Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 16 Aralık 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

‘Psikolojik boyut’tan mı ibaret?

Genelkurmay Başkanı’nın “Olayın psikolojik boyutuna baktığımızda görüyoruz ki” diyerek başlayıp sürdürdüğü açıklamasını nasıl yorumlamalı?

Büyükanıt’ın dün hakkında epeyce yorum yapılan açıklamasını –kaçıranların olabileceğini düşünerek- biz de aktaralım:

“1984 yılından bu yana insanlığın değer verdiği bazı yüksek değerleri elimizden kaçırdık. Onlar bize silah olarak döndü. İnsan hakları, demokrasi, özgürlük ve barış. Bu kavramları şu anda kimler kullanıyor? Biz mi kullanıyoruz terör mü kullanıyor? İnsan hakları adeta terör hakları haline dönüştü. Demokrasi de öyle. Hepsinin konuşmasında dikkat ederseniz demokrasi var. Özgürlük kavramını onlar kullanıyor. Barış deyince barış anneleri. Bu kavramlar elimizden çıktığı için kendimizi savunmaya çalışıyoruz. Kime karşı? Teröriste karşı. Ama terörist özgürlükten, barıştan, demokrasiden bahsediyor. Bazı insanlar da ‘bunlar özgürlük istiyor’ diye düşünüyor, resmen bizi suçluyorlar. Ne oluyor? Biz insan haklarını dikkate almayan, demokrasiye inanmamış, özgürlüklere tahammül göstermeyen, barıştan nefret eden bir şey haline geliyoruz.” (Hürriyet.com.tr,11 Aralık)

Genelkurmay Başkanı’nın bu sözlerini nasıl yorumlayacağız? Bir “özeleştiri” olarak mı, yoksa “onlar”ın son derece “kurnazca” uyguladıkları bir planın aydınlığa kavuşturulması ya da “onlar”ın dilinden düşmeyen bütün bu “demokrasi, özgürlük, barış” sözcüklerine inananlara yönelik (özellikle Batı) bir “sitem” olarak mı?

Bana soracak olursanız, ilk seçeneği işaretlemenin yanlış sonuç vereceğini söylerim. Bu konuda dileğimin ne olduğuna gelince: Keşke içtenlikle bu seçeneği işaretleyebilecek durumda olsaydık...

Ama görülen o ki, Büyükanıt’n sözleri –bir kere daha- Kürtler söz konusu olduğunda devletin uyguladığı yanlış ve haksız siyasete yönelik bir “özeleştiri”den çok uzak niteliktedir. Bunca tecrübeden sonra oluşan kanaat -yine- aşağı yukarı şöyle bir şey: Devlet yanlış yapmadı ama “onlar” öyle yamanlar ki, içerde dışarıda bazı çevreleri kendilerinin “insanlığın değer verdiği bazı yüksek değerleri” savunduklarına, bizim ise demokrasiye, barışa, insan haklarına tahammül edemeyen “bir şey” olduğumuza inandırabildiler.

Peki o halde, Büyükanıt, bugüne kadar işitilmemiş bu sözleri niye sarfetti?

Genelkurmay Başkanlığı’nın düzenlediği –ve tartıştığımız açıklamanın yapıldığı- son sempozyumun adının “PKK Kongra /Gel Terör Örgütüne Yönelik Ekonomik ve İdeolojik Desteğin Kesilmesi” olarak belirlenmiş olmasından mı sadece?

Siz ne düşünüyorsunuz bilemem ama bana sanki “sadece” bu yüzden gibi geliyor...

Ama o zaman bu çerçevede şunu da unutmamak gerekir: Büyükanıt’ın açıklaması ile –mesela- sabah mahmurluğunu üzerinden atamadan karşılaşan okur ve izleyicilerin, söz konusu “sempozyumun” yöneldiği amacın tam da aksi istikametinde bir izlenimle güne başlamaları gibi bir tehlike de yok mu?

Bunlar bir yana, Büyükanıt’ın söz konusu açıklamayı bir “özeleştiri” çerçevesinde yapmadığının çok daha inandırıcı bir delili daha var ortada.

Tabii ki, Genelkurmay Başkanı’nın kullandığı “PKK Meclis’te” ifadesinden söz ediyorum.

Büyükanıt’ın bu ifadeyi ve yukarıda aktardığımız açıklamayı neredeyse aynı zamanda yapması bir bakıma, komutanın açıklamasında şikayetçi olduğu “fotoğraf”ın niçin –hâlâ- vitrinde olduğunu çok güzel anlatmıyor mu?

Yani, hem “PKK Meclis’te” diyeceksiniz, hem de “insan hakları, demokrasi, özgürlük ve barış” gibi kavram ve değerlerin “onlar”ın eline geçtiğinden şikayet edeceksiniz. Bu işte (de) bir yanlışlık yok mu?

Toparlayacak olursak: hatırlatmaya gerek yok herhalde: PKK’nın “demokrasi, özgürlük, insan hakları ve barış” gibi değerlerle inandırıcı bir bağı olduğunu kabul eden birisi değilim. (Bu örgüte yönelik kullandığım “Stalinist” sıfatının –açıklayıcı-bilgi verici olması açısından- artık sıkça kullanılmasından dolayı da memnunum.) Ama iş “Kürt sorunu” meselesine gelince, “demokrasi, özgürlük, insan hakları, barış” gibi değerlerin içeride ve dışarıda bu sorun ile ilişkilendirilmesine –tabii ki- ben de şaşmıyorum. Tamam, içeride ve özellikle dışarıda, bu ilişkilendirme çoğu zaman PKK’nın “sorun”dan ayrı olarak değerlendirilememesi gibi yanlış sonuçlar da doğurmuştur. Bu yanlışta (özellikle Batı’da) çok uzun süre ısrar edilmesi büyük ölçüde PKK’nın Avrupa’da son derece gelişik bir bilgilendirme ağına sahip olmasının bir sonucudur. Ama siz söyleyin: Ülkede “sorun”a ilişkin devlet tarafından uygulanan ve “demokrasi, insan hakları, özgürlük, barış” tanımayan politikalar başını almış giderken, Batı toplumlarının kendilerini bu değerlere yakın hisseden insanlarının bu “yanlış”ın ayırdına varmadıkları için suçlanması yerinde midir?

Geçen hafta bir Fransız gazetesinin (Liberation) ülkede oturma izni bulunmayan gençlerin okuldan uzaklaştırılmalarına muhalefet eden bir Blog’unda, Fransa’ya sığınmak isteyen lise öğrencisi “Alevi Kürt” İbrahim’in sınırdışı edilmesine karşı arkadaşları tarafından başlatılan kampanyaya katılanların mesajları vardı. İbrahim’in abartılarla zenginleştirilmiş (Türkiye’deki) hayat hikâyesine destek veren mesajların sayısı 50’den fazlaydı.

Şunu demek istiyorum: Dünya artık değişti, bambaşka rüzgârlar esiyor artık. Kimi zaman haklı olarak tutarsız bulsanız da Batı toplumlarındaki hassasiyetler de çok değişti. Kimilerinin “ideolojik destek” olarak adlandırdığı “destek”lerin mahiyeti de değişiyor. Dolayısıyla gelişmelere baktığımız yeri de sorgulamamız gerekiyor artık.

Yeni Şafak, 15 Aralık 2007

Kürşat Bumin

16.12.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  ‘Psikolojik boyut’tan mı ibaret?

  Türban yerine aileyi yasaklayalım daha hoş olmaz mı?

  Fırsat kaçmasın, yazık olur!

  Rahvan gitsin


 Son Dakika Haberleri