Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 25 Ocak 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Dizi Yazı

Mustafa ÖZCAN

Afrika büyük bir pazar

Dünden devam

CEBEL-İ NUR'DAN FIŞKIRAN MESAJ

Ülkede 30'a yakın günlük gazetenin olduğunu tesbit ediyoruz. Resmî dil ve eğitim dili ise Fransızca. Bununla birlikte ilkokul birden ortaokul sona kadar yerel diller de öğretiliyor. Savahili veya Dingala gibi. Liseden itibaren ise eğitim dili tamamen Fransızca. Ve genellikle gazeteler Fransızca çıkıyor. Bunlardan birisi olan Le Journal haftada 5 gün yayınlanıyor. Gazetelerin sayfaları da nisbeten az. Haftalık ve iki haftalık ve aylık dergiler de var... Özellikle Müslümanlar arasında okuma yazma bilen az. Müslüman kadınların ise diğer kadınlara nisbette eğitim seviyeleri düşük. Kongo'da her şeyin ihtiyacı hissediliyor. Sulak bir bölge olmasına rağmen yüzde 70 nisbette su kıtlığı hissediliyor. Orada ambalajlı sular pet şişelerde satılmıyor. Belki daha ucuz olması açısından arıtılmış sular bizim bazı eski otobüslerimizde servis yapılan şekliyle naylon poşetlerde satılıyor. Biz de Kinşasa'yı turlarken bir iki defa bu poşetlerden aldık ama açmasını ve dolayısıyla içmesini tam beceremedik.

Müslümanlar karınca kararınca burada da bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Cebel-i Nur Radyosu da ilgisizlikten nasibini alan Müslüman kurumlardan. Bu radyoyu Şeyh İsmail idare ediyor. Müslüman toplumu idareci ve başkanı Mangala radyonun kendilerine devrini istemiş ve kabul edilmeyince de hiçbir yardım yapmamışlar ve kendi haline terk etmişler. Cebel-i Nur Radyosunun sahibi Kongo genelinde yaklaşık 200 radyo ve televizyon kanalının olduğunu haber veriyor. Ülke genelindeki 200 radyo ve televizyonun geneli Hıristiyanların ve bunların büyük kısmı da misyoner. Kikwit Muslim Radio Müslümanlara ait nadir radyolardan birisi. Lâkin 5 bin dolar vergi borçları varmış ve 2500 dolar da üstüne ceza ilâve edilmiş ve borçlar kambur haline gelmiş ve dolayısıyla yayın yapmakta zorlanıyorlar ve himmet sahiplerinin yardımını bekliyorlar.

İSLÂMI YAŞAYAN DIŞLANIYOR

Kinşasa Kliği burada da etki alanını artırmaya çalışmış. 'Burada İslâmı gerçekten de yaşayanlar dışlanır' deniliyor. Bu mücerrep bir gerçek. Al-i Maktum Okulu ve külliyesinde Hartum'da Uluslararası Afrika Üniversitesi'nde ve sair Arap üleklerinde okumuş gerçekten de ehl-i takva ve dinî bilgisi yüksek kişiler ve hocalar var. Bunların idare ile yakından uzaktan alâkaları yok. Onları Ali Titumba'nın tertip etmiş olduğu resepsiyonda görüyoruz. Bunlardan bir kısmı Şeyhler ve İmamlar Konseyi'ne üye. Burada da genel geçer kural şu: Gerçek dindar öne çıkamaz...

Halfan gerçek mânâda İslâmı yaşayan insanların dışlanacağını söylüyor. Hak vermiyor da değiliz. Resepsiyon sırasında İslâmî Şûra Meclisinin Başkanı Şeyh Salim ile biraraya geliyoruz. Keza burada Hace Hamide Binti Ramazan'ın ikinci evliliğini yaptığı Halid Ahmed'le de tanışıyoruz. Şeyh Halid Ahmed hem Hidaye Camii'nin imamlarından birisi hem de Kinşasa Müslümanlarından sorumlu kişi. Tabiî ki, İslâm Cemiyeti nezdinde. Hace Hamide'nin kızı da Şeyh Hasan isimli hem İslâm Cemiyeti görevlisi hem de üniversite hocası birisiyle evli. Kongo'nun kendisine mahsus bir takım özellikleri var. Sözgelimi, caddeden geçerken bazı yazılar görüyoruz. Bir arsanın duvarına şöyle bir ibare yazmışlar: Bu arsa satılık değildir. Halbuki bütün dünyada tersi yapılır. Arsa satılık ise ilân edilir. Burada ise satılmıyorsa ilân ediliyor. Müşteri bolluğundan mıdır yoksa arsa sahiplerinin görgüsüzlüğünden mi, bilinmez.

MÜSLÜMANLARA AYRIM

Burada Müslümanlara karşı ayrım 1800'lü yıllardan itibaren başlıyor. Tabiî ki misyonerlerin açtığı veya sömürgeci devletin açtığı okullara önceleri Müslümanlar kabul edilmiyor. Eğitim ve öğretim Hıristiyanlara mahsus hale geliyor. Bu bize belki de şaka gibi gelebilir. Ama gerçeğin ta kendisi. Sözgelimi, Hindistan'da sömürgecilik sonrasında eğitim açısından Müslümanlar Dalitlerden sonra ülkenin eğitimi en düşük ikinci sınıfı ve toplumu haline geliyorlar. Bir iki yüzyıl önce ülkenin efendileri olan Müslümanlar aç biilâç ve eğitimsiz ve cahil bir güruh haline getiriliyorlar. Dolayısıyla bu kıt'ada ve sömürgeciliğin ezip geçtiği yerlerde Müslümanların yapacakları çok şey var. Doğu'daki yeraltı kaynaklarından dolayı 1800'lü yıllarda Müslümanlar ile sömürgeciler ve Hıristiyanlar arasında muazzam çatışmalar ve savaşlar yaşanmış. 1848 ile 1896 yılları arasında taraflar arasında mütemadiyen devam eden ve ker fer savaşları diye tabir edilen savaşlar husule gelmiş. Doğu tarafında baskı olsa da Müslümanlar, Müslümanların bol olduğu ve geleneğin güçlü bulunduğu Tanzanya kıyısına yakın bölgelerde belirli ölçülerde dinlerini muhafaza ediyorlar.

Halbuki, ülkenin Batı tarafı ise Hindistan'ın güneyi gibi oluyor ve hinterlandından kopuk ve kimsesiz ve yalnız kalan Müslümanlar dinlerini tamamen unutmuşlar ve Hıristiyan eğitim kurumlarının da etkisiyle tanassur etmişler. Yani Hıristiyan olmuşlar. Bundan dolayı, Kongo'lu Müslümanların hâlâ büyük çoğunluğu doğu kökenli. Tanzanya sınırlarına yakın bölgeden. Kinşasa Müslümanlarının çoğunluğu da buraya doğu bölgesinden gelmişler. Bir kısmı da Nijerya, Mali'den gelerek burada evlilik yapmış ailelerin çocukları. Müslümanlar dört bölgede çoğunluğu teşkil ediyor. Doğu bölgesi, Güney Kivu ve Kuzey Kivu ile Mangema. Müslümanların yaşadığı bölgelerden sadece birisinin yüzölçümü 475 bin kilometre kare. Özellikle de tebliğ cemaati gibi cemaatlerin doğu bölgelerinde yaygın faaliyetleri var.

LÜBNAN LOKANTASINDA ZİYAFET

Bugüne kadar İzzet ve Mustafa Erşahin beylerin kontenjanından ve mutfağından besleniyorduk. Resepsiyonu vesaireyi bitirdikten sonra otelimize dönüyoruz. Burada yaşayan Lübnanlılarla veya daha doğrusu Lübnanlı tacirlerle tanışmak istiyorum. Lokantanın fiyatlı olduğunu söylüyorlar. Ama oteldeki yemek fiyatlarıyla karşılaştırıldığında arada çok bir fark olmadığını görüyoruz. En azından çay veya kahve içer döneriz diyoruz. İyi de oluyor. Ali Titumbu ve ekibi ve bizden de birkaç kişi var. Lübnanlıların lokantasına gidiyoruz. Daha önce Şabani'nin bizi götürdüğü City Market'e yakın bir yer. Zaten Kinşasa'da bu tür yerler yok mesabesinde. Lübnan lokantasına girdiğimizde çok da şatafatlı bir yer olmadığını görüyoruz. Ama önce Arapların mukabbilat dedikleri iştah açıcıları getiriyorlar. Gerçekten de insanı tek başına doyuracak cinsten. Ben de humus ezmesini yani nohut ezmesini severim. Gerçeken de iştah açıcılar tek başına bizi doyuruyor. Ardından da ana mönü geliyor. Arkadaşlar ilk defa Türk mutfağına benzer bir mutfaktan yemek yemekten dolayı gayet memnun kalıyorlar. Yemekten sonra hesabımızı istiyoruz, 145 dolar alıyorlar. Nisbeten yüksek ama buraya göre değil. Mükemmel ve mükellef olmasa bile Kinşasa şartlarında daha iyisi zor bulunur. Yemek yerken gördüğümüz bir Lübnanlı ile çıkışta karşılaşıyoruz. Önce Hıristiyan zannediyoruz ama Müslüman çıkıyorlar. Burada tek yabancı Müslüman unsur Lübnanlılar ve onlar da organize olmuş durumdalar. Bir Şiî camileri de var. İmamları da Lübnan'dan atanmış.

MANGALA İLE SON GÖRÜŞME

O gün telefonla muhabere ettiğimiz Abdullah Mangala'yı son bir defa görüşmek üzere otele dâvet ediyoruz. Aslında ben istemiyorum ama Muhammed ısrar ediyor. Musa ile konuşmalarımıza hiç değinmiyor. Yaklaşık olarak onunla 2 saat konuşuyor ve dil döküyoruz. Bakıyorum fayda yok, Afrika tarzı ot kulübeyi terk ediyor ve odama gidiyorum. Biraz sonra Muhammed de geliyor ve ertesi günü yolculuk var sinirlerimden uyku tutmuyor. Mustafa Erşahin'e de 'kızarlarsa kızsınlar yarın onları ben yolcu edeceğim' diyormuş. Gerçekten de sabahleyin saat 9'da geliyor ve yapacak bir şey yok. Uçuş tarihimizin teyidini almış ve geliyor. Hep birlikte Buna Vakfı'na gidiyor ve yetimler için aldığımız yatak, yastıkların ve elbiselerin dağıtımını yapıyoruz. Ali yağmur mevsimini karşılamak üzere çatıların aktarımı için 500 dolar daha aldığını söylüyor. Çocuklar neşeleniyor ve bizlere tezahürat yapıyorlar. Bayram sevinci var. Ondan sonra Muhammed'le birlikte Abdullah Mangala'nın aracına biniyor ve havaalanına doğru süzülüyoruz

AFRİKA, TÜRKİYE İÇİN BÜYÜK PAZAR

Etiyopya uçağının alana gelip gelmediğini kontrol ediyoruz. Bu arada Abullah Mangala ile de uzunca bir konuşma fırsatımız oluyor. Doğrudan değil de dolaylı olarak ima yoluyla şunları söylemeye çalışıyor: "Bu münasebetlerimizin Kinşasa Müslümanlarına bir zararı olmasın..."

Elbetteki Mangala gibi adamlar var denilerek oradaki muhtaç insanlar yalnız bırakılamaz ve bırakılmamalı. Türkiye, Afrika açısından çok iddialı ülkelerden birisi. Türkiye'nin istikbaldeki hayat sahalarından birisi bu kıt'a. Çin'in bu kıt'aya ihracatı 80 milyar dolar. AB'nin ise 140 milyar Euro. Türkiye de son yıllarda Afrika'ya sistematik bir şekilde açılıyor. Elbette bu ilişkiler deneme yanılma metoduyla ilerleyecek. Yanılgılarımızdan ders alacağız ama onları yüzüstü bırakmak ve pes etmek yok. Hatta faaliyetlerimizi daha ısrarlı bir şekile sürdürmek durumundayız. Dolayısıyla burada anlattığımız bazı olumsuzluklardan genel bir hüküm ve olumsuz bir hava çıkartılmamalı. Sadece ders alınmalı. Alanda kahve içiyoruz ve onun dışında dergilere göz atıyoruz ve vaktimizi böylece geçiriyoruz. Saat 13:30 civarında anons sesi geliyor ve biz Mangala'ya veda ederek uçağa doğru yöneliyoruz.

Devam edecek

Mustafa ÖZCAN

25.01.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (24.01.2008) - Mekke Kilisesi'nden Papa Muhammed'e

  (23.01.2008) - Kinşasa'yı özgürce dolaştık

  (22.01.2008) - Kongo'da iyi niyet başa belâ

  (21.01.2008) - Ortalama ömür 50 yıl

  (20.01.2008) - Kurban kültürü yaygınlaşmalı

  (19.01.2008) - Sarkozy olumsuz propaganda yapıyor

  (18.01.2008) - YARDIM YERİNE YATIRIM YAPILMALI

  (17.01.2008) - Afrika'da misyonerler oldukça etkili

  (16.01.2008) - Batının soykırımları unutulmasın

  (15.01.2008) - İstikbal, Afrika'da da İslâmındır

 

 Son Dakika Haberleri