplomalarını alıp hayata atılacaklardı. Sınava girdikleri dersi veren profesör, sınavda kitap ve defterlerin serbest olacağını önceden kendilerine söylemişti. Sadece konuşmak ve birbirinden kopya çekmek yasaktı. Bu bakımdan öğrenciler sınavı kolayca geçeceklerini düşünüyorlardı. Profesör soruları dağıttıktan sonra, öğrencilerin yüzündeki mutlu ifade yavaş yavaş kaybolmaya başladı. Soruların hiçbirinin cevabını ne yanlarında getirdikleri kitaplardan, ne de ders notlarından bulmak mümkündü. Bir buçuk saat sonra cevap kâğıtlarını toplarken, profesör: ‘İçinizde, sorulardan beşine de doğru cevap verdiğini düşünen var mı?’ diye sordu. Elini kaldıran olmadı. ‘Dört?’ Yine cevap veren olmadı. ‘Üç? İki?’ Yine cevap yoktu.

Bunun üzerine, profesör gülümsedi. ‘Benim de beklediğim buydu zaten!’ dedi. ‘Size, aldığınız dört yıllık eğitime rağmen, bu alanda bilmediğiniz birçok şeyin olduğunu göstermek istedim. Meslek hayatınızda hemen her gün, o güne kadar cevabını öğrenmemiş olduğunuz birçok sorunla karşılaşacaksınız.’ Profesör, bu açıklamalarıyla biraz olsun rahatlayan öğrencilerin yüzünü bir bir okumaya çalıştıktan sonra: ‘Hepinize bu sınavdan geçer not vereceğim’ müjdesini verdi. ‘Yalnız, bu sınavdan sonra üniversite mezunu olmakla beraber, asıl tahsilinizin bundan sonra başlayacağını sakın aklınızdan çıkarmayın.’ Yıllar geçse de, öğrenciler ne bu son dersi unuttular, ne de bu dersi veren profesörün adını…

25.09.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri