"Gerçekten" haber verir 10 Temmuz 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

Paşalar tutuklanınca ‘hukuk’u hatırlayanlara bir çift söz...

İki emekli orgeneral tutuklanınca, birden ‘demokrasi’ ve ‘hukuk‘u, ‘insan hakları‘nı anımsayanlara bir çift sözüm var.

Ayıp olmuyor mu?

İki emekli orgeneral, darbe iddialarıyla tutuklanınca, “Korku imparatorluğu kapıda!” avazeleriyle yeri göğü inletenlere bir çift sözüm var.

Ayıp olmuyor mu?

İki emekli orgeneral darbeye teşebbüsten dolayı cezaevine atılınca, askeri yönetimlerin Ziverbey gibi işkencehânelerini hatırlatanlara bir çift sözüm var.

Ayıp olmuyor mu?

İki emekli orgeneral siyasal tarihimizde ilk kez hapsi boylayınca, 12 Mart’ın, bir askeri darbenin o korkunç işkencehanesiyle ilgili çağrışımlarla, bir darbesel sürecin çok önemli bir halkası olmaya aday bir soruşturma ile davayı, kamuoyunun gözünde, sözde çaktırmadan zayıflatmak isteyenlere bir çift sözüm var.

Ayıp olmuyor mu?

İki emekli orgeneral hapse atılınca, sanki bu ülkede hiç darbe olmamış gibi birden ‘hukuk’u hatırlayanlara bir çift sözüm var.

Ayıp olmuyor mu?

İki emekli orgeneral darbe girişiminden dolayı tutuklanınca, sanki bu ülkede hiç darbe teşebbüsü olmamış gibi ‘demokratik hukuk devleti’ne sarılanlara bir çift sözüm var.

Ayıp olmuyor mu?

İki emekli orgeneral darbecilik iddiasıyla sorgulanıp hapse atılınca, sanki bu ülkede asker siyasete hiç müdahale etmemiş gibi birden bire ‘demokrasi ve hukuk havariliği’ne soyunanlara bir çift sözüm var.

Ayıp olmuyor mu?

İki emekli orgeneral darbecilikten içeri atılınca, sanki bu ülkede askeri darbelerle demokrasi ve hukukun, insan hakları ve özgürlüklerin canına okunmamış, ırzına geçilmemiş gibi, akıllarına birden bire demokrasinin kutsalları düşenlere bir çift sözüm var.

Ayıp olmuyor mu?

İki emekli orgeneral darbecilik suçlamasıyla sorgulanıp tutuklanınca, sanki bu ülkede askeri darbelerle Menderes’ler, Deniz Gezmiş’ler, Erdal Eren’ler asılmamış gibi ‘demokrasi’yi, ‘hukuk’u anımsayanlara bir çift sözüm var.

Ayıp olmuyor mu?

İki emekli orgeneral tutuklanınca, ‘hukuk’u hatırlayan ama bunca zamandır Hrant Dink davasını es geçen, parmağının ucuyla bile doğru dürüst tutmayanlara bir çift sözüm var.

Ayıp olmuyor mu?

İki emekli orgeneral tutuklanınca aklına ‘hukuk’ gelen, ama bunca zamandır Malatya Katliamı davasında ipe un serenlere bir çift sözüm var.

Ayıp olmuyor mu?

İki emekli orgeneral darbeye teşebbüsten tutuklanınca aklına ‘hukuk’ gelen, ama Cumhuriyet gazetesine bomba atanla Danıştay cinayetini işleyen katilin siyasi kimliğiyle bağlantılarını, bombaların kaynağını ve bunların Ergenekon zincirindeki yerini doğru dürüst sorgulamayan, bu açıdan gazeteciliğin en temel gereği olan fikri tâkip ilkesini unutanlara bir çift sözüm var.

Ayıp olmuyor mu?

İki emekli orgeneral darbeye teşebbüsten hapse atılınca ‘hukuk’u, ‘insan hakları’nı anımsayan, ancak örneğin bir zamanlar işkencehaneye dönen ve Felat Beyler’e dışkı yedirilen Diyarbakır Askeri Cezaevi’ni hiç anımsamayanlara bir çift sözüm var.

Ayıp olmuyor mu?

İki emekli orgeneral darbeye teşebbüsten içeri atılınca ‘hukuk’ ve ‘demokrasi’yi hatırlayan, ama ‘2003-2004 darbe tertipleri‘ni bildikleri halde deşmeyen, deşemeyen, bunun üzerine gidemeyenlere bir çift sözüm var.

Ayıp olmuyor mu?

İki emekli orgeneral darbeye teşebbüsten dolayı içeri atılınca, ‘hukuk’ ve ‘demokrasi’yi anımsayan, ama yüzde 47 oy almış AKP’nin kapatılmasını ‘hukuka saygı’ çerçevesine oturtabilen ve ‘demokrasi’ adına içlerine sindirebilenlere bir çift sözüm var.

Ayıp olmuyor mu?

İki emekli orgeneral içeri atılınca ‘hukuk’ ve ‘insan hakları’nı anımsayan, ama Türkiye’nin AB yolunu tıkayan Kıbrıs sorununda çözüm istedikleri için aynı askeri odaklar tarafından 2004’de ‘vatan haini’ ilân edilebilen meslektaşlarını akıllarından bile geçirmeyenlere bir çift sözüm var.

Ayıp olmuyor mu?

İki emekli orgeneral tutuklanınca ‘hukuk’ ve ‘insan hakları’ diye yeri göğü inleten, ama Susurluk’ta, Güneydoğu’nun ‘faili meçhul cinayetleri‘nde süt dökmüş kedi gibi davrananlara bir çift sözüm var.

Ayıp olmuyor mu?

İki emekli orgeneral darbeye teşebbüsten tutuklanınca, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerçekten önemli olan birlik ve beraberliğini öne çıkaranlara bir sözüm var.

Ayıp olmuyor mu?

İki emekli orgeneral darbeye teşebbüsten tutuklanınca, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin birlik ve beraberliğini hatırlayan, ama birlik ve beraberliğin asıl zehirleyicisi olan askerin siyasete karışmasını, darbe teşebbüslerini, muhtıraları, darbeleri unutanlara bir çift sözüm var.

Ayıp olmuyor mu?

İki emekli orgeneral darbeye teşebbüsten tutuklanınca ‘demokrasi’yi hatırlayan, ama bu ülkede demokrasinin yerleşmesi için darbelerden, darbecilerden, darbeye teşebbüs eden ve askeri siyasete sokanlardan gerçek demokrasi ve hukuk adına hesap sorulması gerektiğini unutanlara bir çift sözüm var.

Ayıp olmuyor mu?

İki emekli orgeneral darbeye teşebbüsten tutuklanınca, bu ülkede birinci sınıf demokrasi ve hukuku günahları kadar sevmeyen sivil-asker ‘darbeci takımı’nın kararlı ya da mahçup, bilerek ya da bilmeyerek, gönüllü ya da gönülsüz avukatlığına soyunanlara bir çift sözüm var.

Çok, hem de çok ayıp ediyorsunuz!

Milliyet, 9.7.2008

Hasan Cemal

10.07.2008


 

Ergenekon Meclis’te mi?

ÖDP Genel Başkanı Uras, emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Örnek’in günlükleri olduğu ileri sürülen metinlerde yeralan ‘Sarıkız’ ve ‘Ayışığı’ kod adlı darbe planlarını Meclis gündemine getirmeye kalkınca ne oldu?

AK Parti’den de, CHP’den de destek bulamadı. DSP destek verdi mi? Peki ya MHP?

Ne gezer... Darbe soruşturmasına destek yoktu ama mazeret boldu...

AK Parti ‘konjoktürü’... CHP ‘yargıda devam eden davayı’ gerekçe gösterdi.

MHP ise, konunun Mecliste araştırılmasını ‘uygun’ bulmuyordu...

***

Ufuk Uras’ın darbe girişimlerinin Mecliste bir komisyon kurularak araştırılması amacıyla hazırladığı önergenin TBMM Başkanlığı’na sunulabilmesi için içtüzük gereği altında en az 20 milletvekilinin imzanın bulunmasını gerekiyordu...

Sonunda varlığı darbe nedeniyle tehdit altında olan 550 kişilik Meclis’te önergeye Ufuk Uras dışında, DTP grubu...

İktidar Partisi AK Parti’den bir tek Hüsrev Kutlu... Bir de, Bağımsız Hakkari Milletvekili Naim Geylani destek verdi...

Lafa gelince atıp tutan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden çıka çıka 22 kişi çıktı...

AK Parti ve CHP, araştırma komisyonuna sahip çıkmamak konusunda sanki gizli birittifak yaptılar...

***

Ufuk Uras da, çok haklı olarak, gözünü yumup, ağzını açtı:

‘(Konjonktürü uygun değil) diye bir yaklaşım içine girdiler. Oysa demokrasiyi bir prensip ilke meselesi olarak görmek lazım.

Yoksa böyle bir faydacı yaklaşım konjonktüre göre demokrasi diye bir şey olamaz. Aslında resmi gerekçeler bahane, mazeretten öte bir şey değil, hiç bir inandırıcılığı yok.

Ben bunu Türkiye’deki demokrasi kültürüyle ilgili problemin yansıması olarak görüyorum. Yani bize göre demokrasi biraz demokrasi biraz ufuk olmaz.

Demokrasi dışı arayışlara karşı Meclis kendi iradesini savunmayacaksa kim savunacak?’ dedi.

***

Bu son sorusunu da gene kendisi yanıtladı:

‘Darbe günlükleri ortaya çıktı, adeta kanıtlandı. Meclis bunun üzerine gitsin, arka planını araştırsın istiyoruz. Bu araştırılmasın demek anlamına gelen bir mesafeli tutumu demokrasi içerisinde anlayabilmek mümkün değil.

Milletvekillerinin öncelikli görevi yeminine sahip çıkarak, demokrasiyi savunmalarıdır. Kenan Evren, ‘egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ama bu memleketin de sahipleri vardır’ demişti. Yani artık o sahipler olmasın istiyoruz.

Bir şekilde demokrasi dışı arayışlar varsa, demokrasi dışı örgütlenmelerin üzerine gitmek lazım. Hem devlet içi hem devlet dışındaki, bütün yasa dışı örgütlenmelerin üzerine gidip bu cerahatı patlatmak lazım.

Ve sadece emekliler değil bu örgütlenmeye dahil olmuş resmi görevliler de varsa onları da içermeli. Çünkü bu tamamiyle kazınmadıkça yeniden hortluyor.

Böyle bir önergenin arkasında duracak bir irade AKP’den çıkmadı, diğerlerinden de çıkmadı’...

***

Atıp, tutan... Ama gereğini asla yapmayan... Gereğini bırakın ‘araştırma komisyonu’ önergesine bile imza koymayan...

Kısacası darbecilere ve cuntacılara karşı...

‘Halk iradesine’ sahip çıkmayan bir Meclis ile karşı karşıyayız...

***

Neden? Çünkü Anayasa... Siyasi Partiler Yasası... Seçim Kanunu... Meclis İç Tüzüğü... Bitmedi... Ayrıca altı yüz yasa ve yasaların uzantısı... Bunların hepsi 12 Eylül askeri darbesinin ürünü... Dolayısıyla Meclis ve siyaset kurumu da ‘12 Eylül çocuğu’...

***

Kadrolaşma... İhale... İtibar konularından şikayetçi olmayıp da, demokrasi konularında köklü adım atma söz konusu olunca ‘askeri bürokrasiden’ yakınan siyasetten de çoktan sıkıldım... Bundan böyle, seçim arifesinde, 12 Eylül ile demokratik bir şekilde hesaplaşmaya söz vermeyen...

Bunun ön hazırlığını seçim beyannamesine etraflıca koymayan hiç bir partiye de sıcak bakmayacağım...

Ömür geldi geçti... İttihat ve Terakki’den kurtulamadığımız gibi...

AB standartlarında bir demokrasiyi sonuna kadar tavizsiz inşa edecek tutarlı bir iradeye de rastlayamadık...

***

Ufuk Uras’ın önergesinin akıbetini merak ediyorum... Meclis darbecinin ardına düşmekte çekinir ise, bunu kim yapacak?

Dilerim Başbakan Erdoğan’ın partisinin dünkü grubundaki ‘Anayasa dışı oluşum ve hareketlere karşı dik duruşumuzu korumak zorundayız’ cümlesi, bu önerge için de bir yeşil ışık olur...

Star, 9.7.2008

Mehmet Altan

10.07.2008


 

Mâlûm gündeme dair sorular

Hürriyet’in (4 Temmuz 2008 Cuma) manşetiydi: “İddianame fısıltıları”.

Devamla:

“2 bin 500 sayfadan fazla tutan iddianamede Türk Silahlı Kuvvetleri’nin itibarını zedeleyeceği gerekçesiyle kullanılan dile özen gösterildi ve ‘TSK-Ergenekon ilişkisi’ yerine ‘Sözde TSK içindeki terör örgütü’ ifadesi kullanıldı.”

Manşete dair sorum: Gazetenin (memnuniyetle verdiği) haber gerçeği yansıtıyor ise, “sözde” ekinin son derece münasebetsiz yeni bir kullanımı ile daha karşı karşıya değil miyiz? Şu formüle dikkat buyurun lütfen: “Sözde TSK içindeki terör örgütü”!

* * *

Arkadaşımız (çok da beğendiğim) Yasin Aktay’ın “Ergenekon’dan denklik oyunlarıyla çıkmak” başlıklı yazısından:

“Belki birilerinin böyle bir beklentisi olabilir, ama unutmamak lazım ki, darbe çok nadiren TSK’nın oybirliği ile kalkıştığı bir iş olmuştur. Kesinlikle aşağılık bir organize suç olan darbeyi askere mal etmek çok yanlıştır.”

Alıntıya dair sorum: Bu tespiti “Sözde TSK içindeki darbe teşebbüsleri” olarak tercüme edebilir miyiz? (Değerli arkadaşım ile ilk karşılaşmamda sorumun devamını da dile getireceğim.)

* * *

Zaman’dan (04.07.2008) Bülent Korucu:

“Tartışılmaz olan polisle sağ arasındaki ilişkinin, askerle sol arasında kurulduğu. Polisin gösterdiği ‘içimizdeki çürük elmalar ayıklansın’ yaklaşımını bugün orda da kurumsal olarak gösteriyor. ‘Askeri lojmanlardan nasıl alırlar?’ şaşkınlık kılıflı eleştiriler bu tavrı değiştirmeyecek. Genelkurmay’ın bildirisi duruşu çok net ortaya koydu.”

Alıntıya dair sorum: Demek ki etrafında bunca gürültü çıkarılan mesele bundan ibaretmiş! Bütün mesele Özuygur ve Tolon adında iki generalin darbe hayal etmeyi âdet haline getirmeleriymiş. Genelkurmay –nihayet- duruşunu “çok net” biçimde ortaya koymuş. Demek ki, (yazarın belirttiği gibi) Susurluk sonrasında sağ ve polis arasındaki kirli ilişkilerin son bulması gibi, Ergenekon davası ile de sol ve asker arasında hüküm süren benzer ilişkilerin sonuna gelinmiş bulunuyor.

İsterseniz bu zamansız iyimser yorumu bir de, 27 Nisan tarihli muhtıranın –yazarın mutlaka ezberinde olan- şu final cümlesiyle birlikte değerlendirin:

“Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, ‘Ne mutlu Türküm diyene!’ anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.”

* * *

Radikal’den (8 Temmuz 2008 Salı) Murat Yetkin, “...Eruygur’a ait olduğu söylenen bir müdahale planı daha yayımlandı dün Taraf gazetesinde. Anlaşılan daha öncekiler gibi bu ‘plan’ da komuta kademelerinde taraftar ve uygulama alanı bulmamış.”

Alıntıya dair sorum:

Söyleyin şimdi: Bir demokraside benzer bir yorumla karşılaşılabilir mi? Ülkenin darbe planları yapmayı itiyat haline getirmiş Jandarma Genel Komutanı (Biliyorsunuz, İçişleri’ne bağlı ama MGK’da onun da koltuğu var.) bir taslak daha çiziyor, ama ülkenin zor beğenen “komuta kademeleri” önceki iki çizim gibi buna da taraftar olmuyor.

Bir kere benim anlamadığım ilk husus darbe planları kuran komutanın “komuta kademesi” içinde sayılıp sayılmayacağı ya da (Yetkin’in yorumuyla) niçin sayılmadığı. Koskoca Jandarma Genel Komutanı da bu “kademe”nin içinde yer almıyor mu? “Komuta kademesi”nin önüne (ya da kulağına) gelen “planlar”a ilişkin tepkisi sadece “Bu da olmamış!” şeklinde mi şekilleniyor?

Oysa bakın aynı Yetkin, aynı yazıda hangi bilgiyi de veriyor:

“Eğer 2002 Ağustos’unda emekliliği gelen Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu, (Hatırlıyorsunuzdur; bu generalin Genelkurmay Başkanı olması da “diğerlerine benzemez, demokrat bir kişiliğe sahiptir” diye karşılanmıştı. K.B.) sırası gelen Başer yerine emekli olmak için odasını dahi toplamış olan Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman’ı Kara Kuvvetleri Komutanı ve yine emekliliği gelen Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Şener Eruygur’u Jandarma Komutanı yapmamış (daha doğrusu sallantıdaki hükümete onaylatmamış) olsaydı, yakın tarih gerçekten de başka türlü akardı. Buna Irak Krizi’nden Kıbrıs sürecine ve anti-demokratik yaklaşımlara dek pek çok şey dahildir. Bugün kriz nedeni olan bütün o ‘planlar’, o döneme aittir.”

Alıntı uzun kaçtı (ne yapabilirim; komutanlar hiçbir zaman adlarıyla değil, her seferinde rütbeleri ve makamlarıyla anılıyor!) biliyorum ama değer doğrusu.

Demek ki, “bütün o planlar”ın müellifi olan komutanlar dönemin hükümetinin de zaafından yararlanılarak, dönemin Genelkurmay Başkanı tarafından seçilmiş, atanmış daha doğrusu empoze edilmişlerdir. O zaman belki de (bu benim fikrim değil, Yetkin’in fikri) yakın tarihin “bütün o planlar” ve “anti-demokratik yaklaşımlar”a doğru “akmasına” çaba sarf edenlerin başında Hüseyin Kıvrıkoğlu geliyor...

O halde?

Yeni Şafak, 9.7.2008

Kürşat Bumin

10.07.2008


 

Çok daha derin olabilir

Ben diyorum ki, Ergenekon soruşturmasını, bir yanda hükümet, öteki yanda da onu hangi yöntemle olursa olsun alaşağı etmek isteyenler arasında bir mücadele olarak görenler fena halde yanılıyor olabilir.

Çünkü işler gerçekte çok daha çetrefil, yapılmış bitmiş ama hâlâ etkisi süren güç mücadelesi çok daha derinlerde olabilir. Daha da ilginci, hükümet uzunca sayılabilecek bir süre için bu güç mücadelesinin sadece izleyicisi olarak kalmış, bugün bile gerçekte olan bitenin çok azını biliyor olabilir. Savcı Zekeriya Öz’ün bu güç mücadelesini tümüyle kavrayıp kavrayamadığını, bu mücadele içinde bir yerlerde bilerek veya bilmeyerek pozisyon alıp almadığını vs. Ergenekon iddianamesi belli olduktan sonra anlayacağız.

Radikal, 9.7.2008

İsmet Berkan

10.07.2008


 

Makas

Unutmamak lazım ki, 12 Eylül sonrası yaşananlar, özellikle de 28 Şubat süreci silahlı kuvvetleri fazlasıyla hırpaladı. Türk halkının en güvendiği kurum olagelmiş ordunun bu dönemde bir kolu ‘Cumhuriyeti Korumak ve Kollamak’ diye özetlenen görev, diğer kolu Türkiye’nin Batı dünyasıyla entegrasyonunun vazgeçilmez şartı ‘Demokrasi’ olan makasın arasına sıkıştığını görmemek elde değil.

Radikal, 9.7.2008

Avni Özgürel

10.07.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün haberler

© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır | Site yöneticisi | Editör