"Gerçekten" haber verir 11 Ağustos 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Sivil Toplum

Köksal Toptan’dan beklenen…

TBMM Başkanı Köksal Toptan 23. dönem 2. yasama yılını değerlendiren bir basın toplantısı yaptı. Hem yasama, hem de Meclis faaliyetleri hakkında bilgilendirmede bulundu.

Konuşmasının en can alıcı yeri bana göre sivil toplum ile ilgili bölümü oldu.

“Meclisimizi ziyarete gelen sivil toplum örgütleriyle görüşmeye, onların sorun ve önerilerini dinlemeye çaba gösterdim… Ayrıca İçtüzük değişikliğimizin önemli bir ayağını da sivil toplum örgütlerinin yasama sürecine katkı ve katılımlarını öngören bölüm oluşturmaktadır. Sivil toplum örgütlerimizle yaptığımız toplantılar ve gelişmiş ülkelerdeki uygulamaları inceleyerek hazırladığımız İçtüzük teklifimizle, komisyonların kendilerine havale edilen işlerle ilgili olarak sivil toplum kuruluşlarından yazılı veya sözlü görüş isteyebilmeleri mümkün hale getirilmektedir. Komisyon görüşmeleri tamamlanarak Genel Kurul gündemine gelen teklifimizin hayata geçmesi halinde bir taraftan sivil inisiyatifi güçlendirirken diğer taraftan daha sağlıklı, katılımcı ve kalıcı yasalar yapabileceğimize inanıyorum.”

İşte tam burada zaman zaman projelerinden ve faaliyetlerinden bahsettiğim Parlamenter Danışmanlar Derneğinin (PDD) Birleşmiş Milletler, Başbakanlık, Yasa-Der ile ortaklaşa yürütmüş olduğu “Türkiye’de Yasama Süreçlerine Etkin Sivil Katılım” projesinin, yine sayın Başkanın yukarıda kendisine misyon olarak biçmiş olduğu yol ile ne kadar büyük bir paralellik arz ettiği ortaya çıkıyor.

Fakat, yine ne kadar ilginç bir durum ki, sayın Başkan resmî olarak bilgilendirme imkânı bulamadan söz konusu proje Türkiye’de 4 ilde uygulamaya girebilecek. Sayın Başkanın sağlayacağı manevî destek ile projenin başlaması çok anlam kazanabilecek iken, zaman aleyhe işliyor. Böyle bir proje yalnız PDD için değil, Meclis için olduğu kadar sayın Başkan içinde anlam ifade edecektir. Bütün bunlar için sayın Köksal Toptan’ın bu proje ortaklarını bir dinlemesi gerekir, diye düşünüyorum. Aksi halde, proje ortakları daha önce uygulama yapılacak olan Endonezya’da araştırma ve çalışma programı uygulamış ve belki de Endonezya Meclis Başkanını Köksal Bey’den önce ziyaret etmiş olacaklar. 143 Sivil Toplum Kuruluşu ile görüşen sayın Başkanın haberi olmadan proje gerçekleşecek. Hem de, PDD ve Yasa-Der Meclis içinde faaliyet gösteren dernekler olduğu halde…

Bunlar yine küçük ayrıntılar, bir şekilde telâfi ve ikamesi olabilir. Fakat, demokrat ruhla beslenmiş, liseden mezun olduğu gün Adalet Partisi gençlik kollarına kaydolmuş, muhtıralara-darbelere muhatap olmuş hükümetler ve partiler içinde bulunmuş sayın Başkan bir lâf etti ki, biz ancak “Olmadı sayın Toptan” diyebiliyoruz. Basın toplantısında sivil anayasayla ilgili bir soruya verdiği cevapta, “Sivil anayasa hazırlayacak ekip için bu Meclisin yanında ikinci özel görevli bir Meclis olmalı. Bu özel meclisin 100 kişisi seçimle 50’si sivil toplum, bürokrat vs. oluşmalı” şeklinde eski fikrini yeni söylem ile ifade etti.

Anayasa yapımında danışma meclisini çağrıştıran yapılardan uzak durmak gerekir. Eğer, milletin vekili olmayanların, milletin vekilleri ile aynı statüde ve oy hakları olacaksa, 1980 anayasasından neden şikâyet ediyoruz. Yapılacak yeni anayasa ve yeni oluşacak meclis, millî iradenin yansıması açısından 1924 anayasasından geri kalmamalıdır. Üstelik, yeni anayasayı milletin ayağına gidip, ondan yetki alabilenler yapmalıdır. Ondan yetki alamamışların başka yollarla adeta yetkisiz etkilerine fırsat verilmemelidir. Sivil bir anayasayı seçimle gelenler yapmalıdır. Meselâ, Anayasa ve seçim kanununa bir madde koyularak bir sonraki Meclisin sivil, yeni, insan merkezli bir anayasa yapmakla yetkili ve görevli olduğu belirtilerek, Eylül 2009’da seçim yapılabilir. Bununla birlikte yeni meclis anayasa yapacağı için bir seferliğine baraj kalkmalı veya en fazla yüzde 5 olmalıdır.

Yeni dönemde Meclis Başkanımız Sayın Köksal Toptan’dan yeni, sivil, insan merkezli anayasa yapımı konusunda çalışmalarını arttırarak devam etmesini bekliyorum.

EMİN TALHA KARAMUSA

11.08.2008


Sivil zihniyet

İNSANI göz ardı eden bütün sistemler 19. asırda insanlığı büyük tehlikelerle burun buruna getirip, dünya ecel terleri döktükten sonra çökmüş durumdadır. 20. asır insanlığın kendine dönüş dönemi ise 21. asır insanlığın önünün tamamen açıldığı bir asır olacaktır. Bu yüzyılda değişim olgusu her şeyi önüne katıp küresel bir hal alacaktır.

İnsanlık son zamanlarında bir saadet istemekte ve bunu Asr-ı Saadet gibi olmasını temenni ediyor. 21. yüzyıl insanı tanımada olumlu adımların atıldığı yüzyıl özelliğini koruyacak, artık bundan böyle insan merkezli olmayan sistemlere itibar edilmeyecektir. İnsanlığın önünü aydınlatacak, yalnız ve yalnız insan ve kâinat hakkındaki yaratılış gerçeğine uygun yeni yaklaşımlar olacaktır. İnsan ufkunu karartan ideolojik amaçlı bütün sistemler çok yakın bir gelecekte işlevlerini yitirecektir. İnsan merkezli düşüncenin egemen olduğu yüzyılımızda, insanî değerleri esas alan, bireysel farklılıkları gözeten, uzlaşma ve esneklik kültürünün gelişmesi sivil zihniyetle olur.

Bu günlerde gündemde olan sivil anayasa da bu bağlamda sivil zihniyetli siviller tarafından hazırlanması gerekir. Sadece sivil kıyafetli insanların hazırladığı anayasa sivil anayasa olmaz, zihniyetin sivil olması gerekir.

Günümüz değerleri içerisinde toplum devlet ve insanlık hangisinin merkez olacağı önemlidir. İnsanlık merkezi dünyanın ortak görüşüdür. Bu anlayışla hazırlanacak bütün sistemler bu merkez üzerine bina edilmelidir.

Çağımız insanının oluşturduğu sivil toplum modeli cehalet, yoksulluk ve bölünmüşlüğün çarelerini eğitim, san’at ve ittifak reçeteleriyle çözmesi gerekir. Bu sivil bir zihniyetle olur. İnsanın mahiyeti, fert toplum dengesi kişiler arası iletişim toplumun dinamikleri demokrasi kültürünün gelişmesi bütün bunları sivil zihniyetli sivil toplum kuruluşlarının gündemlerine alması gerekir.

Toplumsal hayatın gelişmesi ve hakların elde edilmesinde sivil toplum kuruluşlarına çok büyük görevler düşmektedir. Geçenlerde katıldığım belediye kent konseyinde küçük bir ayrıntıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Seçilecek sivil toplum üyesi için yapılan seçime on kişiye yakın temsilci katıldı. Seçim oldu ve temsilciler belirlendi. Kamu temsilcisi seçimi yapılmadı. Çünkü tek aday vardı. İşte size sivil zihniyet ve kamu zihniyet farkı. Bu arada şunu da belirtmek istiyorum bu kent konseyinin kâğıt üzerinde kalmamasını diliyorum.

Kanuni Sultan Süleyman bir gün bilge bir zata “Bu kuvvetli devletimizi hangi hal, hangi durum sıkıntıya sokar, onun sonunu getirir?” diye sormuş. Bilge zat “nemelâzım” demiş. Kanuni şaşırmış bu cevaba. Bilge zat açıklamış “yani padişahım neme lâzım diyenler çoğalırsa nemelâzımcılık zihniyeti eğer yayılırsa işte devleti bu zihniyet batırır.”

İnsan her şeyin en iyisine lâyıktır. Toplum olarak, sivil-toplumsal örgütlenmeler olarak en iyiyi istemeye hakkımız vardır. Sivil anayasa için sivil zihniyet şart.

M. YUSUF AKBAŞ

11.08.2008


Su kıtlığı ve gıda ihtiyacı iki katına çıkacak

ULUSLAR ARASI düşünce kuruluşu Binyıl Projesi’nin yayımladığı “2008 Geleceğin Durumu” raporunda çölleşme, artan göçün gelecek 10 yılda dünyadaki istikrarsızlık ve şiddetin daha da artacağı bildirildi. BM Gıda ve Turizm Örgütü’nün tahminlerine dayanan raporda 46 ülkenin (2.7 milyar kişi) silâhlı çatışma, 56 ülkeninse (1.2 milyar kişi) siyasî istikrarsızlık riskiyle karşı karşıya olduğu belirtildi. Gıda tüketiminin, üretimi geçtiğine dikkat çeken raporda, gıda ihtiyacının gelecek 10 yılda 2 katına çıkacağı ve bu durumun uzun vadeli gıda krizine yok açacağı vurgulandı. Raporda, dünya nüfusunun 2100 yılında 5.5 milyara düşeceği anlatıldı. Yaklaşık 3 milyar kişinin günde 2 doların altında parayla yaşadığına dikkat çekilirken ciddî politikalar izlenmemesi sebebiyle, uzun vadede sosyal çatışmaların kaçınılmaz olduğu kaydedildi. Ayrıca raporda gelecekte ki su kıtlığının da çok büyük sorunlar oluşturacağı belirtildi.

11.08.2008


İnsanlığın IQ’su düşüyor

İSVEÇ'TE, ülkenin tanınmış profesörlerinden James R. Flynn’ın “İnsanlık olarak gittikçe ahmaklaşıyoruz ve zekâmız geriliyor. Araştırmalara göre IQ’muz sürekli düşüyor” sözlerini gündeme taşıdı. James R. Flynn, zekâ üzerine önemli çalışmalarıyla tanınıyor ve ‘What is Intelligence?’ (Zekâ Nedir?) isimli bir kitabı bulunuyor. Zekâsı belli bir seviyenin üzerindekilerin kurduğu uluslar arası organizasyon MENSA’ya üye bir başka İsveçli de Flynn’in sözlerine destek veriyor. Üniversiteden yeni mezun olan dizayn mühendisi Etienne Forsström (24) İsveç’in ‘süper zekâsı’ olarak tanınıyor. Forsström son günlerde eline geçen raporların düşünme yeteneğinde azalma yaşandığını gösterdiğini belirtti. 1990’ların ortasından 2000’li yıllarının başına kadarki dönemde insanların IQ seviyelerinin 40 yıl önce yaşayanlardan 15 puan daha fazla arttığını belirten araştırmacılar, bu dönemden sonra ani bir düşüşün yaşandığını ve halen de devam ettiğini kaydediyor. Bilim adamları, dünyadaki eğitim sisteminin gelişmesiyle birlikte, insanların IQ seviyesinin arttığını, 2000 binlerde zirveye yerleşen bu yükselmenin bir tıkanma noktasında olduğunu bu yüzden de düşüşe geçtiğini belirtiyor. Forsström, gerilemenin sebeplerini şu şekilde anlatıyor: “İnsanların midesi çöplüğe döndü, gereksiz gıdalar yüzünden yeterli besin alamıyorlar. Etraftaki her şey çok basitleşti. Bilgisayar ve cep telefonu gibi araçlarla sadece bir düğmeye basarak işlerimizi halleder olduk. Artık düşünmemize bile gerek kalmadı. Mesafelerin ne kadar uzaklıkta olduğunu düşünmemize gerek kalmadı, otobüslerde her durakta ne kadar mesafe kaldığını gösteren saatler ve tablolar var. Beynimize idman yaptırmıyoruz. Belki de bu yüzden solakların IQ’su biraz daha yüksektir; çünkü onlar olaylara tersten bakmak ve düşünmek zorundalar” dedi.

11.08.2008


Acilen yeni anayasa

DURDE Girişimi DTP’nin de kapatılmamasını istedi. Yapılan açıklama şöyle: “Kapatmama kararında bizim de içinde yer aldığımız platformların düzenlediği darbe karşıtı mitinglerin de katkısı olduğu unutulmamalıdır. Bu mitingler sayesinde yargı darbesine “DUR!” dedik. Şimdi önümüzde bir görev daha var. Demokratik Toplum Partisi’nin de (DTP) kapatılmaması için çaba harcamalıyız. Anayasa Mahkemesi verdiği doğru kararı DTP için de uygulamalıdır. Bu aynı zamanda Kürt sorununun barışçıl çözümü yönünde atılmış önemli bir adım olacaktır. DurDe Girişimi DTP’nin kapatılmasına karşı olduğunu 2008 Ocak ayında DTP meclis grubunu TBMM’de ziyaret ederek kamuoyuna duyurmuştur. Desteğimiz bugün de artarak sürmektedir. Siyasî iktidara ve yüksek mahkemeye çağrımız DTP’yi de kapatmayarak demokrasinin sınırlarını genişletmek üzere bir adım daha atmalarıdır. Ancak her iki partinin de kapatılmaması olumlu olmakla birlikte yeterli değildir. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın da uyardığı üzere, siyasî iktidar, uzun zamandır bir kenara bıraktığı “sivil anayasa” çalışmasını bir an önce gündemine almalı, başta siyasî partiler ve seçim yasaları olmak üzere bütün anti demokratik yasaları değiştirmelidir. Bütün yurttaşların temsil edilebileceği bir seçim yasası olmaksızın yaşadığımız siyasî krizlerin ortadan kalkması zor. Sorunlarımızın çözümü, en başta sivil, demokratik ve özgürlükçü bir anayasa hazırlanmasından geçer. AKP, yediği darbeden ders çıkarmalı, sivil toplum temsilcileriyle masaya oturup yeni anayasayı bir an önce hazırlamalıdır. Aksi durumda askerî vesayet rejimi sürecek ve bütün toplum olarak darbe korkusuyla yaşamaktan kurtulamayacağız. Daha aydınlık, daha demokratik ve daha özgür bir Türkiye için önkoşul budur.”

11.08.2008


Yalanla yaşama!

İNSANIN huzurlu hayatına şiddet girdiği zaman, insanın yüzü kendine güvenle gerilir, bayrak gibi sallanır ve bağırır: “Ben Şiddetim! Dağıtırım, kırarım-ezerim!” Ama şiddet hızla yaşlanır, birkaç yıl sonra artık kendine inanmaz olur ve kendini toplamak, doğru dürüst görünmek için hemen yanına müttefiki “Yalan”ı çağırır. Çünkü; şiddet yalan dışında hiçbir şeyle örtünemez, yalansa sadece şiddetle ayakta durur. Ve şiddet ne her gün, ne de her omuza koymaz ağır pençesini; bizden sadece yalana boyun eğmemizi, her gün yalanı kabullenmemizi ister ve sadakat budur işte.

Ve burada yatar kurtuluşumuzu sağlayacak olan o göz ardı ettiğimiz, en yalın, en sağlam anahtar; kişi olarak yalana katılmamak! Bırak yalan her şeyin üstünü örtsün, bırak yalan her şeye hakim olsun, ama küçücük bir şeyi olsun reddedelim; yalan benim aracılığımla hakim olmasın!

(Aleksandr İsayeviç Soljenitsin)

11.08.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır