Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 03 Aralık 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Sivil Toplum

Memur üzerinden duâ eden esnaflar

Geçtiğimiz günlerde bir berber akrabamın yanına uğradım, biraz sohbetten sonra “abi köşende yaz, belki okurlar da derdimize derman olurlar. Hükümet, memura zam yapsın” dedi. Bu söz beni biraz tebessüm ettirdi sonra kalktık. Öyle ya, ilk bakışta kendi sorunlarını değil, komşusunun sorununun çözülmesini isteyen, komşusuna temiz ağızla duâ eden bir adam gibi... Sonra taksiye bindik, taksici ile sohbet sırasında dedim ki “berberler memura zam istiyorlar, taksiciler de istiyor mu?.” “Abi biz daha çok istiyoruz” diye cevap verdi.

İşin esası rızkı veren Allah’tır. Bunu akıldan ve gönülden çıkarmadan herkesin kendisiyle ilgili bir talebini hükümetten istemesinde bir sakınca yok. Aynı zamanda, özellikle büyük bir memur nüfusu barındıran Ankara gibi şehirlerde maaşların ödenmesini takip eden günlerde genel bir canlanma, önceki günlerde ise genel bir daralmadan bahsetmek mümkün. Maaşı cebinde olan memur, taksiye binip bir işe yetişirken, ay sonu yaklaştıkça işine dolmuş veya mümkünse yürüyüp gitmek seçeneklerini değerlendiriyor.

Memur için berberlerin, taksicilerin yani kısaca esnafın zam talebinde bulunması, memur kanalı ile piyasaya çıkan paradan kendi rızklarını (paylarını) kazanmak çabalarından kaynaklanıyor. Cebinde parası olan memur ayda bir yerine iki defa berbere gelecek, belki bir arkadaşı ile yemeğe çıkacak, belki bir kitap alacak, taksiye binecek… Bu aynı zamanda birkaç şeyi birlikte gösteriyor.

Tüketim kalıplarındaki değişmeye bağlı olarak esnaf müşteri, ciro, gelir kaybederken, diğer yandan maliye ve bankacılık sistemi denetimi altına daha fazla girerken, giderlerinde de artış oluyor. Bu ise çırağın kalfa olması, kalfanın dükkân açıp usta olması sistemini bozup, esnaflara dükkân kapatıp, başkalarının yanında (iş bulurlarsa) çalışmaya zorluyor.

Hem böylelikle dükkânı kapattığı için kira, yakıt, çalışanların ücretleri, Bağ-Kur gibi sabit giderlerden kurtulurken, şansı varsa başka bir meslektaşı yanında sigortalı veya sigortasız iş bulup geçimini sağlama imkânı sunuyor. Yine esnaflık küçük yaşta, bir başka ustanın yanında çıraklığa başlamayı gerektiriyor. Şimdi kaç aile çocuğunu berber çırağı olsun diye veriyor? Yani meslek için ast kadroların yetişebilmesini teşvik için bile mesleğin geleceğine bir güven duyulması gerekiyor.

Diğer yandan son yıllarda bankaların yaptığı uzun vadeli ev, araba kampanyaları ile gelirlerinin büyük kısmını bağlayan memurlar, cari ve günlük harcamalarını mümkün mertebe erteliyorlar. Bu ise, özellikle küçük esnafın bulunduğu sektörde fazlasıyla hissedilen bir daralma olarak kendisini gösteriyor.

Benzer durumlar çiftçiler için de geçerli. Kuraklık sebebi ile modern tarım ekipmanları kullanılması ve gübreleme yapılmasına rağmen genel bir verim düşüklüğü yaşanması, nadasa bırakmaları doğrudan arttıran bir etki yapmıştır. Bunun yanında hem esnaf hem de tarım kesiminde açığa çıkan istihdam fazlası için yeterli iyileştirme uygulanarak, işbaşı yapma imkânı bulunamamış olması, yine bu kesimin de sorunlarını arttırıyor.

Burada sosyal devlet olmanın gerekleri ile uymayan bir durumu da gözler önüne sermek gerekiyor. Yaşanan mağduriyet nedeni ile bir yeşil kart sahibi olmak isteseniz, üzerinizde küçük bir toprak parçası çıksa, kart alma imkânı bulamazsınız. Yine sattığınız 20 yıllık bir traktörün devri halen üzerinizde ise kart almanız mümkün olamayabilir. Bu ve benzeri nedenlerle birçok esnaf ve çiftçi ailesi için her ay belirli geliri ve sosyal güvenliği tam olan memur damat adayları cumhuriyetin ilk yıllarındaki kadar olmasa da makbul sayılabilir. Fakat burada da bir sorun karşımıza çıkıyor. Memur maaşını her ay alıyor ama o maaştan köy de olmuyor kasaba da…

Diğer yandan memur sendikalarının grev hakları olmadan yarı dernek-yarı sendika görüntüsü ile sosyal ve ekonomik hakların temini her zaman mümkün olamayacağı görülmüştür. Grev hakkını edinecekleri ve işçi memur sendikası ayrımının kalkacağı güçlü sendikalara ihtiyaç olacaktır. Hem memurların sosyal ve ekonomik hakların temini yani kısaca maaşlarına zam konusunda esnaf-çiftçi bile “temiz ağızları” ile duâ ettiklerine göre duânın kabul olunmasını beklemek gerekiyor.

2008 bütçesinden herkes kendisi için çok şey bekliyor, fakat işçi-memura yapılacak zam piyasanın canlanmasına vesile olabilirse diğer kesimlerin de nefes almasına vesile olabilir. Bu konuda düşük maaşlı memura ve asgarî ücrete maktu bir zam yapılması gerektiği ortadadır.

Emin Talha KARAMUSA

03.12.2007


100 YTL’ye okul yapalım

ODTÜ’lü öğrenci ve mezunlar “100 YTL’ye Okul Projesi” başlattı. Dünyanın dört bir yanındaki onlarca gönüllü tarafından yürütülen bir “İlköğretim Okulu Yaptırma Projesi”yle, eğitimdeki en önemli sorunlardan biri olan “donanımlı okul binası eksikliğine” bölgesel bir çözüm ve etkili bir çözüm yöntemi sunuluyor. “İmkânım olsa ben de yaptırırdım” demek yerine sadece 100 YTL katkıda bulunarak öğrencileriyle sıkı ilişkiler kurulacak bir ilköğretim okulu yaptırılıyor.

ODTÜ’lü öğrenciler projeyi şöyle anlatıyor: “Türkiye’nin farklı bölgelerinden kopup gelmiş, farklı renklerde, farklı yaşlarda, olaylara farklı açılardan bakan proje katılımcıları olarak, sahip olduklarımızı ihtiyacı olanlarla paylaşmak adına, biraraya geldik. Böylesine somut ve anlamlı bir projeyle minik beyinlerin hayatlarında yapacağımız önemli değişiklikler yanında, bu projenin bir katılımcısı olmakla kendi hayatımızda gerçekleştirmekte olduğumuz olumlu değişiklikler en önemli motivasyon kaynağımızdır.”

Katılımcılarının 100’er YTL maddi katkılarıyla hayata geçirilmesi planlanan bu proje sadece bir bölgenin okul ihtiyacının karşılanması olarak düşünülmüyor; yapılacak bu okulun öğrencileri ve yöre halkıyla, ODTÜ öğrencileri, öğrenci toplulukları ve mezunları arasında kültürel ve sosyal ilişkiler kurulması da planlanıyor. Projeyle ilgili detaylı bilgi www.okulayuzverin.org sitesinde.

03.12.2007


Gazetecilerin korunması taahhüt metni

Çatışma bölgelerindeki gazetecilerin korunmasını arttırmak amacıyla 7 ülke, Uluslararası Kızılhaç Komitesinin sunduğu bir taahhüt metnine imza attı.

Cenevre Sözleşmesinde imzaları bulunan Fransa, ABD, İngiltere, Avustralya, Kanada, Almanya ve Danimarka’nın gazetecilerin korunması ve saygı görmesini garanti altına atmak amacıyla gerekli bütün tedbirleri alma taahhüdü verdi. Taahhüt metninde, askerlerin gazetecilere uygulanabilen uluslararası insanî hukuk konusunda eğitilmesi de hedefleniyor.

Kanuni yükümlülüğü bulunmayan, millî 10 şirketin imzaladığı metin ayrıca gazetecilere karşı işlenen suçların cezasız kalmasını sona erdirmeyi amaçlıyor. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün rakamlarına göre, gazetecileri öldürülenlerin yaklaşık yüzde 90’ı cezalandırılmadı. Sene başından bu yana foto muhabirleri ve kameramanlar da dahil olmak üzere 153 gazeteci öldürüldü.

03.12.2007


Şiddet hiçbir şeyi çözmez

STK temsilcileri son günlerde kamuoyuna yansıyan “aydınların tehdit edilmesi” konusunda ortak açıklama yaptı.

Barış Girişimi, Yurttaş Girişimi, Helsinki Yurttaşlar Derneği adına yapılan ortak açıklamada, 10 Aralık Hareketi, Genç Siviller, İnsan Hakları Gündemi Derneği ve Düşünceye Karşı Girişim’in ‘’kurumsal’’ olarak hazırladığı bildiriye, DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, DİSK Genel Sekreteri Musa Çam, Mazlum-Der Genel Başkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu, Türk Diş Hekimleri Birliği Genel Başkanı Celal Yıldırım, İnsan Hakları Derneği Başkanı Hüsnü Öndül, İnsan Hakları Vakfı Başkanı Yavuz Önen, Türk Tabipleri Birliği Başkanı Prof. Gençay Gürsoy ve İstanbul ODTÜ Mezunları Derneği Başkanı Feyzan Aliefendioğlu’nun kişisel olarak imza attığı kaydedildi. Açıklamada, şu görüşlere yer verildi:

“Bizler, barış, demokrasi ve insan hakları savunucuları olarak, PKK’dan farklı yaklaşımlarda bulunan, farklı çözümler öneren ve şiddet yöntemlerine karşı çıkanların ‘sözde Kürt’, ‘işbirlikçi ve hain’ nitelemeleriyle düşman ilan edilmelerinin ve tetikçilere hedef gösterilmelerinin, ahlaki, siyasi ve hukuki suç teşkil ettiğini biliyor, şiddetle kınıyoruz.”

Hedef gösterilen kişiler listesinde, Türkiye’de insan ve yurttaş haklarının herkese eşit ve tam olarak sağlanması, demokrasinin ve barışçı çözümlerin hayata geçirilmesi çabalarında birlikte oldukları arkadaşlarının da bulunduğuna dikkat çekilen açıklamada, şöyle denildi:

“İster PKK’dan, ister resmî-gayri resmî başka kurum, örgüt ya da kişilerden gelsin, şiddet yoluyla hiçbir sorunun çözülemeyeceğini yıllardır savunuyoruz ve savunmaya devam edeceğiz. Farklı görüş ve düşünceleri sebebiyle, insanların hedef haline getirilmesinin acı örneklerini yaşadık. Yöntemi aynı olan son PKK açıklamasında hedef gösterilenlere yönelik herhangi bir saldırı girişimini, hepimize karşı yapılmış olarak değerlendireceğimizi bildiriyoruz. Türk, Kürt bütün yurttaşları, yıllardır barışçı çözüm için çabalayan insanları, kurum ve kuruluşları; hedef gösterilenlerin yanında olmaya, kişilerin hayat haklarına ve düşünce özgürlüklerine yönelen şiddete karşı açık tavır almaya çağırıyoruz.”

03.12.2007


Doğu-Batı buluşmaları

Merkezi Strasburg’ta bulunan 14 Avrupa ülkesinde temsil edilen ve 50 ülkeden Sivil Toplum Kuruluşları ile işbirliği bulunan, demokrasi, insan hakları, hukuk, adalet ve barış alanında çalışan, BM, ECOSOC ve Avrupa Konseyi’nin katılımcı statüsü bulunan Cojep International ikinci toplantısını yaptı.

Eylül 2007’de birincisi İstanbul’da yapılan Doğu–Batı buluşmasının ikincisi 22-25 Kasım 2007 tarihleri arasında Cenevre-Birleşmiş Milletler’de gerçekleştirildi ve 2008 yılı Doğu-Batı buluşmalarının İspanya ve Adıyaman’da yapılmasına karar verildi. 19 ülkeden 55 delegenin katıldığı toplantının sonuç bildirgesinde yer alan bazı maddeler şöyle:

-‘Buluşmalar’ Doğu-Batı STK’larının tanışmalarına imkân sağladığı gibi; temel insan hakları ve evrensel değerler açısından da yeni işbirliklerinin oluşmasına zemin hazırlamıştır.

-Farklı medeniyetlerin birbirlerini tanımamasından doğan zorlukların aşılmasında STK’lar öncü rol üstlenmelidir. Bunun için önce Doğu-Batı STK’ları buluşmalı, konuşmalı ve kendilerini aşmalıdırlar.

-Doğu-Batı buluşmalarına katılan derneklerin, karşılıklı olarak birbirlerini programlarına ve ülkelerine dâvet etmeleri, ilke olarak benimsenmiştir.

-Doğu-Batı kavramının geçerliliği, yaşadığımız dünyada tartışılmaktadır. Coğrafi ve kültürel anlamda Doğu-Batı ayrımından söz etmek güçleşmiştir. Dolayısıyla, Doğu-Batı kavramları yeniden ele alınıp tartışılmalıdır.

-Göçmenlik kavramı güncelliğini yitirdiği için göçmenlik kavramının kullanılması fikri kabul görmemiştir. Bunun yerine insanların hareketliliği kavramının daha adil ve eşitlikçi kavramlar olduğu kararına varılmıştır.

-Karşılıklı entegrasyon kalıcı ve sürekli bir süreçtir. Bu, hem azınlığın hem de çoğunluğun lehinedir. Bireylerin kimlik, din, kültür ve etnik farklılıkları dikkate alınmalıdır. Her kişi birden fazla kimliğe sahip olabilir. Ancak farklı kimliklerin de ayrıştırıcı değil, tamamlayıcı ve destekleyici olması gerektiği fikri kabul görmüştür. Bunun topluma anlatılması ve çoğunluk tarafından da kabul görmesi talep edilmiştir.

-Son çeyrek asırda, dünya genelinde, dine dayalı yaklaşımlar, İslâm-Hıristiyan çatışması fikrini ön plana çıkartmışlardır. Daha sonra bu durum, Doğu-Batı çatışması şeklinde genişletilerek bir kavram kargaşasına yol açılmıştır. Bu çerçevedeki söylemlerin, genelleştirici ve suçlayıcı tutum içinde olmaması gerektiği vurgulanmıştır.

-Azınlıkların bulundukları ülkelerin dillerini öğrenmeleri, kanunlarına saygılı olmaları ve benimsemeleri, ülkenin, bireysel ihtiyaçlarına uygun olan normlarına adaptasyon sağlamaları tavsiye edilmiştir.

03.12.2007


STK’lara demokrasi görevi

Avrupa Konseyi, NGO’ların (hükümet dışı organizasyonlar, STK’lar) demokrasinin uygulanmasında daha önemli rol oynamaları gerektiğini belirtti.

Avrupa Konseyi’nin girişimiyle Kiev’de (Ukrayna) 25 Kasım-27 Kasım tarihleri arasında 160 hükümet dışı organizasyon temsilcisi, organizasyonlarının demokrasiyi geliştirme ve yerleştirmede oynayacağı rolü konuşmak için biraraya geldi.

İkincisi olan bu bölgesel konferans Belarus, Polonya, Rusya, Ukrayna ve komşu ülkelerden gelen katılımcılara, bölgelerinde sivil toplum girişimleri için tavsiye vermek ve işbirliği adımı atmak için bir tartışma platformu sundu.

Bu konferanslar, şu an Konsey’de katılımcı statüsü bulunan 395 organizasyonu biraraya getiren Avrupa Konseyi INGO’lar Konferansı’nın 2005 Varşova Zirvesi’nden sonra uygulanan pilot proje altında gerçekleşti. Bu proje, NGO’ların bölgesel kongrelerini bir araya getirip demokrasinin gelişmesi ve güçlenmesinde sivil toplumun sorunlarına cevap vermeleri amacıyla hazırlanmıştır.

03.12.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri