"Gerçekten" haber verir 09 Eylül 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

Âyet-i Kerime Meâli

Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar, kurtuluşa erenlerdir.

Âl-i İmran Sûresi: 104

09.09.2008


Gerçeklerin gerçeği

Hayatın anlamını yitirdiği zamanlarınız olur bazen. Her şeyin gözünüzde silikleştiği... O ana kadar değer olarak gözünüzde büyüttüğünüz, gönlünüzde taşıdığınız her şeyin bir anda değersizleştiği... Dünyanın ne kadar geçici ve fani olduğunu tâ içinizde hissettiğiniz zamanlardır onlar.

Bir yumru saplanır boğazınıza. Ne çıkartabilir, ne de yutabilirsiniz. Ya da pekçok şey söylemek istersiniz de, bir tek sözcük çıkmaz ağzınızdan. Susuz yuttuğunuz hap gibi yapışır kalır boğazınıza. Yaktıkça yakar.

Hayat, tek bir satırdan ibaretken, çok fazla yol varmış, çok uzun bir ömrümüz varmış gibi düşünürüz. Çoğu zaman cam kavanozun duvarına vurmadan hayatın geçiciliğini fark etmeyiz.

Ölüm öyle bir hayattır ki, içinde binler hayatı barındırır. Biz yaşadığımız şeyi hayat zannederken, aslında gerçek bir hayata doğru adım atıyoruz. Ölüm dostlarımıza, arkadaşlarımıza, akrabalarımıza, dolayısıyla en yakınlarımıza geldikçe, o zaman hakikat en çıplak haliyle karşımıza dikilir.

Ben varım der. Senin, diğerinin, öbürünün yolunun sonunda hep ben varım. Anlayın, idrak edin ki bu memleket sizin için hazırlanma meydanıdır. Bilin ve ona göre davranın der. Bize ihtar eder, gösterir.

İnsan pekçok şeyle ikaz edilir hayatında. Pekçok şeyle imtihan edilir. Açlık, yoksulluk, zenginlik, evlât, eş, vs... Her yaşadığı sıkıntısını en büyük sıkıntı diye yaşar insan. Üstesinden gelmesi çok zor bir problem olarak yaşar. Acı çeker. Hem de çok..

Acı bazen yorgun düşürür insanı. Nefes alamamaktan, boğazınızdaki yumruyu yutamamaktan şikâyet edersiniz. Ama iliklerinize kadar yaşarsınız onu. Hem dayanır, hem de yaşarsınız. Hatta şaşırırsınız. Allah’ım ben bu acıya nasıl dayandım diye.

Bir yakınını, akrabasını, anne babasını, eşini, çocuğunu kaybetmek, insan bünyesi için dayanılması, kaldırılması güç travmalardan bir tanesi. İnsan o ana kadar pekçok sıkıntı yaşamış olsa bile, ölümün yaşattığı şey, bütün sıkıntıların, acıların ötesinde. Acının gerçekte ne olduğunu, nasıl yaşandığını, bir yakınınız ya da sevdiğiniz vefat etmeden çok fazla anlayamıyorsunuz. Anlasanız da yavan oluyor biraz. Tam o halle hallenemiyorsunuz.

Benim hayatımın ilk yıldızı, bundan 6 sene önce kaydı. Büyükbabamın vefat haberini aldığımda, telefonun başında afalladım, şaşırdım, ne diyeceğimi bilemedim. Saçma sapan bir sürü cümle kurdum arka arkaya sonra. Ve telefonu kapattığımda hâlâ şoktaydım. Bir an altımdaki halının ayaklarımın altından çekildiğini hissettim. Hıçkıramadım, bağıramadım, haykıramadım. En önemlisi ağlayamadım. O yumrulardan binlercesi, sanki boğazımdaydı. Onları çıkarabilirsem ağlayacaktım.

Hani anlatırlar ya.. Bir film şeridi gibi geçti önümden diye. Benimki de öyleydi. Çok sevdiğim büyükbabamla yaşadığımız onca güzel anı, birkaç saniye içinde geçivermişti gözümün önünden.

O günden, o andan itibaren anlamıştım, acı ne demekmiş. İnsanlar sevdikleri, yakınları ölünce neler hissedermiş bunları yeni fark etmiştim. O güne kadar sanki farklı dünyalardan, benden uzak yerlerden birşeyler anlatıyorlar gibi gelen ölüm acısı, yakınlarını kaybetme duygusu, o günden sonra benim için de tanıdık bir duygu olmuştu. Ölüm benim yakınlarıma da gelebiliyormuş. Demek ki bana da gelecek hissi, bütün zerrelerime işlemişti.

Evet, sayılı günlerimiz bitene kadar biz mevtâ yakını olurken, bu duyguları yaşarken, günlerimiz bitince, bizim yanımızdakiler mevtâ yakını olacaklar. Bu, bütün yolların sonundaki gerçek. Ne diyelim! Allah, dünyada ve ahirette devam edecek hakikî dostluklar, güzel bir ölüm ve hüsn-ü hâtime versin İnşaallah.

Son sözümüzü Risâle-i Nur’la noktalayalım mı?

‘’Sizlere müjde! Mahbublarınızdan, nihayetsiz firakların yaralarını tedavi edip merhem süren bir Mahbub-u Bâkîniz var. Madem O var ve bakidir; başkaları ne olursa olsun merak çekmeyiniz.’’ (Mektûbât, s. 221)

NOT: Kıymetli Nurettin Abut Ağabeyimizin eşi, değerli ablamız Nurcan Abut’un vefatı münasebetiyle ailesine, yakınlarına, sevdiklerine sabr-ı cemil niyaz eder, taziyelerimi sunarım. Allah rahmet eylesin.

Havva Küçük KONUR

09.09.2008


Ramazan’da evrad ve derslerle meşgul olmalı

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Mübarek Ramazan-ı Şerifinizi bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz. Cenâb-ı Hak bu Ramazan-ı Şerifin Leyle-i Kadrini umumunuza bin aydan hayırlı eylesin. Âmin. Ve seksen sene bir ömr-ü makbul hükmünde hakkınızda kabul eylesin, âmin.

Saniyen: Bayrama kadar burada kalmamızın bizlere çok faydası ve hayrı olduğuna kanaatim var. Şimdi tahliye olsaydık, bu medrese-i Yusufiyedeki hayırlardan mahrum kaldığımız gibi, sırf uhrevî olan Ramazan-ı şerifi, dünya meşgaleleriyle huzur-u mânevîmizi haleldar edecekti. “Allah’ın, kullarını sevkettiği ve onlar için seçtiği her şeyde hayır vardır” sırrıyla, inşaallah bunda da hayırlı büyük sevinçler olacak. Mahkemede siz de anladınız ki, hattâ kanunlarıyla da hiçbir cihetle bizi mahkûm edemediklerinden, ehemmiyetsiz, sinek kanadı kadar kanunla teması olmayan cüz’î mektupların cüz’î hususiyâtı gibi cüz’î şeyleri medâr-ı bahis edip büyük ve küllî mesâil-i Nuriyeye ilişmeye çare bulamadılar. Hem gayet küllî ve geniş Nur talebeleri ve Risâle-i Nur’un bedeline yalnız şahsımı çürütmek ve ehemmiyetten iskat etmek bizim için büyük bir maslahattır ki, Risâle-i Nur ve talebelerine kader-i İlâhî iliştirmiyor. Yalnız benim şahsımla meşgul eder. Ben de size, bütün dostlarıma beyan ediyorum ki, bütün ruh u canımla hattâ nefs-i emmâremle beraber Risale-i Nur’un ve sizlerin selâmetine, şahsıma gelen bütün zahmetleri mânevî sevinç ve memnuniyetle kabul ediyorum. Cennet ucuz olmadığı gibi, Cehennem de lüzumsuz değil. Dünya ve zahmetleri fâni ve çabuk geçici olduğu gibi, bize gizli düşmanlarımızdan gelen zulüm ve mahkeme-i kübrâda ve kısmen de dünyada yüz derece ziyade intikamımız alınacağından, hiddet yerinde onlara teessüf ediyoruz.

Madem hakikat budur. Telâşsız ve ihtiyat içinde kemâl-i sabır ve şükürle, hakkımızda cereyan eden kaza ve kader-i İlâhî ve bizi himaye eden inâyet-i İlâhiyeye karşı teslim ve tevekkülle ve buradaki kardeşlerimizle de hâlisâne ve tesellikârâne ve samimâne ve mütesânidâne hakikî bir ülfet ve muhabbet ve sohbetle Ramazan-ı Şerifte hayrı birden bine çıkan evradlarımızla meşgul olup ilmî derslerimizle bu cüz’î, geçici sıkıntılara ehemmiyet vermemeye çalışmak büyük bir bahtiyarlıktır. Ve Nurun pek ehemmiyetli bu imtihanındaki tesirli dersleri ve muarızlara kendini okutturması, ehemmiyetli bir fütuhat-ı Nuriyedir.

Şuâlar, s. 435-36

***

..bu şuhûr-u selâse çok kıymettardır; leyle-i Kadrin sırrıyla seksen sene bir ömrü kazandıracak bir vakitte, en iyi, en efdal şeylerle meşgul olmak lâzım geliyor. İnşaallah, Kur’ân’a ait mesâille iştigal, bir nevî mânevî mütefekkirane Kur’ân okumak hükmündedir. Hem ibadet, hem ilim, hem marifet, hem tefekkür, hem kıraat-i Kur’ân mânâları risâlelerin istinsah ve mütalâalarında vardır itikadındayız.

Barla Lâhikası, s. 176

evrad: virdler, dualar.

inâyet-i İlâhiye: Allah’ın yardımı.

mütesânidâne: dayanışma içerisinde.

uhrevî: ahiretle ilgili, ahirete ait.

şuhûr-u selâse: üç aylar.

leyle-i Kadr: Kadir gecesi.

mesâil: Meseleler.

iştigal: Meşgul olma.

mütefekkirâne: Tefekkür ederek, düşünerek.

kıraat-i Kur’ân: Kur’ân okumak.

istinsah: Çoğaltma.

medrese-i Yusufiye: Hz. Yusuf'un (a.s.) iftira, haksızlık ve zulüm ile hapiste kalmasından kinaye olarak, iman ve Kur'ân'a hizmetinden dolayı tevkif edilenlerin hapsedildiği yer mânasında, hapishane.

Bediüzzaman Said NURSÎ

09.09.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır