"Gerçekten" haber verir 08 Eylül 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Spor

 

Terim: Elemelere iyi başladık

A MİLLİ TAKIM TEKNİK DİREKTÖR FATİH TERİM, "SAHASINDA KOLAY TESLİM OLMAYAN ERMENİSTAN'A KARŞI KAZANDIĞIMIZ İÇİN MUTLUYUZ. DOĞUM GÜNÜMDE FUTBOLCULARIM BANA BİR SAAT ALDI. AMA GERÇEK HEDİYEYİ SAHADA VERDİLER" DEDİ. TERİM, ERMENİ GAZETECİLERİN CEP TELEFONLARININ ÇALMASI YÜZÜNDEN BASIN TOPLANTISINI TERKETTİ.

MİLLİ Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim, kolay teslim olmayan sürpriz bir takıma karşı kazandıkları için mutlu olduklarını söyledi. Fatih Terim, bu tür eleme grubu ilk maçlarının her zaman zor olduğunu belirterek, ''Avrupa Futbol Şampiyonası'nı bitirip Dünya Kupası'na başlamak kolay değil'' dedi. Bu karşılaşmanın iki ülke insanının bir top çevresinde kavgasız ve gürültüsüz biraraya gelebileceğini gösterdiğini ifade eden Terim, ''Ermenistan'da, beklediğimizin çok üstünde bir misafirperverlik gördük. Az sayıdaki Türk taraftarına karşı herhangi bir taşkınlık yapmadıkları için teşekkür ediyoruz. Karşılaşmada İstiklal Marşı dışında ters bir davranış görmedik. Zamanla bu sorun da aşılacak'' diye konuştu. Sahanın zeminine göre en iyi futbolu ortaya koyduklarını dile getiren Terim, sözlerini şöyle sürdürdü:

RAKİBİMİZE POZİSYON VERMEDİK

''Avrupa Futbol Şampiyonası sonrası kaldığımız yerden devam ediyoruz. Doğum günümde futbolcularım bana bir saat aldı. Ama gerçek hediyeyi sahada verdiler. (Milli takım kazanmayı öğrendi) demiştim. Tüm futbolcularımı kutluyorum. 7-8 gol pozisyonumuz var. Rakibe pozisyon vermedik. Bizi yalnız bırakmayan az sayıdaki Türk taraftarına teşekkür ediyorum.'' Terim, bu karşılaşma öncesinde Ermenistan'ın 6 maçını izlediğini kaydederek, ''Rakiplerimi ciddiye alırım. Sahaya çıkan Ermeni takımında 11 oyuncunun 10 tanesini tutturduk. Çok analiz ettik. Kazanmak çok keyifliydi. Ermenistan'a başarılar diliyorum'' dedi.

CEP TELEFONLARINA SİNİRLENDİ

Bu arada kimi Ermeni gazetecilerin cep telefonlarının çalması üzerine, ''Bir daha çalması durumunda basın toplantısını terkederim'' uyarısında bulunan Terim, yeniden bir telefonun çalmasının ardından teşekkür ederek toplantıyı yarıda bıraktı.

08.09.2008


 

Millîler: Sabırlık olduk, maçı kazandık

ERMENİSTAN karşısında alınan 2-0'lık galibiyetten sonra konuşan milli futbolcular, çok mutlu olduklarını söyledi.

Gazetecilerin sorularını cevaplayan milli futbolcu Emre Belözoğlu, "Biz iyi bir takımız. İki ülke arasındaki gerilimi yumuşatabilirsek ne mutlu bize. Sonuçta bir futbol maçı. Elimizden geleni yaptık çok mutluyuz." dedi. Arda ise "Böyle maçlar her zaman sabır gerektirir. Sabırlı olduğumuz sürece maçı kazanacağımızı düşünüyorduk. Bunu da başardık. Zemine rağmen iyi pas yaptık." diye konuştu. Semih de "Ermenistan'a karşı kazandığımız için mutluyuz. Galibiyetle başlamak güzel bir şey" diye konuştu.

CHİCAGO'DA BİRLİKTE İZLEDİLER

Öte yandan ABD'nin Chicago kentinde yaşayan Türkler ve Ermeniler, Türkiye-Ermenistan Dünya Kupası Eleme Grubu maçını, dostane bir havada birarada izlediler. ABD'de, Demokrat Parti içindeki başkan adaylığı yarışında Hillary Clinton'ın kampanyasında çalışan ve Türk-Amerikan Kültür Derneği'nin (TACA) eski başkanı Mehmet Çelebi, 90'a yakın Türk ve Ermeni asıllı Amerikalı'nın, Chicago'daki Peter O'Toole Spor Kompleksi'nde biraraya geldiklerini ve yemek yenilerek maçın izlendiğini anlattı. Chicago Başkonsolosu Kenan İpek'in de bu gruba katılarak maçı izlediği öğrenildi. Çelebi, ''Çok dostane bir havada geçti. Hiçbir problem yaşanmadı. Birbirimize kartlarımızı verdik, tekrar bir akşam yemeğinde biraraya gelmek üzere konuştuk. Maçtaki goller de hep birlikte alkışlandı'' dedi. GRUBUMUZDA AVERAJLA LİDERLİĞE YÜKSELDİK FUTBOLDA 19. Dünya Kupası Avrupa elemeleri 5. Grup'taki mücadele, Cumartesi gecesi yapılan 3 maçla başladı. Başkent Erivan'daki maçta milli takım, Ermenistan'ı 2-0 yenerek 3 puan ve averajla lider olurken, İspanya, Murcia kentinde Bosna-Hersek'e, 57. dakikada David Villa'nın golüyle 1-0 galip geldi. Villa, 36. dakikada bir de penaltı atışından yararlanamadı. Diğer karşılaşmada ise Belçika, Liege kentinde Estonya'yı 3-2 yendi. Karşılaşmada evsahibi ekibin gollerini, 39. ve 80. dakikalarda Sonck, 74. dakikada da Defour kaydederken, Estonya'nın golleri ise 57. dakikada Zenjov ve 90. dakikada Oper'den geldi. 5. Grup'ta 10 Eylül Çarşamba günü Türkiye-Belçika, Bosna-Hersek-Estonya ve İspanya-Ermenistan karşılaşmaları oynanacak.

08.09.2008


 

Türkiye oynamadan Ermenistan'ı yendi

2010 Dünya Kupası elemeleri 5. gruptaki ilk maçında Türkiye'nin deplasmanda Ermenistan'ı 0-2 yenmesiyle ilgili İspanyol basınında yer alan haberlerde, "Türkiye parıldamadan yendi" denildi.

Marca gazetesi, "Siyasileştirilmiş bir maçta Türkiye, Ermenistan'a üstün geliyor" başlığı altında, "Parıldamayan bir maç, siyaset tarihe girme ihtimali bulunurken, kesinlikle futbol tarihine giremeyecek" yorumunda bulundu. Gazete, Türkiye'nin teknik üstünlüğü sayesinde maçı kazanmayı bildiğini savundu.

TÜRKİYE EN İYİ OYUNUNU OYNAMADI

As gazetesi, "Türkiye kazandı, kavga yok" başlığı ile verdiği haberde, Ermenistan'ın iki defans hatasının Türkiye'ye golleri getirdiğini kaydetti. Sport gazetesi de "Türkiye, mücadelesi çok düşük olan bir karşılaşmada kazanmayı başardı" ifadeleri kullandı. El Mundo Deportivo gazetesi ise "İspanya'nın grubundaki en önemli rakibinden biri olan Türkiye, en iyi oyununu oynamadan Ermenistan'ı yendi" diye yazdı. Gazete, Türklerin, "taraftar baskısına ve şiddetli rüzgara karşı mücadele ettiğini" belirtti.

İSPANYA'NIN FUTBOLU BEĞENİLDİ

Öte yandan Türkiye ile birlikte 5. grupta olan ve sahasında oynadığı maçta Bosna Hersek'i 1-0 yenen İspanya, ortaya koyduğu futbolla İspanyol basınından olumlu not aldı. Yapılan yorumlarda, Bosna Hersek'in sadece sert futbol oynadığı, son 24 maçtır kaybetmeyen İspanya'nın ise Villa'nın liderliğinde iyi bir futbol sergilediği savunuldu.

08.09.2008


 

Belçika'nın hocası bizden çekiniyor

BELÇİKA Milli Futbol Takımı Antrenörü Rene Vandereycken, 19. Dünya Kupası Avrupa elemeleri 5. Grup'ta Türkiye ile yapacağı maçın zor olacağını söyledi.

(A) Milli Futbol Takımı'nın, 2010 Dünya Kupası Avrupa elemeleri 5. Grup'ta karşılaşacağı 2. maç için bugün Türkiye'ye gelecek olan Belçika Milli Futbol Takımı'nın antrenörü Vandereycken, yaptığı açıklamada, kendilerini zor bir maçın beklediğini belirtti. İlk maçta sahalarında Estonya ile karşılaşıp, maçtan 3-2 galip ayrıldıklarını hatırlatan Vandereycken, Türkiye maçının, bu maçtan daha yüksek seviyede oynanacağını, bu nedenle oyuncularına daha iyi futbol oynamalarını şart koştuğunu ifade etti.

08.09.2008


 

Hanna kasırgası ABD Açık'ı da vurdu, maçlar bugüne kaldı

HAİTİ ve ABD kıyılarını hafta başından bu yana etkisi altına alan Hanna kasırgası, yılın 4. ve son Grand Slam turnuvası olan ABD Açık'ı da vurdu.

Turnuvada dün sabaha karşı yapılması gereken tek bayanlar final maçı ile Nadal-Murray arasındaki tek erkekler yarı final maçı kasırga nedeniyle ertelendi. ABD'nin New York kentindeki USTA Billie Jean King Ulusal Tenis Merkezi kortlarında, dün sabaha karşı 2 numaralı seribaşı Sırp Jelena Jankovic ile 4 numaralı seribaşı ABD'li Serena Williams arasında yapılacak tek bayanlar finali, bu sabaha karşı yapılacak. Günün diğer tek erkekler yarı final maçında ise 3 numaralı seribaşı Sırp Novak Djokovic'i 6-3, 5-7, 7-5 ve 6-2'lik setlerle 3-1 yenen 2 numaralı seribaşı İsviçreli Roger Federer, ilk finalist oldu.

08.09.2008


 

Gülşen Degener bilardoda dünya üçüncüsü oldu

3 Bant Bayanlar Bilardo Dünya Şampiyonası'nda Türkiye'yi temsil eden Gülşen Degener, yarı finalde yenilerek dünya üçüncüsü oldu.

Sivas Atatürk Spor Salonu'nda 13 ülkeden 16 sporcunun sporcunun katılımıyla düzenlenen şampiyonada yarı finale yükselen Gülşen Degener, Japon Orie Hıda ile karşılaştı. Sivasspor Kulübü adına Türkiye'yi temsil eden Gülşen Degener, setlerini 12-5, 12-9 ve 12-5 kaybettiği müsabakada 3-0 yenildi. Gülşen Degener, bu sonuçla dünya üçüncüsü olurken Japon Orie Hıda finale yükseldi.

08.09.2008


 

Bayan boksörler Türkiye'ye 7 madalya ile döndü

Macaristan;ın Pecs kentinde düzenlenen Uluslararası 10. Witch Bayanlar Boks Turnuvası, yapılan final müsabakalarıyla sona erdi. Turnuvada 8 boksörle mücadele eden Türk Milli Takımı, 2 altın, 2 gümüş ve 3 bronz madalya kazandı.

15 ülkeden 100 boksörün katıldığı turnuvada, 63 kiloda Macar Timea Nagy ile karşılaşan Gülsüm Tatar, finalde rakibini rahat bir oyunla yenerek altın madalyanın sahibi oldu. 86 kiloda Şemsi Yaralı, final müsabakasına Macar rakibinin çıkmaması sonucu karşılaşmayı hükmen galip tamamladı ve 2. altın madalyayı kazandı. 70 kiloda Nurcan Çarkçı, altın madalya mücadelesinde Kanadalı Arianne Fortin'e, 48 kiloda da Derya Aktop, Hindistan'dan Kaplana Chowdhury'e yenilerek gümüş madalyada kaldı.

08.09.2008


 

Gol atınca rahatladık

A Milli Takımımız zor bir maçı kazandı. Neden zor bir maç denilirse: Birincisi turnuvaların ilk maçları rakip kim olursa olsun zordur. İkincisi, bu maçın oynanma süreci başladığından beri, bazı medya çığırtkanları Ermenistan'la, futbol maçına değil de savaşa çıkacağımızı ilân edeceklerdi neredeyse. Bu nedenle teknik direktörümüz Fatih Terim baskıyı hafifletecek vurgulamaları yapma gereği duydu. Tarihle ilgili olan tarafı oraya havale ederek, oyuna yani maça vurgu yaptı. Hatta sporun evrensel ve birleştirici yönünü nazarlara vererek, bu maçın gerilimini düşürmeye çalıştı. Neyseki akl-ı selim galip geldi. Maç centilmence oynandı. Hedeflediğimiz üç puanı alarak Çarşamba günü grupta rakibimiz olabilecek Belçika karşısına moralli bir şekilde çıkacağız.

Milli takımımız maçın ilk yarısında tutuk bir oyun ortaya koydu. Saha şartları, havanın rüzgarlı oluşu, trübünde hiç taraftarımızın olmaması gibi olumsuzluklardan olsa gerek, oynadığımız oyun bize yakışmadı. Çünkü biz Dünya üçüncüsü olmuş bir takımdık. Avrupa Şampiyonasında finali son saniyelerde kaçırmıştık. Her ne şartta olursa olsun iyi futbol, Türk Milli Takımının karakteristik yapısı olmalıdır. Oyuncular bunu her şart içinde idrak etmelidirler.

Ermenistan, futbolda bizim 30-40 sene önceki halimize benziyor. Böyle takımlara karşı farklı duruşumuzu, maç boyunca göstermeliyiz. Biz ancak büyüklüğümüzü golü attıktan sonra bütün yönleriyle sahaya koyduk. Pas yaptık, sahayı enine boyuna iyi kullandık. Bunları maçın başından itibaren yapmalı Milli Takımımız. Şunu söyleyebiliriz. Oyuncularımızın kafası rahatlayınca, oyunun da rahatladığını gördük bu maçta. Halbuki pas yüzdesini artırmak topun bizde kalması sonucunu doğuracak.

Dolayısıylada gol pozisyonu ve goller rahatlıkla gelecek. Bunu uygulayacak kapasiteye de ve yetenekli oyunculara da sahibiz. Dünyada futbol sıralamasında ilk on içinde olmak demek, her zaman futbolu, sıralamadaki yere yakışır uygunluk ve kalitede sahaya yansıtmak demektir. Bizdeki noksanlıksa kalitemizi maçın tamamına yayamamaktır.

SAİD OKUR

08.09.2008


 

‘Alevî ulusu’

29 Ağustos günü (2008) akşam saatlerinde Su TV’yi izlerken kulaklarıma inanamadım. Keçiören Belediye Başkanı Turgut Altınok’un bazı tasarruflarının ele alındığı veya daha doğrusu çekiştirildiği oturumun sunucusu, benim ilk defa muttalî olduğum ilginç bir ifade kullandı: “Biz Alevî ulusu olarak…” Bu söz bir süre hafızamda takılı kaldı ve elbette ülkenin bir ferdi olarak hazmetmem de mümkün değil. Alevîlerin kahiri ekserisinin de bu sözden incineceklerini ve rencide olacaklarını zannederim. En azından hoşnut kalacaklarını zannetmem. Ama Alevîler adına birileri Alevîliği besbelli ki uca, hatta uçtan uca çekmek istiyorlar. Galiba bu zevatın ağızlarından çıkanı kulakları duymuyor veya ağızlarına mukayyet değiller. ‘Alevî meşrebi, anlayışı, mezhebi’ denmiyor, aksine açıktan bir şekilde ‘Alevî ulusu’ deniliyor. Alevîleri ulus olarak tanımlamak ne demektir? Burada kastedilen ulus, etnik bir ulus olamayacağına göre, besbelli ki dinî bir ulus kastedilmektedir. Bu takdirde hem İslâmiyetten, hem de diğer dinlerden farklı olmalı. Genellikle Müslümanlar kendilerini ‘Millet-i İbrahim’ olarak tanımlarlar. İslâmiyetin atası O’dur. Bunun yerine başka bir ulus oturttuğunuzda durum değişir ve İslâmiyet dairesinin dışına taşmış olursunuz. Biz biliyoruz ki, Alevî ulusu diye bir ulus yoktur. Sadece birilerinin zorlamaları vardır. Bununla birlikte, Alevîliği yeniden tanımlama süreci bıçak sırtı tehlikeli bir mecrada seyrediyor. ‘Ali’siz Alevîlik’ deyiminden sonra bir de cemevlerine mabed statüsü verilmesi istekleri gerçekten de Alevîleri bambaşka bir mecraya sürükler. Cemevlerini cami gibi (alternatif) bir ibadet yeri olarak düşündüğünüzde ülke yeni bir ayrışmanın eşiğine sürüklenir. Günümüzde Alevîlik iki uç fikir arasında gidip geliyor. Bunlardan birisi: Ali’siz Alevîlik, yani dinsiz Alevîlik projesidir. Diğeri de İslâm’dan ayrı yeni bir din kisvesinde bir Alevîlik. Bu iki ucun, ikisi de hem Alevî kitleler açısından, hem de ülkemizin geleceği açısından birbirinden daha tehlikelidir.

***

Esasında Alevîlik ne ayrı bir din, ne ayrı bir mezheptir, sadece bir meşreptir. Bu meşrep Ehl-i Beyt sevgisi üzerine müesses olduğundan Alevîlik denmiştir. Dolayısıyla bu tespit, yol haritasının teşekkülünü de kolaylaştırır. Alevîlik meşrep olduğunda, onun ritüellerinin ikame edildiği mekânlar tekke statüsünü alır. Nitekim geçmişteki Bektaşî tekkeleri de cami değil, tekke olarak anılırdı. Dolayısıyla, adı konsa da, konmasa da cemevleri cami statüsünde değil, tekke statüsündedir. Böyle olunca da tanım yerli yerine oturur ve dikotomik bir işkal (ikilem), yani problem ortadan kalkar. Bu durumda, Alevîlerin de (gitseler de, gitmeseler de) cami dışında bir mabede ihtiyaçları elbette ki yoktur. Dolayısıyla Alevîlik ne ayrı bir din, ne de Şiîlik gibi ayrı bir mezheptir. Cafer-i Sadık muhabbeti ve sevgisi de, Sünnîler de olduğu gibi, mezhep ilişkisi değil, meşrep kaynaklıdır. İmam-ı A’zam’ın Cafer-i Sadık, Sırrı Sakati’nin ise 8’inci İmam Ali Rıza ile münasebeti gibi… Cafer-i Sadık’ın Sünnîlerle ve Sufîlerle münasebeti Hacı Bektaşi Veli’nin münasebeti gibidir. Sünnî mezheplerin menasik-i hacdaki bazı uygulamaları, Cafer-i Sadık’ın Sahihayn’daki rivayetleri doğrultusundadır. Ünlü Sufî nazariyatçısı ve Ehl-i Sünnet büyüğü Ebu’l Kasım el Kuşeyri de gerek Risalesi’nde, gerekse Subkiler’in kaleminden çıkma Tabakatu’ş Şafiiyye içinde basılan Akaid kitabında Allah’ın sıfatlarıyla alâkalı olarak çeşitli görüşlerin zaptı ve sağlaması noktasında Cafer-i Sadık’a başvurmaktadır (Furkan’ul Kur’an, Selame El Kudai El Azzami El Şafii, s: 60, El Mektebetü’l Ezheriyye Liltüras).

***

Bununla birlikte, meşrep noktasında da Alevîlerin tek referansının Cafer-i Sadık buyrukları olduğu söylenemez. Vahdet-i vücud , hulûl, ittihad ve reenkarnasyon konularındaki referanslar farklıdır. Bu noktada, Cafer-i Sadık’ı aşma ve İsmailîlik gibi daha Batınî ekollere yaklaşma vardır. Meşrep noktasında da Sünnî tarikatlar ile Alevî-Bektaşîlik arasında mülâhaza hanesi açık bazı görüşler vardır. Sözgelimi Abant Platformu’ndaki asabî çıkışlarından tanıdığımız Ali Balkız, Hazreti Ali’nin reenkarne olarak Atatürk sûretinde geriye döndüğünü öne sürmektedir. Bu, Arap Alevîleri olarak bilinen Nuseyrîlerde de görülen reenkarnasyon inancının bir sonucudur. Son sıralarda Yaşar Nuri de—eğer siyasî nedenler veya oy kaygısından değilse—kat’i olmasa bile reenkarnasyon inancına açık kapı bırakmıştır. Alevîlik meşrebinin Sünnîler açısından sakıncalı ikinci itikatları da hulûliye inancıdır. Bu boyutu da Namık Kemal Zeybek, Ali Rıza Uğurlu’dan şöyle bir kesitle aktarmaktadır: “Kısaca, özünü insan sevgisinde bulan, Tanrı’nın insanda tecelli ettiğine, Tanrı’nın zerresinden oluştuğuna ve onun için de insanın ölümsüzlüğüne inanan inanç biçimine ve bu Kur’ân yorumuna Alevîlik denir...” Bu bir cümlede sarmal olarak birçok yanlış yan yana ve iç içe. Tanrı madde değil ki, zerresinden söz edebilelim. Aksi takdirde, onu cisimlendirmiş oluruz. Allah sadece bize ruhundan üflemiştir. Bu da maddî değildir. Bu açıdan Uğurlu’nun bu Kur’ân yorumu bizzat Kur’ân-ı Kerim’in kendisiyle çelişmektedir. Kur’ân hulûl ve ittihad inancını açık bir surette red ve tekzip eder. Ve ‘Caelu lehu min ibadihi cüz’en’ ifadesi kesinkes bütün bu anlayışları reddeder. Kullarına ondan ve ya kullarından ona cüz veya zerre atfedilmesi bu âyetle red edilmektedir. İster bu Hıristiyanların iddia ettikleri gibi Hazreti İsa’yı Allah’ın oğlu olarak tanımlamak sûretinde olsun, isterse başka sûretlerde olsun fark etmez ve hepsi Kur’ân-ı Kerim’in bu yargısının kapsamına girer. Allah’ın tenzih makamı bunu gerektirir. Balkız ve Uğurlu’nun ifadeleri İslâm Batınîliğinin bütün karakteristik özelliklerini içinde barındırmaktadır. Sevgi meselesine gelince: Birileri nefretin adını sevgi koymuş gibi. Sevgi köprüleri atmak değil, kurmaktır. ‘Alevî ulusu’ ifadesine bir kez de bu gözle bakalım... ‘Alevî ulusu’ ifadesi canların ayrı olmasına bir çağrıdır.

Mustafa ÖZCAN

08.09.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün haberler

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır