"Gerçekten" haber verir 12 Ekim 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.
 

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Kişinin dini, aklı ölçüsündedir. Aklı olmayanın dini de yoktur.

Câmiü's-Sağîr, No: 2183

12.10.2008


Batı medeniyetinin insanlığı getirdiği nokta

Medeniyet-i garbiye-i hâzıra, semavî dinleri tam dinlemediği için, beşeri hem fakir edip ihtiyacatı ziyadeleştirmiş. İktisat ve kanaat esasını bozup israf ve hırs ve tamahı ziyadeleştirmeye, zulüm ve harama yol açmış.

İkinci nükte: Bu medeniyet-i hâzıranın harikaları, beşere birer nimet-i Rabbaniye olmasından, hakikî bir şükür ve menfaat-i beşerde istimali iktiza ettiği halde, şimdi görüyoruz ki, ehemmiyetli bir kısım insanı tembelliğe ve sefahete ve sa’yi ve çalışmayı bırakıp istirahat içinde hevesatı dinlemek meylini verdiği için, sa’yin şevkini kırıyor. Ve kanaatsizlik ve iktisatsızlık yoluyla sefahete, israfa, zulme, harama sevk ediyor.

Meselâ, Risâle-i Nur’daki Nur Anahtarının dediği gibi, radyo büyük bir nimet iken, maslahat-ı beşeriyeye sarf edilmekle bir mânevî şükür iktiza ettiği halde, beşte dördü hevesata, lüzumsuz, mâlâyâni şeylere sarf edildiğinden, tembelliğe, radyo dinlemekle heveslenmeye sevk edip sa’yin şevkini kırıyor. Vazife-i hakikiyesini bırakıyor.

Hattâ çok menfaatli olan bir kısım harika vesait, sa’y ve amel ve hakikî maslahat-ı ihtiyac-ı beşeriyeye istimali lâzım gelirken, ben kendim gördüm, ondan bir ikisi zarurî ihtiyâcâta sarf edilmeye mukabil, ondan sekizi keyif, hevesat, tenezzüh, tembelliğe mecbur ediyor. Bu iki cüz’î misale binler misaller var.

Elhasıl: Medeniyet-i garbiye-i hâzıra, semavî dinleri tam dinlemediği için, beşeri hem fakir edip ihtiyacatı ziyadeleştirmiş. İktisat ve kanaat esasını bozup israf ve hırs ve tamahı ziyadeleştirmeye, zulüm ve harama yol açmış.

Hem beşeri vesait-i sefahete teşvik etmekle, o biçare muhtaç beşeri tam tembelliğe atmış, sa’y ve amelin şevkini kırıyor. Hevesata, sefahete sevk edip ömrünü faydasız zayi ediyor.

Hem o muhtaç ve tembelleşmiş beşeri, hasta etmiş. Su-i istimal ve israfatla yüz nev'î hastalığın sirayetine, intişarına vesile olmuş.

Hem üç şiddetli ihtiyaç ve meyl-i sefahet ve ölümü her vakit hatıra getiren kesretli hastalıklar ve dinsizlik cereyanlarının o medeniyetin içlerine yayılmasıyla intibaha gelip uyanmış beşerin gözü önünde ölümü idam-ı ebedî suretinde gösterip her vakit beşeri tehdit ediyor, bir nev'î cehennem azâbı veriyor.

İşte bu dehşetli musibet-i beşeriyeye karşı Kur’ân-ı Hakîmin dört yüz milyon talebesinin intibahıyla ve içinde semavî, kudsî kanun-u esasîleriyle bin üç yüz sene evvel gösterdiği gibi, yine bu dört yüz milyonun kendi kudsî esasî kanunlarıyla beşerin bu üç dehşetli yarasını tedavi etmesini; ve eğer yakında kıyamet kopmazsa, beşerin hem saadet-i hayat-ı dünyeviyesini, hem saadet-i hayat-ı uhreviyesini kazandıracağını; ve ölümü, idam-ı ebedîden çıkarıp âlem-i nura bir terhis tezkeresi göstermesini; ve ondan çıkan medeniyetin mehasini, seyyiatına tam galebe edeceğini; ve şimdiye kadar olduğu gibi dinin bir kısmını, medeniyetin bir kısmını kazanmak için rüşvet vermek değil, belki medeniyeti ona, o semavî kanunlara bir hizmetkâr, bir yardımcı edeceğini, Kur’ân-ı Mû’cizi’l-Beyânın işârât ve rumuzundan anlaşıldığı gibi, rahmet-i İlâhiyeden şimdiki uyanmış beşer bekliyor, yalvarıyor, arıyor.

Emirdağ Lâhikası, s. 334-335

Lügatçe:

medeniyet-i hâzıra: Şimdiki medeniyet.

menfaat-i beşer: İnsanın faydasına olan.

sefahet: Gayrimeşrû zevk ve eğlenceler.

sa’y: Çalışma, gayret.

maslahat-ı beşeriye: İnsanın faydasına olan şeyler.

maslahat-ı ihtiyac-ı beşeriye: İnsanın ihtiyaçlarına faydalı olan şey.

medeniyet-i garbiye-i hâzıra: Şimdiki Batı medeniyeti.

tamah: Açgözlülük, hırs.

vesait-i sefahet: Sefahet vasıtaları.

mehasin: İyilikler, sevaplar.

seyyiât: Kötülükler, günahlar.

12.10.2008


Müsbet hareket

O“Mesleğimiz müsbettir; menfî hareketten Kur’ân bizi men ediyor.” (Tarihçe-i Hayat, s. 607)

ncelikle Risâle-i Nur’dan “müsbet hareket”le ilgili yerleri alarak konunun çerçevesini çizmeye çalışalım:

“Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlâhîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır. Bizler âsâyişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz. Meselâ, kendimi misâl alarak derim: Ben eskiden beri tahakküme ve terzile karşı boyun eğmemişim. Hayatımda tahakkümü kaldırmadığım, birçok hadiselerle sabit olmuş. Meselâ, Rusya’da kumandana ayağa kalkmamak, Divan-ı Harb-i Örfîde idam tehdidine karşı mahkemedeki paşaların suallerine beş para ehemmiyet vermediğim gibi, dört kumandanlara karşı bu tavrım, tahakkümlere boyun eğmediğimi gösteriyor. Fakat bu otuz senedir müsbet hareket etmek, menfî hareket etmemek ve vazife-i İlâhiyeye karışmamak hakikati için, bana karşı yapılan muâmelelere sabırla, rıza ile mukabele ettim. Cercis Aleyhisselâm gibi ve Bedir, Uhud muharebelerinde çok cefa çekenler gibi, sabır ve rıza ile karşıladım.” (Emirdağ Lâhikası, 2006, s. 870)

“Kardeşlerim, hastalığım pek şiddetli; belki pek yakında öleceğim veyahut bütün bütün konuşmaktan—bazan men olduğum gibi—men edileceğim.

Onun için benim Nur âhiret kardeşlerim, ‘ehvenüşşer’ deyip bazı biçare yanlışçıların hatâlarına hücum etmesinler. Daima müsbet hareket etsinler. Menfî hareket vazifemiz değil... Çünkü dahilde hareket menfîce olmaz.” (Emirdağ Lâhikası, 2006, s. 877)

“(Üstad) ...‘Fakat biz müsbet hareket etmeye mecburuz. Elimizde Nur var, siyaset topuzu yok. Yüz elimiz de olsa, ancak Nura kâfi gelir’ diyerek Nurun din düşmanlarını mağlûp edeceğinden, müsbet hareket etmenin atom bombası gibi tesiri bulunduğundan, Risâle-i Nur’un siyasetle hiçbir alâkası bulunmadığını; mesleğimizin en büyük esasının ihlâs olduğunu, rıza-i İlâhîden başka hiçbir maksat ittihaz edilemeyeceğini, Nurun kuvvetinin işte bu olduğunu; ihlâsla, müsbet hareket etmekle inayet ve rahmet-i İlâhiyenin Risâle-i Nur’u himaye edeceğini, ilâ âhir, beyan ederdi.” (Tarihçe-i Hayat, Emirdağ Hayatı, 2006, s. 704)

“Bediüzzaman, ömrü boyunca müsbet hareket etmeyi düstur edinmiş, ‘Birkaç adamın hatâsıyla yüzer adamların zarar görmesine sebep olunamaz’ demiştir. Bunun içindir ki, yapılan o kadar gaddarâne zulümler esnasında birtek hadise meydana gelmemiş ve Bediüzzaman Said Nursî, talebelerine daima sabır ve tahammül ve yalnız iman ve İslâmiyete çalışmayı tavsiye etmiştir.” (Tarihçe-i Hayat, Eskişehir Hayatı, 2006, s. 336)

Risâle-i Nur’un muhtelif yerlerinden iktibas ettiğimiz bu metinlere dayanarak müsbet hareket konusunda şunları söylemek mümkün:

Müsbet hareket, pozitif olmaktır, pozitif bakmaktır, pozitif yaşamaktır. “Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen hayatından lezzet alır.” (Mektubat, Hakikat Çekirdekleri, s. 457)

Müsbet hareket, mânâ-i harfî ile bakmak, Esmâ-i Hüsnâ’nın tecellîlerini okumak, her şeyde hikmet izdüşümlerini fehmetmek ve her şeyde merhamet-i İlâhiyenin izini, özünü, yüzünü görmektir.

Müsbet hareket, kâinatta cârî olan fıtrat kanunlarına muvâfık hareket etmektir.

Müsbet hareket, ihlâstır, sabırdır, sadakattir.

Müsbet hareket, nefsin arzularına ve meyillerine karşı duruştur.

Müsbet hareket, şeytanın vartalarına karşı müteyakkız davranmaktır.

Müsbet hareket, “sırâta’l-müstakîm”de olmaktır. İfrat ve tefritten kaçınmaktır.

Müsbet hareket, “Birisinin hatasıyla başkasına zulmetmemektir.” Kur’ânî davranmak, adaletten şaşmamaktır.

Müsbet hareket, asayişi ihlâl etmemektir.

Müsbet hareket, adalet-i mahzâdır. Devletin ve cemiyetin selâmeti için kişiyi fedâ etmemektir. ‘Hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz’ Kur’ânî düsturunu rehber etmektir.

Müsbet hareket, ehl-i imanı tenkid etmemektir, insaflı olmaktır, itidal-i demdir.

Müsbet hareket, rıza-i İlâhiyi esas almaktır. Hakta sebat etmektir.

Müsbet hareket, fazîletfuruşluk yapmamak, kardeşlerin gıpta damarını tahrik etmemektir.

Müsbet hareket, kırmamak, bozmamak, sabretmektir.

Müsbet hareket, tamir etmektir, tahrip etmemektir.

Müsbet hareket, şahs-ı mâneviyeye itimad etmek ve o kevser-i Kur’ânî’de sadakatle, istikametle devam etmektir.

Müsbet hareket, kusur aramamak, kavl-i leyyinle anlatmak ve tahakküm etmemektir.

Müsbet hareket, ihlâs, tesanüd ve sadakat sıfatlarının bileşkesidir.

BAKİ ÇİMİÇ

12.10.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır