Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 17 Mayıs 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Paylaşmanın büyüsü

Kalemin ve defterin arkadaşlığına her zaman güvenmişimdir. Hiçbir zaman beni yarı yolda bırakmazlar. Onları bir araya getirdiğim, yan yana koyduğum zaman, kesinlikle bana fısıldayacakları enteresan şeyler olur. Bazen edebiyatın zengin soluklarında, bazen enstrümanların akıcı notalarında, bazen renklerin sonsuz yakıcılığında, tuvallerde, paletlerde gezindirir dururlar. Bazen hiçbir şeye gerek kalmaz. Sadece var olduğumuz âlemde olan, yalın, natürel eserler baktırırlar beni. Bir çiçek, böcek, kelebek, ses, bitki, ışık, rüzgâr, yağmur, kuş, gökyüzü, güneş, yıldızlar… Hepsi ama hepsi bana bir şeyler hatırlatabilirler. Anılar dünyamda hepsiyle ilgili hoş enstantaneler taşırım. Kimisinden sevgiyi anlarım, kimisinden yaşama sevincini; kimisinden kızgınlık, kimisinden aşkı çıkarırım. Velhasıl, seradan süreyyaya, Kaf Dağı’ndan Anka Kuşuna kadar dolaşırım da dolaşırım.

Bazen iyi ki kalem ve kâğıt var diyorum. Yoksa nasıl, hissettiklerimizi, yaşadıklarımızı bakileştirebilirdik ki? Yoksa nasıl, neler için duygulandığımızı tekrar tekrar hatırlayabilirdik ki? Yoksa nasıl olurdu şiirler, romanlar, hikâyeler, masallar, günlükler, gezi yazıları… Kim şairlere yürü derdi, kim edebiyatçıların esintisine yön verirdi? Hayatın sergüzeştine kim şahitlik ederdi? Nasıl çıkardık onlarsız yollara? Gördüklerimizi, gözlemlerimizi neye aktarırdık? İnsanoğlu bu, bulurdu bir şeyler diyorsanız haklısınız. Hissettiklerini, duyduklarını, duyuş ve dokunuşlarını başka insanlarla paylaşma ihtiyacı insanın fıtratına derc edilmiş. Kalem, kâğıt, fırça, renkler, notalar, giysiler, yapılar, aksesuarlar ve şimdi teknolojinin getirdiği bütün ürünler… Hepsi birer iletişim aracı haline gelmiş. İşte size bir iletişim kompozisyonu… Paylaşmanın ne kadar önemli olduğunu kavrayabiliyor musunuz?

Kalemle kâğıtla başlayan hissettiklerimizi yazıp başka insanlarla paylaşma ihtiyacı, şimdilerde klâvye ve diğer teknolojik ürünlerle işlevini devam ettiriyor. Benim gibi klâvye özürlüler (!) hâlâ kalem ve kâğıtla yoluna devam etse de, teknolojinin üstünlüğünü kabul etmek lâzım. Bir başka kabul etmemiz gereken şey de paylaşma ihtiyacımız. Kimimiz hiç önemsemese, kimimiz gülüp geçse de paylaşmak insanoğlu var olalı beri gerçek bir ihtiyaç olarak günümüze kadar gelmiş. Kuşlar, seslerini paylaşmak için ötmüşler. Güller kokularını paylaşmak için salmışlar dört bir yana. Gece boyunca yıldızlar ve ay, gündüz olunca güneş, rüzgâr, yağmur, şimşek… Hepsi de kendi kabiliyetlerini paylaşmışlar bizimle. Allah’ın onlara verdiği izin dahilinde… Biz insanlar da paylaşmışız. Maddî değerlerimizi paylaşmakla birlikte, manevî güzelliklerimizi de… Paylaşarak diğer insanlarla nasıl ortak yönlerimizin olduğunu fark etmişiz. Bir yakınımız vefat ettiğinde hepimiz üzüntü duyarız. Güzel bir buket çiçek aldığımızda ya da bir hediye, hepimiz seviniriz. Ekşimiş bir yemekten hepimiz tiksiniriz. Hırsızın varlığından hepimiz korkar, kaygılanırız. Her insanın kendine ait özellikleri olduğu kadar, diğer insanlarla ortak olan özellikleri de var. Hissettiklerimiz, bizim dünyamız. Çünkü hissetme dünyası, sadece insanlara bahşedilmiş.

İnsanın 6 temel duygusundan bahseder kitaplar: hayret etme, üzüntü, tiksinti, kaygı- endişe- korku, sevinç, nefret. Duygu dünyamızın farkındalığıyla yaşıyoruz kendimizi. Kimimiz daha çok farkındayız hislerimizin, kimimiz daha az. Kimimiz daha fazla haşir neşirizdir onlarla, kimimiz daha üstünkörü. Ama bir şekilde ve illa ki… Hani hiç sevecen bir tarafı olmayana, zorbalık yapana duygusuz ruhsuz demez miyiz? Demek ki duygular bizi biz yapıyor, insaniyet tarafımızı ortaya çıkartıyor biraz da… Yanılıyor muyum?

Duygularımızı paylaşmak, diğer insanlarla ortak noktalarımızı keşfetmek işte bu yüzden bu kadar önemli olsa gerek. Paylaşmadıysak hislerimizi, karşı tarafın üzüntüsüne nasıl pansuman olabilirdik? Ya da sevincine nasıl tepki verirdik? Düğünlerde, cenazelerde bunun için toplanmıyor muyuz? Sevincini ya da üzüntüsünü paylaşmak için…

Her şeye rağmen karşı tarafı anlamada güçlük çektiğimiz yerler olmuyor değil. Onları da yine duygularımızın yardımıyla, empatiyle ve biraz da anlayışla aşabileceğimiz kanaatindeyim.

Hissettiklerimizi, duygularımızı kalemle, kâğıtla ve sözle paylaşmaya daha çok devam…

Sevgilerimle…

Havva Küçük KONUR

17.05.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Kutlu Doğum Haftası Pdf