Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 14 Nisan 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Sivil Toplum

STK, DKÖ, GTK nedir?

Ülkemizde sivil toplum konusu 20. yüzyılın son çeyreğinde önem kazanmaya başlamıştır. Sivil toplum ve sivil toplum kuruluşları veya bu kavrama ikame olmak üzere kullanılan kavramlar birbirlerini tam karşılamadığı gibi, ülkemizde kendilerini bu kavram içinde olmadıkları halde bu maske veya bu sihir içinde görmek veya göstermekten hoşlanan geniş bir kesimin de bulunduğu bir vakıadır.

Bu anlamda ülkemizde çeşitli düşünce ve inanç gruplaşmalarının kendilerine yakın buldukları için tercih ettikleri tanımlamalar bulunmaktadır. Bu isimlendirmelerden bazıları; Sivil Toplum Kuruluşları (STK), Sivil Toplum Örgütleri (STÖ), Demokratik Kitle Örgütleri (DKÖ), Gönüllü Teşekküller (GT), Gönüllü Kuruluşlar (GK), Gönüllü Sosyal Kuruluşlar (GSK) ve Gönüllü Toplum Kuruluşları (GTK) şeklinde sayılabilir.

Bunların dışında ABD’de kullanılan iki adlandırmayı da paylaşmak istiyorum.

1. Non-Goverment Organisaion (NGO); resmî olmayan kuruluşları ifade ederken her zaman gönüllü kuruluşları kapsamayan bir kavramdır.

2. Gönüllü Kamu Örgütleri (Public Voluntery Org.-PVOs); katılmanın mecburi olmadığı insanların gönüllü olarak katılıp, katkı sundukları hizmet birlikleri yani asıl sivil toplum oluşumları olarak görebileceğimiz birimlerdir.

Buradan yeniden kendi ülkemize ve coğrafyamıza döndüğümüzde, devlet ve hükümet dışındaki bütün organizasyonların kendilerini, sivil toplum unsurları olarak görmesinde çok fazla hata yok. Fakat bunun ölçüsünü kaçırıp kendilerini STK olarak ilân etmeleri ne kadar doğru acaba?

Meselâ; sendikalar menfaat birliktelikleri olup, üyelerinin çıkarlarını işveren karşısında korumak ve geliştirmek amacına yönelik çalışırken, toplumun genelinin faydasını aynı anda sağlamasını nasıl mümkün kılacak?

Ticaret ve Sanayi Odaları; üyelik ve aidat ödemesi mecburi olan bu kurumlarda hem siyasî hem de büyük bir ekonomik güç merkezileşmiş olmaktadır. Bunun ise, her zaman toplumun geneli ile uyumlu olduğunu söylemek mümkün müdür?

Meslek Örgütleri; (Baro ve Hekim Odaları vs) bu örgütlere üye olmadan faaliyet göstermek mümkün olmadığı gibi, fiilî durumda başkanlar belli görüş paralelinde olup olmadıklarına göre destek veya köstek almaktadır.

Esnaf odaları; buradaki fiilî durumda seçilen başkanlar kendilerini tekrar seçtirecek düzenlemeleri dikkatle ayarlayarak, kendi iktidarlarını korumak konusunda çok hassasiyet gösteriyorlar.

Bütün bunlar gösteriyor ki ülkemizdeki sendika, odalar, meslek örgütleri, esnaf odaları sivil toplum unsur olmakla birlikte, sivil toplum kuruluşu olarak değil demokratik kitle örgütü olarak nitelenmesi daha uygun olabilir. Yalnız bu niteleme için, yönetimin kurumsallaşması ve yozlaşmasının önlenmesi için, makul süre görev yapan kadroların yenilenmesinin kaçınılmazlığının gösterilmesi gerekmektedir.

Sivil toplum kriterlerinin neler olduğuna ve bunlara en fazla uyum gösteren oluşumlara Gönüllü Toplum Kuruluşları (GTK) veya Gönüllü Sosyal Kuruluşlar (GSK) diyebileceğimiz düşüncesinde olmakla birlikte, “sivil-metre” ve “GTK-metre” anlamında kuruluşların sivillik ve gönüllülük konsantrasyonlarını tesbit edecek bazı kriterlerin oluşturulması gerekiyor.

Bunlara da gelecek hafta değinelim.

EMİN TALHA KARAMUSA

14.04.2008


Farklılıklarda ayrışmayalım, ortaklıklarda buluşalım

Şanar Yurdatapan ile yapılmış bir röportajdan:

*Türkiye’deki sivil toplumun durumunu değerlendirdiğimizde nasıl bir manzara çıkıyor karşımıza?

Sivil toplum çok genel bir kelime olarak değerlendiriliyor ve herkes kendi açısından değerlendiriyor. Aynen fili tarif gibi. Kimilerine sorarsanız sivil toplum deyince TÜSİAD, Odalar Birliği akla gelir, kimilerine göre sivil toplum İnsan Hakları Derneği, Mazlumder’dir, kimilerine göre ise sendikalardır. Gerçekten genel bir kavram. Sivil olmayan toplum dediğiniz zaman sadece askerî toplumu anlamamamız lâzım. Dolayısıyla sivil toplumdan anlaşılması gereken, devlet otoritesine doğrudan veya dolaylı bağlı olmayan kurumların oluşturduğu toplum kesimidir.

*Küreselleşme ile bağlantılı olarak sivil toplumun devletleri aşan bağlar geliştirdikleri konusunda ne düşünüyorsunuz?

Haberleşmenin, iletişimin müthiş bir hızla artması, kontrolü nerdeyse imkânsız hâle gelmesi, tabiî ki insanları/sivil toplum kuruluşlarını birbirine çok yaklaştırdı. Bu da sevindirici bir şey. Eskiden olduğu gibi kendi içine kapalı, küçük, sesini duyuramayan bir topluluk değiliz. Dünyanın bir noktasında meydana gelen küçük bir olay kısa bir süre içerisinde ülkelerin dışişlerini, ordularını etkileyebiliyor. Sivil toplum örgütlerinin bu şekilde sür'atli haberleşmesi çok güzel işbirliklerini de doğurabiliyor. Bu iletişim ve işbirliği sayesinde şu andaki imkânlarla kendi güçlerinin çok üstünde güçler elde etme durumundalar.

*Türkiye’deki sivil toplum kuruluşları arasındaki ilişki nasıldır genel olarak?

Toplum yapısı içerisinde farklı grupların birbirlerine karşı ufak tefek karşı duruşları normal. Anormal olan, ortak acılar bağlamında ortaklaşa hareket edememektir. 1995’te “sivil itaatsizlik” yeni başlamıştı ve hakkımızda bir dâvâ açılmıştı. Yaşar Kemal’in DGM’de yargılanmasıyla başlayan bir hareketti bu. Yasaklanan yazıları bir kitapta toplayıp basarak 185 kişi kendimizi ihbar edip dâvâ açtırmıştık. Biz bunu bilerek, isteyerek yaptık. Kendimiz götürüp kendimizi şikâyet ettik. Sonuçta 185 kişilik koskoca bir dâvâ, içinde bir çok tanınmış insanın bulunduğu bir topluluk. Bu hareketin çok yeni bir hareket olduğu ve çok farklı kesimlerden insanlarla birlikte olduğumuz bir ortamdı o. Doğruydu, ifade özgürlüğü hepimiz için lâzımdı ve biz bunun için bir araya gelebilmiştik. Bu süreçte farklı farklı kesimlerden düşünce suçu dâvâsı izlemeye başladık. Her kesimden dâvâyı izliyoruz ki Türkiye’nin resmi çıksın ortaya. Baktık ki, devlet bir tane kimliğin dışında kim ne söylerse hepsine birden saldırıyor. İslâmî kesimin bir kısmına olduğu gibi Alevî kelimesine de. Başörtüsü, sonra kadın sorunu, vs. Herkesle kavgalı bir devlet/ordu. Toplumun her kesimiyle kavga ediyor. Bunu nasıl başarıyor ve ayakta duruyor? Bunun sırrı şu; bu toplum kesimlerinin her birini diğerinden ayrı tutmayı başardığı için ayakta duruyor. Devlet Alevîlere saldırdığı vakit biri “İyi yapıyorsun kopar şunun kafasını” diyorsa, diğerlerine saldırdığında da öteki “siz bizi desteklemez misiniz, oh olsun size” diyorsa… Devlet bunu böyle başarıyor. Buna karşı çıkabilmenin tek yolu birbirinizi değiştirmeye uğraşmadan ortak mücadele platformunda yan yana olabilmektir. Sizin sokağınızda hiç mi çukur yok, hiç mi kirli lağım suyu akmıyor? O çukura sen de düşüp kafanı gözünü kırabilirsin, en nefret ettiğin arkadaşın da. Ya da oradan sızan mikroplar sizin evinize de başkalarının evine de aynı derecede yayılabilir. Onun için, aramızdaki ayrılık konuları ne ise onunla değil, başınızdaki ortak belâyla uğraşalım. O benim gibi değil, olmayabilir, deyip saygı gösterdiğiniz zaman zaten ilk adımı atmış olursunuz. Eğer bu ilk adımı atmazsanız çözüm de başlamaz. Kan dâvâsı sürer gider. Böyle düşünmeyenler, karşıtlıklarını, ayrılıklarını gündemin en arka maddelerine atıp, ortak sorunlar için bir araya gelebilmeliler. Biz de millete böyle nutuk atmak yerine ilk önce kendimiz yapalım diye bir araya geldik. Sadece bir örnek olsun diye yaptık.

(Sivil Toplum Dergisi)

14.04.2008


Türkiye’nin işkence hafızası çalındı

TÜRKİYE İnsan Hakları Vakfı’nın adları gizli tutulan işkence mağdurlarına ait bilgiler ve insan hakları ihlâlleriyle ilgili hazırlanan raporların bulunduğu 18 yıllık arşivi çalındı. Vakfın Ankara Altındağ’daki merkez binasına, bütün odaları alarm sistemiyle kaplı olmasına rağmen giren kimliği belirsiz kişi ya da kişiler, sadece “işkence ve insan hakları ihlâl raporlarının” yüklü olduğu “server”ı (arşivin tutulduğu bilgisayar sunucusu ve kasası) aldılar. Binadan maddî değeri olan ya da olmayan başka hiçbir şey almadan kaçan hırsızların, olayın yaşandığı 24 Mart tarihinden 3 gün önce de benzer bir girişimde bulundukları, ancak başarısız oldukları ortaya çıktı.

14.04.2008


Telefonda “Sabit Soyguna Son” kampanyası

SABİT telefon hizmetinden alınan sabit ücrete karşı başlatılan “Sabit Soyguna Son” kampanyası son sür'at devam ediyor. Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Nazım konuyla ilgili şunları söyledi:

Herhangi bir hizmet ve konuşma bedeli karşılığı olmaksızın, sadece iletişime hazır bulundurmak için alındığı ifade edilen sabit ücretlere tüketicilerin tepkileri giderek artmakta, tüketiciler her ay alınan bu parayı “sabit soygun” olarak görmektedir.

Tüketicilerin sabit ücret konusundaki tepkisinin somutlaştırılması amacı ile Tüketiciler Birliği tarafından 29 Mart 2008 tarihinde başlatılan Sabit Soyguna Son Kampanyasına tüketiciler büyük ilgi göstermişler ve kampanya çok kısa bir süre önce başlamış olmasına rağmen kampanya kapsamında toplanan imza sayısı şimdiden 25.000’e ulaşmıştır.

Islak imza standları yanında, www.sabitsoygun.org adresindeki site aracılığı ile toplanacak imzalar, konunun muhatabı olan Telekomünikasyon Kurulu ve Türk Telekom’a iletilerek konu ile ilgili gelişmelerin takipçisi olunacaktır.

14.04.2008


Türkiye ve AB’de Tüketici Hukuku konferansı

nİKTİSADÎ Kalkınma Vakfı, Yeditepe ve Salzburg Üniversitesi Hukuk Fakülteleri ve İstanbul Barosu işbirliğiyle, Türkiye ve AB’de Tüketici Hukuku konulu bir konferans düzenleyecek. Konunun uzmanı yerli ve yabancı akademisyenlerin katılacağı konferansta, Türk ve AB tüketici hukukuna hâkim olan ilkeler, bazı AB ülkelerindeki tüketici hukuku uygulamaları ve bu alandaki son gelişmeler ele alınacak. Konferans 18 Nisan 2008 Cuma günü İKV/TOBB İstanbul Hizmet Binasında gerçekleştirilecek.

14.04.2008


Beyaz Saray’da işkence toplantıları

ABD’de işkence skandallarının ardı arkası kesilmiyor. AP haber ajansı 11 Eylül saldırılarının ardından Başkan Yardımcısı Dick Cheney liderliğindeki bir grubun Beyaz Saray’da düzenli olarak “işkence toplantıları” düzenlediğini ortaya çıkardı. Habere göre, Cheney, dönemin Dışişleri Bakanı Colin Powell, Adalet Bakanı John Aschroft, CIA Başkanı George Tenet ve o zaman Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Condoleezza Rice Beyaz Saray’daki bir odada buluşup sorgulama için nasıl yöntemler uygulanabileceğini tartışıyor, sonra da bunlara uygun yasal düzenlemeleri yapıyordu. Habere göre tokat atma, dövme, hatta waterboarding yöntemlerine burada karar verildi. Senatör Ted Kennedy “21’inci yüzyılda ABD’nin en üst düzey yöneticilerinin düzenli işkence toplantıları yapması kabul edilemez” dedi. Amerikan İnsan Hakları Derneği de Kongre’ye başvuruda bulunarak soruşturma açılmasını istedi.

14.04.2008


Hayalbazlar Bilişim ve İletişim Platformu kuruldu

YÜCEL Yaman, Kemal Özer, Ümit Kardaş, İsmail Sorgun, Abdurrahman Dilipak gibi farklı isimlerden oluşan platform, “Bilgi çağı”nı yakalamak için toplumu harekete geçmeye çalışırken, merkez, hükümet ve yerel yönetimler, 3. Sektörün ve özel sektörün sürece etkin bir üretici olarak katılması, kaynakların verimli kullanımı, sistemlerin entegrasyonu ve sektörde tüketici olmanın ötesinde üretici olmak için gerekli çalışmaların yapılması konusunda, bilim adamları, toplumsal aktörler ve sektör aktörleri ile birlikte hareket etmeye çalışacaklar.

Diğer STK’larla da yakın bir işbirliği içinde olacak olan platform, sektörle ilgili ulusal bir politikanın oluşturulması ve ihtiyaç duyulan hukukî altyapının sağlıklı bir biçimde şekillenmesi için çaba gösterecek. Teklifler getirecek ve eleştirilerde bulunacak.

14.04.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri