Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 28 Aralık 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Cumhuriyet

Şimdi hâlâ anlatılıyor mu bilmiyorum ama benim çocukluğumda ihtiyarlar durumdan yakınmak için sık sık tekrarlardı.

İstanbul’un ünlü ayyaşı Bekri Mustafa Yenicami’ye imam olmuş.

Bir gün cenaze namazını kıldırdıktan sonra eğilip mevtanın kulağına bir şeyler fısıldamış. “Ne dedin” diye sormuşlar daha sonra. “Öbür taraftakiler buraları sorarlarsa, Bekri Mustafa Yenicami’ye imam olmuş de, onlar anlar, dedim,” demiş.

Eğer, size Türkiye’yi sorarlarsa “AKP, ülkenin en ilerici partisi olmuş” deyin, onlar anlarlar.

Haksızlık etmeyelim, AKP’liler durumu şimdilik iyi götürüyorlar ama dünyanın bu büyük değişim dönemine Türkiye’yi taşıyabilecek bir kadroları ve zihniyetleri yok.

Varlıklarını sürdürebilmek için mecbur olmalarına rağmen Avrupa Birliği’yle ilişkilerinde bile nasıl tökezlediklerini görüyoruz.

Öyle hayati noktalarda kasılıp duruveriyorlar ki kendilerine de ülkeye de zaman kaybettiriyorlar.

Seksen yıllık Cumhuriyetin sonunda geldiğimiz nokta, AKP’nin en ilerici parti olduğu, sosyal demokratlığı ise “cami isimleri değiştirip” askerî operasyonların arttırılmasını isteyen bir partinin üstlendiği bir tuhaf iklim.

Cumhuriyetin bu yapısıyla da başka bir sonuç çıkmazdı zaten.

Mustafa Kemal, bu Cumhuriyeti İttihatçı kadrolarla kurdu.

Çöken bir imparatorluğun ve ona son darbeyi vuran kadroların bütün hastalıkları olduğu gibi Cumhuriyete geçti.

Yapı hemen hemen hiç değişmedi. Padişahın yerini Mustafa Kemal aldı. Siyasi kudreti, son padişahlardan çok daha fazlaydı.

Hele, İkinci Meşrutiyetle Cumhuriyetin ilk dönemlerini kıyaslarsanız, Cumhuriyetin çok daha koyu bir istibdada sahip olduğunu görürsünüz.

Eğer Mustafa Kemal’in bir oğlu olsaydı, cumhuriyet olarak mı devam ederdik yoksa Kuzey Kore’de ya da Suriye’de olduğu gibi yeniden hanedanlığa mı dönerdik, bilmek de pek mümkün değil.

Padişah olmayan birinin padişahlık misyonunu üstlenmesi, bizzat padişahın kendisinin yönetimde olmasından bile daha tehlikelidir.(...)

Ve bu, bütün sosyal dengelerin ve eğitimin alt üst edilmesi anlamına gelir.

Cumhuriyet, Osmanlı’nın toplumsal yapısı üzerine İttihatçı kadrolar tarafından bir diktatörlük olarak kuruldu.

Bu karmaşa yüzünden yolunu ve yönünü hiçbir zaman net olarak tespit edemedi.

Hem Batılılar gibi olmak istiyor ama Batılılardan nefret ediyor, hem Osmanlı’yı yıkıyor ama Osmanlı’nın mirasına sahip çıkmaya uğraşıyordu.

Yıktığı padişah aynı zamanda “halife” olduğu için onun din üzerindeki “doğal” etkisini, dini kontrol altına alarak azaltmaya uğraşıyordu. Ne Batı konusunda, ne Osmanlı konusunda, ne din konusunda, ne Kürtler konusunda Cumhuriyetin net bir tavrı vardı.

Cumhuriyetin yeni yöneticilerinin iktidarını koruyabilmek için hangisi gerekiyorsa onu kullanıyordu.

İnsanlara Batılı kıyafetler giydiriyor, ilk Meclis’i camide dualarla açıyor, Kürtlerle anlaşma yapıyor, zorlandığı yerde de politikasını değiştiriveriyordu.

Mustafa Kemal’in, hemen hemen her sözünün bir de tersini söylemesi, asıl çizgisinin ne olduğunun tam olarak anlaşılmamasının nedeni bu belirsizlikti.

Bu hengâmenin üzerine kurulmuş Cumhuriyetle biz bugünlere kadar geldik.

Yolda bazı kaçınılmaz rötuşlar yaptık.

Ama bugün baktığınızda Avrupa’nın en fakir, en geri, en çağdışı, insan haklarından en uzak ülkesiyiz.

Zaten bu yüzden kendimizi Avrupa’yla kıyaslamaktan nefret ederiz.

Bugünü hep seksen yıl önceki Türkiye ile kıyaslarız. Şimdi artık kendimizi Avrupa ile kıyaslamanın zamanı geldi.

İkinci Dünya Savaşı sırasında yakıp yıkılan, çöken, fakirleşen, milyonlarca insanını kaybeden Avrupa nasıl oldu da o savaşa girmemiş olan Türkiye’ye bu kadar büyük bir fark attı?

Bunun bir cevabı olmalı.

Sanırım cevap, Cumhuriyetin kuruluş biçiminde ve zihniyetinde yatıyor.

Bu Cumhuriyetin “padişahçı” zihniyetini, İttihatçı kadrosunu, ancak bir diktatörlüğe uygun eğitimini ve “hoyrat devletini” korumak için uydurulmuş hukukunu değiştirmek gerekiyor. Hızla değişen dünyada İttihatçı bir diktatörlük varlığını uzun süre götüremez.

Sonunda AKP’nin en ilerici parti olduğu noktaya gelir dayanır.

Durumdan memnunsanız devam edin.

Ya da neyi, nasıl değiştireceğimizi düşünmeye başlayalım.

Taraf, 27 Aralık 2007

Ahmet ALTAN

28.12.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Kendimizi kandırmayalım

  Yargı siyasî silâh olunca…

  O zihniyetle olmazdı

 

  Cumhuriyet

  Sınır ötesi operasyon


 Son Dakika Haberleri