Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 01 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Müslümanlarla ve Hıristiyanların ortak kelimesi

13 Ekim 2007 tarihinde 138 Müslüman âlim, Papa 16. Benedikt ve diğer Hıristiyan lidere dikkate değer bir mektup gönderdi. Bu mektup, Papa 16. Benedikt’in Resenburg-Almanya’daki İslâm hakkında konuşmasının ardından gönderilen mektubun birinci yılında kaleme alındı. Bu yeni beyan eski tartışmalara değinmemekte ve Müslüman-Hıristiyan diyaloğunda eski tartışma ve anlaşmazlıklardan ziyade yeni ufuklar açmaktadır.

Mektupta incelenen başlıklar üç adettir: Allah sevgisi, komşu sevgisi ve Müslüman ve Hıristiyanlar arasında iyi ilişkiler tesis etmek için ortak bir zemin. İslâmî gelenek ve kaidelere uygun hazırlanan bu dokümanda, bu konular hakkında kullanılan argümanlar, iki dinin kutsal kitapları olan Kur’ân ve İncil’e dayandırılmıştır.

Müslüman âlimlerin işaret ettiği birinci nokta, Müslüman ve Hıristiyanların aynı Allah’a ibadet ve hizmet ettiklerini kabul etmeleri gerektiğidir. Onlar bir ve tek olan Allah’ı senâ etmede ve Allah’a hamd etmede birliktedirler. Allah’ı bütün varlıkların yaratıcısı olarak görme bilinciyle, Müslüman ve Hıristiyanlar sevgi ve ibadetlerini Allah’a sunmaya sürüklenmişlerdir.

Kur’ân’ın mesajlarından bîhaber olan Hıristiyan muhataplar, Kur’ân’ın Allah ve komşu sevgisinin önemini ifade eden bir çok âyetini duyunca şaşıracaklardır. Mektup, şu ifadelerin altını çizerek tamamlanıyor: “Müslümanlar Allah’a tamamen adanmış olmalı ve onu bütün kalpleri ve ruhları ve herşeyleriyle sevmeliler ve sahip oldukları herşeyle bu sevginin ayırdına varmak için bir yol bulmalılar...”

Komşu sevgisi hakkında da, mektup Hz. Muhammed’in bir hadis-i şerif meâli olan şu veciz ifadelerini iktibas ederek zikrediyor: “Sizden hiç biriniz kendiniz için istediğiniz bir şeyi, kardeşiniz için istemedikçe gerçekten iman etmiş sayılmazsınız.”

İslâm ve Hıristiyanlık dinlerinin farklı olduklarını kabul etmekle birlikte Müslüman âlimler Allah’ın birliğine olan inancın ve ona duyulan sevginin İslâm ve Hıristiyanlığın buluştukları ortak nokta olduğunu kabul etmektedirler. Müslüman âlimler, Hıristiyanları, Hıristiyanlar Müslümanlara zarar vermediği sürece İslâmın Hıristiyanlara karşı bir din olmadığını ikna etmek istiyorlar. Ve şöyle söylüyorlar: ''Biz Müslümanlar olarak, Hıristiyanlar kendi dinleri adına Müslümanlara savaş açmadıkça, Müslümanları evlerinden uzaklaştırmadıkça, Hıristiyanlara karşı olmadığımızı ve İslâm dininin de Hıristiyanlara karşı olmadığını söylüyoruz." Bu söz, Filistin, Irak, Bosna, Çeçenistan ve Afganistan'da Müslümanların, Yahudiler ve Hıristiyanlar tarafından şiddete maruz kalması tezatına önemli bir referans olabilir.

Sonuç olarak âlimler, Hıristiyanlık ve İslâm diniyle büyümüş insanların Allah'ın birliği ve Ona olan sevgi inancı gibi iki ortak temel düşünce çerçevesinde diyalog yapmalarını önermiştir. Âlimler “Bu ortak payda, gelecekteki ortak inancın temellerini oluştursun” diyorlar. Diğer bir deyişle bu iki farklı dinin mensupları arasındaki ilişkinin taktiksel bir takım şüphelere veya haklar arasındaki ilişkilere dayalı olmamasını, Allah'ın birliğine olan inanç ve O'na olan sevgiye dayalı olmasını istiyorlar.

Papa’nın Vatikan’daki dinlerarası diyalog temsilcisi Cardinal Jean-Louis Tauran, gönderilen mektubu överek çok değerli buldu. Aynı şekilde, Dünya Kiliseler Konseyi Genel Sekreteri Samuel Kobia mektubu çok hoş karşıladı. “İnsanlığın dünyadaki şiddetin önlenmesi için dinî liderlerin tavsiyelerine ihtiyaç duyduğu bir zamanda bu mektup çok fazla umut verdi” dedi.

Benim düşünceme göre bu orijinal ve inanç dolu durum, saygı ile birlikteliği önemseyen tüm Hıristiyanlar ve Müslümanlar tarafından ve barış ile düzeni savunan dünya insanları tarafından benimsenmelidir.

Yayına hazırlayan: Kültürlerarası Köprü Derneği

Thomas Michel, S.J.

01.11.2007


Cihad algılaması ve dâvâ şuuru

Kavramları ifade eden kelimelerin gerçek ve lügât mânası ile sıradan insanların algılaması farklı olabiliyor.

“Cihad” kavramı ve kelimesi de bunlardan biridir.

“Cumhuriyetin Mânevi Temelleri” kitabından ve gazetemizdeki makalelerinden tanıdığımız muhterem Mehmet Ali Kaya’nın kapsamlı bir çalışması olan, “Kur’ân, Sünnet ve Risale-i Nur Işığında Cihad” kitabını çıkar çıkmaz okuyanlardan biriyim belki de…

Kitabı okumaya başlamadan önce kulaktan duyma ön yargılarım dolayısıyla çok da iştiyaklı başlamadım. Ama farklı bir yaklaşım olduğundan emin olduğum için “Mutlaka okumalıyım” diyerek okudum.

Zira uzun yıllar, siyasal İslâm orijinli yaklaşımların, sözde din adına yapılan canlı bombalı intihar eylemlerinin “cihad” amacına yönelik gerekçelere dayandırılması ön yargılarımızı maalesef güçlendiriyordu.

“Canlı bomba” ya hiçbir din âliminin fetva verdiğini duymadık. Ama bu intihar girişimleri sonucu yüzlerce masum Müslümanın öldürüldüğünü bilmek “cihad” kelimesine karşı maalesef olumsuz ön yargıların oluşmasına sebep oluyor.

Yukarıda gerekçelerini açıklamaya çalıştığım duygular içinde, hiç olmazsa işin aslını öğrenme maksadıyla kitabı bir an evvel okumaya başladım.

Bir solukta yarısına geldim. Bu safhaya kadar önceden sahip olduğum ön yargımızın tanımladığımız anlamda bir cihad tanımını bulamadım.

İnternet üzerinden, uzun yıllardır şahsen tanıştığımız, kitabın yazarı muhterem M. Ali Kaya’ya espri olarak takılmadan edemedim.

Dedim ki, “Hocam kılıcı kuşandım, tam donanımlı cihada hazır bir vaziyette kitabını okumaya başladım. ‘Ne zaman Allah!!! Allah!!! diye meydana çıkmalıyım?’ diye bir işaret aradım, ama kitabın içinde bulamadım.”

İşin esprisi bir tarafa, “cihad” kelimesinin ifade ettiği anlamını doğru bilmediğimin farkına vardım

Cihad kelimesinin, bireysel alanda nefis terbiyesi olarak kabul edildiğinde şüphe yok.

Ancak harice bakan geniş dairede ise cihad, kılıç ve savaş olmadığı, müspet hareket çerçevesinde tebliğ olduğu gerçeği üzerinde yoğunlaşılmış.

Medya ve kamuoyunda “cihad” kelimesine yanlış anlam verilerek, çatışma ve savaş olarak algılanması bir çok yanlış uygulamalara teşne olmuştur.

İman ve Kur’ân hizmetinde bulunanlara uzun yıllar yapılan baskılara gerekçe gösterilmiştir.

Özellikle ülkemizde hâkim olan etkin merci ve mekânizmaların laiklik adına din ve vicdan hürriyeti üzerinde sürdürdükleri baskı, insanların “cihad” kelimesinin gerçek anlamını yaşamalarına perde olmuştur.

Devletin güvenlik güçleri, yargısı; ifsat komitelerinin çarpıtmalarıyla gereksiz yere meşgul edilmiştir. İki bini bulan mahkemeler ve bunların mağdurları, mazlumları binleri bulmuştur.

Hâkim olan resmî yaklaşım diyor ki, “Kimsenin özel hayatında inancına ibadetine karışmıyoruz, kıl beşi karıştırma işi.”

İman ve İslâmın gereklerinin yerine getirilmesiyle, gerek bireysel hayatta, gerekse sosyal hayatta o kadar büyük olumlu yansımaları göz ardı edilmiştir.

“Cihad”ın, İslâma hizmet sorumluluğunun gereğini yerine getirmek olduğunun anlaşılması gerekmektedir.

“Cihad”ın iktidar gücünü ele geçirip, toplumu ve fertleri tepeden inme güç kullanarak nizama sokma yöntemi olmadığı gayet açık bir çok âyet ve hadislerle delillendirilmiştir.

Bir Müslümanın hususî dünyasında dinî farz, vacip, sünnet ve nafile ibadetlerini yerine getirmesi ile sorumluluktan sıyrılamayacağını bilmesi bildirilmesi gerekiyor.

Cihad kavramını çok iyi anlayan ve hayata geçiren sahabeler en güzel örnektir. Anadolu’da bilinen onlarca sahabe kabri ve türbesinin bulunması konuyu ispat etmeye yeter herhalde.

İşin temelinde tebliğ vardır. Anadolu’nun tenvirinde gönül sultanları vardır. Önce gönüller fethedilmiştir.

Dâvâ ve sorumluluk şuuru

Nice kabiliyetler, birikimler ve potansiyel beyin gücümüz var ki dış dünyaya kapalı, sıradan insanlar gibi “Kıl beşi karıştırma işi” kabilinden gün yüzüne çıkmıyorlar.

Kimileri kariyerini kaybetmemek, kimileri karizmayı çizdirmemek, kimileri de keyfini kaçırmamak için “cihad” kavramının sorumluluğunun farkında değiller.

İşi bilen, tanım ve kavramın farkında olan beyinler ve şahıslar kendilerini biliyorlar.

Medeniyet fantaziyeleri, akşam eve dönünce PTT (pijama, terlik, televizyon) yaklaşımı ile söze gelince askerlik ve gençlik hatıraları bitmeyenlere lütfen dikkat!

Bilginize kimsenin bir diyeceği yok. Mes’ele bilgi mes’elesi değil, ilgi mes’elesidir.

İlginin karşılığı benim anladığım bu zamanın “cihad-ı mânevîsi”dir.

Mehmet Ali Kaya’yı âyet, hadis ve Risale-i Nurdan çıkarımlarla hazırladığı bu kapsamlı çalışmasından dolayı tebrik ediyor, eseri herkesin okumasını tekrar tavsiye ediyorum. Şevk ve heyecana medar olacak ve cihadın ne demek olduğunun doğru anlaşılmasını temin edecektir.

Dursun SİVRİ

01.11.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri