"Gerçekten" haber verir 25 Eylül 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Kültür-Sanat

 

Ney pop müziğine yakışmıyor

5. KONYA Mistik Müzik Festivali etkinlikleri için Konya’da bulunan İstanbul Devlet Türk Müziği Araştırma ve Uygulama Topluluğu Sanat Yönetmeni Neyzen Sadreddin Özçimi, neyle lise yıllarında tanıştığını söyledi.

İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesinde Türkiye’deki ilk Türk müziği konservatuvarının öğrencilerinden biri olduğunu anlatan Özçimi, ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Devlet Korusu’na neyzen olarak başladığını, 35 yıldır da ney üflediğini belirtti.

Halen İstanbul Devlet Türk Müziği Araştırma ve Uygulama Topluluğunda görev yaptığını dile getiren Özçimi, Mevlâna’nın, Mesnevi’nin ilk 18 beyitini ney üzerine kurgulayarak hazırladığını, eserlerinde neyi ‘’insan-ı kamile’’ benzettiğini ifade etti.

‘’Ney, insanın Yaradanı’na duyduğu özlemi anlatır, ayrılığın sesidir’’ diyen Özçimi, şunları kaydetti:

‘’Neyden çıkan sesler, Yaradana kavuşma arzusuyla dertlenen ve bundan dolayı yakıcı bir ses çıkaran kişinin inlemesine benzetilir. Son dönemde neyle ilgilenmek isteyen gençlerin yoğunluğu dikkat çekiyor. Ancak ney, belli bir kültürün, felsefenin ortaya çıkarttığı, başka sazlarımızla aynı yerde tutamayacağımız farklı bir saz. Çünkü son 50-60 yıla kadar ney hep tekke müziğinde kullanılmış, yani dini musikide icra edilmiştir. Günümüzde olduğu gibi her türlü müziğin içine sokulmamış. İnsanlar tekkede abdestsiz gezmiyorlardı, neyi de ellerine abdestsiz almıyorlardı. Yani neye bu derecede saygı hürmet gösteriliyordu.’’

Ancak günümüzde neyin, pop dünyasından batı müziğine kadar her türlü müzik içinde kullanılmaya başlandığını anlatan Özçimi, ‘Özellikle pop dünyasına neyi hiç yakıştıramıyorum, ancak öyle bir akım aldı başını gidiyor’’ dedi.

Yanlış musiki politikaları yüzünden neyin ve Türk müziğinin olması gerektiği şekilde gençlere öğretilemediğini ifade eden Özçimi, ‘’Bu nedenle gençlerimizin kulaklarını bu müziğe alıştıramadık. Böylece her boş olan kabın dolması kanununa göre gençlerimizin kulakları günümüzün müzik akımlarıyla doldu. Müzikle ilgilenen gençlerimize tavsiyem, işi aslıyla öğrenip, aslını zedelemeden yapmalarıdır’’ diye konuştu.

25.09.2008


 

Flamenkoyla ilahiyi buluşturdu

Gitarist İsmail Sönmez, İspanyol Flamenko ile Türk tasavvuf müziğini birleştirerek ‘Sufimenko’ adıyla yeni bir tarz geliştirdi.

Sönmez’e göre Flemenko bir Endülis müziği. Yaklaşık 11 yıl önce müzikle meşgul olmaya başlayan gitarist İsmail Sönmez, 4 yıl önce İspanyol Flamenko’ya merak sarmış. O günden sonra Flamenko ile Türk tasavvuf müziğini bir arada çalmaya başlayan Sönmez, geliştirdiği müziğe Sufimenko adıyla müzik literatürüne sokmuş. Şimdi ilahileri flamenko eşliğinde seslendiriyor. Ankara’nın Elmadağ ilçesinde yaşayan İsmail Sönmez, ‘’Sufimenko nasıl doğdu’’ sorusuna; ‘’Yaptığım iş Flamenko’yla tasavvuf musikisinin karışımı bir tarz. Dört yıl önce bir ramazan günü iftardan sonra ilahi dinlerken birden aklıma böyle bir şey yapmak geldi. Flamenko eşliğinde ilahi söylemeye başladım ve daha sonra geliştirdiğim bu müziğe ‘Sufimenko’ adını verdim’’ diyor.

Flamenkonun dünyada İspanyol müziği olarak bilindiğini, ancak yaptığı araştırmada ise bunun Türk müziğinden büyük oranda etkilendiğini gördüğünü belirten Sönmez, “Flamenko dünyada; İspanyol müziği, Endülüs müziği, Çingene müziği olarak bilinir. Fakat Flamenko’nun aslı Endülüs müziğidir. Endülüs Emevileri’nin yaptığı bir müziktir. Kurucusu Türk asıllı Ebul Hasem Ali Bin Nafi’dir. Bağdatlı bir Müslüman, 9. yüzyılda Endülüs halifesi ikinci Abdurrahma’nın yanına yerleşmiş ve Avrupa’da çığır açmış bir kişi. Avrupa’nın ilk konservatuarını kuran kişi zaten Avrupa’ya birçok yeniliği yine İslam medeniyeti götürmüş. Benim bir anlamda içimi inciten bir olay var. Biz her şeyimizi kaybediyoruz, görüyoruz artık baklavamızdan; Hacivatımız, Karagözümüze kadar bir çok şey gitti’’ diyerek bunları yeniden kazanmanın önemine işaret ediyor.

Kendi kültürümüzden uzaklaşmanın acısını yaşadığını belirten gitarist Sönmez, bu amaçla değerlerimizi yeniden keşke koyulduğunu anlatıyor. Sönmez; ‘’Kültürümüzden gittikçe uzaklaşıyoruz. Ve bu Flamenko’yu da belki de yıllar önce biz kaybetmişiz. Endülüs müziği, olmuş İspanyol müziği. Tüm dünyada bu böyle biliniyor. Ancak tarihi araştırdığınızda bunun aksini söylüyor. Bende bunun doğruluğunu ortaya koymak için Flamenko’yu Sufimenko’ya çevirdim.’’ şeklinde konuştu.

Sönmez müzikseverlerin Sufimenko’yu nasıl karşıladığı sorusuna ise şu cevabı veriyor: “Dinleyen insanların çok dikkatini çekiyor, çok şaşırıyorlar ilk başta. Hatta bazen yadırgayanlar oluyor, ya işte tasavvuf müziği gitarla Flamenko’yla çalınır mı? diyorlar. Ben onlara kendimden emin bir şekilde diyorum ki ‘niye çalınmasın. Şimdi bu bir enstrüman, bu bir araç. Benim sesim de bir araç, bizim yaptığımız işte bir araç, önemli olan amaç. Tasavvuf müziğinin amacı neydi; insanlara yüce rabbimizi, peygamber efendimizi özellikle İslamiyet’i anlatan bir dinin musikisi. Ha bende burada yine aynı şeyi söylüyorum, ‘Sevdim seni Mabuduma canan diye sevdim, bir ben değil alem sana hayran diye sevdim’ derken ben Peygamber Efendimizden bahsediyorum. Peygamber Efendimize atfedilmiş bir eserdir bu. Bende bundan bahsediyorum, fakat ben Flamenko şeklinde çalıyorum. Önemli olanın araç değil amaç olduğuna inanıyorum ki zaten insanlarda bunu güler yüzle hoşgörüyle karşılıyorlar sağ olsunlar.’’ Sufimenko söylemeye başladıktan sonra medyanında dikkatini çektiğini söyleyen Sönmez, ‘’Basın kuruluşlarından teklifler gelmeye başladı. İşte olabildiğince sesimi duyurmaya çalışıyorum. Yaptığım işi insanlara göstermeye çalışıyorum. Çünkü bizim işimiz bu. Bir müzisyen kendi kendine müzik yapamaz, yaptığı işi insanlara duyurmak zorunda ve beğendirmekte zorunda.’’ dedi. Anne Sevgi Sönmez ve baba Mustafa Sönmez’de oğullarının çalışmalarını taktirle izlediklerini ve desteklediklerini söyledi.

25.09.2008


 

Sırpların dışladığı sanatçı Türkiye’de

SIRPLARIN, Bosnalılara karşı giriştiği savaşa destek vermediği için dışlanan Sırp sanatçı Dragana Mirkoviç, Türkiye’ye geliyor. “Balkanların Divası” olarak nitelenen sanatçı, 4 Ekim günü Bayrampaşa’daki şehir parkında bir konser verecek.

Ayrıca, yeni albümünün fotoğraf çekimlerini de Türkiye’de yapacak. Sırbistan’da çeşitli ödüller alan sanatçı, 1992-95 yılları arasında Bosnalılara karşı yürütülen savaşa destek vermediği için Sırpların dışladığı bir isim haline gelmişti. Buna rağmen “Müslümanlara hiçbir zaman şarkı söylemem” şeklinde bir beyan verdiği yönündeki iddialar ortaya atılmıştı. Bu iddiaları yalanlayan Mirkoviç, “Evet, ben de bu iftiraları duydum ve çok üzülüyorum neden daha önce açıklama yapamadım diye. Bana Bosna ve Bosnalılar için kötü bir şey konuştuğuma dair bir delil bulsunlar, onlara 100,000 Euro veririm. Ben bir tek Bosnalılar için değil, hiç kimse için kötü bir şey demedim.” şeklinde konuşarak kendini savunmuştu. Sanatçı Sırplar tarafından sevilse de Belgrad’da hiç konser vermemiş.

25.09.2008


 

“3 Maymun” Oscar’a aday adayı

61. Cannes Film Festivali’nde Nuri Bilge Ceylan’a ‘’En İyi Yönetmen’’ ödülünü kazandıran ‘’Üç Maymun’’, ‘’81. Akademi Ödülleri’’nde Türkiye’yi temsil edecek.

Zeyno Filmden yapılan açıklamaya göre, yönetmen Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi ‘’Üç Maymun’’, Los Angeles’da Şubat 2009’da ‘’81. Akademi Ödülleri’’nde Türkiye’ye ‘’Yabancı Film Oscarı’’nı getirmek için yarışacak. Ceylan’ın filmi, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile aralarında Sinema Eserleri Sahipleri Meslek Birliği (SESAM), Film Yapımcıları Derneği (FİYAP), Sinema Yazarları Derneği (SİYAD), Çağdaş Sinema Oyuncuları Derneği (ÇASOD) ve Sinema Oyuncuları Derneği’nin (SODER) de bulunduğu sinema alanındaki sivil toplum kuruluşu temsilcilerinden oluşan Oscar Türkiye Komitesi tarafından, Türkiye’yi temsil etmesi için oy birliğiyle seçildi. Ana yapımcılığını Türkiye’den Zeyno Film Zeynep Özbatur, Fransa’dan Pyramide Productions, İtalya’dan Bim Distribuzione’in gerçekleştirdiği filmin başrollerinde Yavuz Bingöl, Hatice Aslan, Ahmet Rıfat Sungar ve Ercan Kesal yer alıyor. Filmin senaryosunu Ebru Ceylan, Ercan Kesal ve Nuri Bilge Ceylan yazmıştı.

25.09.2008


 

Hataylılar künefenin patentini aldı

HAVASI kadar sıcak tatlısıyla da meşhur Hataylılar künefenin patentini aldı. Antakya Ticaret ve Sanayi Odası tarafından yapılan müracaatta künefenin anavatanının Antakya olduğu tescillendi. Geçtiğimiz günlerde künefenin Hataylılara ait olduğu Resmi Gazete’de yayımlandı. Antakya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) başkanlığı yaklaşık 8 bin YTL civarında bir ödeme yaptı. ATSO Başkanı Hikmet Çinçin, “Künefenin tescilini yaptırarak Hatay damak tadının yanlış tanıtımının önüne geçtiklerini aktardı.

25.09.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün haberler

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır