Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 26 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Sivil Toplum

Yasama sürecine sivil toplumun katılımı

19 Kasım 2007 günü TBMM, bazı yönleri ile ilk olma özelliği olan “Yasama Sürecine Sivil Toplum Katılımı: Bir Sistem Arayışı” konulu panele ev sahipliği yaptı. Panel, TBMM Genel Sekreterliği ile Meclisin yan kuruluşu gibi çalışan Yasama Derneği’nin (YASADER) ortaklaşa düzenlediği bir faaliyet oldu. İki oturum halinde düzenlenen panelin ilk oturumuna TBMM Başkanı Köksal Toptan başta olmak üzere birçok protokole mensup kişi katıldı ve konuşma yaptı.

Protokol konuşmaları birçok basın yayın organlarında yer aldı. İkinci oturumda organizasyon komitesi güzel bir uygulama yaparak fikirlerini Meclis salonlarından birinde ve panel zemininde ifade etmek için ismini yazdıran herkese konuşma fırsatı verdi. Ayrıca, görüşlerini yazılı olarak bildiren temsilciler için yayınlayacakları kitapta yer vereceklerini duyurdular.

Benim asıl ilgilendiğim panelin ikinci kısmı oldu. Bu kısımda STK temsilcilerinin yasama sürecine ilişkin görüşlerini, bir sistem arayışı olarak paylaşmaları gerekirken zaman zaman kendi sıkıntılarını, kendi hayat görüşlerini, kayda geçirmek için uygun zemin olarak değerlendirilmelerine de şahit olduk. Dolayısıyla panel yöneticisi Prof. Dr. Zühtü Arslan’dan sık sık “sizi anlıyorum fakat panelin asıl konusuna dönelim” mealinde uyarılar geldi. Davetiyede ikinci oturumu, TBMM Başkan Vekili Güldal Mumcu’nun yöneteceği yazılmasına rağmen Prof. Arslan’ın yönetmesi dikkatimizi çekti.

Panelde STK temsilcilerinin konuşmalarından kısa notlar vermeden önce, yasama sürecine sivil toplum katılımının bütün dünyada çok konuşulmakla birlikte tam ve işleyen bir çözümü bulunamadığını da belirtmek isterim. Bulunan çözüm ne kadar kurumsal ve işlevsel olursa o kadar özgün ve başarılı olacaktır. Bu aynı zamanda Meclis’in çıkardığı kanunların ihtiyaçlara cevap verme ve dolayısıyla hayat süresini de uzatmış olacaktır.

Burada oluşturulacak mekanizmanın omurgasını, her yönüyle sivil toplumun unsuru olduğuna şüphe bırakmayan sivil inisiyatif gruplarıdır. Dolayısıyla, STK’ların en azından komisyon aşamasında etkin katılımının sağlanmasından geçmektedir. Komisyona gelen teklif veya tasarılar, kanun ile ilgili sivil grupların sanal veya aynı fizikî ortamda buluşmaları ve etkin katkısı ile komisyonda görüşlerini ifade etme imkânı bulmaları faydalı olacaktır. Katılımın çok fazla veya hiç olmaması durumunda, birden fazla STK’nın katılarak farklı görüşler ifade edildiğinde, bunların millî iradenin temsilcilerinin görüşleri ile nasıl ve hangi formül ile harmanlanacağı önemli olacaktır.

TBMM Kanunlar ve Kararlar Müdürü ve YASADER Başkanı Dr. İrfan Neziroğlu’nun, kendi müdürlüğü içerisinde özel bir birim oluşturulmasını ve birimin sivil toplum örgütlerini bilgilendirmesi ve onlardan gelen önerileri de ilgili komisyonlara aktarması önerisini uygulama alanı bulması halinde çok faydalı bulduğumu belirtmek isterim.

STK temsilcilerinin görüşü

Panelden dikkatimizi çeken diğer notlar ise;

Bir konuşmacının ‘’Sivil demek, uygar olmak demektir. Sivillik, asker karşıtlığı anlamında kullanılmamalıdır. Ordu bizim baş tacımızdır’’ dedikten sonra salondan beklediği ilgiyi görmemesi, sessiz ve sivil tepki oldu.

Düşünce Suçlarına Karşı Girişim Grubu Sözcüsü Şanar Yurdatapan, memur-sivil ayrımı konusundaki benzetmesi çok net oldu. Meslek kuruluşlarının sivil toplum örgütü olarak tanıtılmasını eleştirerek, STK’ları, devlet dışı organizasyonlar olarak tanımladı. Yurdatapan, “Valiler sivil kıyafetlidir, ama sivil değildir, devlet memurudur. Buna karşılık sünnet çocuğu üniforma giyer, ama sivildir” dedi.

İris Eşitlik Gözlem Gurubu Dönem Sözcüsü Nuran Bayer’in konuşmasında demokrasinin özünde, kadın erkek eşitliğinin yattığını belirterek, Türkiye’de kadın-erkek eşitliği komisyonunun bulunmamasının büyük bir eksiklik olduğunu ayrıca, gelişmiş ülkeler parlamentolarında bu komisyonların yanında, toplumsal cinsiyet gözlem bürolarının bulunduğunu da ifade etti. Ardından, “Hiç olmazsa bu çatı altında da bu tür bir gözlem büroları oluşturulmalı” diye konuştu.

TEMA Uzmanı Mahir Gürbüz; STK’ların faaliyetlerinin mutlaka kontrol edilmesini, bu konuda niteliksel ayrım yapılması gerektiğini söyleyerek, “İlgi alanlarına göre komisyonlar STK’ları değerlendirmeli. Komisyon başkanları STK’lara eşit davranmalı. Komisyon başkanları, STK’ların amiri değildir. Ayrıca komisyonlar STK’lara ilgi alanlarına göre yönerge göndermelidir. STK’ların görüşleri yazılı olarak alınmalıdır” dedi.

SETÜD Temsilcisi Dr. Ömer Peker, hükûmetin, iktidar gücünü kullanırken, yapmaya çalıştığı şeylerin aynı zamanda STK’nın görüş ve düşüncelerine uygun olmasının onu güçlendireceğine dikkat çekerek, “Esasen hükümetin istediği bir şeyi yapmaya muktedir olamamasının sebepleri arasında en önemlisi belki de budur. Dolayısıyla STK’nın demokratik süreç içerisinde bu anlamda aktif rol almasının sorunların çözümünde olumlu etkisi olacaktır. En çok ihtiyacımız olan toplumsal uzlaşmanın sağlanmasının yolu da, çeşitli fikirlerin özgür bir ortam içerisinde serbestçe tartışılarak ortak akılla üretilecek çözüm önerilerine devlet katında itibar edilmesinden geçmektedir” görüşlerine yer verdi.

ADAG Temsilcisi Prof. Dr. Ahmet Battal, kendi vakfı ve 4 STK ile birlikte “Sivil Anayasa” ve “Yeni Anayasa” panellerini düzenlediklerini 25.11.2007 tarihinde ise “21. yüzyıl anayasası” konulu yeni bir panel düzenleyeceklerini, ilk iki panelin konuşmalarını kitapçık halinde kamuoyu ve ilgililer ile paylaştıklarını belirtti.

Sonuç olarak, yasama sürecine sivil katılım büyük bir proje olup, umulur ki bunun arkası gelsin. Arkası gelsin ki, yasamaya sivil katılım ile birlikte yasamanın sivil denetimi, doğrudan demokrasi, elektronik demokrasi gibi kavramları konuşmak ve tartışmak için zaman ve zemin gelmiş olsun.

19 Kasım 2007 tarihi “yasamaya sivil katılım”ın işletilmesi halinde bir milâdı olarak tarihe geçecektir. Bunun için bu meselenin bir millet meselesi haline gelmesi, profesyonelleşmeden ihtisaslaşması gerekiyor. STK’ların bu açılan kapıdan girmek için kendilerini yeniden düzenlemeleri gerekebilir. Özellikle bu sürece dahil olacak her STK’nın bağımsız karar alma ve uygulama gücü, hükümete finansal veya ideolojik bağı olmamak (veya asgari) gibi kriterler başta olmak üzere sivil toplum kriterlerine uyan STK’lara öncelik verilmelidir.

Sanal ortamın imkânları sonuna kadar kullanılarak özellikle kanunun ilgili ihtisas komisyonunda görüşülmesinden önce, maddeler üzerinde görüşleri toplamalıdır. Bunu denemek için önümüzde güzel bir fırsat bulunuyor.

Neden, yeni anayasa taslağını komisyon görüşmeleri öncesinde STK’ların sanal katılımına açmıyoruz?

Emin Talha KARAMUSA

26.11.2007


TEDAŞ ve “kümesteki kaz”

Cadde ve sokak aydınlatmalarının faturalarını belediyelerden tahsil edemeyen TEDAŞ bulduğu muhteşem formülle faturayı artık tüketiciye ödetecek. Güneydoğuda yüzde 60’ları geçen, Türkiye ortalaması ise yüzde 20’lere varan kayıp-kaçak elektrik kullanımına yıllardır bir çözüm getiremeyen ve faturasını dürüst tüketiciye ödeten TEDAŞ yetkilileri yine Einstein edasıyla masa başında ürettikleri süper formülle sokak aydınlatmalarının faturasını ödeyecek kişiyi de sonunda buldular.

Sokak aydınlatmasının bedelleri belediye bütçelerinde yer almakta olup buradan ödenmesi gerekmektedir. Ancak yıllardan beri süre gelen aflardan ve ödeyenin cezalandırıldığı bir sistemde belediyeler bu borçlarını ödememektedirler. Kurumların birbirlerine borçlarını ödememesi de sistemi tıkamaktadır. Biz sistemin doğru yürümesinden yanayız ancak her parasını tahsil edemeyenin de tüketiciyi “kümesteki kaz” görmesinden artık bıktık.

TEDAŞ’ın bulduğu formüle göre mesken abonelerinden ayda 1.5 YTL, sanayi abonelerinden de bunun iki katı bir meblağın faturalara yansıtılması isteniyor. Ancak ülkedeki çarpık mali sistem nedeniyle bu rakama ÖTV, KDV gibi akla gelen bütün vergiler de bindirileceği için 3-4 YTL’yi bulacaktır. Bu rakam bir asgarî ücretin yaklaşık yüzde 1’ine tekabül etmektedir.

İki günlük ulaşım bedelini ifade eder veya 10-15 ekmek alınabilir. Her aklına gelen kurum böyle formüller üreterek tüketicinin sofrasından 15 ekmeği çalmaya kalkıyor. Eklenmesi istenen bu meblağ küçük gibi gösterilmek istenmektedir. Bizim hesaplarımıza göre faturalar sırf bu eklemeden dolayı yüzde 10 civarında artacaktır. Ayrıca yapılması planlanan yüzde 10 civarında ikinci bir zam da söz konusu.

Türkiye de bir kısmı sanayi abonesi olmak üzere toplam 29 milyon elektrik abonesi var. Bu abonelerden toplanacak meblağ yıllık 1.5 milyar YTL tutmaktadır. Ancak ülkedeki toplam sokak aydınlatması bedeli de yıllık 500 milyon YTL olarak tahmin edilmektedir. Toplanmak istenen rakam ise bunun 3 katını bulmaktadır. Yapılacak zamla birlikte bu eklemeler özelleştirme öncesi firmalara iştah açma şurubu olarak sunulacaktır.

İsminde ‘adalet’ olan bir hükümetin her yanı adaletsiz ve yıllardır kanayan yara olan elektrik işine toptan bir çözüm bulmasını istiyoruz. Elektriğe zamdan önce kayıp-kaçaklar sıfırlanmalı mümkün değilse azaltılmalı, bedelsiz kullanımlar düzenlenmeli kamu kurumlarında elektrik kullanımı denetlenmeli, bütün aydınlatma sistemlerinde ise 21. yy’ın sistemi olan LED’li sistemlere geçilmelidir. Bütün bunlar yapılmadan vur abalıya mantığı ile gidilecek yolun sonu yoktur.

(Tüketiciler Birliği Derneği)

26.11.2007


Gündem çocuk hakları

Gündem Çocuk Derneği’nin, Mart’ta başlattığı “Ülke Çocuk Politikası Çalışması”nın son ayağında çocuk sağlığı, adalet, eğitim, sosyal hizmetler alanından 74 akademisyen, uzman, uygulamacı, kamu ve sivil toplum kuruluşu temsilcisi çalıştayda buluştu.

Çalışmanın sonuçlarını açıklayan dernek, Türkiye’nin 1995’te Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni (ÇHS) imzaladığını, fakat bu sözleşmeyi referans alan bütünlüklü bir politika olmamasından dolayı sorunların devam ettiğini söyledi.

Çalıştayda öne çıkan konular şöyle:

Anayasa değişikliği: Taslakta yer alan çocuk hakları maddesi sevindirici ama bu madde çocuk hakları temel ilkelerine göre temellendirilmeli. Hükümet, bu konuda çocuk hakları alanında çalışan STK’larla işbirliği yapmalı.

Bütçe çalışmaları: Çocuklara ayrılan bütçenin azlığının geçerli bir gerekçesi yok. Genel bütçe içinde çocuklara yeterince kaynak ayrılmalı ve bu kaynak görünür kılınmalı .

Sosyal hizmetler: Ulusal düzeyde bütüncül ve kapsayıcı sosyal hizmet ve yardım politikaları geliştirilmeli. Bu politikaların hayata geçirilmesinde temel sorumluluk kamuya ait olmalı. İlgili mevzuat uluslararası belgeler doğrultusunda iyileştirilmeli. Çocuk koruma politikaları bütün çocukları içermeli. Aile ve çocuk odaklı hizmetler yaygınlaştırılmalı, bölgelerarası farklılıklar giderilmeli. Uzman insan gücü yetiştirilmeli ve istihdam edilmeli.

Sağlık: Genel Sağlık Sigortası Kanun Tasarı Taslağı 18 yaş altında çocuklara anne babanın gelir durumuna göre farklılık göstermeksizin sağlık güvencesi sağlıyor. Üniversite öğrencilerinin geçerli hakları korunmalı. Taslakta ruh sağlığı hizmetleri, diyetisyen danışmanlığı gibi destekleyici hizmetler de güvence altına alınmalı. Aileler haklarıyla ilgili bilgilendirilmeli. “Çocukların Sağlık Hakkı Danışma ve Değerlendirme Kurulu” oluşturulmalı. Medyada sağlık danışmanlığı sistemi kurulmalı. Gıda ve mama reklâmlarına yer verilmemeli.

Adalet: Meclis’te daimi Çocuk Hakları Komisyonu ve etkin bir izleme mekanizması kurulmalı. Yargıtay’da bir “Çocuk İhtisas Dairesi” kurulmalı.

Eğitim: Hak temelli veriler toplanmalı. Eğitim bütçesi şeffaf, katılımcı bir yöntemle planlanmalı. Sınav merkezli değil performansa dayalı eğitim anlayışı güçlendirilmeli. Meslek edindirme programları toplumsal ihtiyaçlara göre planlanmalı. Öğretmen yetiştirme programları ÇHS temel alınarak yapılandırılmalı. Kültürel çeşitliliğe imkân sağlayan eğitim anlayışı benimsenmeli. Aile eğitim sürecine etkin bir şekilde katılmalı. Eğitim süreçleri içerisinde ortaya çıkan eğitim hakkı ihlâllerinin düzeltilmesine dair mekanizmaların oluşturulması ve işler hale gelmeli.

26.11.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri