"Gerçekten" haber verir 20 Eylül 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Genç subaylar

Ben askerdeyken çok sevdiğim, babayiğit, hoşsohbet bir yüzbaşım vardı.

“Bütün teğmenler Harp Okulu’ndan birer Napolyon olarak çıkar” derdi.

Gerçekten de genç bir subayın okuldan mezun olup, omuzlarına ilk yıldızını, beline altın yaldızlı meçini taktığı günü düşünsenize.

İçi hayallerle doludur.

Başı diktir, göğsü şişkin, artık bambaşka bir âlemin kahramanıdır o, gideceği ilk kıtadaki erlerinin “komutanıdır”, savaşlara katılacaktır, ülkesini kurtaracaktır, ailesine, ülkesine, sevdiklerine layık olacak, onları koruyacaktır.

Güven ve gururla yürür yollarda.

Annesi o ilk günün şerefine ona en sevdiği yemekleri yapmıştır, babası açıkça bir şey söylemese de oğlunun subaylığıyla “iftihar” ettiği her halinden bellidir, çocukluğu boyunca beklediği o gizli saygıyı belki de ilk kez o gün görür babasından, akrabalar, komşular kutlamaya gelir, mahallenin genç kızları o geçerken gözlerini süzerler.

O gün, başarıyı ve mutluluğu ruhunun her katresinde hisseder.

Bu, güzel bir duygudur.

Sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın bütün ülkelerinde genç subaylar sanırım böyle hissederler.

Ülkesi için hayatını feda etmeye razı olmanın getirdiği sorumluluğu sevinçle sırtlanırlar.

Ve, her zaman, her yerde saygı görürler.

Bu saygıyı da hak ederler.

Çünkü “hayatlarını ortaya koyacakları” bir meslek seçmişlerdir.

Askerliğin bu yanı etkileyicidir gerçekten.

Bu yiğit ve fedakâr yanı.

Ama ne yazık ki bizim ülkemizde bu genç subayların, kökünü askerlik mesleğinden alan bu haklı sevinci ve gururu taşımasına çok fazla izin verilmez.

Çünkü onlara sadece “vatanları için sınırlarda dövüşmeleri” değil, bir de “aslında vatanın asıl sahiplerinin onlar olduğu” öğretilir.

Belki bu, genç subayların gururlarını biraz daha fazla okşar ama mesleklerindeki ilk çatlak da bu yanlış eğitimden kaynaklanır.

Çünkü vatanın asıl sahibi onlar olduğu için sadece askerliği değil, bir yandan da politikayı izlemeye başlarlar.

Politika konusunda ezberlenmiş fikirler edinmek, askerlik mesleğinin inceliklerine yeni unsurlar eklemeye uğraşmaktan daha kolay ve genç bir insan için çok daha çekicidir.

“Sivillerin” her an vatanı satabilecekleri, asla çok dürüst ve akıllı olmadıkları, cahil oldukları da söylenir onlara.

Kuşkuyla bakmaya başlarlar ülkenin sivil yöneticilerine.

Hayalleri sanırım bu noktada değişmeye başlar.

Sınırlarda hayatını oraya koyma, yiğitleşme, cesaret gösterme, askerlerini ve vatanını kurtarma hayallerine, devlete biçim verme, devleti yönetme hayalleri de karışır.

Sonra da adım adım kendi gerçek mesleklerinden uzaklaşıp politikanın tatsız sularında gezinmeye başlarlar.

Askerlikten çok politika konuşurlar.

O gururla dolu ilk günlerindeki askerlik hayalleri, günlük eğitimlerin biteviyeliğine sıkışıp solmaya koyulur, eğitim saatlerinden sonra konu artık politikadır.

Politik konulara abandıkça askerliğin o kutsal cesaretinden ve fedakârlığından uzaklaşıp sıradan meselelere dalarlar.

Üstelik akıllarında “düşmana” karşı dövüşme yerine, “bu akılsız sivillerin beceriksizliğine son verme” düşünceleri dolaşır.

Bir kısmı bunun için “gizli” örgütlere de girerler.

O gizli örgütler zaten bu ülkede çok eski bir geleneğin uzantısıdır.

12 Mart döneminde Selimiye’de gördüğüm bir sahneyi hatırlarım hep.

Mehmet’le birlikte o koca kışlanın önünde, bir sabaha karşı siyah bir arabayla götürülen babamın izini ararken başımızı kaldırıp, demir parmaklıklı pencereleri olan o büyük duvarlara bakmıştık.

Bütün parmaklıklarda beyaz eldivenler vardı.

Gözaltına alınan denizci genç subaylar, o parmaklıklara tutunup dışarıyı seyretmeye çalışıyorlardı.

Biz onları değil, sadece parmaklıklara asılı kalmış gibi görünen beyaz eldivenlerini görüyorduk.

O sahneyi hiç unutmadım.

Pencereler boyunca beyaz eldivenler.

Dün altı genç subay gözaltına alındı.

İçim bir cız etti.

Onların ilk günkü hayallerini, ailelerinin sevinçlerini, gururlarını düşündüm.

Onlar şimdi gizli bir örgütün üyesi olmaktan sorguya çekiliyorlar.

Suçlu bulunurlarsa bütün gelecekleri yanacak.

O kadar gençler ki içlerinde bir kötü niyet olma ihtimali yok.

Onlara “siz vatanın asıl sahibisiniz” denmişti, onlar da vatanın sahibi gibi hareket etmenin, gizli örgütlere katılıp vatanı “akılsız sivillerden” kurtarmak olduğunu sanmışlardı.

Yanlış bir eğitim, yanlış bir sonuç vermişti.

Daha önceleri de “darbe” girişimleri hazırlayanlar, gazetelere “genç subaylar rahatsız” diye manşetler attırıp, bir zemin yaratmaya uğraşmışlardı.

Şimdi anlaşılan o “genç subayları” bizzat işin içine sokmuşlardı.

Ne insafsızlar.

O çocukların hayatlarını söndürecekler.

Bu genç çocuklara rahat vermelerini istiyorum.

Onlar o okullara asker olmak için gittiler, bunun için okudular, bunun için çalıştılar, bırakın da asker olsunlar.

Onlara askerliği öğretin, politikacılığı değil.

Artık beyaz eldivenler asılmasın o demir parmaklıklara

Taraf, 19 Eylül 2008

Ahmet Altan

20.09.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün haberler

Başlıklar

  Genç subaylar

  28 Şubat’ta “hata”; TSK’da “dogma”...

  Bir sistem krizi mi?

  Dört günde resmî tarih öğretilir

  Paşa denmeyecek! Deme!

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır