"Gerçekten" haber verir 12 Ekim 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Aktütün karakolu ve golf sahası

Aktütün karakoluna yapılan baskınla gelen ve 17 gencecik insanın evlerine ateş düşüren musibet, Türkiye’de terörle mücadele söylemi eşliğinde yıllardır sürdürüle gelen bir düzenin bütün defolarını ve tabii ki bütün işlevlerini gün gibi açığa çıkarmış oldu.

Bu baskına yakalanma şeklindeki “hazırlıksızlık”, Türkiye’de herhalde en az 8 şiddetindeki bir depremin yapabileceğine benzer bir etki yapmıştır. Musibet, şiddetiyle mütekabil bin nasihatten evlâ sonuçlar da doğurmaya namzet gibi.

Bu şekilde yıllardır “terörle mücadele” kavramının oluşturmuş olduğu gizemli sırlar perdesi aralanmış oldu. Bu sırlar perdesinin arkasında oluşturulan, dokunulamayan, sorgulanamayan, her türlü demokratik denetimin uzağında tutulan bir alanın farkına daha önce bu kadar varılmış değildi. Alabildiğine mistifiye edilmiş, kutsanmış “vatan savunması” “terörle mücadele” gibi kavramlar sözkonusu olduğunda her zaman akan sular durmuş, hiçbir iktidar bu konuda mücadele edenlerin taleplerine karşı en ufak bir naz bile sergileyememiştir.

Başbakan Erdoğan’ın “ne istedilerse verdik” derken bir orijinallik sergilemediğini de biliyoruz. Gerçekten şimdiye kadar hiçbir hükümet bu konuda aksi bir tutum sergilemiş değildir. Çünkü bu konu (savunma kalemi) Türkiye’nin “değerler ve bütçe hiyerarşisi” içerisinde belki de sorgulanamayan, dokunulamayan tek konudur. O kadar ki, hükümetler askerin bir dediğini iki etmedikleri zamanlarda bile bu konu darbeci askerlerin elinde bir koz olarak her zaman geçerliliğini korumuştur.

Hatırlayalım, 28 Şubat döneminin kudretli paşası Çevik Bir’in Refahyol hükümetine karşı giriştiği ilk ayar harekâtı “hükümetin vatan savunması için gerekli ödeneği vermekte yavaş davrandığı” şeklinde ifade edilen serzenişleriydi. Bu kadarlık bir serzeniş bile o dönemde hükümeti Mehmetçiğe ihanet duygusuna itmeye yetmişti. O dönem hükümet adına Abdullah Gül’ün yaptığı açıklamalardan yine askeri bütçenin kısılmasının asla sözkonusu olmadığını öğreniyorduk.

Şimdi ise Aktütün karakolunun durumu ile golf sahalarının bütçeleri arasında bu deprem dolayısıyla açığa çıkan çıplak çelişki, “savunma” söylemiyle kutsallaştırılan alanların denetimden muaf bırakılmasının muhtemel sonuçlarına da ışık tuttu.

Aktütün karakoluna yapılan baskın esnasında Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Aydoğan Babaoğlu’nun golf oynaması tabi ki bir tesadüf. Bu tesadüfe karşılık Org. Babaoğlu’nun 17 askeri şehit düşerken oyun oynamaktan vazgeçmemesi bir tercihtir. Aktütün saldırısının şiddetini ve asıl etkisini artıran da bu tercih olmuştur. Org. Babaoğlu’nun oyun oynamaktaki ısrarı akla bir sürü sorunun artçı sorunun üşüşmesine de yol açıyor. Bir yandan Babaoğlu’nun, aslında neresinden bakılırsa “hangi tarafını düzelteyim dedirten, buna karşılık Genelkurmay tarafından düzeltilmeye çalışılan, ama tabii ki düzeltildikçe durumu daha da kötüleştiren açıklaması bir yana.

Bu vesileyle herkesin aklına golf oyununun Türkiye’ye ne kadar uygun bir spor olduğunu sormak gelmiştir. Benim kanaatim golf oyununun son derece bereketsiz ve hayırsız bir spor olduğudur. Spor dallarının en pahalısı sayılan bu oyun için gerekli alt yapı, saha zaten milyon dolarlarla ifade ediliyor ve halka değil çok iyi gelirli olan çok az bir toplum kesimine hitap ediyor. Ülke kaynaklarının büyük bir kısmının çok az kişiye tahsis edilmesinin en iyi örneklerinden biridir ve bu haliyle toplumda sınıfçı, zümreci ve adaletsiz bir görüntünün alabildiğine net bir biçimde oluşturulmasına hizmet eder.

Ama biraz daha önemlisi bu oyun sahasını oluşturabilmek ve sürdürmek için gerekli olan su tüketimidir. Küresel ısınma dolayısıyla kuraklık sorununu en ciddi bir biçimde hisseden Türkiye’de bu oyun için açılan sahalara harcanan su çok ciddi israflara ve su kaynaklarının dengesiz bir biçimde tüketilmesine yol açıyor. Sadece bu açıdan bakıldığında bile bu oyunun Türkiye’ye son derece zararlı bir oyun dalı olduğuna hükmedebiliriz.

Bu olay vesilesiyle öğreniyoruz ki, hava üslerinde her birinin maliyeti milyon dolarları bulan, birisi Konya’da olmak üzere toplam 9 golf sahası yapılmış.

Konya yıllardır kuraklık sorunun yol açtığı su kayıplarının yetkilileri ciddi endişelere ve su tasarruf politikalarına sevk ettiği bir ilimiz. Kuraklık dolayısıyla çiftçinin uğradığı kayıpların konuşulduğu bir ortamda golf sahasının çekip tükettiği suyun haddi hesabı yok. Çiftçinin ekinini ekmek için suyu bulamadığı bütün şehir halkının su tasarrufu için büyük kampanyalara maruz kaldığı bir ortamda golf sahasının tükettiği suyun bir çelişki duygusu yaratmaması mümkün değil.

Başka bir özel veya tüzel kuruluş yapsa hadi neyse de, bu çelişkili manzaranın TSK ile bütünleşmesi çok daha ciddi moral sonuçlara yol açıyor.

Yeni Şafak, 11.10.2008

Yasin Aktay

12.10.2008


AKTÜTÜN KARAKOLU YAPILAMAZ TABİî !

Para yok ha... Sahi Paşalar, ordu evlerinde açık büfe sabah kahvaltısı kaç para?

Akşam yemeği için cepten çıkan paranın miktarı nedir? Fenerbahçe Orduevi’nde bir gece sabahlamanın karşılığı kaç liradır?

İçim kan ağlıyor bunları yazarken! Ama bunlar gerçek... Para var ve su gibi harcanıyor! Bir gecede gelecek gelirle bir değil birkaç tane Aktütün karakolu yapılır!

Yapılmaz mı?

Yapılmaz tabii...

Müthiş bir kahvaltının fiyatı sadece 2.5 lira olursa yapılmaz!

Bu kahvaltılar yedi düvel akraba ile yapılırsa yapılamaz!

Bu iş para işi değil, vurdumduymazlık kabul edelim...

Hangi Paşa şu anda ağzını açsa, bölgede karakol yapılması için yer yerinden oynar... Bir sene önce Melih Meriç ve arkadaşları Mehmetçik Vakfı’na dünyanın parasını topladı...

O para nereye harcandı?

Bir karakol parası yok muydu o kadar paranın içinde?

Evet şehit ailelerine verildi!

Peki yeni şehitlerin olmaması için o paranın mini minnacık bir kısmı karakol yaptırmaya ayrılamaz mıydı?

Yapmayın!

Para var, imkan var, ama o para ile yeni bir şeyler yapacak adam yok! Olsaydı, Aktütün Erman Toroğlu’nun da yazdığı gibi yol geçen hanına dönmezdi...

Haksızsam söyleyin!

Gidecektin Paşam!

Gitseydin de, göğsümüzü kabartsaydın, Doğan Güreş gibi, Hasan Kondakçı gibi... Yaşar Paşa gibi... Dağlarda, o çocuklarla soğuk çorba içen içerdin... Kalanların yüzünü okşasaydın Paşam, moral verseydin, gece soğuğunda onlarla birlikte titreseydin!

Ne çıkardı Paşam?

Forsun mu bozulurdu?

Yoksa golfta mı kalırdı aklın?

Diyorsun ki:

‘15 şehit verdiğimizden haberim yoktu!’

9.5 saatlik çatışma... Aktütün yanıyor, Paşa Antalya sıcağında ter atıyor... Golf oynuyor, nasıl haberi olsun ki?! Onun alanında değil ki Aktütün!

‘Aktütün’e ben mi gitseydim!’

Gitseydin Paşam...

Kaldın, oyun oynadın o çocuklar orada ölürken...

Hiç kusura bakma Paşam, savunulacak bir yanı yok bu işin... Nasıl siyasetçinin burnundan getiriyorsak, bu olayda senin de burnundan getireceğiz...

Ta ki sen çekip gidene kadar!

Aktütün’e değil Paşam!

Bundan sonra gidişin kar etmeyecek!

Gitsen bile zoraki olacak!

En iyisi sen git Paşam!

Üniformanı bırak ve git!

Golf sahasına git!

Hem de bir daha dönmemek üzere...

İstifa Paşam istifa!

Star, 11.10.2008

Hadi Özışık

12.10.2008


Kendine çelme

En sağlam ve güvenilir olması gereken dönemde darbeler alıyor.Ama..

.

Daha üzücü olan şey, doruklarındaki generallerin adeta kendilerine çelme takmaları...

Olaylar kişisel olsa da orada kalmıyor, TSK için duyguları ve yargıları etkiliyor.

Siyasal gündeme “golfçü paşa” diye geçen Hava Kuvvetleri Komutanı Aydoğan Babaoğlu son örnek...

Hava Kuvvetleri Komutanı, nasıl olur da kendine bağlı jetler, sınır ötesine de geçerek PKK’lılara bomba yağdırırken bundan haberdar olmaz?..

Nasıl olur da, Genelkurmay’ın sabah 9.30’da açıkladığı Aktütün Karakolu’na baskından, verilen şehitlerden akşama kadar haberdar olmaz?..

Doğrusu Genelkurmay’ın, “Hava Kuvvvetleri Komutanı’nın bütün bunlardan haberi olmadan Antalya’da golf oynadığını tabak gibi apaçık ortaya koyan” açıklaması daha da acı.

Bu manzarayı kamuoyuna izah etmek mümkün değil.

Fakat...

Daha duyarlı olan boyut, dağlarda çarpışan “Mehmetçik” e, genç astsubaylara ve subaylara etkisidir.

PKK ile namlu namluya geldiklerinde komutanın yeşil sahada golf oynadığını düşünmeleri çok mu olanak dışı?..

Değerli bir komutan olarak tanınan Babaoğlu Paşa’nın basireti mi bağlandı ne?

Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral İlhami Erdil’le başlayan ve burada tek tek saymakta fayda görmediğim, “TSK’da kendi kendine çelme” örnekleri üzüntü vericidir ama kimlerin keyifle ellerini ovuşturduklarını görmek daha da üzücü.

Milliyet, 11.10.2008

Güneri Cıvaoğlu

12.10.2008


Meğer Hava Kuvvetleri Komutanı da akredite değilmiş!

Hani, en son Y. Şafak’çılar ile Star’cılar “Ohh be, akredite olduk” diye sevindiler ya!

Hani, “akredite olamayanlar” üzülüyor ya!

Hani Ahmet Hakan bile, “Tam akredite olup, Genelkurmay’la ilişkileri düzeltmiştim, şansa bak askerde itibar kalmadı, çakan çakana” diye “ayrıcalığının zamanlaması” na kahroldu ya! Kimse üzülmesin! Meğer, koskoca Hava Kuvvetleri Komutanı bile “Genelkurmay’a akredite değil”miş! Nerden mi anladım?

Cuma günü Aktütün basılmış! Cumartesi sabahı Genelkurmay akredite olan-olmayan tüm medyaya, medya da kamuoyuna duyurmuş. Sadece Hava Kuvvetleri Komutanı’na haber verilmemiş. Genelkurmay Başkanlığı’nın tuğgeneral düzeyindeki yeni “Pentagon usulü” basın sözcülüğü iyi ki kurulmuş? Şeffaflık olmasa, asla öğrenemeyecektik! Bence tüm akreditasyon kısıtlamaları kalksın! Genelkurmay’a bile zarar vermeye başladı!

İŞTE DERİN DEVLETİN APO’YA GÖTÜRDÜĞÜ TEKLİF

Ertuğrul Özkök dünkü köşesinde soruyor: “İmralı’daki Abdullah Öcalan’a gel bu işi beraber çözelim diye teklif götürüldü mü?” Bugün’deki köşemde son 2 yılda en az 3-4 kere yazdığım bu konuyu ilk gündeme getirenim. Konu saptırılarak “Apo-Ergenekoncu işbirliği” diye güncele uyarlandı.

Nedeni, Apo’yla İmralı’da görüşen Albay Atilla Uğur ile İmralı’da sorgusuna katılan Hurşit Tolon’un Ergenekon davasından ötürü “içeride” olması. Oysa, Apo’yla görüşme zamanın koalisyon liderleri, Ecevit ve Mesut Yılmaz’ın bilgisiyle gerçekleşti. Amaç “kapsamlı bir af yasası” ydı. Genelkurmay, işi MİT’e havale etti. Zamanın MİT Başkanı Emre Taner de Apo’yla görüştü.

Ama görüşmelerin devamını askerin denetiminde MİT Başkan Yardımcısı (medyaya yansımadığı için ismini deşifre etmeyeceğim) yürüttü. Apo’ya götürülen teklif şuydu: “Şimdiye kadarki dağdan indirme yasaları yürümedi. Çok daha kapsamlı bir af getirelim. Kanlı eylemlerden ötürü aranmayanları teslim olduklarında hiç içeri atmayalım. Diğerlerini zamanla cezalarını indirerek affedelim. Kültürel hakları arttıralım. Siz eğer silahı bırakırsanız ve yumuşama havası gelirse, çok daha büyük adımları atmamız daha kolay olur.”

Şimdi sıkı durun! Apo’yla görüşmelerde daha da ileri gidildi. Apo’ya şu bile “ima” edildi: “Terör tamamen durursa, gün gelip senin serbest kalman bile gündeme gelebilir!” Bütün bunlar 9 yıl önce oldu. Akredite medyanın bazı patron ve genel yayın yönetmenleri MİT’te ayrı ayrı ağırlandı. Affa karşı kamuoyunun ve şehit ailelerinin duyarlılığına dikkat çekilerek, medyanın af çıktığında “eve dönüşleri” görmezden gelmesi ya da desteklemesi istendi.

Hatta çıkacak affa “eve dönüş demeyin, PKK ve Apo buna tepki duyuyor. O zaman iş ters teper tavsiyeleri” bile yapıldı. “Apo’nun ikna edildiği” ve İmralı’dan bu operasyona destek vermeye hazır olduğu ifade edildi. Ama sonra devletin yüreği yetmedi. Tepkilerden korkuldu. Ve ortaya yine güdük bir eve dönüş yasası çıktı. Proje cesaretsizlik yüzünden fiyaskoyla sonuçlandı. Kısacası, Ertuğrul Özkök de sorduğu sorunun yanıtını biliyor. Ama “işi yürütenler cevaplasın” istiyor! Hayatta cevaplamazlar!

Bugün, 11.10.2008

Hakan Aygün

12.10.2008


Psikolojik harpte golf

Terörle mücadelede ortaya çıkan görüntüler içinde anlamakta, açıklamakta ve kabullenmekte zorlandığım tek bir konu var:

Aydoğan Babaoğlu’nun o talihsiz günde golf oynamaya devam etmesi. Daha da kötüsü bu olaya ilişkin Babaoğlu’nun açıklaması oldu. Üzüntü verici bir kaza ama üzerinde durulması gereken bir konu.

(...)

Aydoğan Babaoğlu herhalde hayatının en kötü günlerini yaşıyordur. Yaşar Büyükanıt, İlker Başbuğ ve sonra da Başbakan dahil hükümet üyeleri söylüyordu. Babaoğlu da 10 gün önce ne diyordu biliyor musunuz: “Sınır ötesine yapılan hava operasyonlarının başarısından ABD başta olmak üzere dünyanın bütün ülkeleri takdirle bahsediyorlar.” Hatırlatayım dedim. Psikolojik harp, golf fotoğraflarıyla Hava Kuvvetleri’ndeki alt kadroya ne diyor biliyor musunuz: “Bak senin komutanın golf oynuyor. Sen şehit oluyorsun.”

Akşam, 11.10.2008

İsmail Küçükkaya

12.10.2008


Eleştiri ve yıpratmak

Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Aydoğan Babaoğlu, Fikret Bilâ’ya, “Aktütün karakoluna saldırıdan cumartesi akşamına kadar haberi olmadığını” söylemiş.

Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklaması da aynı istikamette. Bence bu durum, bir önceki iddiadan daha vahim. Cümle âlemin, cumartesi sabahı öğrendiği, sorumluların ise, cuma gününden itibaren bilgi sahibi olduğu bir gelişme, nasıl oluyor da kuvvet komutanına bildirilmiyor?

Ben şahsen bu açıklamaları pek inandırıcı görmüyorum. İnansam bile, gene ortada, komutanın süratle haberdar edilmemesi gibi büyük bir ihmal mevcut.

Bu arada, karakolun taşınamamasının sorumlusu olarak, Maliye Bakanlığı’nı gösterenler de var. 1 milyar 277 milyon YTL’lik bir ödenek kalmış ama, bu ödeneğin, başka sahalarda kullanılması için Maliye Bakanlığı izin vermemiş. Para, Hazine’ye aktarılmış. Peki acaba Genelkurmay, neden ilk başta para talep ederken, karakol yapımını hesaba katmadı da, daha sonra ödenek aktarımı istedi?

Velhasıl, ortada bir başarısızlık var ve herkes birbirini suçlayarak sorumlu arıyor.

Hesap vermek durumunda olanların, hesap sormaya kalkışmaları ise can sıkıyor. Meselâ Babaoğlu, Fikret Bilâ’ya, “Türk Silâhlı Kuvvetleri’ni her vesileyle yıpratmaya çalışan kesimin çabaları sürüyor. Benim Antalya’da bulunmam da aynı şekilde istismar edildi” demiş.

O zaman kimse kimseyi eleştirmesin. Ne başbakanı, ne cumhurbaşkanını, ne bakanları... Çünkü, Babaoğlu örneğine bakarak, onlar da, “devleti yıpratıyorsunuz, hükumeti yıpratıyorsunuz” diyebilirler. Eleştirisiz demokrasi olur mu?

Sabah, 11.10.2008

Nazlı Ilıcak

12.10.2008


İstifa, yıpratılmayı önler

Hava Kuvvetleri Komutanı ile Harp Akademileri Komutanı’nın, karakol baskını sırasında Antalya’da golf oynamaları kamuoyunda ciddi bir tepki gördü.

Genelkurmay, bu tepkilerin haksız olduğunu, komutanların olaydan geç haberdar olduklarını açıkladı.

Öyle bir gerekçe ki, “özrü kabahatinden büyük” deyişi tam da bunun için sanki.

Genelkurmay açıklamasında bu olayla ilgili eleştirilerin Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratmaya yönelik olduğu görüşü de yer alıyor.

Kişisel görüşüm şu ki bir yıpratma varsa bunu yapan durumu eleştirenler değil, bu duruma yol açanlardır.

Bizim ülkemizde istifa kurumu ne yazık ki hiçbir olayda, kimsenin aklına gelmiyor.

Normal medeni bir ülkede bu durumdaki bir komutanın çoktan özür dileyerek, istifa etmiş olması gerekirdi.

Bu olaya yol açan komutanların da bu yolu izlemeleri gerekiyor.

İstifa etmeleri, içinde bütün yaşamlarını geçirdikleri kurumun yıpratılması çabalarını önleyecek tek davranış biçimidir.

Hürriyet, 11.10.2008

Mehmet Y. Yılmaz /

12.10.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır